4022 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
- Türk Tarih Kurumu 4022
Yazarlar
- Salâhi R. Sonyel 45
- TAHSİN ÖZGÜÇ 43
- ARİF MÜFİD MANSEL 42
- SEMAVİ EYİCE 40
- Mahmut H. Şakiroğlu 38
- İ. HAKKI UZUNÇARŞILI 37
- U. BAHADIR ALKIM 36
- İlber Ortaylı 32
- AYDIN SAYILI 31
- Mücteba İlgürel 31
Anahtar Kelimeler
- Tarih 337
- Osmanlı 272
- Osmanlı İmparatorluğu 173
- Türkiye 148
- Osmanlı Devleti 139
- Türkler 137
- Anadolu 132
- Ottoman Empire 114
- Mustafa Kemal Atatürk 103
- Ottoman 99
Tarihte Kaybolmuş Bir Medeniyet: Etrüskler Ve Etrüsk Dini
Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 299 · Sayfa: 43-74 · DOI: 10.37879/belleten.2020.43
Özet
Tam Metin
"Etrüskler" M.Ö. X-I arasında İtalya'da yaşamış bir antik medeniyettir. Bu halk, Etrurya adını verdikleri vatanlarında muhteşem bir medeniyet kurmuş ve MÖ. 625-600 yıllarından itibaren Roma'nın temellerini atmıştır. Romalıların sistematik bir soykırımla yok ettiği bu halktan günümüze çok az şey kalmış ve XVIII. yüzyıldan bu yana Etrüsk köken antropolojik olarak sürekli tartışılmıştır. 2007'den itibaren Etrüsk köken ile Türkler ve Fenikeliler arasında kurulan bağlantı, bu toplumu bizler için daha ilgi çekici bir hale getirmiştir. Etrüsklerin dinine bağlı olduğu en iyi bilinen gerçektir. Tarihçilere göre onlar, bir yandan rahatına düşkün, kendine has bayramları olan, bu festivallerde içip dans etmeyi seven bir halk iken; diğer yandan melankolik, dindar, titizlikle uygulanan çeşitli ritüelleri olan ve kehânete önem veren bir halktır. Onların dini, antropomorfik politeizmdir ve bu din, kesin bir kaderci algıya dayanır. Ayrıca bu din kutsal kitaplara, peygamberliğe, sistematik bir ölüm ötesi anlayışına da sahiptir. Son olarak Etrüsk dininin çağdaşları olan Yunan ve Roma dinleriyle pek çok ortak noktasının bulunduğu bilinmektedir.
Arkeolojik Verilere Göre Doğu Trakya Kuzey Yolu
Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 299 · Sayfa: 29-42 · DOI: 10.37879/belleten.2020.29
Özet
Tam Metin
Küçük Asya ile Avrupa arasında geçiş noktası konumundaki Doğu Trakya, her iki kıtadan gelen yolların geçiş ve birleşme yeri olmuştur. Kuzey Yolu, bölgeden geçen Via Egnatia ve Via Militaris ile birlikte üç ana yoldan biridir. Pontos Euksenos (Karadeniz)'in batısı veya kuzeyine ya da tam tersi buradan Küçük Asya'ya doğru yapılan seferlerde MÖ 6. yüzyıldan MS 19. yüzyıla kadar tüm kara orduların kullandığı güzergâh olmuştur. Buna karşın Kuzey Yolu'nun güzergâhı üzerindeki arkeolojik veriler diğer yollar kadar değerlendirilmemiştir. Bu makalede arazi çalışması sırasında tespit edilen ve incelenen başta Kurtdere Köprüsü olmak üzere köprü, yol kalıntısı ve mil taşı kullanılarak Kuzey Yolu'nun Doğu Trakya Bölgesi içindeki güzergâhı tespit edilmeye çalışılmıştır. Ayrıca Kuzey Yolu'nun güneyindeki Via Militaris ile kuzeyindeki Salmydessos kenti ile bağlantı sağlayan yollar arkeolojik verilere göre değerlendirilmiştir.
Osmanlı ile Karamanlı Arasında Bir Kadın: İlaldı Hatun
Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 299 · Sayfa: 105-134 · DOI: 10.37879/belleten.2020.105
Özet
Tam Metin
İlaldı Hatun, Osmanlı hükümdarı I. Mehmed'in kızıdır. Osmanlı sarayında doğup büyüdükten sonra Karamanoğlu İbrahim Bey'le evlenmiştir. Başka bir deyişle Osmanlı sarayından Karamanlı sarayına gelin gitmiştir. Evliliğin temel nedeni siyasidir. Beylikler arasındaki evlilikler hem ittifakı hem de güçlü olana tabi olmayı ifade ederdi. Buna rağmen anlaşmazlıklar da olabilirdi. İlaldı Hatun, savaşla barış arasında gidip gelen bir kadının öyküsüdür. Zira Karamanoğlu İbrahim Bey ile II. Murad arasındaki savaşlardan sonra arabulucu olmuştur. İlaldı Hatun'un bir diğer özelliği ise onun bir hayırsever olmasıdır. Zira gelirler bıraktığı bir vakıf kurarak hafızların yetiştirilmesini sağlamıştır. 19. yüzyıla kadar vakfın var olduğu anlaşılsa da önemini kaybetmesi nedeniyle ortadan kalktığı düşünülmektedir. Ancak kurduğu vakfın kayıtlarda geçmesi bile aşağıda değinileceği üzere tarihi açıdan birçok bilinmezi açığa çıkarmaktadır.
Güray Müze’den Yeni Asurca Bir Etiket
Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 299 · Sayfa: 21-28 · DOI: 10.37879/belleten.2020.21
Özet
Tam Metin
Bu çalışmanın amacı Güray Müze'de bulunan üçken biçimli Yeni Asurca hububat borcu etiketini (G.M. 302) tanıtmaktır. Tabletin her iki yüzünde bir silindir mühür baskısı ve geniş kısmının köşelerinde ip deliği mevcuttur. 4+2+1 satırdan oluşmaktadır ve sağlam durumdadır. Etiketin yılı ve menşei/eyaleti bilinmemektedir.
İngiliz Konsolosluk Raporlarına Göre 93 Harbi Sonrası Erzurum Vilayeti’nde Sosyo-İktisadi Hayat (1878-1885)
Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 299 · Sayfa: 399-449 · DOI: 10.37879/belleten.2020.399
Özet
Tam Metin
93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı) sırasında Osmanlı Devleti'nin bazıtoprakları işgal edilmiş, harp devletin hemen hemen tüm kurum ve kuruluşlarını olumsuz etkilemiştir. Bununla bağlantılı olarak özellikle savaşın cereyan ettiği bölgelerde iktisadi ve sosyal hayat olumsuz etkilenmiş, hatta durma noktasına gelmiştir. 93 Harbi sonrası Erzurum'un sosyo-iktisadi yapısı, Erzurum İngiliz Konsolosluğu görevinde bulunan Harry Charles Augustus Eyres, William Everett ve George Pollard Devey'in yazışmaları ve raporlarında geniş yer bulmuştur. Konsolos Augustus Eyres, Erzurum Vilayeti'nin ekonomik yapısı hakkında yıllardır rapor yazılmadığını ve vilayetin ekonomik yapısının ortaya çıkarılmasının önemli olduğunu belirterek özellikle 1880, 1881 ve 1882 yıllarına dair vilayetin sosyo-iktisadi yapısı ile ilgili ayrıntılı değerlendirmeler yapmış, önemli istatistiki bilgilere yer vermiştir. Konsolos William Everett 1882 ve 1883, Vekil Konsolos George Pollard Devey de, 1884 ve 1885 yıllarına dair vilayetin sosyo-iktisadi yapısına dair ayrıntılı değerlendirmelerde bulunmuşlardır. Her üç konsolos da raporlarında karşılaştırmalı bilgiler sunmuş özellikle savaş sonrası Erzurum Vilayeti'nin iktisadi ve sosyal hayatını kaleme almışlardır. Çalışmada temel kaynak olarak kullanılan İngiliz Konsolosluk belgeleri, Erzurum Vilayeti ve çevresinde bulunan diğer yerleşim yerlerinin ekonomik ve bununla bağlantılı olarak sosyal yapısını ortaya koyacak önemli bilgiler ihtiva etmektedir. Çalışma dâhilinde Erzurum Vilayeti'nin mevcut pazar durumu, yıllık gelirgider kalemleri, Fransa, Avusturya, Amerika, Almanya, İsviçre, İran, İngiltere, Rusya gibi doğulu ve batılı devletlerden ithal edilen ve Erzurum Vilayeti'nden de yabancı ülkelere ihraç edilen, ayrıca Van, Bitlis, Muş, Siirt, Diyarbakır, Mardin, Halep, Harput, Trabzon, Samsun, Rize, Erzincan, Arapkir, Ayntab, Bağdat, Karahisar, Palu ve Tokat'dan alınan ve bu bölgelere satılan ürünlerin miktarı ve piyasa değeri tablolar halinde verilmiş ve bazı emtianın da önemine binaen ayrıntılı değerlendirmeleri yapılmıştır. Çalışmada Erzurum Vilayeti'nin savaştan ne kadar etkilendiğinin yanında dönem itibariyle vilayetin ticaret potansiyeli de gözler önüne serilmeye çalışılmıştır.
İstanbul Ermeni Patrikhanesi’nin Berlin Kongresi’ne Gönderdiği Heyetin Avrupa’daki Faaliyetleri
Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 299 · Sayfa: 357-398 · DOI: 10.37879/belleten.2020.357
Özet
Tam Metin
Berlin Antlaşması Osmanlı Devleti açısından son derece olumsuz sonuçlar doğurmuş, adeta devletin yıkılmasına giden sürecin başlangıç noktasını teşkil etmiştir. Rusya'nın bilhassa Balkan politikası nedeniyle mimarı olduğu ve tarihe 93 harbi olarak geçen 1877-78 Osmanlı Rus Savaşı dünya tarihi açısından çok önemli sonuçlar doğurmuş, savaş sonrası büyük devletler Osmanlı Devleti'ne karşı yürüttükleri politikalarında köklü değişikliklere gitmişlerdi. Özellikle İngiltere Osmanlı Devleti'nin toprak bütünlüğünü korumak şeklindeki tarihi politikasını terk etmiş, Rusya'nın savaş sonrasında Osmanlı coğrafyasında avantajlar elde etmesi sebebiyle Ayastefanos Antlaşması'nın Berlin'de tadilini sağlamıştır. Ayastefanos Antlaşması ile Ermeniler iki devlet arasında yapılan bir anlaşma maddesine ilk kez konu olmuşlardır. Berlin'de bir konferans toplanacağı haber alındığında Ermeni Patrikhanesi buraya bir heyet gönderme kararı aldı. Heyet Avrupa başkentlerini dolaşarak kongrede kendilerine destek olunmasını, ilgili devletlerin yetkililerinden talep etti. Patrikhane'nin bu heyetinde cemaatin yakından tanıdığı eski Patrik Mıgırdıç Kırımyan, Minas Çeraz, Stefan Papazyan ve Horen Narbey vardı. Heyet Roma, Paris, Londra'da görüşmeler yaptıktan sonra Berlin'e gitti. Hem Avrupa başkentlerinde ilgili devletlerin dışişleri bakanları gibi önemli kimselerle yaptıkları görüşmelerde hem de Berlin'de kongreye katılan devlet temsilcileri nezdinde ciddi bir kulis faaliyeti, adeta propaganda yapan heyet kongrenin sonuna kadar Berlin'deki faaliyetlerini sürdürdü. Bu çerçevede çalışmada heyetin Avrupa başkentleri ve Berlin'deki faaliyetleri arşiv vesikaları, yerli ve yabancı kaynaklarla ele alınacak, sürecin Ermeni Meselesi'ne nasıl bir etkisi olduğu değerlendirilecektir.
Osmanlı İdaresinde Vilâyet Mektupçuluğu
Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 299 · Sayfa: 297-314 · DOI: 10.37879/belleten.2020.297
Özet
Tam Metin
Osmanlı Devleti'nin modernleşme çalışmaları arasında idarî teşkilâtta yapılan değişiklikler önemli bir yer tutar. 22 Eylül 1858 tarihli bir talimatname ile ülkenin idarî taksimatı üzerindeki herhangi bir değişiklik ve düzenleme padişah fermanına bağlanmıştır. Bu çerçevede Tanzimat'tan sonra vilâyetlerin idarî teşkilâtında esaslı değişiklikler yapılmıştır. Bu değişikliklerin hepsi merkeziyetçi bir idarenin yerleştirilmesi gayesiyle yapılmıştır. Osmanlı vilâyet idaresinin yeniden düzenlenmesinde 1861'de tespit edilen Cebel-i Lübnan'ın statüsü bir örnek teşkil etmiştir. Avrupalılar bu sistemin bütün Osmanlı Rumelisi ve Mezopotamya vilâyetlerinde de uygulanmasını isteyince, Osmanlı Hükümeti adına Ahmed Cevdet Paşa, Fuad Paşa ve Midhat Paşa yeni vilâyet idaresinin statüsünü hazırladılar.1864 Vilâyet Nizamnamesi, vilâyetin valisinin bütün devlet emirlerinin uygulanmasına memur olduğu gibi, belirlenen görev sınırları dahilinde vilâyetin iç işlerini yürütmekle görevli ve yetkili olduğunu belirtti. Vilâyette Defterdar, Mektupçu, Umur-ı Hariciye Memuru, Umur-ı Nafia Memuru, Umur-ı Ziraiye ve Ticariye Memuru bulunacağından bahseden Nizamname, valinin maiyetinde ve reisliği altında bir idarî meclis bulunacağını, bu meclisin, Şer'î Hükümler Müfettişi ile Defterdar, Mektupçu, Hariciye Müdürü ve ikisi müslim ve ikisi gayrimüslim halktan seçilen kimselerden oluşacağını açıkladı. Makalemizde Osmanlı arşiv belgelerinin ve araştırmaların ışığında Osmanlı Vilâyet Mektupçuluğunun kuruluşu, vazifeleri ve Osmanlı idare tarihindeki yeri üzerinde durulacaktır.
Osmanlı Devleti’nin Kalpazanlıkla İmtihanı (1818-1921)
Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 299 · Sayfa: 315-356 · DOI: 10.37879/belleten.2020.315
Özet
Tam Metin
Osmanlı piyasalarında 19. yüzyıl boyunca kalpazanlık, önceki asırlara nispetle çok daha önemli bir sorun haline gelmiştir. Bu dönemde, yerli ve yabancı kalpazanlar yurt içinde ve dışında ürettikleri sahte Osmanlı sikkeleriyle kâğıt paralarını yoğun bir şekilde piyasaya sürmüştür. Bu nedenle, kalpazanlığa ve tedavülde olan sahte paralara karşı devletin vermesi gereken mücadele her zamankinden çok daha önemli hale gelmiştir. Mücadele, özellikle dâhiliye, maliye ve zaptiye nezaretlerinin öncülüğünde, nispeten diğer idari birimleri de içine alan bir organizasyonla yürütülmüştür. Verilen mücadelede sahte paraların izi sürülerek kalpazanlara ulaşılmaya çalışılmıştır. Bu süreçte tesis edilen istihbarat mekanizması mücadelenin temelini oluşturmuştur. Özellikle bu yolla kalpazanlar, sahte para imal ederken veya piyasaya sürerken suçüstü yakalanabilmiştir. İhbarların, muhbirlerin ve taharri memurlarının beslediği istihbarat sistemi, devlet idaresinin takip ettiği ödül politikasıyla daha da işlevsel hale gelmiştir. Kalpazanlıkla mücadelede katkısı olanlara nakit para veya mecidiye nişanı gibi mükâfatlar verilmiştir. Takip edilen ödül politikasıyla, sivil veya memur herkes, daha yüksek bir motivasyon ve duyarlılıkla katkı sağlamaları için teşvik edilmiştir. Ayrıca, para piyasasında bazı düzenlemeler yapılmış, kanunlarda var olan bir kısım açıklar kapatılmış ve kalpazanlık suçunun cezasında büyük oranda artırıma gidilmiştir.
Girit’in “Hakk ve Adl ile Cedîden Tahrîri”: 1705 Yılında Girit’te Yapılan Tahrirler ve Düzenlemeler
Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 299 · Sayfa: 203-242 · DOI: 10.37879/belleten.2020.203
Özet
Tam Metin
Osmanlı topraklarına geç bir tarihte katılan Girit Eyaleti'nde 1650 ve 1670 tarihlerinde iki kez genel tahrirler yapılmıştır. Fakat 18. yüzyılın başından itibaren İmparatorluk genelinde yaşanan sorunlar, adada yaşanan ekonomik problemler ve yeni düzenlemeler bu tarihte adada üçüncü kez yeni bir tahriri zorunlu kılmıştır. 1704 yılının sonlarında başlayan tahrir 1706 yılının Ocak ayında tamamlanmıştır. Bunun Girit'te yapılan son tahrir olduğu anlaşılmaktadır. Ankara Tapu Kadastro Arşivi'nde bulunan üç defterin ilki Kandiye ve Estiya, ikincisi de Hanya ve Resmo sancakları mufassal defterleridir. Üçüncü defter ise kale ve müstahfızan defteridir. 1705 yılına tarihleyeceğimiz bu düzenlemelerle vergi organizasyonu bazı konularda 1670 düzenlemeleri gibi devam ettirilmiş bazı konularda 1650 düzenlemelerine geri dönülmüştür. Toprağın, servetin kaynağı olduğu esasına dayalı organizasyonu esas alınmış, geniş özel mülkiyete müsaade eden haracî toprak uygulaması devam etmiştir. 18. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı genelinde tımarların önemli ölçüde küçüldüğü ve tımar topraklarının padişah haslarına aktarıldığı görülmektedir. Nitekim Girit'te de böyle olmuş ve bu tahrirde çok sayıda köy "cedîd hass-ı hümayûn" olarak defterlere kaydolmuştur. Girit'e ait bu son tahrirde dönemin ruhuna uygun olarak dinsel bir üslup kullanılmıştır.
Diseases, Doctors and Patient-Doctor Relationships in Ottoman Cyprus as Revealed in Sharia Court Records
Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 299 · Sayfa: 261-296 · DOI: 10.37879/belleten.2020.261
Özet
Tam Metin
Throughout history, Cyprus has hosted many civilizations and states due to its strategic location in the Mediterranean. One of them is the Ottoman Empire. The Ottomans conquered the island in 1571 and maintained their rule until 1878. The scholarly attempt to grasp the Ottoman Empire with its all institutional, political, social, economic and cultural aspects has been one of the fields of interest for world historiography. It is obvious that local history studies in the countries experienced the Ottoman rule, would help and contribute to draw a general picture of the Ottoman Empire. In this context, the current work, mainly relying on the religious court records, aims to identify the diseases except the contagious ones such as cholera, plague and malaria. The other aim is to investigate and analyse the doctor-patient relations within social, economic and juridical contexts in Ottoman Cyprus. The results reveal that the overwhelming majority of the doctors operating in Cyprus were in private practice until the second half of the 19th century when the Ottomans started the centralization and modernization of its institutions including the health services, and thus to view the healthcare services as a public service. Although the state did not take responsibility for public healthcare services for public, it had a certain control mechanism on the doctors and their operations.