4009 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
- Türk Tarih Kurumu 4009
Yazarlar
- Salâhi R. Sonyel 45
- TAHSİN ÖZGÜÇ 43
- ARİF MÜFİD MANSEL 42
- SEMAVİ EYİCE 40
- Mahmut H. Şakiroğlu 38
- İ. HAKKI UZUNÇARŞILI 37
- U. BAHADIR ALKIM 36
- İlber Ortaylı 32
- AYDIN SAYILI 31
- Mücteba İlgürel 31
Anahtar Kelimeler
- Tarih 337
- Osmanlı 272
- Osmanlı İmparatorluğu 173
- Türkiye 148
- Osmanlı Devleti 138
- Türkler 137
- Anadolu 131
- Ottoman Empire 114
- Mustafa Kemal Atatürk 103
- Ottoman 99
Türk Tarih Kurumu Genel Kurul Toplantısı (21 Nisan 1973)
Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 147 · Sayfa: 413-450
Özet
Türk Tarih Kurumu Genel Kurulunun olağan toplantısı 21 Nisan 1973 cumartesi günü saat onda Kurum merkezinde yapıldı. Yoklama sonunda çoğunluğun bulunduğu anlaşıldığından Başkan Ord. Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu şu konuşması ile oturumu açtı: "Sayın arkadaşlarım, Genel Kurul toplantımızı başarı ve en iyi dileklerimle açıyorum. Geçen çalışma yılında bizlerden esirgemediğiniz güven ve desteğe arkadaşlarım ve şahsım adına en içten teşekkürlerimizi sunuyorum. Biraz sonra beratlarını sunacağı= değerli muhabir üyelerimize candan tebriklerimizi ifade etmek isterim". Bundan sonra geçen yıl Kurumun muhabir üyeliğine seçilmiş olan Erzurum Atatürk Üniversitesi Yeniçağ Tarihi Doçenti Dr. Abdurrahman Çaycı, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Türk İktisat Tarihi Profesörü Dr. Lütfi Güçer, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yeniçağ Tarihi Doçenti Dr. Bekir Kütükoğlu, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eskiçağ Tarihi Profesörü Dr. Adnan Pekman ve İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Türk İktisat Tarihi Doçenti Dr. Halil Salihlioğlu'na üyelik beratları Kurumun en eski üyelerinden Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı ve Ord. Prof. Hikmet Bayur tarafından verildi ve yeni üyeler kutlandı. Yine geçen yıl muhabir üyeliğe seçilen İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Kemal Çığ, yurt dışında olduğundan beratının posta ile kendisine gönderildiğini Genel Müdür Kurula bildirdi. Şeref üyeliğine seçilen Londra Üniversitesi Profesörlerinden Bernard Lewis'in beratının da kendisine sunulmak üzere Londra Büyükelçiliğimize gönderilmesine karar verildi.
Mudanya Bırakışmasının Ellinci Yıldönümü
Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 145 · Sayfa: 95-112 · DOI: 10.37879/belleten.1973.145-95
Özet
Tam Metin
Elli yıl önce, Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal (Atatürk)'ün komutası altındaki Türk orduları, Çanakkale'de, İstila Gücü Başkomutanı Tüm-General Sir Charles Halington'un idaresindeki İngiliz askeri birlikleriyle çarpışmak üzere, düşman ordusunun karşısında mevzi alıyordu. İngiliz ordusunun Türk toprakları üzerinde ne işi vardı ve neden bu iki ulusun orduları silâhlı bir çatışmaya hazırlanıyordu? Bu iki soruya cevap verebilmek için Birinci Dünya Savaşına kısaca bakmak gerekmektedir. Almanya, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan'ın da katıldığı Merkez Kuvvetleri safında bu savaşa giren Osmanlı İmparatorluğu; İngiltere, Fransa ve İtalya'dan müteşekkil Antant Devletleri tarafından yenilgiye uğratılmış; 30 Ekim, 1918'de Mondros Bırakışmasının imzalamaya zorlanmıştı. Bazı maddeleri kasten belirsiz bir halde kaleme alınan bu Bırakışma, Bağlaşıklara, "gizli antlaşmalara ve fetih hakkına" dayanarak Türk ülkelerini bir savaş ganimeti olarak ele geçirmek fırsatını veriyordu. Savaşa katılan Bağlaşıklar arasında çeşitli tarihlerde imzalanan bu gizli antlaşmalar, Osmanlı İmparatorluğunun ortadan kaldırılarak Türk topraklarının İngiltere, Fransa, İtalya ve Çarlık Rusya arasında paylaşılması gayesini güdüyor; bir bakıma, Bağla-şıkların riyakârlığını ortaya çıkarıyordu; çünkü Osmanlı İmparatorluğuna karşı savaşan devletler, çeşitli vesilelerle savaş gayelerini açıklarken, Türk ülkelerinin bütünlük ve bağımsızlığına el sürmeyeceklerine söz vermişlerdi.
Ankara'nın Eski Evleri, Türk Ev Kültürü, Müze Evler
Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 145 · Sayfa: 123-128 · DOI: 10.37879/belleten.1973.145-123
Özet
Tam Metin
Ankara, Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti olmadan önce bir vilayet merkezidir. Orta Anadolu'da demiryolu ile İstanbul'a bağlı bu vilayetin, kalesinin eskiliği, Ahi teşkilatının merkezi olarak da şöhreti olmuştur. Tarihte, Bayazıt-Timur savaşının geçtiği bölgedir diye adı geçer. Bütün bu tarihi devirlere, binlerce yıllık eski kalıntılara da değinecek Cumhuriyet devrimizde Türk heyetleri tarafından arkeolojik buluntular ve bu konudaki yayınlar Ankara'nın ve çevresinin en eski devirlerden beri Anadolu insanına mekan olduğunu göstermiştir. Ahlatlıkal Eti yokuşu gibi ... Yalnız benim, bu yazımda üzerinde durmak istediğim, nihayet iki üç asırlık geçmişten, ayakta kalan ve bugün de kullanılan evlerdir. Ev hayatı, ev kültürü bir milletin medeni olmasının en belirli örnekleridir. Aileler nasıl ki topluluğun küçük birlikleri ise, şehir ve kasabalarda da evler, bu yerleşik hayatın madde olarak görüntüleridir. Bugünkü yaşayış tarzı, ev ünitesini toplu, kalabalık apartmanlara terk etmektedir. Bu bir zaruret olmakla beraber eski aile hayatımızın ve ev kültürümüzün anılarını, eşyaların' da unutmamamız gerekir. Bu demek değildir ki, yeni hayat tarzına uymadan, bu eskiye dönelim ve o şekilde yaşayalım. Ancak her millet için, ev kültürünün yaşayış tarzının, örf ve adetlerin hangi devirde olursa olsun bilinmesi gereken ve üzerinde önemle durulacak bir konudur.
Orgeneral Kazım Özalp'ın Anıları ile İlgili Bir Açıklama
Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 146 · Sayfa: 231-234 · DOI: 10.37879/belleten.1973.146-231
Özet
Tam Metin
Orgeneral Kazım Özalp'ın Profesör Teoman Özalp tarafından "Milli Mücadele, 1919-1922" başlığı altında denenen ve 1971'de Türk Tarih Kurumunca yayınlanan biyografisinin birinci cildinin 74. sayfasındaki şu bölüm çok ilginçtir: "Bu sırada İstanbul'da bulunan bazı Bolşevik Ruslar da bizimle temas kurdular. Balıkesir'e gelen salâhiyetli bir Rusun yanında, tercümanlık yapmak ve bir taraftan da bize faideli olmak maksadıyle bu işe girdiği anlaşılan Emrullah Bey adında (sonradan maarif müfettişliklerinde bulunmuştur) bir tercüman vardı. Emrullah Bey'in tercüme etmekte olduğu, Bolşevik Rusun bize yaptığı teklifte : Mücadelemizi Rus dostluğuna dayanarak devam ettireceğimizi, kapitalist âlemine karşı Ruslar ile ayni fikirde olduğumuzu ilân edersek, bize istediğimiz kadar silâh, cephane, para ve hattâ icabederse Türkistanlı asker yardımı yapacaklarını söyledi. Biz bunları kabul etmedik, ancak bize sorulduğunda Ruslara karşı bir düşmanlığımız olmadığını ve kendilerini dost bir komşu olarak tanıdığımızı ifade edeceğimizi belirttik. Ayrılır iken bize gizli olarak silâh ve cephane göndermeye çalışacağını vaat etti. Sonradan bu Rusun İstanbul'a dönüşünde, İngilizler tarafından tevkif edilerek belirsiz bir yere gönderildiğini ve Emrullah Bey'in de bu işten dolayı İngilizler tarafından şiddetle takip edildiğini öğrendim".
The Anglo-Turkish Conflict Fifty Years Ago
Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 145 · Sayfa: 113-122 · DOI: 10.37879/belleten.1973.145-113
Özet
Tam Metin
Fifty years ago at Chanak (Dardanelles), on Turkish territory, the Turkish Army under Mustafa Kemal (Atatürk), the national hero of the Gallipoli campaign, faced its British counterpart, commanded by General Sir Charles Harington, Commander-in-Chief, Army of Occupation. What was the British Army doing on Turkish soil, and why were the armies of these two nations poised for armed conflict? The story goes back to the First World War. The Ottoman Empire, which had participated in that War as an ally of the Central Powers (Germany, Austria-Hungary and Bulgaria), was defeated by the Entente Powers (Britain, France, Italy and Greece), and was forced to sign the Armistice of Mudros on 30th October, 1918. This Amistice some of the terms of which were deliberately made ambiguous, enabled the Allies to set about possessing the war spoils in the form of Tutkish territories which they claimed to be theirs "by virtue of the secret treaties and by right of conquest". The secret war-time agreements, contracted by the belligerent Allies on clifferent dates, had envisaged the complete dissolution of the Ottoman Empire and the division o Turkish territories amongst Britain, France, Italy and Tsarist Russia. They had also revealed the hypocrisy of the Allies, who had openly declared their war aims to be, inter alia, the preservation of the integrity and independence of the Turkish homelands.
Sultan Cem'in Portreleri Hakkında
Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 145 · Sayfa: 1-50 · DOI: 10.37879/belleten.1973.145-1
Özet
Tam Metin
Fatih II. Mehmed (1451-1481)'in talihsiz küçük oğlu Sultan Cem'in maceraları hakkında şimdiye kadar pek çok şey yazılmıştır. Bunların bir kısmı, Osmanlı tarihinden derlenmiş bilgilere dayanır. Bir kısmı ise Batı kaynaklarının yardımı ile meydana getirilmiştir. Nihayet bazıları da kaynaklardan veya ikinci el eserlerden toplanan bilgilerin, yazarın kabiliyet ve zevkine göre işlenerek romanlaştırılması suretiyle hazırlanan yayınlardır. Bütün bu irili ufaklı çalışmaların yanı sıra, hiç de az sayılamayacak bir diziyi de Sultan Cem'in portreleri hakkındaki araştırmalar teşkil etmektedir. Bunlar o kadar çok ve o kadar değişik görüşler ortaya koyarlar ki, Sultan Cem'in gerçeğe uygun bir portresinin olup olmadığı ve eğer varsa, hangisinin en doğru resmi olduğu bugün artık anlaşılamaz duruma gelmiştir. Sultan Cem'in portresi konusu karışık ve içinden çıkılmaz bir hale getirilmiş ve bu konu üzerinde hazırlanan son araştırma olan F. Babinger (1891-1967)'in bir makalesi ile de büsbütün çapraşık bir şekle sokulmuştur. Gelecek araştırmalara yol göstermek üzere Sultan Cem'in portreleri meselesini bir defa daha işlemeği lüzumlu gördük. Bu yazımızda Sultan Cem'in kesinlikle belki gerçek portresini ortaya koyamayacağız, fakat her halde de, bu konuyu şimdiki çapraşık durumundan biraz sıyırmış olacağız.
Preveze Deniz Muharebesine ilişkin Gerçekler
Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 145 · Sayfa: 51-86 · DOI: 10.37879/belleten.1973.145-51
Özet
Tam Metin
Amerika Birleşik Devletleri Deniz Kuvvetlerinden Albay Braoun Taylor'ın Cenevizli Amiral Andrea Doria'nın hayatına ilişkin yazısı üzerine Preveze Deniz Muharebesini, ilmi esaslara dayanarak, baştan etüt etmek zorunlu oldu. Çünkü Albay Taylor'ın fikirlerine göre on altıncı yüzyılın en büyük denizcisi Andrea Doria idi. Büyük Amiral Barbaros Hayrettin ise şöhreti Türkler tarafından göklere çıkarılan bir korsandan başkası değildi. Barbaros'un yaptığı Preveze deniz muharebesi bile ciddi bir muharebe sayılamazdı , çünkü bu muharebede Türkler bir iki Venedik gemisinden başkasını batıramamışlardı. Bundan başka Albay Taylor, Preveze Deniz Muharebesinin Barbaros'la Andrea Doria arasında anlaşmalı bir şekilde yapıldığını ve yani bir şike muharebesi olduğunu da iddia edecekti. Albay Taylor'ın bu konudaki ilmi araştırmaya dayanmayan beyan ve iddiaları, ilkönce, tarih konusunda kendimizi yabancılara anlatmaya heves etmememizin acı bir sonucu idi. Nitekim Amiral Adolp Slaid de bu gerçeği ortaya koymuş ve Türklerin bu ters anlayışından yabancıların, Türkiye aleyhine olarak, bol bol yararlandıklarını belirtmişti.
Prof. Celal Saraç: lonia Pozitif Bilimi Temel Kaynakları ve Etkileri. Ege Üniversitesi Arkeoloji Enstitüsü Yayınları No. 1. Bornova - İzmir, Ege Üniversitesi Matbaası 1971. 226 sayfa. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 145 · Sayfa: 129-132
Özet
Tam Metin
Ege Üniversitesi Fen Fakültesi öğretim üyelerinden Profesör Celal Saraç tarafından yazılan bu kitap, Türk gençliğinin önemle okuması gereken eserlerden biridir. Ege Üniversitesi bu değerli yayını ile Türk aydınlarına büyük bir hizmette bulunmaktadır. Milattan önce altıncı yüzyılı n başlarında, Batı Anadolu'da ve özellikle Miletos kentinde "Tabiat Filozofları" adı ile andığımız düşünürler o güne değin bilinmeyen bir görüş ve davranışla doğa olaylarının nedenini araştırmağa başlamışlar ve böylece bugünkü batı uygarlığının temellerini atmışlardır. O kentlerde o zaman oturanların önde gelenleri Helen'lerdi. Ancak bu uygarlığın doğusunda Ionia'lıların, Hitit, Lydia, Frygia, Karya ve Lykia gibi eski Anadolu Kültürlerinden de yararlandıklarını belirtmek gerektir. Nitekim devrin en büyük bilgini Thales'in babası Hexamyes bir Karya'lıdır. Helen'ler de bir çok alanlarda Anadolu uygarlıklarından aldıkları mühim etkileri hiç saklamamaktadırlar. Böylece Ionia çağı gerçekte bir Batı Anadolu uygarlığı idi. Güzel Ege kıyılarını n bu insanları, yeryüzünde ilk önce yağmuru, fırtınayı, gök gürlemesini, güneş tutulmasını, ve hastalıkları yanlış inançlardan ya da dinsel yargılardan sıyrılmış olarak akılcı bir tutumla, deneyler ve araştırmalar yaparak, bilimsel yönden anlamağa çalışmışlardır
Türk Hamamı
Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 145 · Sayfa: 87-94 · DOI: 10.37879/belleten.1973.145-87
Özet
Tam Metin
Selçuk ve Osmanlı Türkleri, kaderin layık gördüğü anavatanımızda maddi ve manevi bir olgunluğa vararak dünyanın ileride ve örnek milletlerinden olmuştur. Mübarek yurdumuzda yüksek karakterli bu millet Rumeli'ye geçerek altı buçuk asır insan haklarına riayet göstererek kalmış, Orta Avrupa'dan gelen baskıları önlemek için bir buçuk asır Macaristan'da oturmuş. Akdeniz ve Karadeniz'de kurdukları muazzam imparatorluklarının birer havzı mesabesinde kalmıştır. Türkler gittikleri her yere han, hamam, medrese, cami, su tesisatı ... gibi medeni varlıklarını, ahlak ve faziletlerini götürmüşler ve bulundukları yerlerde güzel hasletlerini şimdi bulunan kesif, o zamanki azınlıklarına bırakarak çekilmişlerdir. Ama çoğu Rumeli'de ve Macaristan'da bıraktığımız yerler dahil mimari abidelerimiz hala dış şekilleri maskelenerek kullanılmaktadır. Bunlar oralarda durdukça medeniyetimizin bir tapu senedi mahiyetinde görülmelidir. Bizim usullerimiz Balkanlarda ve Orta Avrupa'da hala tatbik edilmektedir. Kim demiş ki Türkler gittikleri yerlerde buldukları halkı kendilerine çevirememişler? Tesirimize bakın ki dinlerinde serbest bırakmışız ve lakin uygarlığımızı benimsetmişiz. Bu tesir, bıraktığımız o yerlerde hala bakidir.
Ölümünün Otuzdördüncü Yılında Atatürk'ü Anarken
Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 146 · Sayfa: 235-242
Özet
Tam Metin
Sayın Kardeşlerim, yirminci yüzyılın ilk yarısında, sömürgecilik ve emperyalizme indirdiği büyük darbelerle Yakın, Orta ve Uzak Doğu, Asya ve Afrika'daki sömürge ülkelere ve köle halklara yeniden yaşama gücü veren; onlara özgürlük ve bağımsızlık yolu gösteren eşsiz bir Türk önderini anmak için toplanmış bulunuyoruz. Yok olmuş bir ulusu yeniden dirilten; temelini attığı modern ve ulusal bir devletin sınırları içinde Türk ulusuna yaşama, çalışma ve kendine güven duyguları aşılayan; bu ulusu Ortaçağ düşünüşünden kurtararak laiklik, devrimcilik, ilericilik, halkçılık ve cumhuriyetçilik yolunu açan; yüzde doksan cahil bırakılmış bir halka okuma-yazma ve bilim alanında ileri atılımlar yapma olanağı sağlayan bir dâhiyi anıyoruz. Ulusumuzun ender yetiştirdiği, adı ve ünü bütün dünyaya yayılan; hakkında yalnız kendi dilimizde değil, bütün dünya dillerinde binlerce eser yayınlanan ve hala yayınlanmakta olan; yabancı boyunduruğu altında yıllarca acı çekmiş halkların karanlık gecelerinde bir ışık gibi parlayan; küçük ve güçsüz ulusların ufuklarını karartan büyük ve doymak bilmez devletlerin kara bulutlarını dağıtan büyük kasırganın başlatıcısını anıyoruz.