4034 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
- Türk Tarih Kurumu 4034
Yazarlar
- Salâhi R. Sonyel 45
- TAHSİN ÖZGÜÇ 43
- ARİF MÜFİD MANSEL 42
- SEMAVİ EYİCE 40
- Mahmut H. Şakiroğlu 38
- İ. HAKKI UZUNÇARŞILI 37
- U. BAHADIR ALKIM 36
- İlber Ortaylı 32
- AYDIN SAYILI 31
- Mücteba İlgürel 31
Anahtar Kelimeler
- Tarih 338
- Osmanlı 273
- Osmanlı İmparatorluğu 173
- Türkiye 148
- Osmanlı Devleti 139
- Türkler 137
- Anadolu 132
- Ottoman Empire 114
- Mustafa Kemal Atatürk 103
- Ottoman 100
Türk Kültür Tarihi Bakımından Arşivlerimizin Önemi
Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 147 · Sayfa: 305-320 · DOI: 10.37879/belleten.1973.147-305
Özet
Tam Metin
Zaman zaman yurdumuzun yer-altı ve yer-üstü servetlerinden söz edilir, bunların değerlendirilmesi yapılarak, kâh işletemediğimiz, onaramadığımız için üzüntü duyulur, kâh Allah'ın yurdumuza bahşettiği bu lutuf ve bereketten doğan kıvanç ve öğünç paylaşılır. Lâkin, aslında yer-yüzünde olmakla beraber, zenginliği, ehemmiyeti, toplumumuza maddi ve manevi sahada sağlayabileceği faydaları çoğunluğun meçhûlü olduğu, bazan sandıklar içinde, bazan rutûbetli yerlerde bizlere, insan yüzüne, temiz havaya, güneşe hasret kaldıkları için, saklı, gizli, gözlerden ırak bir hazinemiz daha vardır: Türkiye Arşivleri ve içerisindeki bakım bekleyen, tozdan, nemden sahifelerini bazan dantelâ gibi işleyen kurtlardan arınmaya muhtaç, ancak bir kısmının sayısı hakkında tahminler yürütülebilen bir yığın evrak, tam deyimi ile "yükte hafif, bahada ağır" bir sürü kağıt parçası. Onları bir yandan küçük kitap böcekleri kemirir, karınlarını doyururken, diğer taraftan bir kısım dostları onların açlığı, özlemi içerisindedirler; bu zararsız yaratıklar onları deşememe, değerlendirememenin çaresizliği içerisinde yanar, tutuşurlar. Belgeler ve okuyucuları, engin sessizlik ve sabırla bekleyişleri içerisinde maksat bakımından birbirlerine zıt iki kutup teşkil ediyor gibi görünürler. Halbuki, onları, aslında birbirlerinin gönüllerinde yatan, kavuşacakları günü, am bekleyen bahtsız sevgililere benzetmek daha doğru olur.
İran'da Erken İslam Devri Alçı İşçiliğinin Anadolu Selçuk Sanatında Akisleri
Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 147 · Sayfa: 257-266 · DOI: 10.37879/belleten.1973.147-257
Özet
Tam Metin
Burada kısaca Herzfeld'in 9. asır Abbasi Samarra alçılarında I. ve II. grup olarak ayırdığı stilize bitkisel motifli alçıların Iran yoluyla Anadolu'ya varan akislerini belirtmek istiyorum. Bilindiği gibi Part'lardan beri İran'da gelişen alçı işçiliği Samarra etkisiyle yeni bir hüviyet kazanmıştır. Çok üzerinde durulan I. Samarra alçı grubu eğri kesim tekniği stilinin görüldüğü, stilize yarım ve tam palmetlerin, helezonların, düğme gibi noktaların işlendiği Avrasya hayvan stilinden esinlenen, kalıplama tekniği ile işlenen örneklerdir. Bu stilde işlenmiş alçı, ahşap, taş malzemenin İslam sanatında çok geniş bir alanda şaşılacak benzerlikle birkaç asır kendini sürdürmesi Ettinghausen tarafından ilginç örneklerle açıklanmıştır. Mısır'da (876-79) Tolunoğlu camii alçı ve ahşap işçiliği örnekleri, 1003 tarihinden Kahire'de Fatımi devri El Hakim camii ahşap kirişleri bilinen en erken tarihli paralel örnekler olmaktadır. El Ezher camii harim alçılarında da Samarra I grubundan etkilenen çeşitli derin oyma alçılar tipiktir(970-71). İran'da bu stilin ilk örneklerinden biri Isfahan Mescidi Cuma'sının 072-92 arasına tarihlenen kirişleri üzerinde görülür ve 14. asra kadar alçı, ahşap örneklerle devam eder.
Prof. Albert - Louis Gabriel
Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 147 · Sayfa: 321-364 · DOI: 10.37879/belleten.1973.147-321
Özet
Tam Metin
Paris'teki Türk elçiliğinden 26.12.1972 günü Ankara'da Dışişleri Bakanlığına çekilen çok acele kayıtlı bir telgrafın başında Fransa hükümeti yanındaki elçimiz sayın Hasan Işık şu haberi veriyordu: "Türkiye'ye büyük bağlılığı ile tanınmış olan, 1926 - 1936 seneleri arasında İstanbul Üniversitesinde ve İstanbul'daki Fransız Arkeoloji Enstitüsünde çalışmış olan arkeolog Prof. Albert Gabriel, 25 Aralık günü ikamet etmekte olduğu Bar-sur-Aube şehrinde 89 yaşında vefat etmiştir. Prof. Albert Gabriel, Türk Tarih Kurumu şeref üyesidir. Ankara Üniversitesinden Prof. honoris causa, İstanbul Üniversitesinden de doctor honoris causa payelerini almıştır. İstanbul ve Bursa fahri hemşerisidir. Türkiye hakkında çeşitli kitaplar yazmıştır. Telgrafın devamında elçiliğimizce bu hususta yapılanlar özetlendikten sonra, durum bildirilerek, yurdumuzda da bu hususda neler yapılabileceği bir temenni olarak ortaya konuluyordu. Böylece Türk Sanatı'nın tanınması ve tanıtılması yolunda harcanmış uzun bir ömrün sona erdiği kesinlik kazanmış oluyordu. Bu yazımızda artık aramızdan ayrılmış olan Prof. Albert Gabriel'in hayat hikayesini ortaya koymağa çalışacak, onun başlıca yayınlarının bir bibliyografyasını düzenleyecek ve eserlerinin Türk sanat tarihi bilim bakımından ne ifade ettiğini özetleyeceğiz.
Yakın Tarihimizle İlgili Bir Belge Esad Fuad Tugay'ın İngiltere Başbakanı Balfour'a Yazdığı Mektup
Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 148 · Sayfa: 583-606 · DOI: 10.37879/belleten.1973.148-583
Özet
Tam Metin
Birinci Dünya Savaşı ve bu savaşı izleyen Türk Kurtuluş ve Ulusal Bağımsızlık Savaşı yıllarında önemli yurt içi ve yurt dışı görevlerde bulunmuş olan diplomat, yazar ve gazeteci Esad Fuad Tugay, 15 Aralık 1920 tarihinde, İngiltere Başbakanı Balfour'a, İngiliz başdelegesi olarak, Milletler Cemiyeti (Cemiyet-i Akvam)'nin birinci Genel Kurul toplantısı sırasında, 22 Kasım 1920'de yaptığı konuşmayı eleştiren bir mektup yazmış, bu mektubun birer kopyasını Milletler Cemiyeti delegelerine de göndermiştir. Yakın tarihimize bir bakıma ışık tutan bir belge niteliği taşıması nedeniyle üzerinde durulmaya değer bulduğumuz bu mektubu yayımlama hazırlıkları içindeyken, E. F. Tugay'ın, 31 Temmuz 1973'te, 89 yaşında, İstanbul'da vefat ettiğini üzüntüyle haber aldık. Ömrünün son günlerinde, söz konusu mektubun, Belleten'in, Cumhuriyet'in 50. kuruluş yıldönümüne adanan özel sayısında yer almasını sevinçle karşılayan E. F. Tugay'ın anısını saygıyle anıyoruz.
The Influence of Early Islamic Stucco Work in Iran on Anatolian Seljuk Art
Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 147 · Sayfa: 267-278 · DOI: 10.37879/belleten.1973.147-267
Özet
Tam Metin
In this article, I want to dwell on the reflections of Abbasid stucco work on Anatolian Seljuk Art by way of Iranian Seljuk art. The origin dates back to Abbasid stucco works with stylized plant motifs from gth century Samarra, classified by Herzfeld as Group I and II. The well-known stucco workmanship in Iran, dating back to Parthians, has assumed a new character in Islamic Period through the influence of Samarra. The most dwelled upon group of stucco works from Samarra, the so-called Group I according to the above classification, constitute moulded examples in beveled style, influenced by Eurasian animal style, with stylized full of half palmettes, geometrical scrolls and button-like spots. Professor Ettinghausen has methodically demonstrated the continuation of this style in Islamic art for several centuries, with remarkable similarities in a very wide field, using different materials like stucco, wood or stone.
Üçüncü Sultan Selim Zamanında Yazılmış Dış Ruznâmesinden 1206/1791 ve 1207/1792 Senelerine ait Vekayi
Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 148 · Sayfa: 607-662 · DOI: 10.37879/belleten.1973.148-607
Özet
Tam Metin
Malûm olduğu üzere pâdişahların biri şahsına ve diğeri devlet işlerine dair iki ruznâmeleri vardır. Şahıs yani iç ruznâmeleri kendisinin ogünkü hayatı hakkında olup doğrudan doğruya şahsidir. Dış yani devlet işleri ruznâmesi şumullü olup vak'a-nüvis tarihlerinde görülmeyen bazı bilgileri de havi olduğundan alâka çekicidir. Benim naklettiğim ruznâme bu ikinci nevidendir. Yazanın bir haylı hataları, düşük ve rabıtasız kayıtları vardır. Anlattığını değiştirmediğinden ben aynen naklediyorum. Bu ruznâmenin Sultan Selim'in cülûsundan (1203 Recep/1789 Nisan) itibaren olan kısmı maalesef görülmedi. Bulunursa onu da neşretmek isterim. Bu suretle Sultan Selim'in cülûsundan itibaren beş senelik olaylar toplanmış olur.
Testimonies to the Economic Vitality of Balat, The Mediaeval Miletus
Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 147 · Sayfa: 289-296 · DOI: 10.37879/belleten.1973.147-289
Özet
Tam Metin
The last few years have been marked by a renewed interest in the study of graffiti scratched into the plaster covering the walls of mediaeval buildings. These studies have concentrated either on inscriptions and coats-of-arms of Western pilgrims or on ship-graffiti, also known as akidographemata, scratched or carved predominantly into the walls of Christian monuments, churches and monasteries. In fact, the practice of scratching, carving or drawing graffiti, and especially those of ships, onto the walls of religious buildings was very widespread, extending in the east to Isfahan, in the south to the first cataract of the Nile, in the north as far as Helsingör, and in the west to the Rhine Valley.
Urartäisches Epigraphisches Material aus Van und Umgebung
Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 147 · Sayfa: 279-288 · DOI: 10.37879/belleten.1973.147-279
Özet
Während einer Forschungsreise, die ich im Auftrag des "Istituto per gli studi Micenei ed Egeo-Anatolici" im Sommer 1969 in die Ost Türkei unternahm und die das Ziel hatte, die archäologischen und schriftlichen DenkmWer des urartischen Zentralgebietes zu besichtigen -vor ailem die der alten Hauptstadt auf dem Van-Felsen (Van Kalesi) -, komite ich einige Beobachtungen machen, die das immernoch spärliche Corpus der urartäischen Schriftdenkmffier ein wenig vermehren.
XIV-XV. Yüzyıllar Türkiye Tarihi Hakkında Araştırmalar
Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 146 · Sayfa: 159-190 · DOI: 10.37879/belleten.1973.146-159
Özet
Tam Metin
Araştırmamıza konu olan Türkiye ve Yakın-Doğu üzerinde 1393/94 Timur tehlikesi meselesine girerken bu meselenin daha kolay bir şekilde anlaşılmasını sağlamak için, Timur ve imparatorluğu hakkında kısaca bilgi vermeği uygun gördük. Orta çağın sonlarında önemli bir mevkii işgal eden, adını taşıyan imparatorluğun kurucusu ve ilk zamanları hakkında pek fazla birşey bilinmiyen Timur, nisan 1336'da Semerkand'ın güneyinde Keş'de doğmuştur. Genellikle, Timur devri tarihçileri onun soyunu Cengiz Han sülalesine bağlama gayreti içindedirler. Ancak aynı kaynaklardaki mevcut bilgiler göstermektedir ki, Timur, Barlas oymağına mensub ve idareleri altında bulunan Keş şehri etrafında yurt tutmuş Maveraünnehirli asil bir aileden gelmektedir. Timur daha 25 yaşında genç bir adam iken kendini tanıtmak imkanını elde edebilmiş ve 1361'lerde Maveraünnehir bölgesindeki siyasi olgular nedeni ile ilk kez siyasi hayata atılmıştır. Ancak başlangıçtan itibaren temkinli hareket etmeği benimsemiş bulunduğundan, bölgede anarşik ortamın doğmasına sebep Tuğluk Timur idaresindeki İli Moğollarına karşı ümitsiz bir kahraman olmak istememiş, barışçı ve uzlaştırıcı bir politika izlenmesi düşüncesini ortaya atmıştır. İşte bu davranışıdır ki Keş'i kendisine kazandırmış, nihayet 33 yaşında iken Belh'i de hâkimiyet sahasına aldıktan sonra, bölgenin tek hakimi durumuna gelmiştir. Emir Hüseyin'in öldürülmesinden sonra da 137o'de Semerkand'a gelerek resmen hükümdarlığını ilan etmiş olan Timur'un, kendisini Cengiz Han'ın ve Çağatay'ın takipçisi olarak tanıtmak istediğine dair Zafernâmelerde kayıtlar bulunmaktadır 5. Herhalde bu, o günün siyasal ve sosyal şartları içinde bölge topluluklarının sempatisini kazanmak için ortaya atılmış bir iddia olmalıdır.
Gebze Yöresinde Kutluca Kubbeli Mezarları ve Onun Trakya Kubbeli Mezarları Arasında Aldığı Yer
Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 146 · Sayfa: 143-158 · DOI: 10.37879/belleten.1973.146-143
Özet
Tam Metin
Eskiden Kurtçalı ya da Kurtluca, bugün ise Kutluca adını taşıyan köy Gebze ilçesine bağlı olup Gebze'nin kuş uçumu 30 km. kuzeydoğusunda, İzmit'in ise yine kuş uçumu 23 km. kuzeybatısında, eski İzmit-İstanbul yolunun yaklaşık olarak 2 km. kuzeyinde yer almaktadır. 1939 yılında Bithynia bölgesinde bir inceleme gezisi yapmış olan Alman epigrafist ve arkeologu F. K. Dörner bu köyün mezarlığında bulmuş olduğu kubbeli mezar hakkında şu bilgiyi vermektedir: "Yakında meydana çıkaracağımızı umduğumuz kubbeli mezar (Bithynia'nın eski iskân tarihine dair) emin bir ipucu verecektir. Ben bu mezarı Ekşioğlu (Şemsettin)nun kuzeydoğusunda, yaklaşık olarak 1,5 saatlik bir mesafede 2 sık çalılıklar ve büyük ağaçlarla örtülü bir tepenin üzerinde keşfettim. Bugün aynı yerde bir Türk mezarlığı bulunmakta, bu mezarlık ilkönce bence anlaşılmayan, fakat sonra tam anlamını kazanan "Yarımbaş Mezarlığı" adını taşımaktadır. Kubbeli mezar, doğudan batıya doğru yükselen bir tepeler silsilesinin sırtında bulunmaktadır. Kuzeyde arazi, levha II, I'de görüldüğü gibi, dik meyilli olarak alçalmakta, burada belki kubbeli mezarla ilgili büyük ve açık bir suni çukur yer almaktadır. Mezarlığın önüne geldiğimde tepeyi ilkönce tabii sandım. Fakat mezarlığın içinde eski eser bulmak ümidi ile yaptığım araştırmalar esnasında dilimli başlıklar ve yivsiz sütun parçaları yanında zorla kırılmış mezarın kubbesiyle karşılaştığımda hayretler içinde kaldım.