4034 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Kuzey Irak'ta Osmanlı Hâkimiyetinin Kuruluşu ve Memun Bey'in Hatıraları

Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 146 · Sayfa: 191-230 · DOI: 10.37879/belleten.1973.146-191
Tam Metin
Hatıraların edebi eser olarak değerlendirilmeleri yanında, tarih açısından belge olma nitelikleriyle sahip oldukları değer, ayrı bir önem taşımaktadır. Hatıraların yazılışında türlü faktörler etkili olmakta ise de, bunlar bütünüyle milli tarihimizin askerlik, yönetim ve toplumla ilgili yapısı bakımından aydınlatıcı, olayları belgeleyici yönleriyle vazgeçilmez kaynaklar olma özelliklerini saklamaktadırlar. Bu sebepledir ki, Osmanlı İmparatorluğunun tarihi kaynakları arasında son yıllarda önemleri gittikçe artan belgelerden birisi de hatıralar olmuştur. Bundan bir süre önce Baf Kadısı Macuncu-zade Mustafa Efendinin hatıralarını araştırıcılara sunduğumuz zaman, bu metnin gerek yurt içinden, gerek yurt dışından nasıl ilgi ile karşılandığını görmüş, tarihimizin belli kaynakları yanında, edebî ölçüler itibariyle pek de değerli olmayan bu metnin, toplum yapısını aydınlatma bakımından kazandığı değeri izlemiştik (Bir Türk kadısının esaret hatıraları. Tarih Dergisi, V, Sayı 8). Macuncu-zade Mustafa Efendinin hatıraları yani, Baz-geşt-i Hakiri Malta - Sergüzeşt-i esirî-i Malta bir süre sonra Türk Dil Kurumu tarafından metin halinde de yayınlanmıştır (Prof. Fahir İz. Türk Dili Araştırmaları Yıllığı 1970, 78 - 122). Daha sonra bu türden başka bir metin, Türk kamu oyunu ilgilendirmiştir. Viyana'nın ikinci defa kuşatılması sırasında Avusturya kuvvetlerince tutsak alınan Osman Ağa'nın hatıraları da ayni şekilde ilgi bulmuştur (Viyana muhasarasından sonra Avusturyalılara esir düşen Osman Ağa'nın hatıraları. Yayımlayan: M. Şevki Yazman. İstanbul 1961).

Boris PJOTROWSKİ, Urartu, Geneva, 1969. Archaeologia Mundi serisinden. 230 s., 96 lev., 9 s. levhaların izahı, 4 s. bibliyografya, 4 s. indeks. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 147 · Sayfa: 395-402
Son yılların aktüel konularından birini meydana getiren Urartu devletinin tarih ve kültürü üzerine, Urartu konusunun en büyük uzmanı , Ermitage Müzesi müdürü ve Karmir-Blur hafiri B. Pjotrowski tarafından kaleme alınmış bulunan bu eserin ilk bölümü (s. 3-41) "Urartular'ın tekrardan keşfi" adını taşımaktadır. Burada önce Urartu araştırmaları= bir tarihçesi verilmekte, Urartu eserlerine uzun süre Asur yapıtları olarak bakıldığı ve ancak 1871 yılından itibaren, Fransız bilim adamı Prévost de Longprier'nin Van'da bulunup İstanbul'a getirilmiş olan kazan kulplarının Urartular'a ait olabileceğini bildirmesinden sonra, yavaş yavaş Urartu eserlerinin Asur eserlerinden ayrılmağa başlandığı belirtilmektedir. Toprakkale'de yapılan kaçak kazılar ve elde edilen güzel eserlerin Van'da bir kazı yapılmasını gerektirdiğine değinen yazar, 1877'de H. Layard'ın asistanı H. Rassam'ın ilk keşif hareketinden sonra 1879-1880 yılları arasında yapılan Toprakkale kazılarından bahsetmekte, bu ilk kazılarda elde edilen eserler karşısında Rassam ve arkadaşlarının duygularını ve bunun nedenlerini ise aynen şu sözlerle açıklamaktadır: "Maalesef ilim heyeti Toprakkale'deki kazıları sırasında umduklarını bulamamışlardır. Her ne kadar arkeologlar açık ve koyu renk kesme taşlardan gayet düzenli bir şekilde inşa edilmiş olan tapınağın temellerini gün ışığına çıkartmışlarsa da durumdan hiç memnun kalmamışlardır. Toprakkale'de Asur sarayları gibi anıtsal Urartu eserleri ile karşılaşacaklarını sanan hafirler, bu buluntuların azlığı karşısında hayal kırıklığına uğramışlardır. Onlara göre Toprakkale mevkii, Asur kültür çevresi içinde yer alan önemsiz bir kazı yerinden başka birşey değildi."

Atebetü'l-Ketebeye göre Sancar İmparatorluğunun Yönetimi

Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 147 · Sayfa: 365-394 · DOI: 10.37879/belleten.1973.147-365
İran'daki İslam kurumlarının incelenmesi belgelerin eksikliği yüzünden güçleşmektedir. Bu eksikliğin nedeni, bir zamanlar var olan belgelerin tümden yok olmuş bulunması da değildir. Bir çok yasal bağıtlar ve işlemler, özellikle şer'i yasaya karşın, töre ile ilgili olanlar, yazılmaksızın yapılmıştı. Üstelik yerel sorunlar söz konusu olduğunda, tutanak tutma yöntemi, başka yerlerde olduğu gibi, İran'da da yorucu bir yöntemdi; sonra, her köy yaşlısının bildiğini kayda geçirmek gereksiz görünmüş olmalıdır. İran'daki İslam kurumlarını incelerken karşımıza çıkan başka bir güçlük de, kaynakların terimleri sık sık karışık bir biçimde kullanmasıdır. Bunların bazıları hem genel, hem teknik bir anlamda kullanılırlar. Tek bir terim, ayrı ayrı bir takım kurumları gösterebildiği gibi, her hangi bir terimin anlamı hem zamana, hem de yere göre değişebilmektedir. Üzerinde durulacak devir için özellikle söz konusu olan bu belirsizliğin örnekleri, iktâ, nâ'ib, şahne ve re'îs'dir. Bir başka karışıklık da, ek görev uygulamasının genel oluşu ve bir kişinin üzerinde birden çok görev bulunduğu zaman, kaynakların bu görevlerin her birini ilgilendiren nitelik ve işlevleri (fonksiyonları) her zaman açıkça ayırdetmeyişidir.

AFETİNAN : Devletçilik ilkesi ve Türkiye Cumhuriyetinin Birinci Sanayi Planı 1933. Ankara 1972. VI, 210 - 143 - 82 S., 3 harita (Türk Tarih Kurumu yayınları. 16. seri Nr. 14). [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 147 · Sayfa: 403-404
Türkiye'nin bozulan mali durumunun istikrarını sağlamak amacıyle 27 Mayıs 1960 Milli Devriminden sonra yeni kurulan Devlet Planlama Dairesi (9 temmuz 1961 Anayasasının 129. maddesi)'nin her yıl gözden geçirilmek üzere hazırladığı beş yıllık planların (1963-67 ve 1968-72) denenmesi ve "Atatürk ilkelerine dönüş" çağrısı (12 Mart 1971), 1919-22 Kurtuluş Savaşından sonra onun iktisadi kalkınmadaki payını hatırlatmaktadır. Friedrich Karl Kienitz Türkei : Anschluss an die moderne Wirtschaft unter Kemal Atatürk (Türkiye: Kemal Atatürk liderliğinde modern ekonomiye geçiş) [Hamburg 1959, WI VI, s. 308'de eleştirisi] adlı kitabında kaynakları dikkatle inceledikten sonra problemi açıklarken, Merkez Bankasının kuruluşundan itibaren (1931) kağıt paranın tedavülde çok tedbirli biçimde çoğaltılmasından da anlaşıldığı üzere "onun sinsi bir enflasyona düşmek istemediği"ni tespit ediyor.

Kitaplardan Haber [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 147 · Sayfa: 405-412
Bu kitabın amacı, yazarının önsözde belirttiği gibi, Yunan Geometrik sanatını yansıtan vazo ve küpler üstündeki kara ve deniz savaşlarına ilişkin sahneleri ikonografik açıdan incelemek ve bunlara ilişkin bazı ikonoloji sorunları üstünde durmaktır. Yazar, çoğunluğu Atina, Agora, Luvr müzelerinde bulunan vazo ve küp parçaları üstündeki kara ve deniz savaşlarını yansıtan sahneleri, ikonografik bakımdan ayrı ayrı betimleyip (tasvir edip) çözümledikten sonra, kullanılan malzeme, doku, resimlerin yapıldığı atölyeler, ressamlar, silah, zırh, savaş taktiği vb'ye ilişkin sonuçlar çıkarıyor. Daha sonra, 8. yüzyıl Yunan toplumunun tarihsel, siyasal, toplamsal ve ekonomik koşullarını aydınlatan yeterli kanıtlardan yoksun olduğumuzu, dolayısıyla bu konudaki görüşlerin çok değişik olduğunu belirterek, Yunan Geometrik sanatında yansıtılan savaş sahnelerinin, çağın tarihsel koşullarına uyup uymadıkları; gerçek yaşamın olgularını mı, yoksa mitik/epik alanın kişi ve olaylarını mı yansıttıkları sorununa eğiliyor. Yazarın kanısınca, ne bu savaş sahneleri, ne de arkeolojik bulgular, başlı başına Atina toplumunun savaşçı niteliğine ışık tutmaya yeterlidir.

Türk Tarih Kurumu Genel Kurul Toplantısı (21 Nisan 1973)

Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 147 · Sayfa: 413-450
Türk Tarih Kurumu Genel Kurulunun olağan toplantısı 21 Nisan 1973 cumartesi günü saat onda Kurum merkezinde yapıldı. Yoklama sonunda çoğunluğun bulunduğu anlaşıldığından Başkan Ord. Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu şu konuşması ile oturumu açtı: "Sayın arkadaşlarım, Genel Kurul toplantımızı başarı ve en iyi dileklerimle açıyorum. Geçen çalışma yılında bizlerden esirgemediğiniz güven ve desteğe arkadaşlarım ve şahsım adına en içten teşekkürlerimizi sunuyorum. Biraz sonra beratlarını sunacağı= değerli muhabir üyelerimize candan tebriklerimizi ifade etmek isterim". Bundan sonra geçen yıl Kurumun muhabir üyeliğine seçilmiş olan Erzurum Atatürk Üniversitesi Yeniçağ Tarihi Doçenti Dr. Abdurrahman Çaycı, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Türk İktisat Tarihi Profesörü Dr. Lütfi Güçer, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yeniçağ Tarihi Doçenti Dr. Bekir Kütükoğlu, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eskiçağ Tarihi Profesörü Dr. Adnan Pekman ve İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Türk İktisat Tarihi Doçenti Dr. Halil Salihlioğlu'na üyelik beratları Kurumun en eski üyelerinden Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı ve Ord. Prof. Hikmet Bayur tarafından verildi ve yeni üyeler kutlandı. Yine geçen yıl muhabir üyeliğe seçilen İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Kemal Çığ, yurt dışında olduğundan beratının posta ile kendisine gönderildiğini Genel Müdür Kurula bildirdi. Şeref üyeliğine seçilen Londra Üniversitesi Profesörlerinden Bernard Lewis'in beratının da kendisine sunulmak üzere Londra Büyükelçiliğimize gönderilmesine karar verildi.

Mudanya Bırakışmasının Ellinci Yıldönümü

Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 145 · Sayfa: 95-112 · DOI: 10.37879/belleten.1973.145-95
Tam Metin
Elli yıl önce, Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal (Atatürk)'ün komutası altındaki Türk orduları, Çanakkale'de, İstila Gücü Başkomutanı Tüm-General Sir Charles Halington'un idaresindeki İngiliz askeri birlikleriyle çarpışmak üzere, düşman ordusunun karşısında mevzi alıyordu. İngiliz ordusunun Türk toprakları üzerinde ne işi vardı ve neden bu iki ulusun orduları silâhlı bir çatışmaya hazırlanıyordu? Bu iki soruya cevap verebilmek için Birinci Dünya Savaşına kısaca bakmak gerekmektedir. Almanya, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan'ın da katıldığı Merkez Kuvvetleri safında bu savaşa giren Osmanlı İmparatorluğu; İngiltere, Fransa ve İtalya'dan müteşekkil Antant Devletleri tarafından yenilgiye uğratılmış; 30 Ekim, 1918'de Mondros Bırakışmasının imzalamaya zorlanmıştı. Bazı maddeleri kasten belirsiz bir halde kaleme alınan bu Bırakışma, Bağlaşıklara, "gizli antlaşmalara ve fetih hakkına" dayanarak Türk ülkelerini bir savaş ganimeti olarak ele geçirmek fırsatını veriyordu. Savaşa katılan Bağlaşıklar arasında çeşitli tarihlerde imzalanan bu gizli antlaşmalar, Osmanlı İmparatorluğunun ortadan kaldırılarak Türk topraklarının İngiltere, Fransa, İtalya ve Çarlık Rusya arasında paylaşılması gayesini güdüyor; bir bakıma, Bağla-şıkların riyakârlığını ortaya çıkarıyordu; çünkü Osmanlı İmparatorluğuna karşı savaşan devletler, çeşitli vesilelerle savaş gayelerini açıklarken, Türk ülkelerinin bütünlük ve bağımsızlığına el sürmeyeceklerine söz vermişlerdi.

Ankara'nın Eski Evleri, Türk Ev Kültürü, Müze Evler

Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 145 · Sayfa: 123-128 · DOI: 10.37879/belleten.1973.145-123
Tam Metin
Ankara, Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti olmadan önce bir vilayet merkezidir. Orta Anadolu'da demiryolu ile İstanbul'a bağlı bu vilayetin, kalesinin eskiliği, Ahi teşkilatının merkezi olarak da şöhreti olmuştur. Tarihte, Bayazıt-Timur savaşının geçtiği bölgedir diye adı geçer. Bütün bu tarihi devirlere, binlerce yıllık eski kalıntılara da değinecek Cumhuriyet devrimizde Türk heyetleri tarafından arkeolojik buluntular ve bu konudaki yayınlar Ankara'nın ve çevresinin en eski devirlerden beri Anadolu insanına mekan olduğunu göstermiştir. Ahlatlıkal Eti yokuşu gibi ... Yalnız benim, bu yazımda üzerinde durmak istediğim, nihayet iki üç asırlık geçmişten, ayakta kalan ve bugün de kullanılan evlerdir. Ev hayatı, ev kültürü bir milletin medeni olmasının en belirli örnekleridir. Aileler nasıl ki topluluğun küçük birlikleri ise, şehir ve kasabalarda da evler, bu yerleşik hayatın madde olarak görüntüleridir. Bugünkü yaşayış tarzı, ev ünitesini toplu, kalabalık apartmanlara terk etmektedir. Bu bir zaruret olmakla beraber eski aile hayatımızın ve ev kültürümüzün anılarını, eşyaların' da unutmamamız gerekir. Bu demek değildir ki, yeni hayat tarzına uymadan, bu eskiye dönelim ve o şekilde yaşayalım. Ancak her millet için, ev kültürünün yaşayış tarzının, örf ve adetlerin hangi devirde olursa olsun bilinmesi gereken ve üzerinde önemle durulacak bir konudur.

Orgeneral Kazım Özalp'ın Anıları ile İlgili Bir Açıklama

Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 146 · Sayfa: 231-234 · DOI: 10.37879/belleten.1973.146-231
Tam Metin
Orgeneral Kazım Özalp'ın Profesör Teoman Özalp tarafından "Milli Mücadele, 1919-1922" başlığı altında denenen ve 1971'de Türk Tarih Kurumunca yayınlanan biyografisinin birinci cildinin 74. sayfasındaki şu bölüm çok ilginçtir: "Bu sırada İstanbul'da bulunan bazı Bolşevik Ruslar da bizimle temas kurdular. Balıkesir'e gelen salâhiyetli bir Rusun yanında, tercümanlık yapmak ve bir taraftan da bize faideli olmak maksadıyle bu işe girdiği anlaşılan Emrullah Bey adında (sonradan maarif müfettişliklerinde bulunmuştur) bir tercüman vardı. Emrullah Bey'in tercüme etmekte olduğu, Bolşevik Rusun bize yaptığı teklifte : Mücadelemizi Rus dostluğuna dayanarak devam ettireceğimizi, kapitalist âlemine karşı Ruslar ile ayni fikirde olduğumuzu ilân edersek, bize istediğimiz kadar silâh, cephane, para ve hattâ icabederse Türkistanlı asker yardımı yapacaklarını söyledi. Biz bunları kabul etmedik, ancak bize sorulduğunda Ruslara karşı bir düşmanlığımız olmadığını ve kendilerini dost bir komşu olarak tanıdığımızı ifade edeceğimizi belirttik. Ayrılır iken bize gizli olarak silâh ve cephane göndermeye çalışacağını vaat etti. Sonradan bu Rusun İstanbul'a dönüşünde, İngilizler tarafından tevkif edilerek belirsiz bir yere gönderildiğini ve Emrullah Bey'in de bu işten dolayı İngilizler tarafından şiddetle takip edildiğini öğrendim".

The Anglo-Turkish Conflict Fifty Years Ago

Belleten · 1973, Cilt 37, Sayı 145 · Sayfa: 113-122 · DOI: 10.37879/belleten.1973.145-113
Tam Metin
Fifty years ago at Chanak (Dardanelles), on Turkish territory, the Turkish Army under Mustafa Kemal (Atatürk), the national hero of the Gallipoli campaign, faced its British counterpart, commanded by General Sir Charles Harington, Commander-in-Chief, Army of Occupation. What was the British Army doing on Turkish soil, and why were the armies of these two nations poised for armed conflict? The story goes back to the First World War. The Ottoman Empire, which had participated in that War as an ally of the Central Powers (Germany, Austria-Hungary and Bulgaria), was defeated by the Entente Powers (Britain, France, Italy and Greece), and was forced to sign the Armistice of Mudros on 30th October, 1918. This Amistice some of the terms of which were deliberately made ambiguous, enabled the Allies to set about possessing the war spoils in the form of Tutkish territories which they claimed to be theirs "by virtue of the secret treaties and by right of conquest". The secret war-time agreements, contracted by the belligerent Allies on clifferent dates, had envisaged the complete dissolution of the Ottoman Empire and the division o Turkish territories amongst Britain, France, Italy and Tsarist Russia. They had also revealed the hypocrisy of the Allies, who had openly declared their war aims to be, inter alia, the preservation of the integrity and independence of the Turkish homelands.