4034 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

XVI. yüzyılda Macaristan'da Padişah Haslarına Bağlı İki Şehir

Belleten · 1972, Cilt 36, Sayı 144 · Sayfa: 469-482 · DOI: 10.37879/belleten.1972.144-469
Tam Metin
Macaristan'daki Türk yönetimi çağının incelenmesi, daha önceki kuşakları da derinden derine uğraştırmıştır. Bununla birlikte, incelemeleri öyle iki çelişmeli görüşün ortaya çıkmasına yol açmıştır ki, etkilerini bugün bile tümüyle yitirmemiştir. Uğradığımız her yenilginin nedeninden yalnızca Habsburgları sorumlu tutan görüş; Türk yönetimindeki Macaristan'da serhat kaleleri yiğitlerinin karşılıklı hüner gösterilerinden, birbirleri ile yaptıkları kıran kırana düellolardan, birbirlerine kurdukları pusulardan, pazaryerlerine yapılan baskınlardan ve serüvenli yolculuklarından, kısacası romantik renklerle bezenmiş bir dünyadan başka bir şey görmek istememiştir. İkinci görüşün temsilcileri ise, Habsburgları savunurken durumu öylesine abartmalı, olumsuz bir biçimde canlandırmağa çalışmışlardır ki, bununla, okuyucuda, Türk süvarisinin atının ayak bastığı yerde bir daha ot bitmediği ve her şeyin yok olduğu inancını uyandırmışlardır. Bununla birlikte, biz burada, birbiriyle çelişmeli bu iki görüşün karşısında tarihsel bir gerçeği ispatlamak niyetinde değiliz. Bunun yerine, yalnızca arşiv araştırmalarımızın sonuçlarını, genişçe nesnel bir temel elde ederek Macaristan'daki Türk yönetimi çağı ile ilgili bir yargıda bulunabilmeleri için, dinleyicilerimize sunmak istiyoruz.

Some Persian Sources on the History of Turkey

Belleten · 1972, Cilt 36, Sayı 144 · Sayfa: 527-534 · DOI: 10.37879/belleten.1972.144-527
Tam Metin
The tremendous number of the known Oriental sources on the history of Turkey have not yet been studied sufficiently well. Their publication is not an easy thing. Many sources have not yet been brought to light, catalogued and described. It has been partly due to the fact that they are in libraries and private collections in many countries and not always are accessible ; some manuscripts have been enumerated in various catalogues, descriptions and publications, but there is hardly an institution in the world that would boast of an exhaustive collection of such publications. Therefore, any serious research work is possible only under the condition that the necessary composite reference materials are prepared. This makes it expedient to coordinate the efforts of historians of various countries aimed at the finding of manuscripts with the prospect of publishing a collective work discribing all existing sources on Turkey's history and at studying the most valuable sources and preparing of joint works on the problem of sources. Soviet scholars, Y. Borshchevsky and Y. Bregel among them already emphasized the necessity of the compilation of a bio - bibliographical work on the Iranian and Tajik manuscripts. In their article recently printed in the magazine "Peoples of Asia and Africa" these scholars offered their project of such a publication. A similar project could be adopted as the basis for the compilation of a composite reference work on the sources on Turkey's history.

Çağcıl İnsanın Kaynağı ve Çevresel Değişimler

Belleten · 1972, Cilt 36, Sayı 144 · Sayfa: 439-462 · DOI: 10.37879/belleten.1972.144-439
Tam Metin
2 Eylül - 5 Eylül 1969 tarihleri arasında Paris'te, UNESCO tarafından, `Kuaterner Çalışmaları Uluslararası Birliği (INQUA)' ile işbirliği sonucu ve INQUA'nın. gene Paris'te yapılmış olan VIII. Kongresini takiben düzenlenmiş olan bir kolokyumda, dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen ve değişik bölgelerde çalışmakta olan araştırmacıların, günümüz insanının fiziki menşei ve bugünkü fizik formlara varışta çevre değişimlerinin biyolojik değişimlere etkenliği konusunda bir yaklaşık görüş birliğine varmaları olanağı yaratılmıştır. Konuşmalar, kolokyumun ana teması ile ilgili tebliğlerin aynen okunması şeklinde değil de, kısaca özetlendikten sonra hemen tartışmaya açılması şeklinde geçmiş, bu da doğal olarak zaman tasarrufu yanısıra çeşitli görüşlerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Böylece, dört gün süren kolokyum boyunca aşağıda kısaca belirtmeğe çalışacağımız konular üzerinde zaman zaman çok hareketli tartışmalar yapılmış ve dördüncü günün sonunda, bütün delegelerin ittifakı ile bir bilimsel bildiri kaleme alınmıştır.

Canikli Ali Paşa

Belleten · 1972, Cilt 36, Sayı 144 · Sayfa: 483-526 · DOI: 10.37879/belleten.1972.144-483
Tam Metin
XVIII. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunda zenginliği, maiyyetindeki sekbanlar ve taraftarlarının çokluğu yüzünden sivrilerek sancak ve kaza idarelerinde söz sahibi olan bazı kuvvetli aileler vardı. Canikli lakabıyle tanınan Ali Bey de bu ailelerden birinin ferdidir. Ali Bey, Fatsalı Ahmed Ağa'nın oğludur. 1133 (1720-1721) yılında İstanbul'da doğmuştur. Babası dergâh-ı âli kapıcıbaşılarından idi. Gençliğinde kardeşi Süleyman ile birlikte Canik'e gitti. Orada devlet işlerinde tecrübe kazanarak, mülk edinmiş ve kardeşi Süleyman Paşa'dan sonra Canik muhassılı olmuştur. 1768'de başlayan Rus savaşları sırasında önemli hizmetleri görülmüştür. Hotin savaşında esir olacağı sırada Abaza Mehmed Paşa kendisini kurtarmıştı. Ordunun mağlubiyeti üzerine İsmail ve Tulca semtlerine uğrayarak Canik tarafına geçti. Sonra Rus savaşında gösterdiği başarılarından dolayı kendisine vezirlik rütbesi verilmiş, kendisine karşı olanlar da sonradan onun taraftarı olmuşlardı.

Hitit Tapınağı Samuha Nerededir?

Belleten · 1972, Cilt 36, Sayı 144 · Sayfa: 463-468 · DOI: 10.37879/belleten.1972.144-463
Tam Metin
Samuha M.Ö. ikinci binyılda Hurri tanrıçası Hepat'a adanan tapınağın bulunduğu şehir ve "Üst ülke"nin siyasi merkezlerinden biridir. Bu yer adı Kültepe metinlerinde de geçer. Hititler, Hurri panteonundan Hepat ile birlikte onun eşi ve fırtına tanrısı Teşup'u da almışlardır. Samuha, bir kült merkezi (dini merkez) olması yanında, Hitit tarihinde önemli olaylara da sahne olan bir yerdir. Ancak Samuha'nın nerede olduğu henüz kesin olarak bilinmemektedir. Boğazköy metinlerinde, yerinin tespiti hususunda ipucu verebilecek malzeme şunlardan ibarettir : 1- Samuha, Hitit devletinin "Yukarı ülkesi"ndedir. 2- Samuha bir nehir kıyısında olup oraya Pittiark'tan gemilerle (kayık veya sallarla) erzak sevk edilmektedir (Bu tabletler, çok eksik oldukları için çeşitli yorumlar yapılmıştır). Bunlara ilaveten Samuha'nın Hititlerin ilk başkenti Kuşşar'dan fazla uzakta olmadığı da bilinmektedir.

1897 Osmanlı-Yunan Savaşı için Yeni Belge

Belleten · 1972, Cilt 36, Sayı 143 · Sayfa: 313-332 · DOI: 10.37879/belleten.1972.143-313
Tam Metin
Şimdiye kadar elimizde, 1897 Osmanlı-Yunan savaşının deniz olaylarına ilişkin, tek bir kaynak vardı: Bu savaştaki Osmanlı Donanması Komutanı Müşir Amiral (Büyük Amiral) Hasan Rami'nin yayınladığı hatırası... Bu kaynak da deniz olaylarının tarih üzerindeki etkisini ortaya koymaktan uzaktı. Çünkü hatıralar, tarihin yazılmasına hizmetten çok, yazarın kendisini kamuoyunda temize çıkarmak için yayınlanmıştı. Halbuki 1897 Osmanlı-Yunan savaşının Osmanlı tarihinde önemli bir yer tutması gerekiyordu. Bir kez, Sultan Hamid II'nin istibdat dönemine rastlamıştı. Sonra, bu savaşın yanlış mütalea edilen sonuçları İkinci Meşrutiyet hükümetlerinin bile deniz politikalarını etkilemişti. Böyle bir incelemenin savaştan hemen sonra yapılmaması Osmanlı Devleti için büyük bir talihsizlikti. Ne çare ki Haliç'te materiyel ve denizci kültürü bakımından çürütülen Osmanlı Donanması hiç bir savaş görevi yapamazken kara kuvvetlerinin üç hafta içinde zafer sağlaması hükümdarın prestijini çoğalttığı için deniz savaşındaki sorumluları araştırmak lüzumsuz sayılmıştı . Çünkü sorumlu araştırmak hükümdarın prestijini ters yönden etkileyebilirdi.

Brief Mustafa Kemals an Admiral Brock

Belleten · 1972, Cilt 36, Sayı 144 · Sayfa: 541-544 · DOI: 10.37879/belleten.1972.144-541
Tam Metin
Nach der totalen Niederlage von Dumlupınar am 30 August 1922 erkannte die Athener Regierung die Notwendigkeit, ganz Anatolien zu rumen. Zu diesem Zweck hat sie durch ihren Hochkomissar Simopoulosl die alliierten Hochkommissare Pelle, Rumbold und Garroni um ihre Vermittlung. Diese authorisierten die Admirale und Generalkonsuln in İzmir, sich über gute Dienste bei der Übergabe der Stadt an die türkische Armee zu verständigen. Zu einer solchen Beratung kam es aber nicht mehr, weil sich die Ereignisse überstürzten. Schon am nächsten Tage (9. September) zog die siegreiche Nationalarmee in İzmir ein. Der britische Generalkonsul Sir Harry Lamb 3trat auf den Führer der Kavalleriespitze Yüzbaşı Şerefeddin zu und begrüsste ihn auf französisch mit der Nachricht, dass die Stadt von griechischen Truppen frei sei. Dieser antwortete ebenfalls auf französisch: "Da Sie die alliierten Mächte vertreten, bin ich befugt, Sie zu ersuchen, mit uns zusammen bis zur Ankunft der eigenen Gendarmerie für die polizeiliche Ordnung in der Stadt zu sorgen. Mustafa Kemal Paşa selbst wird bald hier sein".

Mustafa Kemal'in Amiral Brock'a Mektubu

Belleten · 1972, Cilt 36, Sayı 144 · Sayfa: 535-540 · DOI: 10.37879/belleten.1972.144-535
Tam Metin
Atina hükümeti, Yunan ordusu 30 Ağustos 1922'de Dumlupınar'da tamamiyle yenildikten sonra tüm Anadolu'yu boşaltmanın gerektiğini anladı. Bunun için Yüksek Komiseri Simopoulos vasıtasıyle Müttefik Komiserler Pelle, Rumbold ve Garroni'den aracılıkta bulunmalarını rica etti. Bunlar, İzmir'deki amiral ve başkonsoloslarını şehrin Türk ordusuna tesliminde anlaşmayı sağlamak üzere görevlendirdiler. Fakat olaylar çok çabuk geliştiğinden böyle bir görüşme yapılamadı. Daha ertesi gün (9 Eylül) muzaffer Milli Ordu, İzmir'e girdi. İngiliz Başkonsolosu Sir Harry Lamb, öncü kumandanı Yüzbaşı Şerefeddin'in yanına gidip Fransızca konuşarak şehrin Yunan ordusundan kurtarılmış olduğuna dair haberiyle onu selamladı. O da Fransızca şu cevabı verdi: "Müttefik devletleri temsil etmeniz dolayısıyle sizden kendi jandarmamız gelinceye kadar şehirde bizimle birlikte zabıta nizamını sağlamamamızı rica etmeğe yetkili bulunuyorum. Mustafa Kemal Paşa yakında buraya varacaktır".

İngiliz Belgelerine göre Medine Müdafii Fahrettin Paşa

Belleten · 1972, Cilt 36, Sayı 143 · Sayfa: 333-376 · DOI: 10.37879/belleten.1972.143-333
Tam Metin
Birinci Dünya Savaşı'ndan yenilgiyle çıkan Osmanlı Hükümeti, 30 Ekim, 1918'de Mondros Bırakışmasını imzalamak zorunluğunda kaldı. Bırakışmanın 16'ncı maddesine göre Hicaz, Asir, Yemen, Suriye ve Irak'taki tüm Osmanlı garnizonlarının "en yakın Bağlaşık komutanına teslim olması" gerekiyordu. Bu husus, Osmanlı Hükümeti tarafından 31.10.1918'de Medine Garnizonu Komutanı Fahrettin Paşa'ya gönderilen bir telyazısında açıklanmıştı, fakat İngiltere'nin Kahire Yüksek Komiseri Sir Francis R. Wingate'in 15.11.1918 de İngiliz Hariciyesine bildirdiğine göre, Fahrettin Paşa'nın, Hükümetinden aldığı direktiflere itaat etmemesi yüzünden, "Medine garnizonunun teslimiyle ilgili müzakereler iyi gitmiyordu". Sir R. Wingate, bu konuda Hükümetine şunu öneriyordu: "Türk Yönetiminden, daha önceki direktiflerini Fahri'ye, bildiği bir şifre ile tekrarlaması ve ona, en yakın Bağlaşık Komutanı olan Emir Ali'ye teslimini emretmesi istenmelidir."