4034 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Perge Şehri Su Yolları

Belleten · 1972, Cilt 36, Sayı 143 · Sayfa: 289-292 · DOI: 10.37879/belleten.1972.143-289
Tam Metin
1971 yılı Perge kazısı çalışmalarında Prof. Arif Müfit Mansel Perge suyollarını araştırmak ve tespit etmekle beni görevlendirdi. Bugün Perge'de direkli caddelerin ortasındaki kanallar nymphaeumler (anıtsal çeşmeler), ve hamamlar gibi su ile ilgili pek çok yapı vardır. Bu yapılar birbirlerine yer yer rastlanan toprak üstü su kanalları ve su köprüleri ile bağlanır. Şehrin suyu, 1970 yılında kazısına başlanmış olan Nymphaeum'dan dağılır. Bu Nymphaeum Akropol'un güney yamacında, şehrin diğer yapılarından daha yüksek bir yerdedir. Şehirdeki caddelerin ortalarındaki su arkları da buradan başlar. Palestra, hamamlar ve çeşmelerin su dağıtımının ayrı bir konu olarak incelenmesi gerekmektedir. Bunun için bu raporda biz sadece Perge şehrinin suyunun nereden geldiğini açıklamakla yetiniyoruz. Perge'de batı sur duvarı dışında, batı hamamının güneyinde su ile ilgili olduğunu düşündüğümüz bir yapı kalıntısına rastlanır. Yapının, içinden geçen künkler dolayısiyle, bir su terazisi olabileceği akla gelmektedir. Bu yapıdan itibaren sur dışında sura paralel olarak toprak üstünde güneye doğru uzanan suyolu izleri görülür.

Birinci Uluslararası Trakoloji Kongresi Hakkında Rapor

Belleten · 1972, Cilt 36, Sayı 144 · Sayfa: 561-564
Uluslararası güneydoğu Avrupa Araştırmaları Birliğinin himayesi altında Bulgar Trakoloji Ulusal Komitesi tarafından organize edilen "Birinci Uluslararası Trakoloji Kongresi 5-8 Temmuz 1972'de Sofya'da toplanmış, kongreyi 9-10 Temmuz tarihlerinde yapılan güney Bulgaristan gezisi izlemiştir. Açılış töreni 5 Temmuz Çarşamba günü saat 10'da Sofya Üniversitesinin tören salonunda yapılmış, organizasyon heyeti başkanı tanınmış filolog Prof. Vladimir Georgiev'in nutkundan sonra çeşitli delegasyon başkanları temsil ettikleri üniversiteler ve akademiler adına kısa konuşmalar yapmışlar, ondan sonra Georgiev'in "Trakolojinin bugünkü durumu" adlı konferansıyle törene son verilmiştir. Kongreye, büyük çoğunluğu Bulgarlar teşkil etmek üzere, batı ve doğu Almanya, Avusturya, Belçika, Birleşik Amerika, İngiltere, Yunanistan, Italya, Polonya, Macaristan, Çekoslavakya, Romanya ve Yugoslavya'dan 230 kadar delege katılmıştır. Türkiye'yi Ord. Prof. Arif Müfid Mansel (İstanbul Üniversitesi), Ord. Prof. Ekrem Akurgal (Ankara Üniversitesi) ve Prof. Afif Erzen (İstanbul Üniversitesi) temsil etmişlerdir. Kongre 3 seksiyon halinde çalışmıştır: 1- Arkeoloji ve sanat tarihi; 2- Tarih ve kültür tarihi; 3- Lengüistik. Kongreye 130 kadar tebliğ sunulmuş, hemen hemen her tebliğ üzerine bazen oldukça uzun, hatta sert tartışmalar olmuştur.

Günümüze Kadar Bilinmeyen Beş Saz şairimiz

Belleten · 1972, Cilt 36, Sayı 143 · Sayfa: 293-312 · DOI: 10.37879/belleten.1972.143-293
Mercan İdâdisi'nin üçüncü sınıfında ve henüz onbeş yaşında bulunduğu sırada, 1905'de basılan bir şiiriyle san'at hayatına ilk adımını atmış bulunan Fuad Köprülü'nün, 1908'de günün siyasi mes'elelerini ele alarak musâhabeler de yayınlamaya başladığını görüyoruz. 1913 yılına kadar muhtelif gazete ve mecmualarda siyasi, iktisadi, hukuki, v.b. hemen her sâhada telif ve tercemeleri, bilhassa edebiyat ve san'at, edebiyat tarihi, tahlil ve tenkidlerini içine alan bibliyografya sahasında musâhabe ve araştırmaları yayınlanmıştır; fakat onun, ilmi bakımdan mühim çalışmaları, bu hazırlık devresinden sonra, 1913'de İstanbul Darü'l-Fünûnu Türk Edebiyatı Tarihi profesörlüğüne getirilmesinden sonradır. Bu sebeple, 1913 yılı, Fuad Köprülü'nün ilim hayatında daha esaslı mes'elelere yöneldiği dönüm noktası sayılabilir. Halk edebiyatı üzerindeki ciddi çalışmaları da bu sırada başlamıştır.

Prof. Dr. AFET İNAN : Devletçilik ilkesi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Birinci Sanayi Planı, 1933. Ankara: T.T.K. Basımevi, 1972. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1972, Cilt 36, Sayı 144 · Sayfa: 545-560
Tam Metin
Eser, çifte başlığı ve yazarının kimliği yönlerinden, büyük önem taşır. Sayın Prof. Dr. Afet İnan eserini Türkiye Cumhuriyeti'nin 50. ve ilk beşyıllık planın 40. yıldönümlerinin anısına adamaktadır. Eseri, Türk Tarih Kurumu, XVI. Seri ve Sayı 14 altında, kendi basımevinde bastırmıştır. Bu gibi önemli konuların bütün yönleri ile işlenip gelecek kuşaklara bırakılması, bizde gelenek olmayan, çok güzel bir davranıştır. Bu anlayışla da, hem eserin yazarını, hem de Türk Tarih Kurumunu candan kutlamak istiyorum. Hele konu Atatürk gibi büyük bir varlık ile ilgili olursa.

THEODOR WIEGAND, Halbmond im letzten Viertel. Archäologische Reiseberichte. Herausgegeben und erläutert von Gerhard Wiegand (= Son Çeyreğinde Yarımay. Arkeolojik gezi haberleri. Yayınlayan ve yorumlayan G. Wiegand), München, Bruckmann-Verlag, 1970, 8°, 295 sayfa metin, 15 resim, 1 harita. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1972, Cilt 36, Sayı 143 · Sayfa: 389-402
Tam Metin
Alman arkeologlarından Th. Wiegand Berlin Müzelerinin antik eserler bölümü müdürü ve İstanbul'daki temsilcisi olarak Anadoluda büyük çapta teşkilâtlandırdığı ve yürüttüğü kazılar ve Berlin 'de kurduğu "Bergama Müzesi" (Pergamon-Museum) sayesinde kendine büyük bir ad yapmış nadir bilginlerden biridir. Kendisi Anadolu arkeolojisinde birinci derecede bir rol oynamakla beraber hakkında türkçe olarak, bazı yazılardaki atıflardan başka, hiçbir eser yazılmamıştır. Bundan ötürü bugün ele aldığımız bu eserin üzerinde etraflıca duracak ve kendisinin kişiliği hakkında bir fikir vermeğe çalışacağız. Wiegand tarafından karısına, annesine ve yakın dostlarına yazılmış mektuplardan ve bunlara verilen cevaplardan meydana gelen bu eser iki ana kısma bölünmüştür. Birinci kısım 1895 ile 1911 yılları arasında yazılmış mektupları kapsamakta ve Wiegand'ın Anadolu'da, Priene, Miletos, Didyma ve Sisam adasında yaptığı kazılar ve araştırmalar hakkında bilgi vermektedir. İkinci kısım mektupları ise Wiegand'ın 1916-1918 yılları arasında dördüncü ordu eski eserleri koruma başmüfettişi olarak Suriye ve Filistinde'ki bilimsel faaliyeti ve gezilerinden bahsetmektedir. Mükemmel bir teşkilâtçı, temsil ettiği Berlin müzelerinin çıkarlarını daima gözönünde bulunduran iyi ve tali'li bir hâfir, yaptığı kazılar için başta Alman imparatoru II. Wilhelm olmak üzere Berlin'deki yüksek makamların ve bilhassa müzeler genel müdürlüğünün ve İstanbul'daki Alman sefaretinin desteğini sağlamasını ve bu desteğe dayanarak Türkiye'deki müze erkânından devamlı olarak tavizler koparmasını bilen usta bir diplomat, Berlin'de "Bergama Müzesi"nin inşası ve tanzimi vesilesiyle meydana gelen "müze savaşı"ndan muzaffer olarak çıkan bir aksiyon ve mücadele adamı olan Wiegand'ın kişiliği ve yaptığı işlere dair bu mektuplar ve oğlu Gerhard Wiegand'ın yorumları sayesinde canlı bir fikir edinmek mümkün oluyor

Anadolu'da Bulunmuş Altın Kulak Tıkaçları

Belleten · 1972, Cilt 36, Sayı 142 · Sayfa: 123-136 · DOI: 10.37879/belleten.1972.142-123
Tam Metin
Arkeoloji edebiyatına "tıkaç" veya "tıpa" adıyla girmiş bir grup küçük buluntu vardır. Taş, kil ve madenden yapılmış bu eserlerin bazılarının bir ucu hafif sivrileşen armudi, diğer ucu düz veya konveks yüzeyli düğme şeklinde, bazıları ince uzun, başlı çivi şekilli bazıları da iki ucu geniş, orta kesimi inceltilmiş makara formundadırlar. Araştırıcılardan bir kısmı bu tip eşyayı "Kulak tıkacı" veya "Burun tıkacı" olarak isimlendirmektedir (İngilizce "ear plug" - "ear stud" veya "nose plug", Almanca "Ohrenknöpfe"). Fakat bu buluntuların bir kısmı kulak veya burun deliklerine uyacak şekil ve ölçülerde iken bazıları 8 cm. uzunluğunda çiviler (Woolley, 1955, s. 73, lev. 15 U 17985) veya makara yahut düğme (?) olabilecek eşyalardır (Braidwood, 1960, s. 84, res. 58/4, 5; Woolley, 1955, s. 13, lev. 15 U 16603, U 17764). Alaca Höyükte bu eşyanın ilk altın örnekleri bulunduğunda, pek modern bir benzetme ile, "gömlek düğmesi biçimli nesne" denmişti (Koşay, 1951, S. 67). Terminolojideki bu karışıklık, söz konusu eşyaların kullanma amaç ve şekillerinin bilinmemesinden ileri gelmiştir. Anadolu'da son yıllarda madeni ve taş tıkaçların sayısı bir hayli artmış ve iki kazı yerinde altından yapılmış tıkaçların hakikaten "kulak tıkacı" gibi kullanıldıkları anlaşılmıştır. Biz bu küçük araştırmamızda Anadolu'da bulunan ve kesin olarak kulak tıkacı olduğu anlaşılan altın tıkaçları ele alıp problemlerine değinmek istiyoruz. Anadolu'da ve komşu ülkelerde altın kulak tıkaçlarına şekil olarak benzeyen taş ve kil eşyalarla tıkaç ve tıpa adı verilen diğer cins eşyanın buluntu durumları, bunların kulak tıkacı olduklarını kanıtlamadığından, araştırmamıza dahil edilmemişlerdir.

NEZİH FIRATLI, İzmit Şehri ve Eski Eserleri Rehberi, İstanbul, 1971, (Millî Eğitim Bakanlığı, Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü yayınlarından Seri: I, Sayı : 25) Milli Eğitim Basımevi, 46 sayfa, XXIV levha, I plan. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1972, Cilt 36, Sayı 143 · Sayfa: 403-404
Tam Metin
İzmit şehri ve Eski Eserleri Rehberi, 1959 yılında basılan "İzmit Rehberi"nin yeniden gözden geçirilmiş şekli olduğu ön sözde açıklanmaktadır. Yine aynı önsözde; bir sanayi merkezi olarak süratle gelişen İzmit'e kısa ve doğru bilgi veren bir rehberin gerekli olduğundan ve bu rehberin hazırlanması sırasında yardımları dokunanlardan söz edilmektedir. Önsözdeki bu hususları gözden geçirecek olursak, 1959 tarihli rehber ile 1971 tarihli rehber arasındaki 12 yıllık İzmit'in Arkeolojik gelişiminin, 1967 yılında Kanlıbağ mevkiinde bulunan Mezar, 1968 yılında Akşam Kız Sanat Okulunun temel kazısında bulunan Antik Kuyu ve hangi tarihte bulunduğundan bahsedilmeyen Kırkmeşe - Zeytinlik mevkiindeki Yer Altı Mezarından ibaret olarak gösterildiği, görülür. Sanayi merkezi olarak süratle gelişmekte olan İzmit'in 12 yıllık arkeolojik gelişimi herhalde bu kadar az olmamalıdır. 12 yıllık gelişimi iyice izlemeden bir iki örnekle bu zaman süresini geçiştirmeye çalışmak doğru değildir. Yazarın yine bir sanayi merkezi olarak süratle gelişmekte olan İzmit için bu rehberi meydana getirdiğini ifade etmesi, bir an için kapağını unutup da ele alındığında içinde sanayi kuruluşlarının reklamları ile telefon numaralarının bulunabileceğini akla getirmektedir. Halbuki, İzmit Şehri ve Eski Eserleri ile ilgili olan bu rehberde sanayi ile ilgili hiçbir husus mevcut olmadığı gibi Tarihi ve Turistik yazılar vardır. Üstelik, şehrin sanayii yönünden süratle gelişimine karşılık verilen örnekler birkaç taneden fazla değildir. Bu da İzmit'in gelişmesindeki "sürat'i" kesmektedir. Kendisini sözleriyle çelişkiye düşüren yazar, arkeolojik gelişimi iyice takip etmediğini dolaylı olarak ifade etmektedir.

Pişmiş Toprak Kybele Heykelciği

Belleten · 1972, Cilt 36, Sayı 142 · Sayfa: 137-140 · DOI: 10.37879/belleten.1972.142-137
Tam Metin
1966 yılında bir antikacı tarafından İstanbul Arkeoloji Müzelerine satılan ve Eskişehir civarında bir yerde bulunduğu söylenen eser, sağ yanında çifte fülüt çalan bir erkek figürini ile Kybele başından itibaren bir gruptur. Kybele'nin tanrısal özellikleri içinde Frig Müziğinin doğuşunu ve yaşamasını ona bağlarlar. Kybele'ye eşlik eden çifte fülüt ve yedi telli kitara çalan, Korybant'lar ve Kuret'ler de bu müziği ve müzik aletlerini icad eden kimseler olrarak bilinirler. Eserin Ölçüleri: Baş yüksekliği: 8,2 cm., Erkek figürinin yüksekliği: 9,5 cm., Kaidenin uzunluğu: 11,9 cm., Kaidenin genişliği: 6 cm., Kaidenin yüksekliği: 3,1 cm.dir. Heykelcik, koyu krem renkli hamurdandır. İçi boş kalıba dökülerek yapılmıştır. Kybele'nin başındaki polos'un tamamına yakın bir kısmı tahrip olmuştur. Boynun altından tamir görmüştür. Baş ve boyun mevcuttur. Baş ve sağ yanındaki figür plâstik olarak işlenmiştir. Sol tarafta olması lâzım gelen figürinin ayak izleri vardır. Eser, dikdörtgen bir kaide üzerindedir. Tanrıça tamamen frontal'dır. Kybele'nin ihtişam ve büyüklüğünü, pek az izleri kalmış olan polos'undan anlamak mümkündür. Üstte polos'un parça halinde izleri, bunun altında taç şekilli yaprak çelengi vardır. Parça halinde kalmış olan izlerinden de anlaşılacağı üzere polos, kulaklarına kadar inen taç'ın ortası - üstünden başlamaktadır.

Menâkıb Al-Ârifin'in Sanat Tarihi Bakımından Değeri

Belleten · 1972, Cilt 36, Sayı 143 · Sayfa: 385-388
Tam Metin
Manâkıbü'l Ârifin'in, başta tasavvuf tarihi olmak üzere, tarih, sosyoloji ve psikoloji ilimleri bakımından arzettiği ehemmiyete muhtelif vesilelerle temas edildiği için, bu konuşmamda, eserin bu yönleri bir tarafa bırakılarak, sadece san'at tarihi ile ilgili tarafları ele alınacaktır. Malazgirt savaşının, her zaman için övünmeye değer parlak neticesi, bize yeni bir vatan kazandırmış olmakla kalmamış, İslami akidelerle birlikte eski bozkır yaşayış ve telakkilerinden tamamiyle farklı düşüncesi, edebiyatı ve dünya görüşü ile toprağa bağlı bir topluluk haline gelmemizi ve bu suretle yerleşik bir medeniyet unsuru olarak dünya tarihi içinde mühim bir yer işgal etmemizi sağlamıştır. Filhakika muhtelif kültürlerin birbirleriyle temas ettikleri bu ülke, Türk hakimiyeti altına girdiği ilk devirlerde, halkı ve düşünce tarihi bakımından kozmopolit bir mahiyyet arzettiği için, taassup hislerinden uzak, geniş felsefi düşünceleri benimsemeye elverişli idi. XII. asrın ikinci yarısından itibaren, burada başlayan fikri hareketler, XIII. asırda pek çok büyük şahsiyetin yetişmesine vesile oldu. Fetih sırasında cereyan eden savaşlar esnasında yıkılmış olan yerlerin yeniden yapıldığı ve bunlara yenilerinin ilave edildiği XIII. asırda, bilhassa gelişen bir ticari hayatı n da yardımı ile Anadolu'da gerek ilim, gerek san'at bakımından büyük bir gelişme olmuştur. I. Alâeddin Keykubad'ın, devrin imkanları nisbetinde mükemmel sayılabilecek devlet idaresi İslam ülkelerinde bulunan birçok bilgin ve sanatkarın Anadolu'ya akın etmesine vesile oldu.

Külliyat-ı Kavanin

Belleten · 1972, Cilt 36, Sayı 143 · Sayfa: 377-384 · DOI: 10.37879/belleten.1972.143-377
Tam Metin
Bugün her Türk hukukçusunun eli altında bulunan "Sicilli Kavanin" dolayısı ile, Sarkiz Karakoç adı, hukuk dünyamızda hâlâ yaşamaktadır. Bu zatın Türk hukukuna gerçekten emeği geçmiştir. 1865 yılında İstanbul'da doğdu. Askeri elbiseler terzisi Osgiyan Karakoç'un oğludur. 1893'te İstanbul Hukuk Mektebinden mezun oldu. Sırasıyla Beyrut Ticaret Mahkemesi üyeliğinde, Preveze ve Rodos ticaret mahkemeleri başkanlıklarında, "Üsküp Fevkalâde Mahkemesi üyeliğinde, İstanbul ve Beyoğlu sorgu yargıçlığı (istintak hâkimliği) görevinde bulunmuştur. Daha sonra Adliye Vekâleti Arşiv Müdürlüğüne atanmıştır. Bâbıâli Düstur Encümeni Başkanlığını da yapan Karakoç (1910), bu Encümenin ilga edilmesi üzerine Sadrazamlık Müdevvenat-ı Kanuniye Müdürlüğüne getirilmiştir (14.5.1911). Son bulunduğu görev Düyun-u Umumiye Yönetimi Hukuk Müşavirliğidir. Bu görevden ne zaman ayrıldığını ve ölüm tarihi olan 1944 yılına kadar nasıl çalıştığını bilmiyoruz. Karakoç'un iki çocuğu halen Paris'tedirler. Türkiye'de yakınları kalmamıştır. İki çocuğunun adresi de bilinmiyor. Sicilli Kavanin'i yayınlamayı Karakoç'un kurduğu sistem üzerinde sürdüren Cihan Kitabevi (İstanbul) ilgilileri bile, bu konularda hiçbir fikir sahibi değillerdir.