469 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- Osmanlı Devleti 40
- Ottoman Empire 39
- Osmanlı 36
- Ottoman 30
- Osmanlı İmparatorluğu 16
- İstanbul 11
- İngiltere 10
- Ottoman State 10
- Ticaret 10
- Türkiye 10
NEVZAT ARTUÇ, Cemal Paşa Askeri ve Siyasi Hayatı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, (Gözden Geçirilmiş ve Genişletilmiş 2. Baskı), Ankara 2019, LXXII + 539 s. [Kitap Tanıtma]
Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 300 · Sayfa: 825-828 · DOI: 10.37879/belleten.2020.825
Özet
Tam Metin
İkinci Meşrutiyet Döneminin (1908-1918) önde gelen devlet adamlarından ve İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) yönetiminin üç önderinden biri olan Cemal Paşa hakkında bugüne kadar Türkiye’de ve yurt dışında herhangi bir dilde yazılan ilk ve tek akademik biyografi özelliğindeki kitap başlıca şu konuları kapsamaktadır: ailesi, öğrenim hayatı ve askerlik mesleğine girişi; askerlik mesleğinde aldığı ilk görevler; Osmanlı Hürriyet Cemiyeti ile İTC’ye girişi ve faaliyetleri; İkinci Meşruriyetin ilanındaki rolü; kişiliği; Üsküdar Mutasarrıflığı; Adana Valiliği; Birinci ve İkinci Balkan Savaşları sırasındaki ve sonrasındaki icraatları; İstanbul Muhafızlığı; Nafia ve Bahriye Nazırlıkları; Birinci Dünya Savaşına giriş; Birinci ve İkinci Kanal Seferleri; Suriye’deki faaliyetleri; Ermeni meselesi; Birinci Dünya Savaşından sonra yurt dışına çıkışı ve buradaki faaliyetleri; Mustafa Kemal Paşa ile mektuplaşması ve ölümü. Ciddi bir emek sonunda hazırlanan çalışma; önsöz, kısaltmalar, kaynaklar ve tetkiklerden sonra giriş, dört ana bölüm ve sonuçtan meydana gelmektedir. Birbirinden ilginç fotoğrafların yer aldığı eserde çok geniş kaynakça ve ayrıntılı dizin mevcuttur. Ekler, İTC ve Birinci Dünya Savaşı alanlarında çalışma yapan birçok araştırmacı için değerli bir kaynaktır.
1815 Haritası’nda Antalya Kalesi: Surlar, Kapılar ve Burçlar
Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 300 · Sayfa: 667-716 · DOI: 10.37879/belleten.2020.667
Özet
Tam Metin
Osmanlı döneminde Antalya Kalesi Anadolu’nun en önemli liman kaleleri arasında yer alıyordu. Önemi nedeniyle defalarca onarım görmüş, bu sayede 20. yüzyılın başlarına kadar ayakta kalmıştı. Antalya Kalesi’nin yaşadığı en kapsamlı onarımlardan biri 1812-1814 yılları arasında devam eden Tekelioğlu İsyanı’ndan sonra gerçekleşti. Tekelioğlu İbrahim Bey’in Sultan II. Mahmud’a isyan ettiği ve şehrin Osmanlı Devleti tarafından kuşatıldığı bu dönemde kalenin birçok bölümü yıkılmıştı. Bu nedenle Antalya’nın ele geçirilmesinden sonra kalenin imarıyla ilgili ilk keşif heyeti şehre gelmiş, 1815’te başlayan imar ve tamir süreci bir kaç yıl devam etmişti. Ayrıca, imarı için 1825 ile 1836’da iki ayrı keşif raporu daha düzenlenen kale bu raporlar doğrultusunda da onarım görmüştür.
Tüm bu keşif raporları arasında en ayrıntılısı, Mimar Mustafa Raşid Efendi tarafından hazırlanan 1815 raporudur. Raporda, Antalya Kalesi’nin bakıma muhtaç yerleri tek tek sıralanmıştır. Mustafa Raşid Efendi tarafından çizilen ve raporla birlikte sunulan harita ise iç ve dış surları, kaleyi çevreleyen hendekleri, kale burçlarını ve kale kapılarını göstermektedir. Dolayısıyla, keşif raporundaki bilgiler ve harita sayesinde Antalya Kalesi’nin döneme ait yapısal bir panoramasını çıkarmak mümkün olmaktadır.
Bu çalışma, 1815 haritası olarak adlandırdığımız bu çizimin detaylı bir tanıtımını yapmayı amaçlamaktadır. Bu vesileyle 19. yüzyılın başlarında Antalya Kalesi’nin vaziyeti de tasvir edilmeye çalışılacaktır.
GEORGE SHIRINIAN, ed., Genocide in the Ottoman Empire: Armenians, Assyrians, and Greeks 1913-1923, Berghahn Books, New York 2017, IX+433 s. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 298 · Sayfa: 1167-1171 · DOI: 10.37879/belleten.2019.1167
Özet
Tam Metin
George Shirinian Kanada'nın Toronto kentinde 1984'te faaliyete başlayan Zoryan Enstitüsüne bağlı Uluslararası Soykırım ve İnsan Hakları Araştırmaları Enstitüsü İcra Direktörüdür. İlk olarak 1982'de Amerika Birleşik Devletlerinde (ABD) Cambridge/Massachusetts'te kurulan Zoryan Enstitüsü adını Ermeni Taşnak Partisinin kurucularından Stepan Zoryan'dan almakta ve bu partinin görüşleri doğrultusunda araştırma ve yayın yapmaktadır. Bu organ ABD'deki zengin Ermenilerin bağışlarıyla ayakta durmaktadır. Kuruluşunun üzerinden çok geçmeden Zoryan Enstitüsündeki çalışmaların bilim dışı amaçlara yöneldiği görülmüştür. Nitekim bu merkezin müessislerinden Gerard Libaridian, kendi niyetinin çağdaş meselelerin çok yönlü bir yaklaşımla tartışılabileceği bir enstitü yaratmak olduğunu, fakat bu kuruluşun daha sonraları konuların bilimsel bir ortamda ele alınmasıyla yetinmeyip, bazı belli hedeflerin gerçekleştirilmesi yoluna girdiğini ve dolayısıyla bugün artık partizan ve politik olanın dışında bir işe pek el atmadığını açık bir dille itiraf etmiştir.
Rum Melkitlerin Katolik Propagandasına Maruz Kalması (1724-1856)
Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 298 · Sayfa: 957-1002 · DOI: 10.37879/belleten.2019.957
Özet
Tam Metin
Osmanlı Devleti, XVIII. yüzyıl başlarından itibaren Avrupa karşısında hemen her alanda gerilemeye başlamıştır. Bu gerilemenin bir sonucu olarak Osmanlı ülkelerinde yaşayan çeşitli dinden ve ırktan milletler de Avrupa'nın müdahale ve istismarına açık hale gelmişlerdir. Vatikan ve Fransa'nın öncülüğünde kurulan Katolik Cizvit, Kapuçin ve Fransisken misyoner teşkilatları, yüzyılın başlarından itibaren Doğu Akdeniz'e gelerek öncelikle Hıristiyanlığın doğduğu ve geliştiği ilk şehirlerden olan Kudüs, Antakya ve İskenderiye'de yaşayan Müslümanlardan ve Yahudilerden cemaat devşirmek istemişlerdi. Ancak bunda başarılı olamayınca daha çok Ermenilerden, Rumlardan ve Araplardan oluşan Ortodoks cemaat içinde, Katolik misyonerlerden en çok etkilenen ilk topluluk Ermeniler olmuştur. Osmanlı Devleti, Ermeni Gregoryen ve Fener Rum Ortodoks Patriklerinin ısrarıyla bazı tedbirler almasına ve hatta gayrimüslimlerin mezhep değiştirmelerini yasaklayan bir de kanun çıkarmasına rağmen misyoner faaliyetler durmamıştır. Bu süreç 1724'ten 1916 yılına kadar devam ederek uluslararası aktörlerin de açıktan taraf oldukları bir çeşit mezhepler arası savaşa dönüşmüştür. Osmanlı Devleti, Fransa'nın baskısıyla 1830'da Ermeni Katolik Patrikliğini tanımak zorunda kalmıştır. Ortodoksluktan Katolikliğe geçen ve M. 451 yılında Kadıköy Konsili ile aforoz edilerek resmi kilise anlayışına bağlı kaldıkları için Mısır ve Suriye'ye göçen kolonilerin oluşturduğu Rum Melkitler de kısa bir süre sonra yeni kurulan Ermeni Katolik Patrikliğine bağlanmışlardı. Ancak Rum Melkitler, bu patriklikten 1848'de bağımsızlıklarını almayı başardılar ve aynı yıl müstakil Rum Melkit Katolik Patrikliği'ni kurdular. Buna rağmen Avrupalıların bu cemaatler üzerinden sürdürdükleri misyoner faaliyetleri ve politikalar hiçbir zaman son bulmamıştır. Fransa Rum Melkitleri, Rusya ise diğer Rum ve Arap Ortodoksları kullanarak yeni politik manevralar geliştirmişlerdir ve bu cemaatler vasıtasıyla Osmanlının iç işlerine müdahale ederek birtakım tavizler koparmaya çalışmışlardır. Cemaatler arası bir mücadele olarak başlayan ve 1856'dan sonra uluslararası strateji savaşlarına dönüşen bu faaliyetlerin, 1724-1856 ve 1856-1916 yılları arasında olmak üzere iki ayrı bölümde incelenmesinin daha uygun olacağı düşünülmüştür. Çalışmanın 1724-1856 yılları arasını kapsayan bu ilk bölümünde, Vatikan ve Fransa ekseninde teşkilatlanan ve Osmanlı millet sisteminin parçalanmasına yönelik misyonerler faaliyetler üzerinde durulmuştur. Çalışmanın 1856-1916 yılları arasını kapsayan ikinci kısmı ise ayrı bir makale konusu olarak ele alınıp incelenmiştir.
Emîr Necmeddin İlgâzi Dönemi Artuklu-Haçlı Münasebetleri ve Afrin Zaferi (28 Haziran 1119)
Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 298 · Sayfa: 817-852 · DOI: 10.37879/belleten.2019.817
Özet
Tam Metin
Emîr Necmeddin İlgâzi, Mardin Artuklu Beyliği'nin kurucusu ve ilk hükümdarıdır. İlgâzi'nin tarih sahnesine çıktığı zaman Güneydoğu Anadolu'da ve Doğu Akdeniz kıyısında Haçlı Devletleri'nin kurulduğu yıllara tesadüf eder. Haçlılar, bu bölgedeki beylikler ve devletlerle münasebet kurmuşlardır. Müslümanların ise Haçlılarla münasebeti genellikle bölgeye yerleşen Haçlı varlığına karşı mücadele şeklinde gelişmiştir. Haçlıların münasebette bulunduğu en önemli güçlerden biri Artuklulardır. Özellikle Urfa ve Antakya'da yaşayan Haçlılara karşı Artuklular bazen diğer Türk beyleriyle ittifak yaparak bazen de yalnız kendileri mücadele etmişlerdir. Artuklu-Haçlı münasebetlerinde çoğu zaman Artuklular Haçlıları mağlup etmeyi başarmışlardır. Haçlılara karşı yapılan bu mücadelelerde Artuklu Beyi İlgâzi önemli rol oynayan büyük bir mücahit ve liderdir. İlgâzi'nin Haçlılara karşı 1105 yılından itibaren başlayan mücadelesi, hayatını kaybettiği 1122 yılına kadar devam etmiştir. Mardin'e ve sonrasında Halep'e hâkim olduktan sonra onun Haçlılarla münasebetleri ivme kazanmıştır. İlgâzi'nin hayatındaki en önemli olay ve başarısı Batı literatüründe Kanlı Meydan Savaşı adıyla zikredilen, Antakya Haçlı Prinkepsi Roger'e karşı Afrin'de elde ettiği galibiyettir. Onun bu zaferi Müslüman âleminde büyük bir sevince vesile olmuş, diğer yandan Hristiyan dünyası için de büyük bir facia olmuştur. Haçlıların önüne adeta set gibi çekilen İlgâzi, onları Suriye kıyı şeridine sıkıştırarak, Halep'e yaklaşmalarını engellemiştir. Bu çalışmada Artuklu Beyi İlgâzi'nin Haçlılara karşı verdiği mücadele Afrin Zaferi özelinde incelenerek, Türk-Haçlı münasebetlerinin önemli bir safhası ayrıntılarıyla ele alınmıştır. Kaynaklar ışığında detaylı bir şekilde yapılan bu çalışma vesilesiyle XII. yüzyılın başlarında bölgenin ve dönemin güç dengeleri ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Güney Afrika Milli Arşivlerinin Osmanlı Tarih Yazıcılığı Açısından Önemi
Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 298 · Sayfa: 933-956 · DOI: 10.37879/belleten.2019.933
Özet
Tam Metin
Güney Afrika Milli Arşivleri, Sahra-altı Afrikası ile Osmanlı Devleti münasebetleri ile ilgili kayda değer belgeler içermektedirler. Mezkur arşivlerde varlıĝından haberdar oldugumuz 1853 yılında başlayan Güney Afrika havalisiyle ilgili münasebetlere dair ilk resmi yazışmaların yanı sıra Osmanlı Devleti`nin aynı zamanda Mozambik, Zimbabve, Moritus ve Komor adalarına ait arşiv belgeleri mevcuttur. Ankara tiftik keçisi ve Türk tütününün Güney Afrika'da tanıtımıyla ilgili münasebetler 19. yüzyılın ikinci yarısında bölge halkıyla Osmanlı Hilafetinin etkisinin hissedildiği dini ilişkilere yerini bırakmıştır. Müderris Ebubekir Efendi'nin 16 Ocak 1863 tarihinde Ümit Burnu'na varışıyla Cape Town'da açtığı Osmanlı Erkek ve Kız Mektepleri ile bu kayda değer münasebetler başka bir boyuta taşınmıştır. Akabinde Güney Afrika'da vazife yapan Osmanlı başkonsolosları Ohannes Majakyan ve Mehmet Remzi Bey'le iki ülke arasındaki ilişkilerin daha sağlam temellere oturtulduğu anlaşılıyor. Tüm bu söz konusu tarihi ilişkilerle ilgili yazışmalar Güney Afrika Milli Arşivlerinde ayrıntılarıyla mevcut olup günümüze kadar bu sahada çalışan tarihçilerimizin nazar-ı dikkatinden kaçmıştır. Bu çalışma Güney Afrika Milli Arşivindeki mezkur arşiv kayıtlarının Osmanlı tarih yazıcılığı açısından önemini ortaya koymayı gaye edinmiştir.
XV. Yüzyıl Bânilerinden Çakır Ağa ve Mimari Eserleri
Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 298 · Sayfa: 913-932 · DOI: 10.37879/belleten.2019.913
Özet
Tam Metin
Fatih Sultan Mehmed'in çakırcıbaşısı olarak tanınan Çakır Ağa hakkındaki bilgiler sınırlıdır. Üsküp doğumlu olan Çakır Ağa II. Murad Dönemi'nde Bursa subaşılığı görevinde bulunmuş; İstanbul'un fethine katılmış, daha sonra İstanbul subaşılığı görevinin yanı sıra sekbanbaşı, çakırcıbaşı olmuştur. Adı, 1480 tarihli vakfiyesinde Çakır Ağa bin Abdullah olarak geçmektedir. Çakır Ağa yaptırdığı birçok mimari eserle II. Murad ve özellikle Fatih Sultan Mehmed döneminde bâni olarak öne çıkmaktadır. Bursa, Edirne ve İstanbul'da eserler yaptırmış olan Ağa'nın Bursa'da bir cami ve hamamı, Edirne'de bir camisi, Silivri'de zaviye ve hanı ile İstanbul'da beş camisi bulunmaktadır. Bursa ve Edirne'deki eserleri değişikliklerle de olsa günümüze ulaşmış; Silivri'deki yapıları günümüze gelmemiştir. İstanbul'da sur içinin farklı noktalarında yer aldığı anlaşılan camilerinden Kapalıçarşı, Cibali ve bu çalışmada tespit edilen Edirnekapı'daki camisi değişikliklerle günümüze gelmiştir. Çakır Ağa bu yapılarıyla özellikle fetih sonrası İstanbul'un imarında etkili olmuş olmalıdır. Çakır Ağa'nın baniliğinde inşa edilen yapıların büyük çoğunluğunu küçük ölçekli mescitler oluşturmaktadır. Büyük çoğunluğunu mescitler oluştursa da Çakır Ağa han, zaviye, hamam gibi dönemin diğer yapı tipolojilerini örnekleyen yapılar da yaptırmıştır. Bu makalede Çakır Ağa'nın bânilik yönü ele alınarak basılı kaynaklar ve Osmanlı Arşivi'nde bulunan belgeler ışığında, yeni tespit edilen verilerle eserleri toplu bir şekilde tanıtılmış, değerlendirme yapılmıştır.
Moğol Neküderîlerin Kökeni ve Faaliyetleri
Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 298 · Sayfa: 853-886 · DOI: 10.37879/belleten.2019.853
Özet
Tam Metin
Neküderîler, Afganistan coğrafyasında hayatlarını sürdüren ve tarih sahnesine çıktıkları günden itibaren faaliyet sahası olarak İlhanlı Devleti'nin doğu sınırını tercih eden göçebe bir topluluktur. XIII. yüzyılın ortalarında bir tümen askerle yaptıkları yağma olaylarıyla kendilerinden söz ettiren Neküderîlerin isimleri Kirmân'dan Gazne'ye kadar neredeyse bütün şehirlerde kan ve gözyaşıyla özdeşleşmişti. Hayatlarını sürdürdükleri bölgelerde yerel halkın korkulu rüyası hâline gelen bu topluluk hakkında çalışmalar yapılmış olsa da onların menşei üzerine süren tartışmalar uzun zamandan beri devam etmektedir. Bu çalışmada Neküderîlerin menşeinin, Çağatay şehzâdesi Neküder Oğul ve İlhanlı hükümdarı Ahmed Teküder'in ordularının bakiyeleri olduğu yönündeki iddialar ve Neküder Noyan'ın Afganistan'a gelişinden sonraki faaliyetleri ele alınacaktır. Ardından Neküder Noyan'ın ismiyle anılmaya başlayan Neküderî topluluklarının İlhanlı tarihi boyunca giriştikleri siyasî hareketler irdelenecektir. Ayrıca Neküderîlerin kısmen yerleşik hayata geçtikleri Herât çevresindeki yaşantıları özellikle Kert kuvvetleri arasında üstlendikleri görevler ve bu hanedanın tarihi üzerindeki etkileri, İlhanlı coğrafyasında kaleme alınan gerek genel gerekse şehir ve bölge tarihi üzerine yazılan kaynaklar ışığında incelenecektir.
Old Assyrian Metal Trade, its Volume and Interactions
Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 298 · Sayfa: 779-806 · DOI: 10.37879/belleten.2019.779
Özet
Tam Metin
The subject of this study consists of some consequences of a research project which was supported by The Scientifi c and Technological Research Council of Turkey (TUBITAK). In the scope of this project, all metals that attested in Kultepe texts have been evaluated. The main target of this research is to fi nd answers to some questions related to the metals and metal trade, which are recorded in a wide range of Kultepe texts. The attestations of gold, silver, tin, iron, copper, lead, antimony and bronze alloy have been searched in a database which includes more than 12 thousand Kultepe texts most of which are unpublished. Each of the information related to these metals, such as their volumes, origins, fi nal destinations, kinds, qualities, and prices against mostly silver has been gathered and evaluated. For example, the following results about the gold have been gained by the research in Kultepe text: The total weight of gold in all available texts is about 480 kg. Out of this sum, only about 92 kg of gold was shipped from Anatolia to Assur. Assyrian traders gained the gold mainly from the Anatolian cities of Wahšušana, Purušhattum and Šalatuwar respectively. The price of gold against silver ranges from 1:3 1/3 to 1:15. The most precious kind of gold attested in the texts is liqtum and the cheapest one is HU.SÁ (red) gold. On the other hand, the most demanded or common kinds of gold were pašallum and kupuršinnum.
Kudüs’teki Memlûk Türk Devleti Armaları (‘Renk’ler)
Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 298 · Sayfa: 887-912 · DOI: 10.37879/belleten.2019.887
Özet
Tam Metin
Türk-İslam devletleri arasında Memlûklere özgü bir uygulama olarak dikkat çeken armacılık sistemi, yalnızca devletin teşkilat yapısını yansıtmakla kalmayıp aynı zamanda sanatsal gelişimine de ayna tutmaktadır. Memlûk devlet yapılanmasında emirlerin oldukça etkin konumda bulunmaları armacılık sisteminin yaygınlaşmasına ön ayak olmuştur. Memlûk sarayında sultanın özel hizmetinde bulunan emirlerin çeşitli vazifelerinin nişanesi olan armalar mimariden el sanatlarına kadar pek çok alanda kullanılmıştır. Memlûk sultanları da hükümdarlık öncesi hizmetlerinin karşılığında çeşitli armalar edinmişse de, emirlerin sayıca fazlalığı emirlere ait armaların yoğunluğunu da beraberinde getirmiştir. Memlûk hakimiyet coğrafyasında sıklıkla rastlanan söz konusu armaların Kudüs'te bulunan ve çoğunluğu emirlere ait olan örnekleri bu çalışma kapsamında incelenip değerlendirilmiştir. Armacılık sisteminin amacına uygun biçimde yapıların ya da diğer eserlerin en gösterişli yerlerinde ve ince işçiliklerle nakşedilen bu sembolik işaretlerin Kudüs'te de önemli bir iz bıraktığı anlaşılmaktadır.