274 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- Ottoman Empire 17
- Osmanlı 16
- Osmanlı Devleti 16
- Ottoman 15
- Architecture 6
Osmanlı ile Karamanlı Arasında Bir Kadın: İlaldı Hatun
Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 299 · Sayfa: 105-134 · DOI: 10.37879/belleten.2020.105
Özet
Tam Metin
İlaldı Hatun, Osmanlı hükümdarı I. Mehmed'in kızıdır. Osmanlı sarayında doğup büyüdükten sonra Karamanoğlu İbrahim Bey'le evlenmiştir. Başka bir deyişle Osmanlı sarayından Karamanlı sarayına gelin gitmiştir. Evliliğin temel nedeni siyasidir. Beylikler arasındaki evlilikler hem ittifakı hem de güçlü olana tabi olmayı ifade ederdi. Buna rağmen anlaşmazlıklar da olabilirdi. İlaldı Hatun, savaşla barış arasında gidip gelen bir kadının öyküsüdür. Zira Karamanoğlu İbrahim Bey ile II. Murad arasındaki savaşlardan sonra arabulucu olmuştur. İlaldı Hatun'un bir diğer özelliği ise onun bir hayırsever olmasıdır. Zira gelirler bıraktığı bir vakıf kurarak hafızların yetiştirilmesini sağlamıştır. 19. yüzyıla kadar vakfın var olduğu anlaşılsa da önemini kaybetmesi nedeniyle ortadan kalktığı düşünülmektedir. Ancak kurduğu vakfın kayıtlarda geçmesi bile aşağıda değinileceği üzere tarihi açıdan birçok bilinmezi açığa çıkarmaktadır.
Kırım Hanlığı Tarihinde “Çoban Geraylar” Meselesi
Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 299 · Sayfa: 243-260 · DOI: 10.37879/belleten.2020.243
Özet
Tam Metin
"Çoban Geraylar" Kırım Hanlığı tarihinde tahta kadar yükselmiş bir soydur. Bununla birlikte, yaygın Kırım tarihçiliğinde, daha doğrusu "asıl" Geraylar'ın hiç değilse önemli bir kısmının rivayetinde "Çoban Geraylar"ın gayri-meşru bir kökene dayandığı ve Geray hânedânıyla kan bağının bulunmadığı tekrarlana gelmiştir. Ancak, bu klişe sorgulanmaya ve dönemin kaynakları yeniden tetkike muhtaçtır. Her şeyden önce söz konusu iddialar esasen buna ilişkin olaylardan bir asrı aşkın zaman sonraki dönemlerin tarihçilerine aitken, çağdaş kaynaklar bunları doğrulamamaktadır. Dahası, "Çoban Geraylar"ın mütekip devirlerde "asıl" yahut diğer Geraylarla esasen aynı imtiyaz ve unvanlara sahip oldukları görülmektedir.
İngiliz Konsolosluk Raporlarına Göre 93 Harbi Sonrası Erzurum Vilayeti’nde Sosyo-İktisadi Hayat (1878-1885)
Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 299 · Sayfa: 399-449 · DOI: 10.37879/belleten.2020.399
Özet
Tam Metin
93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı) sırasında Osmanlı Devleti'nin bazıtoprakları işgal edilmiş, harp devletin hemen hemen tüm kurum ve kuruluşlarını olumsuz etkilemiştir. Bununla bağlantılı olarak özellikle savaşın cereyan ettiği bölgelerde iktisadi ve sosyal hayat olumsuz etkilenmiş, hatta durma noktasına gelmiştir. 93 Harbi sonrası Erzurum'un sosyo-iktisadi yapısı, Erzurum İngiliz Konsolosluğu görevinde bulunan Harry Charles Augustus Eyres, William Everett ve George Pollard Devey'in yazışmaları ve raporlarında geniş yer bulmuştur. Konsolos Augustus Eyres, Erzurum Vilayeti'nin ekonomik yapısı hakkında yıllardır rapor yazılmadığını ve vilayetin ekonomik yapısının ortaya çıkarılmasının önemli olduğunu belirterek özellikle 1880, 1881 ve 1882 yıllarına dair vilayetin sosyo-iktisadi yapısı ile ilgili ayrıntılı değerlendirmeler yapmış, önemli istatistiki bilgilere yer vermiştir. Konsolos William Everett 1882 ve 1883, Vekil Konsolos George Pollard Devey de, 1884 ve 1885 yıllarına dair vilayetin sosyo-iktisadi yapısına dair ayrıntılı değerlendirmelerde bulunmuşlardır. Her üç konsolos da raporlarında karşılaştırmalı bilgiler sunmuş özellikle savaş sonrası Erzurum Vilayeti'nin iktisadi ve sosyal hayatını kaleme almışlardır. Çalışmada temel kaynak olarak kullanılan İngiliz Konsolosluk belgeleri, Erzurum Vilayeti ve çevresinde bulunan diğer yerleşim yerlerinin ekonomik ve bununla bağlantılı olarak sosyal yapısını ortaya koyacak önemli bilgiler ihtiva etmektedir. Çalışma dâhilinde Erzurum Vilayeti'nin mevcut pazar durumu, yıllık gelirgider kalemleri, Fransa, Avusturya, Amerika, Almanya, İsviçre, İran, İngiltere, Rusya gibi doğulu ve batılı devletlerden ithal edilen ve Erzurum Vilayeti'nden de yabancı ülkelere ihraç edilen, ayrıca Van, Bitlis, Muş, Siirt, Diyarbakır, Mardin, Halep, Harput, Trabzon, Samsun, Rize, Erzincan, Arapkir, Ayntab, Bağdat, Karahisar, Palu ve Tokat'dan alınan ve bu bölgelere satılan ürünlerin miktarı ve piyasa değeri tablolar halinde verilmiş ve bazı emtianın da önemine binaen ayrıntılı değerlendirmeleri yapılmıştır. Çalışmada Erzurum Vilayeti'nin savaştan ne kadar etkilendiğinin yanında dönem itibariyle vilayetin ticaret potansiyeli de gözler önüne serilmeye çalışılmıştır.
Yeni Bir Knidos Amphora Tipi: Küçük Knidos Amphoraları
Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 300 · Sayfa: 503-542 · DOI: 10.37879/belleten.2020.503
Özet
Tam Metin
Knidos’ta son yıllarda sürdürülen kazı ve araştırmalarda mezar hediyesi olarak mezarlara bırakılmış küçük boyutlu amphoralar tespit edilmiştir. Mezarlarda görülen bu amphoralarla, kent içindeki kazılarda çok nadiren karşılaşılması dikkat çekicidir.
Bu amphoralar uzun silindirik boyunlu, aşağı doğru daralan ovoid gövdelidir. Kaide/dip topaç ya da silindirik görünümlüdür. Form özellikleri ile Standart Knidos amphoraları ve üretici Zenon’un ismiyle tanınan Zenon Amphoraları ile yakın benzerlikler göstermektedirler. Ancak küçük boyutları ile bu tip amphoralar hem standart Knidos hem de Zenon amphoralarından ayrılırlar. Ortalama 30cm yüksekliğinde olan bu amphoraların 2.80- 3.30litre kapasiteleri vardır. Form özellikleri ile Standart Knidos amphoraları ve Zenon Amphoralarını model alan bu yeni tip, M.Ö. 3.yüzyılının ortası ile son çeyreğine tarihlendirilmektedir. Bu amphoralar ile ilgili diğer önemli husus da, bu tipin Helenistik mezarlarda ayırt edici bir noktaya yerleştirilmiş olmaları ve sadece birer örnekle temsil edilmeleridir.
Form özellikleri ve boyutları bu amphoraların yeni bir tip olarak tanımlanmalarını gerektirmektedir. Geniş bir coğrafi dağılıma sahip Geç Klasik ve Helenistik Dönem Knidos amphoraları, literatürde iyi tanımlanmış olmalarına rağmen daha önceki çalışmalarda rastlanılmayan ve tanınmayan Knidos üretimli küçük boyutlu amphoralar bu çalışmada yeni bir tip olarak değerlendirilecektir. Bununla birlikte sadece form özellikleri ile değil, aynı zamanda mezarlarda tek örnekle bulunmaları dikkate alınarak, bu yeni tipin mezar hediyesi ve fonksiyonu bakımından da bir inceleme yapılarak küçük amphoraların, Knidos amphora üretimi içindeki yerleri açıklanmaya çalışılacaktır.
İlk Tunç Çağı Çanak-Çömlek Üretiminde Uzmanlaşma: Güneybatı Kapadokya’nın Uzmanlaşmış Üretim Örgütlenmesine İlişkin Yorumlar
Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 300 · Sayfa: 459-502 · DOI: 10.37879/belleten.2020.459
Özet
Tam Metin
Kapadokya’da mesleki uzmanlaşma Paleolitiğin son evrelerinden itibaren görülmektedir. Hammadde kaynaklarına ulaşılabilirlik nedeniyle gelişen bu sıradışı erken dönem örnekler dışında iş bölümü ve tam zamanlı uzmanlaşmanın, ekonomik ve politik örgütlenmede görülen gelişmelerle bağlantılı olarak, aslında İlk Tunç Çağı’nda oluştuğu anlaşılmaktadır. Anadolu genelinde elde edilmiş çanak çömlek, maden ve mimari buluntular, bu dönemde uzmanlaşmış üretimin ne derecede kurumsallaştığını göstermektedir. Son yıllarda yapılan etnografik ve etnoarkeolojik çalışmalar, arkeolojik materyallerin üretim sürecinde meydana gelen izlerden yola çıkarak, buluntuların ait oldukları uzmanlaşmış üretim modelleri hakkında yeni yorumlar yapılmasına imkan sağlamaktadır. Bu çalışmada, değişik uzman örgütlenme modellerini yansıtabilecek üç farklı çanak çömlek türü değerlendirilmekte, etnografik ve etnoarkeolojik çalışmalarda yapılan yeni çözümlemeler ve tanımlar ışığında, İlk Tunç Çağı’nın uzman üretim örgütlenmesinin niteliğine ilişkin yorumlar yapılmaktadır.
Bursa’da IV. Mehmed Sarayı
Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 300 · Sayfa: 585-622 · DOI: 10.37879/belleten.2020.585
Özet
Tam Metin
XIV. yüzyıl ilk yarısından itibaren hanedan konutu ve devlet yönetim merkezi olması bakımından tam teşekküllü ilk Osmanlı sarayı olan Bursa Sarayı önce Edirne, ardından İstanbul’un başkent seçilmesiyle önemini yitirmiştir. Hanedan üyeleri tarafından terk edilen saray, zaman içinde harap olmuş ve birkaç kalıntı dışında tümüyle ortadan kalkmıştır. Günümüzde, Bursa Sarayı’nın yerleştiği alanda bulunan yapılaşma, burada arkeolojik bir çalışma yapılmasını engellemektedir. Bu durum, saray hakkında yapılan az sayıdaki araştırmanın büyük ölçüde yazılı kaynaklara dayanmasına neden olmuştur.
XVII. yüzyıla ait kayıtlar ve görgü tanıklarının ifadeleri, terk edilmesinden yaklaşık iki yüzyıl sonra, 1659 yılında Bursa’ya gelen ve iki ay kadar kentte kalan IV. Mehmed’in, ilk Osmanlı sultanlarının konutu olan Bursa Sarayı’nda konaklamadığını, ancak Hisar bölgesinde kendisi için yeni bir saray inşa ettirdiğine işaret etmektedir. Bursa Sarayı’na ilişkin araştırmalar, IV. Mehmed döneminde inşa edilen saraya dair detaylı bilgi ortaya koymamış, bu faaliyeti çoğu kez bir onarım, genişletme olarak değerlendirmiş ve ayrı bir saray olarak ele almamıştır. Diğer bir deyişle, IV. Mehmed tarafından inşa ettirilen Yeni Saray hakkında bir monografi bulunmamaktadır. Bu çalışma, literatürde müstakil şekilde yer almamış bir Osmanlı sarayına ilişkin yazılı kaynakları ortaya koymayı amaçlamaktadır.
Konur Alp Gazi’nin Kimliği ve Faaliyetlerine Dair Bilinirliğin Sınırları
Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 300 · Sayfa: 543-558 · DOI: 10.37879/belleten.2020.543
Özet
Tam Metin
Osmanlı Beyliğinin kuruluş yıllarıyla ilgili çağdaş kaynakların yokluğu, döneme ait birçok meseleyi aydınlığa kavuşturma yolunda önemli bir eksiklik olarak karşımızda durmaktadır. Bu husus kuruluş döneminden çok sonraları yazılmış kroniklerin Osman Bey ve yanındaki silah arkadaşları konusunda verdikleri bilgilerin temellendirmesinde de ciddi bir engel teşkil etmektedir. Genellikle araştırmalarda kaynaklardaki meselelere ve ele alış tarzlarına dikkat edilmeksizin yapılan aktarımlar, ilk kroniklerdeki birçok şahsın tarihi kimliğini tartışılmaz bir hale koyarak yaygın ve bilinir kimselere dönüştürmüştür. Bunlar hakkında gerçekte kroniklerde verilen bilgilerin nasıl okunması gerektiği suali ortada durmaktadır. Osman Bey’in yakın kumandanlarından ve akıncı beylerinden biri olarak kroniklerde tanıtılan Konur Alp hakkındaki biyografik çalışmalar herhangi bir itirazla karşılaşmaksızın olduğu gibi yapılan aktarımlar ve bunların tartışılmaksızın doğru veri gibi alınıp yorumlanmasıyla malûl bir özellik taşır. Gerçekte Konur Alp’in söz konusu ilk kroniklerde, araştırmalarda olduğu ölçüde temayüz ettirilmiş bir kimliği olmadığı, zayıf bilgilerin yeniden karşılaştırılmalı olarak ele alınması gerektiği açıktır. Bu makale Konur Alp’in tarihi kimliği hususunda nelerin bilindiğini ve bunların nasıl anlaşılması gerektiğini tartışmaktadır.
Yahudi Âlimlerin Gözüyle Matbaanın İcadı ve Matbaada Basılan Metinlerin Hükmü
Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 300 · Sayfa: 559-584 · DOI: 10.37879/belleten.2020.559
Özet
Tam Metin
Matbaanın icadı, kitabın tarihinde çok önemli bir dönüm noktasıdır. Matbaa, başta Avrupa’daki Yahudiler olmak üzere Yahudi dünyasında da çok önemli değişimler yaratmıştır. Bu makalede matbaanın icadının Yahudi ilim adamları tarafından nasıl karşılandığı ele alınacaktır. Bu çerçevede, Yahudi dinî literatüründe matbaanın icadını Yahudilere nispet eden anlatımlar, Yahudilerin matbaaya atfettikleri önem ve kutsal metinlerin matbaa baskılarının ritüellerde kullanımına dair başlıklar irdelenecektir. Makalenin ana konusunu matbaada basılan dinî metinlerin Yahudi dinî hukukuna göre kaşer (caiz) olup olmadığı oluşturmaktadır. Bu tartışmaların incelenmesi sırasında matbaanın icat edildiği asır ve hemen sonraki asırlarda Yahudi âlimler tarafından konuyla ilgili verilen fetvalar araştırmamızın temel kaynaklarını oluşturmaktadır. Böylelikle okurlar, birinci elden kaynaklarla, o dönemdeki fetvaların içeriği ve Yahudiler arasındaki tartışmanın boyutlarını görmüş olacaktır.
Savaşın Öteki Yüzü: Romanya’daki 93 Harbi Esirleri
Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 300 · Sayfa: 789-824 · DOI: 10.37879/belleten.2020.789
Özet
Tam Metin
93 Harbi olarak adlandırılan 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi’nde Rusların 10 Aralık 1877’de Plevne’yi ele geçirmesinden sonra 40.000 civarındaki Osmanlı askeri Ruslara esir düşmüştü. Bu esirlerin yaklaşık 30.000’i ağır kış koşulları altında Rusya’ya götürülmüştü. Kalan 10.000 esir ise, savaşa Osmanlı Devleti’ne karşı Ruslarla ittifak ederek giren Romanya’ya bırakılmıştı. Bu çalışmada Plevne’de esir edildikten sonra Bükreş’e sevk edilen askerlerin hazin hikâyesi anlatılmıştır. Esirlerin hangi koşullarda Bükreş’e sevk edildiği ve bu şehirde ne surette yaşamlarını idame ettikleri betimlenmiştir. Siyasî tarihten daha ziyade insan merkezli olacak bu çalışmada esir düşen askerlerin gözünden, savaşın bilançosu ve sebep olduğu acılar tasvir edilmiştir.
Bu savaşta Rusya’nın tarafında yer alarak Osmanlıya karşı mücadele eden Romanya, Berlin Antlaşması ile bağımsızlığını kazanmıştı. Ancak Besarabya’yı Rusya’ya kaptırmıştı. Bu sebeple savaştan sonra Ruslara karşı mesafeli duran Romanya hükümeti, elindeki esirleri de vasıta ederek Osmanlı Devleti ile ortak düşmana karşı işbirliği içerisine girme eğilimi içerisine girmişti. Bu süreç boyunca Rumen yetkililer, Türk esirlere olabildiğince iyi bir şekilde muamele etmiştir. Netice itibariyle Osmanlı Devleti ile Romanya arasında yapılan esir iade mukavelesi imzalanmıştı. Bu mukavele, Romanya Devleti’nin tanınması açısından oldukça önemliydi. İlk diplomatik temasların bu surette kurulmasından sonra Romanya ile Osmanlı Devleti arasında olan ilişkiler hız kazanmış, karşılıklı olarak diplomatik temsilcilikler ihdas edilmiştir. Netice itibariyle iki taraf arasında güvene dayalı bir siyaset başlamıştı. Romanya, özellikle Osmanlı Devleti tarafından tanınmasını önemsemiş, Osmanlı Devleti ise yeni kurulan devletin, Ruslarla arasına bir set çekeceğini düşünmüştü.
Bir Hanedan Damadının Yaşam Tarzı ve Standardı: Ahmed Fethi Paşa’nın Terekesi
Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 300 · Sayfa: 745-788 · DOI: 10.37879/belleten.2020.745
Özet
Tam Metin
Rodoslu zengin bir aileye mensup olan Ahmed Fethi Paşa (1801-1858), çağdaşlarına göre oldukça iyi bir eğitim aldı. Devlet kademelerinde hızla ilerleyen paşa, Sultan II. Mahmud’un dikkatini çekerek, saraya damat oldu. Böylece mesleki kariyeri ve özel yaşamında farklı bir statüye kavuşan Ahmed Fethi Paşa, elde ettiği bu makamlar ve icraatları sayesinde, Tanzimat dönemine damga vurdu. Yanı sıra imparatorluğun en zengin adamlarından birisi haline geldi. Onun çok dikkat çeken devasa serveti ve lüks yaşam tarzı, siyasi rakiplerinin ağır eleştirilerine konu oldu. Terekesinin merkeze alındığı bu makalede, mal varlığından hareketle Ahmed Fethi Paşa’nın ticari ve sosyal ağları, okuma ve harcama alışkanlıkları ile lükse düşkünlüğü gibi hususlar gün yüzüne çıkarılmaya çalışıldı. Ayrıca ardında bıraktığı büyük meblağlardaki borçlarının tespiti ve ödenmesine dair yaşanan sorunlar, arşiv kaynakları kullanılarak incelendi. Böylece Osmanlı Devleti’nde üst düzey bir bürokratın yaşam tarzı ve standardı ortaya konularak karakterine dair elde edilen karinelerle biyografisine katkı sağlandı. İlaveten paşanın ait olduğu zümre ve Tanzimat’la birlikte değişen bazı tüketim alışkanlıklarına dair ipuçları elde etme imkânı doğdu.