469 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
  • Son 10 yıl
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Yerkurgan Merkez Tapınağı Arkeolojik Kazı ve Konservasyon Çalışması (Özbekistan/Kaşkaderya)

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 298 · Sayfa: 807-816 · DOI: 10.37879/belleten.2019.807
Tam Metin
Bu makale, 2017 yılında Güney Sogdiana'da (Özbekistan/Kaşkaderya) Yerkurgan Şehir Harabesi Merkez Tapınağı'nda yapılan arkeolojik kazı hakkındadır. Zerdüştlükle bağlantılı ateş tapınağı fonksiyonu gören Merkez Tapınağı'nda, 2013 yılında başlanılan arkeolojik çalışmalar 2017 yılında devam etti. 2017 yılında yapılan arkeolojik kazı neticesinde, üst tabakada daha geç döneme ait bir taban ile onun üzerinde bir ateş altarı tespit edildi. Ateş altarı, dört ana yöne göre konumlanan kare planlı yapının kuzey bölümünde ortaya çıkarıldı. Bu ateş altarı, güney duvarının ortasındaki kapı ile aynı eksendedir. Bu kazı çalışmasında, üst tabanın altında, daha erken döneme ait bir duvarın üst bölümü ortaya çıkarıldı. Bu duvar, kuzeydeki altardan başlayıp yapının merkezine uzanmaktadır. Bu mimari buluntular dışında günlük ve ritüel seramikler de gün yüzüne çıkarıldı. Bu ritüel seramikler içinde yılan fi gürlü seramik kayda değerdir.

I.Dünya Harbi Öncesi İngiltere'de Kurulan Türkofil Bir Dernek: The Anglo-Ottoman Society

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 298 · Sayfa: 1033-1080 · DOI: 10.37879/belleten.2019.1033
Tam Metin
İngiltere'de Türkofil bir cemiyetin kuruluşunun ilk örneğini 1896 yılında Londra'da kurulan Anglo-Foreign Turkısh Committee oluşturur. Fakat bu cemiyetin kuruluşundan sonra çok etkin olmadığından olsa gerek bu isme 1913 yılına kadar rastlanmaz. 1913 yılının Kasım ve Aralık aylarında yine Türkofil bir topluluk olarak Anglo-Ottoman Association'dan dönüşerek yeni kurulacak olan Anglo-Ottoman Society ismi zikredilmeye başlar. Bu topluluk 15 Aralık tarihinde toplantısını yapar ve bu tarihten itibaren üyelerini toplar. Bu sırada Üyeleri arasında Pan-Afrikan ve Pan-İslamist olarak tanınan Duse Muhammed Ali, sonradan Müslüman olan Marmaduke Pickthall, Arthur Field, Kont ailesinden olan Aubrey Herbert gibi etkili isimler yer alır. Üyeler arasında muhafazakâr siyasetçilerin yanısıra liberal, işçi ve İrlanda milliyetçi partilerinden milletvekilleri ve Lordlar Kamarası'ndan kişiler vardır. Bunlardan başka, dikkat çeken Rus göçmeni liberal haham Jaakoff Prelooker ile yine Siyonist olarak bilinen Moses Gaster ile Yahudi gazeteci Lucien Wolf da yürütme kurulunda yer alır. Anglo-Ottoman Society, Türk dostu propaganda merkezi konumundadır. Bu cemiyet, Osmanlı Devleti'nin çıkarlarını savunacak ve bütün dünyada Müslümanların davasını duyuracaktır. Cemiyet, ırk, siyasi ve dini inançlar dikkate alınmaksızın tüm erkekler ve kadınlara açıktır. I. Dünya Savaşı başlamadan evvel Osmanlı ve İngiliz ittifakını savunmuş, ancak savaş başlayınca iki devlet karşı karşıya gelince bu kez söylemlerini yenilemek zorunda kalmışlardır. Savaş döneminde ise İngiliz hükümeti üzerinde baskı kurarak Osmanlı ile ayrı bir barış antlaşması imzalanmasını temin etmeye çalışmışlardır. Buna da muvaffak olamayınca bu kez de Savaş sonrasında Osmanlı'nın Trakya, Anadolu ve İstanbul topraklarının Türklere bırakılması için çaba sarfetmişlerdir. Lakin bu noktada da başarı sağlayamamışlardır. Topluluk üyeleri faaliyetlerini çoğunlukla basın-yayın kuruluşları, konferanslar ve ikili görüşmelerle yaymaya çalışmışlardır. Bu yayın organları African Times and Orient Review, İslamic Review, The New Age'den oluşmaktadır. Yayın organlarıyla da İngiliz kamuoyu ve hükümetini etki altına almaya çalışmışlardır. Bu etki, Osmanlı'nın korunmasının İngiliz hükümeti açısından zaruri olduğu yönünde olmuştur. Ayrıca Osmanlı aleyhindeki çeşitli yayınlara karşı da bu yayın organlarında kendi düşüncelerini yaymaya çalışmışlardır. Bu topluluğun başarısı tartışılır bir durumda olsa da en azından ilk kez Türkofil bir yapının yurt dışında faaliyet göstermesi açısından önem arzetmektedir.

Sovyet Döneminin İlk Yıllarında Kırgızistan’da Millî Özerk Cumhuriyet Kurma Konusundaki Fikrî Münakaşalar

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 298 · Sayfa: 1081-1096 · DOI: 10.37879/belleten.2019.1081
Tam Metin
1920'li yıllarda Bolşevikler Türkistan'da Komünist ideoloji ışığında bölgedeki Türk halklarının siyasî, sosyal ve ekonomik yapısını kökten değiştirerek sosyalist bir model yerleştirme hareketini başlatmışlardır. Ancak Moskova yönetimi, bu modeli yerleştirme konusunda yerli Kırgız asıllı bürokratların farklı görüşleri olabileceğini ya dikkate almamış, ya düşünememiş veya tahmin edememiştir. Sonuçta Komünist Parti'nin Kırgızistan şubesi bünyesinde hizipleşme hareketi ortaya çıkmış ve Moskova, iki ayrı grubun farklı görüşleriyle uğraşmak zorunda kalmıştır. Kırgızistan'da birine Abdikerim Sıdıkov'un, diğerine ise Rahmankul Hudaykulov'un liderlik ettiği iki grup arasında ciddî bir mücadele sürmüştür. İki grup arasında mücadele, özellikle Dağlı Kırgız Vilayeti (1922) ve Kara Kırgız Özerk Vilayeti (1924) projesi çerçevesinde sert bir şekilde yaşanmıştır. Fakat Moskova'nın doğrudan temsilcisi olan Komünist Parti Kırgızistan Vilayet Komitesi Genel Başkanı Mihail Kamenskiy, R. Hudaykulov'un grubunu desteklemiş ve sonuçta A. Sıdıkov taraftarları yüksek devlet görevlerinden azledilmişlerdir. Bunun üzerine Moskova entrikalarının asıl amacını anlayamayan 30 kadar devlet adamından oluşan Sıdıkovcular, 1925'te durumu Kremlin'e şikayet etmek zorunda kalmışlardır. Bu hadise, Kırgızistan tarihinde "Otuzcular Mektubu" olarak bilinmektedir. Fakat "Otuzcular Mektubu", üst yönetim tarafından "milliyetçilik"le suçlanmış ve sözkonusu mektubu imzalayanlar çeşitli cezalara çarptırılmışlardır. Her iki grupta bulunan ilk Kırgız Sovyet bürokratlarının kökeni, 1917 Ekim İhtilaline kadar burjuva olarak adlandırılan varlıklı kesime dayanıyordu. Ve onlar "sağcı" (Sıdıkovcu) ile "solcu" (Hudaykulovcu) grupları oluşturmasına rağmen kendi çıkarını her zaman ilk plana koyan Kremlin her ikisini de sonuna kadar desteklemek niyetinde değildi. Bu sebeple temizlik sırası 1926'da R. Hudaykulov grubuna gelince, kendilerine "Sovyet rejimine karşı "Ur-Tokmok" örgütünü kurma" suçuyla dava açılmış ve grup üyelerinin çoğu hapsedilmiştir. Şubat 1927'de Frunze (günümüzde Bişkek) şehrinde Moskova'dan gönderilen Özel Mahkeme tarafından "Ur-Tokmok davası" görüşüldü. Duruşma sonunda Kremlin'in kararıyla Komüminst Parti'nin Kırgızistan şubesi, "sosyal yönden yabancı unsurlardan" ayıklanmış, yani bir çok Kırgız asıllı bürokrat parti üyeliğinden çıkartılmıştır. Daha sonra ise 1937-1938 Repressiya döneminde, hem "sağcılara" hem de "solculara" katılan Kırgız siyaset ve devlet adamlarının büyük kısmı hayatlarını kaybetmişlerdir. Makalemizde 1920'li yıllarda Kırgızistan'da yaşanan bu önemli siyasî olayların sebep ve sonuçları tahlil edilecektir.

Mücadeleden Teslimiyete: Türkistan Müdafaasında Sadık Töre (1860-1877)

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 298 · Sayfa: 1003-1032 · DOI: 10.37879/belleten.2019.1003
Tam Metin
Çarlık Rusya'nın Kazak, Hive, Hokand hanlıkları ve Buhara Emirliği'ni işgal etmesi yaklaşık iki asır sürdü. Bu süreçte halkların bir kısmı iktisadî, siyasî çıkar ilişkilerini gözeterek Rusya tabiiyetine girmeyi gönüllü olarak kabul ederken, büyük bir kısmı da Rusların Türk memleketleri üzerine giriştiği istila hareketine karşı istiklal mücadelesi verdi. Orta Cüz Kazakları, Buhara Emirliği, Hokand ve Hive hanlıkları düzenlenen askerî harekâtlar sonunda Rus üstünlüğünü kabul etmek zorunda kaldı. Kazak ordalarına ve Türkistan hanlıklarına düzenlenen bu harekâtlara karşı koyanlar arasında bireysel olarak dikkat çekenler oldu. Kazakların liderliğine soyunan Sultan Kenesarı Kasımoğlu bunların en önemlisiydi. Kazakların bir araya gelmesini ve teşkilatlanmasını sağlayan Kenesarı, günümüzde de anlatılagelen bir direniş örneği gösterdi. Kenesarı'nın bu azmi Kazakların tümüne tezahür etmediği için onun ölümüyle bu direniş sonuçsuz kaldı. Ancak oğullarından biri olan Sadık Töre, babasının Kazak topraklarındaki direnişini bu defa Türkistan hanlıklarının işgali sürecinde sergiledi. Bu çalışmada Sadık Töre'nin kardeşi Ahmet Kenesarı'nın bizzat ondan dinleyerek kaleme aldığı kayıtlardan yararlanılarak Türkistan'ın işgali sürecinde, soylu bir aileye mensup bir Kazak gencinin ayrım yapmaksızın Türkistan topraklarında işgale karşı gösterdiği mücadele anlatılacak ve farklı Türk hanlıklarının sürekli olarak Sadık Töre ile iş birliğinde bulunmasının nedenleri üzerinde durulacaktır. Çalışma, Sadık Töre'nin Ruslara teslim olması ve ölümüyle nihayet bulacaktır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Bir Propaganda ve Tanıtım Hamlesi: 1926 Seyyar Sergi ve Avrupa Seyahati

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 298 · Sayfa: 1097-1130 · DOI: 10.37879/belleten.2019.1097
Tam Metin
1926 yılında Karadeniz Vapuru'nda oluşturulan Seyyar Sergi, erken Cumhuriyet döneminde vuku bulan uluslararası bir propaganda ve tanıtım aracı olarak tarihe kaydolmuştur. Türk mamulâtı ve masnuatını ihtiva eden gemi, yaklaşık üç ay süren seyahati boyunca Avrupa'nın önemli limanlarını ziyaret etmiş ve Türk basınına göre batılı ülkelerden övgüler almıştır. Karadeniz Vapuru, sadece bir ticaret gemisi olarak değil, aynı zamanda yeni Türk imajını da temsil eden bir propaganda aracı olarak işlev görmüştür. Gemide verilen balolar, personelin şıklığı ve zarafeti, Batılılarca Cumhuriyet Türkiye'sinin bir aynası olarak görülmüştür. Seyyar Sergi, Mustafa Kemal Paşa liderliğindeki Türkiye Cumhuriyeti'nin çağdaşlaşma yolunda ortaya koyduğu güçlü iradenin ve kararlılığın adeta bir simgesi olmuştur.

The Relations Between the Ottomans, Zionists and Palestinian Jews as Refl ected in Israeli History Textbooks

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 298 · Sayfa: 1131-1166 · DOI: 10.37879/belleten.2019.1131
Tam Metin
Israeli history textbooks published since 1948 dwell at length on the Ottoman government's relations with the Zionists and its policies toward the Palestinian Jews. Explaining the Ottomans' opposition to Jewish settlement in Palestine, the textbooks acknowledge their concern that a non-Muslim majority could emerge there to demand autonomy or independence, as had happened earlier in the Balkans. However, they sharply criticize the wartime policies of Jamal Pasha against the Jewish community in Palestine. Although they concede that the majority of the community remained loyal to the Ottoman government, they mainly attribute this to their fears of a harsh retaliation from the part of the government. In contrast, they consider the pro-British activities of Nili and the Hebrew Battalions as the right kind of investment for the future of the community.

İBRAHİM TELLİOĞLU, Trabzon Rum Devleti, Serander, Trabzon 2009. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 298 · Sayfa: 1173-1178 · DOI: 10.37879/belleten.2019.1173
Tam Metin
The sovereignty of the Commenos in the Black Sea Region is an important subject of the Middle Age history. However the studies carried out in this field are not sufficient enought to enlighten it in every respect. Thus related to the place of the Commenos dynasty in the Turkish and Byzantine histoıry there have been several arguments. Moreover, their sovereignty in the regioın has been described as the "Empire" by the western researchers, who take J. P. Fallmerayer as the model for their studies. They also gnore using the Turkish sources or other related sources to describe the political, ethnic and socio-cultural structure of the Black Sea region. Therefore, the book written by Tellioğlu handles the soverignity of the Comnenos using a wide range of sources and he manages to enlightne some contorversila problems referring to different sources and tries to enlighten some points lying in dark. Thus he makes some valubale contributions to the field of literature.

Haçlı Seferleri Döneminde Sur Şehri

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 297 · Sayfa: 439-468 · DOI: 10.37879/belleten.2019.439
Tam Metin
Sur şehri mevcut coğrafi konumu dolayısıyla kurulduğu dönemin sonrasında bilhassa ticarî anlamda her zaman önemli bir yer olmuştur. 1099 yılı itibarıyla Ortadoğu'ya yerleşen Haçlıların anavatanlarıyla denizden bağlantı kurma istekleri şehri onların hedefi haline getirmiştir. 1124 yılında bu amaçlarına ulaşan Haçlıların hâkimiyeti Sur için yeni bir dönemin de kapılarını aralamıştır. Kudüs Krallığı topraklarına dâhil edilen şehirde İtalyan denizci şehir devletlerine ticarî imtiyazlar tanınmıştır. Öncelikli olarak Venedikliler, Haçlılara verdikleri desteğe mukabil şehrin 1/3'ü elde etmişlerdir. Onları Ceneviz ve Pisalılar takip etmiştir. Adı geçen İtalyan devletlerinin sayesinde Sur, bölgenin önemli ticaret noktalarından biri haline gelmiştir. Bununla birlikte Haçlı hâkimleri zaman zaman İtalyanlara tanıdıkları imtiyazları geri alabilmek adına hamleler yapmaktan da çekinmemişlerdir. Aynı şekilde İtalyan denizci şehir devletleri de bölgedeki ticarî hegomonya adına birbirleriyle de mücadele etmişlerdir. Nitekim Sur, Venedikliler tarafından Akka'dan kovulan Cenevizlilerin yeni merkezi olmuştur. Ticaret konusundaki gelişmelerin dışında Sur, Haçlı Seferleri tarihinde İkinci Krallık Dönemi'nin başlamasındaki en önemli merhaleyi teşkil etmiştir. 1187'deki Hıttin Zaferi sonrasında Kudüs ve Akka başta olmak üzere birçok şehrin Sultan Selahaddin tarafından zaptıyla Ortadoğu'da tehlikeye giren Haçlı varlığı Konrad de Montferrat idaresinde Sur'da gösterilen direniş sayesinde bölgede tutunma imkânı bulabilmiştir. Bu makalede Sur'un, Haçlı seferleri dönemindeki tarihi, sosyo-ekonomik durumu ve bölge ticaretindeki yeri anlatılmaya çalışılacaktır.

Akadca Çivi Yazılı Belgelerde Çeyiz

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 297 · Sayfa: 407-426 · DOI: 10.37879/belleten.2019.407
Tam Metin
Çeyiz verme evlilik süreci içerisinde önemli bir gelenek olarak karşımıza çıkmaktadır. Çeyiz, günümüzde baba tarafından evlenecek olan kızına verdiği evlilik hediyesidir. Ancak bazı çivi yazılı Akadca belgelerde, çeyiz bir hediye olmasının yanında babanın kızına mirasından pay vermesi olarak da yorumlanmaktadır. Bununla birlikte babalar bazen çeyizin içeriğini tespit etmek ve kızının çeyiz üzerindeki haklarını korumak için erkek tarafıyla bir anlaşma yaptığı yazılı belgelerden anlaşılmaktadır. Babasının evinden çeyiziyle ayrılan kadın, yaşamı boyunca çeyizi üzerinde kullanım hakkına sahip oluyordu ve öldüğü zamanda bu çeyiz çocuklarına miras olarak aktarılıyordu. Eski devirlerde, kanun metinleri ve sivil halka ait özel kayıtlarda bu konuya sıklıkla yer verilmesi, meselenin hem hukuki hem de toplumsal sorunlara yol açtığını göstermektedir. Çeyiz kelimesi çivi yazılı Akadca kaynaklarda genellikle "šeriktu(m)" ve "nudunnû(m)" kelimeleri ile karşılanmıştır. Devletin yazılı kanunlarında ve halkın özel kayıtlarında bu konu üzerinde durulması, muhtemelen daha önce karşılaşılmış olan sorunların önüne geçme ve çeyizin sahibi olan kadını koruma amacı taşıyordu.

Selahattin Eyyubî'nin Nesebi

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 297 · Sayfa: 469-484 · DOI: 10.37879/belleten.2019.469
Tam Metin
Tarihe mal olmuş ünlü bir kahraman olarak Haçlılara kan kusturan ve onları Kudüs'ten söküp çıkaran ve Eyyubî Devleti'nin ünlü sultanı Selahattin Eyyubî'nin nesebi çoktandır tartışma konusu olmuş bir konudur. Bu tartışmaya kurduğu devletin bir Türk devleti olup olmadığı da ekleniyor. Bazı rivayetler onun baba tarafını Kürt olarak gösterirken, bazı kaynaklar da Arap olduğunu söyleyerek ona şecere isnat etmektedir. Bununla beraber birçok kaynak da onun Türk kökenli olduğunu söylemektedir. Onun kimliğini ve nesebini tayin etmede kaynaklar ne derece güvenli, dönemindeki tarihi ve kültürel veriler ne derece incelendi? Selahattin kendini ne olarak hissediyor? Bunların belgeleri var mıdır? İşte cevabını aramamız gereken sorular bu ve bu nevi sorulardır. Bir kişinin yaptıkları ve hizmetleri elbette nesebinden ve ait olduğu etnisiteden daha önemlidir. Ancak, kaynaklar farklı yorumlanıyor ve çarpıtmalar yapılıyorsa işte o zaman bilim adamlarının kaynakları masaya yatırarak iddiaları yeniden değerlendirmesi gerekiyor.