4009 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

FARUK BİLİCİ, L’expédition d’Égypte, Alexandrie et les Ottomans L’autre histoire, Centre d’Études Alexandrines, Alexandrie, 2017, s. 362. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 296 · Sayfa: 374-380 · DOI: 10.37879/belleten.2019.374
Tam Metin
Uzun yıllardan beri Paris'te, INALCO'da (l'Institut national des langues et civilisations orientales) "études ottomanes et histoire turque", Osmanlı Araştırmaları ve Türk Tarihi kürsüsünde akademik çalışmalarını sürdüren Prof. Dr. Faruk Bilici Osmanlı-Fransız ilişkileri konusunda yapmış olduğu önemli çalışmalara bir yenisini daha ekleyerek, bu kez "L'expédition d'Égypte, Alexandrie et les Ottomans: l'autre histoire [Mısır Seferi, İskenderiye ve Osmanlılar: Öteki Tarih]" adlı yeni çalışmasıyla İskenderiye'yi merkez alarak Napolyon'un Mısır Seferi'ne dair farklı bir bakış açısı ortaya koyuyor.

Osmanlı Devleti’nde Azerbaycanlı Bir Âlim: Molla Şemseddin Ahmed Karabaği

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 296 · Sayfa: 71-94 · DOI: 10.37879/belleten.2019.71
Tam Metin
Azerbaycan sahası ile Osmanlı Devleti arasında sosyo kültürel ilişkilerin 16. yüzyılda ortaya çıkmasında çok sayıda Karabağlı ilim adamının etkili olduğu bilinmektedir. Osmanlı Devleti'nde müderrislik, kadılık ve kazaskerlik gibi üst düzey görevlerde bulunmuş bu alimlerden biri de Karabağlı Molla Şemseddin Ahmed Ensari'dir. Karabağ'ın Dizak bölgesine yerleşmiş olan ashaptan Cabir b. Abdullah elEnsari'nin soyundan gelen Molla Şemseddin Ahmed, ilk eğtimini Azarbaycan'nın Gence şehrinde aldıktan sonra 1562'de İstanbul'a gelmiş; burada Süleymaniye Medresesi'ni bitirmiştir. 1570'ten itibaren müderris olarak değişik medreselerde görev almış ve 1581'den sonra kadılık yapmaya başlamıştır. Kadılığı sırasındaki başarıları ona kazaskerlik yolunu açmış; sırasıyla 1584'te Anadolu Kazaskeri, 1592'de ise Rumeli Kazaskeri olmuştur. Molla Şemseddin Ahmed, çok yönlü bir kişi olup şehnameci Seyyid Lokman Urmevi'ye verdiği destek ile Osmanlı şehnameciliğinin gelişmesine önemli katkı sağlamıştır. Bu arada divan şiiri yazmak isteyenlere de hocalık yapmış, Osmanlı divan şairlerinden Mani ve Edai Recep Efendi'nin şair olarak yetişmelerinde yardımcı olmuştur. Kendisi tefsir dalında da üstat olup Kur'an'ın değişik surelerini risaleler halinde tefsir etmiştir. Molla Şemseddin Ahmed Karabaği'nin Osmanlı Devleti'nde bulunduğu dönemde Azerbaycan'dan Osmanlı ülkesine göç edenlerin sadece kendileri değil aynı zamanda aileleri de bu ilişkilerin kurulmasında mühim rol oynamışlardır. Nitekim Molla Şemseddin Ahmed'in oğlu Nuh Efendi, ilmiye sınıfına intisap ederek babası gibi önce müderrislik, sonra kadılık yapmış; arkasından Anadolu ve Rumeli kazaskerliklerinde bulunmuştur.

Osmanlı Devleti’nde Madeni ve Kâğıt Para Kalpazanlığında Yabancıların ve Yabancı Ülkelerin Rolü (1818-1923)

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 296 · Sayfa: 173-200 · DOI: 10.37879/belleten.2019.173
Tam Metin
19.Yüzyıldan 20.yüzyılın ilk çeyreğine kadar, Osmanlı piyasalarında önü alınamayan kalpazanlık faaliyetleri zaman içerisinde daha da derinleşip yaygınlaşarak para piyasasının çözülemeyen ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Genellikle münferit olmaktan ileri geçmemesi gereken kalpazanlığa ilişkin olaylar, iç ve dış siyasi, idari, mali ve iktisadi şartların beslediği ve şekillendirdiği piyasa ortamında, zamanla yaygınlaşarak ülke içinden ve dışından bağlantılarla organize hale gelmiştir. Kalpazanlık, başta İstanbul olmak üzere muhtelif eyalet piyasaları üzerinden beslenen kalpazanlar için ciddi bir kazanç kapısı haline gelmiştir. Bu dönemde kalpazanların ürettikleri kalp madeni ve kâğıt paraların, ülke içinde üretilenlerin yanında önemli bir kısmının, Osmanlı'da ikamet eden ve etmeyen yabancı kalpazanlar tarafından, çeşitli ülkelerde üretilip başta İstanbul olmak üzere muhtelif eyalet piyasalarına sürüldüğü görülür. Kalpazanların idari ve adli kontrolden uzakta kendileri için Osmanlı ülkesine oranla daha az riskli, teknik olarak daha kolay üretim yapabilecekleri ve güvenli buldukları ülkeleri tercih ettikleri söylenebilir. İncelediğimiz dönem içinde kalpazanların bu faaliyetlerini kalkan görevi işleviyle kolaylaştıran iki neden öne çıkmıştır. Bu nedenlerden biri, kalpazanların sahte para imali için seçtikleri ülkelerin Osmanlı parasını taklit edenlerin işlediği suça karşı adeta koruyucu ve teşvik edici sonuçlar doğuran duyarsız politikalarıdır. Diğeri ve en önemlisi ise Osmanlı yönetimi tarafından son iki yüzyıl içinde yabancı ülke vatandaşlarına kapitülasyonlar adı altında verilen ve zamanla teamüllerle artan adlî imtiyazların koruyucu etkisidir.

Mehmed Şerif Paşa’nın Çıldır Valiliği

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 296 · Sayfa: 153-172 · DOI: 10.37879/belleten.2019.153
Tam Metin
Çıldır Eyaleti, Osmanlı Devleti'nin Kafkasya'ya doğru uzanan zorlu coğrafyasında bulunmaktaydı. Rusya ve İran sınırları yakınında bulunan bölge, devletin doğu kanadının güvenliği için önemli bir noktadaydı. Rusya'nın XVIII. yüzyıl başından itibaren gerçekleştirmeye çalıştığı sıcak denizlere ulaşma politikasının bir ayağını da Kafkasya oluşturmaktaydı. Bu bağlamda Balkanlar, Karadeniz ve Güney Kafkasya üzerinden hücuma geçen Rusya'nın denize ulaşma hedefl erinden biri de Anadolu'nun kuzeydoğusuydu. İşte tam da bu bölgede yer alan Çıldır Eyaleti oldukça önemli bir stratejik bölge haline gelmiştir. Rusya, XVIII. ve XIX. yüzyıllarda Osmanlı Devleti'ne karşı giriştiği tüm savaşlarda Karadeniz'in doğusundan Çıldır ve Anadolu üzerine ordular sevk etmiştir. Bu yönüyle Yakınçağ başlarında bölge Osmanlı-Rus savaşlarına sahne olmuştur. III. Selim'in tahta geçtiği 1789 yılında devam eden Osmanlı-Rus Savaşı dolayısıyla Çıldır Eyaleti de saldırıya uğramıştı. Savaştan sonra sınır güvenliğine önem veren III. Selim bölgede bulunan Çıldır Eyaleti'ne dirayetli valiler atamaya gayret etmiştir. III. Selim'in Çıldır valisi olarak görevlendirdiği devlet adamlarından biri de Mehmed Şerif Paşa'dır. Şerif Paşa, Çıldır'ın yanı sıra Trabzon ve Kars valilikleri ile Karadeniz sahilleri seraskerliği de yapmıştır. Bu çalışmada Mehmed Şerif Paşa'nın bölgedeki faaliyetleri dönemin ana kaynakları olan vakayinameler ve arşiv belgeleri ışığında ele alınmıştır.

Aynı ve Başka: Evkaf Muhasebeciliği Mahkemesi Para Vakfı Kayıtları (1491-1828)

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 296 · Sayfa: 95-126 · DOI: 10.37879/belleten.2019.95
Tam Metin
Çalışma, İstanbul Müftülüğü Şerʻiyye Sicili mahkemelerinden Davudpaşa Mahkemesi para vakıfl arı üzerinde yapılan bir önceki araştırma sonucundan hareketle planlanmıştır. Bu kapsamda çalışmanın amacı, öncelikli olarak sicillerdeki başka mahkemelerde aynı yöntemle yapılacak araştırmalarda para vakıfl arının uzun dönemde ekonomik, siyasi ve sosyal olaylar ile bağlantılarını ortaya çıkarmaktır. Devamında iki mahkeme arasında yapılacak karşılaştırma ile bulguların ne derece birbirini desteklediği sorgulanacaktır. Çoğunlukla 19. yüzyıl verilerinden oluşan ilk belgelerden sürdürülebilir seri elde edebilmek için 17. ve 18. yüzyıl verilerinin ağırlıkta olduğu Evkaf Muhasebeciliği Mahkemesi araştırma evreni olarak seçilmiştir. Evkaf Muhasebeciliği Mahkemesi'nde onaylanmış vakıfl ardan para vakfı işletim usulünü içeren 109 vakfi ye tespit edilmiştir. Bulunan vakfi yeler önceki çalışma ile tamamlandığında; 1491-1911 yılları arasında 312 vakfın incelenmesi ile 420 yıllık bir seri elde edilmiştir. Süreç içinde özünde aynı amaç için kurulan para vakıfl arının, kişilerin istekleri ve vakfedildikleri dönemlere göre başka özellikler gösterdikleri anlaşılmıştır. Bazı dönemlerde avarız sandıklarında kümelenmişler, zaman zaman oldukça düşük meblağlar vakfedilmiş, bir dönem bayındırlık işleri ön planda yer alırken diğer dönem eğitime ağırlık verilmiştir. Tüm bu davranışların nedensellikleri üzerinde durularak günlük hayata yansımaları değerlendirilmiştir.

Keban Projesi: Ağın-Kalaycık Höyüğü Kurtarma Kazısının Yeniden Değerlendirilmesi

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 296 · Sayfa: 25-46 · DOI: 10.37879/belleten.2019.25
Tam Metin
Keban Projesi kapsamında Elazığ Ağın'da 1968 ve 1972 yılları arasında Prof. Dr. Ümit Serdaroğlu başkanlığında Hoşrik Mevki, Kalecikler Höyüğü, Kilise Yazısı ve Kalaycık Höyüğü'nde kazılar yapılmıştır. Bu çalışmada Kalaycık Höyüğü çanak çömleklerinin ilk tanıtım ve değerlendirmesi sunulmaktadır. Elazığ'ın batısındaki Ağın, kuzeyde Kemaliye (Eğin) ile Erzincan Ovası'na, batıda da Arapkir yolu ile Malatya Ovası'na açılan önemli bir alandır. Keban Barajı'nın yapımından önce Karasu ile Murat nehirleri Ağın'da birleşip Fırat'ı oluşturmaktaydı. Keban Baraj Gölü alanının doğusundaki verimli Altınova Bölgesi, büyük boyutlu ve merkez karakterli höyükleri ile diğer alanlara göre daha yoğun araştırmalara sahne olmuştur. Bununla birlikte Elazığ Havzası'nın batıya açılan Ağın çevresinde daha sınırlı ölçüde çalışmalar yapılmıştır. Keban Baraj Gölü'nün dolmasından önce Karasu'nun doğu kıyısında yer alan Kalaycık, Kalkolitik Dönem'den İslami Dönem'e kadar kesintisiz iskân görmüş orta boyutlu bir höyüktür. Kazılar sırasında Tunç ve Demir Çağlara ait belirgin bir mimari bulunamamışsa da zengin çanak çömlek repertuvarı höyüğün söz konusu dönemlerdeki yerleşimlerine dair önemli bilgiler içerir. Bu çalışmada, Kalaycık Höyüğünde bulunan Erken Tunç Çağı'ndan Orta Demir Çağ'a kadar kronolojik olarak farklı mal gruplarından çanak çömleklerin, tarihsel süreci anlaşılır kılacak bir kısmı incelenmiştir. Keban Projesi Kurtarma Kazıları buluntuları ile karşılaştırıldığında, höyüğün Elazığ-Malatya bölgesinin tarihsel sürecini paylaştığı söylenebilir.

İbn Rüste’nin el-Alâku’n-Nefîse’yi Ne Zaman Yazdığına Dair Yeni Tespitler

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 296 · Sayfa: 47-70 · DOI: 10.37879/belleten.2019.47
Tam Metin
İbn Rüste'nin el-A'lâku'n-nefîse'yi ne zaman kaleme aldığı tam olarak bilinmemektedir. Şimdiye değin bu konuya dair araştırmacılarca pek çok tarih de önerilmiş olmasına rağmen el-A'lâku'n-nefîse'nin kaleme alınış tarihi belirsizliğini korumaya devam etmektedir. Bununla birlikte İbn Rüste'nin el-A'lâku'n-nefîse'si Ortaçağların en önemli esirlerinden Hârûn b. Yahyâ'nın Constantinopolis'ten Roma'ya seyahatini de barındırmaktadır. el-A'lâku'n-nefîse'nin bu kısmında Hârûn b. Yahyâ, Besiûs el-Melik (الملك بسوس (diye tanımladığı bir hükümdardan bahseder. Aslında buradaki Besiûs, Tuna Bulgar Çarı Symeon tarafından 913 yılı Ağustos ayındaki Constantinopolis kuşatmasından sonra kullanılmaya başlanan "Basileus" unvanıydı. Bundan dolayı İbn Rüste'nin el-A'lâku'n-nefîse'yi kaleme alması için terminus post quem, yani olası en erken tarih, 913 Eylül/Muharrem-Safer 301'dir. Sonuç olarak ulaştığımız bu netice araştırmacılar tarafından el-A'lâku'n-nefîse'nin İbn Rüste tarafından tamamlanmış olduğunu varsaydıkları Ağustos 913 tarihinden önceki tüm teklifleri geçersiz kılmaktadır.

Kıbrıs Adasında Âdet-i Ağnâm Vergisi (1570-1603)

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 296 · Sayfa: 127-152 · DOI: 10.37879/belleten.2019.127
Tam Metin
Âdet-i ağnâm veya resm-i ganem adlarıyla Osmanlı İmparatorluğu'nun hemen hemen her tarafında tahsil edilen bu vergi, genellikle Nisan ve Mayıs aylarında toplanırdı. Verginin miktarı yer ve zamana göre değişiklik göstermekteydi. Adet-i ağnâm vergisi Kıbrıs'ın Osmanlılar tarafından fethinden sonra Kıbrıs'ta da tahsil edildi. Ağnam vergisi Osmanlı döneminde Kıbrıs bütçelerinin gelir kaynaklarından biri oldu. Söz konusu vergi ile ilgili bazı birincil/orijinal kaynaklar vardır. Bunlardan birisi Osmanlı yönetiminde hazırlanan Kıbrıs bütçeleridir. Eldeki bütçelerin tamamı birer yıllık olmasa da konuyla ilgili önemli bilgiler içermekte ve söz konusu verginin tahsil şeklini açıklamaktadır. Bir diğer kaynak ise 1 Numaralı Kıbrıs Mukataa Defteri'dir ki, bugüne kadar hiçbir araştırmada kullanılmamıştır. Çeşitli araştırmalarda Kıbrıs ağnâm vergisi hakkında bazı bilgiler bulunsa da Osmanlı Kıbrıs'ında tahsil edilen koyun vergisiyle ilgili kapsamlı bir araştırma henüz yapılmamıştır. Bundan dolayı çalışmanın amacı, XVI. yüzyıl sonlarında Kıbrıs koyun vergisiyle ilgili tarihî belgeleri ortaya çıkarmak ve değerlendirmek olarak belirlenmiştir. Kaynak olarak ise Kıbrıs Şer'iye Sicilleri ile Başbakanlık Osmanlı Arşivi belgeleri kullanılmıştır.

19. Yüzyılın İkinci Yarısında Cezayir-i Bahr-i Sefid Vilayetinde Kaçak Gemi Yapımı

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 296 · Sayfa: 201-228 · DOI: 10.37879/belleten.2019.201
Tam Metin
Osmanlı Devleti, askeri ve güvenlik gibi gerekçelerle özellikle Akdeniz'in kıyı ve adalarındaki Rum nüfusun tecrübesinden yararlanarak bölgede bazı yeni tersaneler inşa etti veya var olanları geliştirdi. Bunu yaparken devletin iyi işleyen organizasyonu; uzmanlaşmış çeşitli iş kollarının ve farklı malzemelerin teminini ayrıca tüm bunların belirli merkezlerde toplanmasını mümkün kıldı. Dönemin önemli denizci devletlerinde olduğu gibi bir taraftan devletin sıkı denetimi altında ana bir tersane (İstanbul'daki Tersane-i Amire), diğer tarafta kıyı ve adalara yayılmış ve devlet denetiminin kısmen zayıf olduğu küçük ölçekli tersaneler ile Osmanlı Devleti, donanma ve denizcilik faaliyetlerini yürütmekteydi. İhtiyaç durumunda donanma-i hümayun için yapılacak gemilere gerekli marangoz ve burgucular Sakız, İstanköy, Rodos, Kaşot ve Meyis gibi adalardan sağlanmaktaydı. Ancak Yunan bağımsızlık savaşı sonrasında idari kontrolün zayıfl amasıyla birlikte bu gemicilik merkezleri, Osmanlı devleti için riskli bir durum arz etmeye başlamıştı. Çünkü Osmanlı egemenliğindeki ada ve kıyı bölgelerinden hem ham madde hem de insan gücü, başta Syros adası olmak üzere Akdeniz'de Yunan gemi yapım merkezlerine kayarak Yunan gemiciliğinin gelişimine önemli katkılarda bulunmaktaydı. Yaşanan bu sorunun diğer yönleri ise Osmanlı egemenliğindeki adaların güvenliklerinin sağlanması, adalar ve anakara arasında kaçakcılık faaliyetlerinin önlenmesi, kaçak gemi yapımından dolayı miri ormanların zarar görmesinin önüne geçilmesi ve tabii ki vergi kayıplarının engellenmesi idi. Bu nedenlerle merkezi otorite tarafından bir takım tedbirler alınmaya ve düzenlemeler yapılmaya çalışıldı. Çalışma esasen Osmanlı Devleti'nin asla onaylamadığı önemli Yunan gemi inşa merkezlerine (bu merkezlerin büyük bir kısmı yine Yunan egemenliğinde olan adalardı) yönelik yasal olmayan bu ticaret üzerinde şekillenmiştir. Bununla birlikte kaçak gemi yapımının nedenleri ve sonuçları dönemin değişen siyasi-ticari ve teknoloji çerçevesinde değerlendirilmeye çalışılacaktır. Buna karşın Osmanlı Devleti'nin kaçak inşa faaliyetlerini engellemek adına yaptığı düzenlemelere ve aldığı tedbirlere değinilerek bu tedbirlerin-düzenlemelerin adaların iktisadi ve sosyal yapılarını ne şekilde etkiledikleri üzerinde durulacaktır.

İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin İran Politikası

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 296 · Sayfa: 261-288 · DOI: 10.37879/belleten.2019.261
Tam Metin
Avrupa'da yayın yapan bir aydın muhalefeti olarak yola çıkan ve sonunda ülke yönetimini bütünüyle ele alan İttihad ve Terakki Cemiyeti, Osmanlı Devleti'nin kadim komşusu İran ile kendi iç değişimlerine paralel ilişkiler geliştirmiştir. Başlangıçta yalnızca II. Abdülhamid'e atfedilen sorunlarla sınırlı bir bakış gözlenirken, sonraki yıllarda II. Abdülhamid'in politikasına benzer bir İttihad-ı İslam söylemi ve ardından siyasi dayanışma ve kurtuluş motifl erinin ön plana çıkacağı politik bir üslup belirlenmiştir. Özellikle Settar Han öncülüğünde Tebriz'de yürütülen direniş, İttihad ve Terakki Cemiyeti ile İran'lı Meşrutiyetçiler arasındaki en önemli bağı oluşturur. Ancak bu olumlu bakış açısı özellikle sınır sorunları gündeme geldiğinde sorun çözücü olmaktan uzak kalmıştır. Geleneksel sınır ihtilafl arının aşılması iki ülkenin iyi komşuluk ilişkisi geliştirmenin yanında kendi siyasetleri ile ilgili farklı noktalara dokunduğundan Meşrutiyetçi dayanışma söylemi ile güncel siyasal zorunluluklar arasında sürüp giden bir mücadele yaşanmıştır. Bu çalışmada İttihad ve Terakki Cemiyeti'nin İran'a yönelik politikaları iki farklı bakış açısı ile ele alınmaya çalışılacaktır. Öncelikle İttihad ve Terakki Cemiyeti'nin başlangıcından, 1.Dünya Savaşına kadar olan dönemde geçirdiği değişimlerin İran'a yönelik politikasının belirlenmesine olan etkileri ele alınacak, ardından İran politikasının II. Abdülhamid yönetimi ile kesişen ve ayrışan tarafl arının neler olduğuna değinilecekir. Çalışmanın kapsamı Cemiyet'in ilk yayınlarından başlamakla birlikte 1.Dünya Savaşı'nın başlangıcına kadar olan dönemdir. Çünkü bu savaş içerisinde İttihad ve Terakki Cemiyeti'nin İran'a yönelik tutumları, doğrudan doğruya savaş koşulları, cephe gereksinimleri ve Alman genelkurmayının öncelikleri doğrultusunda şekillenmiştir. Bu nedenle 1914'den sonraki süreci genel savaş planlarının içerisinde ele almak gerektiğinden, çalışmada 1913 yılındaki Trablusgarp Savaşına kadar olan dönemin olayları incelenmiştir.