469 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
  • Son 10 yıl
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Memlûk - İlhanlı Diplomatik İlişkileri

Belleten · 2018, Cilt 82, Sayı 293 · Sayfa: 83-158 · DOI: 10.37879/belleten.2018.83
Tam Metin
Tarih boyunca devletlerarası ilişkilerde diplomasi daima belirleyici bir unsur olmuştur. Savaşlar ve barışlar da diplomatik gelişmelerin seyrine göre neticelenmiştir. Bu bağlamda tarihte devletlerin varlık mücadelesi ve amaçları gibi hususları takip ve tespit etmenin en önemli aracı diplomatik vesikalardır. Günümüzde Ortadoğu olarak isimlendirilen bölgede hâkimiyet mücadelesi vermiş İlhanlılar ve Memlûkler Hazar'dan Nil'e Karadeniz'den Yemen'e geniş bir bölgenin kaderini bir dönem belirlemiş iki devlettir. İslâm dünyası Haçlı işgalleri ve Moğol istilâlarıyla sarsılırken gelişmeler Mısır ve Suriye'de hanedanın yönetmediği kuvvet ve kudret sahibi güçlü ve nüfuzlu emirlerin sultan olabildiği siyasi bir yapının ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bir tarafta İlhanlılar Cengiz Han'ın varisi sıfatıyla tehdit ve korkutmaya dayalı geleneksel Moğol diplomasisini sürdürürken diğer tarafta Memlûkler Müslümanları himaye politikası temelinde hilafet kurumunu yeniden tesis ederek politika geliştirmişlerdir. Memlûkler orijinal siyasi yapılarıyla İlhanlılar karşısında başarılı savunma savaşları vererek diplomatik ilişkilerin seyri zamanla değişmiş ve düşmanca ilişkiler eşitlik esasına dayalı politik münâsebetleri doğurmuştur. Sonunda barış tesis edilmiştir. Çalışmamızda Memlûk-İlhanlı diplomatik ilişkilerinin değişen seyrini karşılıklı elçilik teatileri ve mektuplaşmalar temelinde ele alıp her iki devletin karşılıklı dış politikasını ortaya koymaya çalışacağız.

Çeng Çalgısının Selçuklu Seramiklerine Yansıması

Belleten · 2018, Cilt 82, Sayı 293 · Sayfa: 159-184 · DOI: 10.37879/belleten.2018.159
Tam Metin
Tarihsel müzikoloji, yazılı tarihi kaynaklar kadar, geçmiş dönemler hakkında ipuçları barındıran her türlü materyalden faydalanır. Araştırılan döneme ilişkin resim, heykel, mimari eserler gibi seramikler ve seramik dekorları da tarihsel müzikolojinin araştırma alanına girer. Bilhassa Büyük Selçuklulara ilişkin pek çok eser ve yazılı kaynağın tahribata uğradığı göz önünde bulundurulduğunda, bu seramiklerle günümüze taşınan bilgileri okumak, daha da önemli olmaktadır. Günümüzde kullanımı son derece azalmış olan, ancak Türk müzik tarihinde milattan önceki dönemlere kadar takip edebildiğimiz "çeng"in Selçuklu seramiklerinde yer alma durumuna ilişkin gerçekleştirdiğimiz bu araştırmada, dünyadaki çeşitli müze ve koleksiyonlardan edinmiş olduğumuz Selçuklu seramiklerinde yer alan çeng çalgıları tespit edilmiştir. Çalışmanın sonucunda, Selçuklu dönemi çenglerinin açık ve köşeli arplar sınıfına dâhil, kasnağı işlemeli ve farklı burguluk özelliklerine sahip bir çalgı olduğu görülmüştür. Çalgının incelenen dönemde son derece popüler olduğu, sıklıkla kadınlar tarafından icra edildiği, hükümdarın da bulunduğu eğlence sahnelerinde tek başına ya da ud, tef gibi diğer çalgılarla birlikte yer aldığı tespit edilmiştir.

Vakfiyelere Göre Ticaret Yapılarına Dair Kentsel Bilginin Mekâna İndirgenmesi

Belleten · 2018, Cilt 82, Sayı 293 · Sayfa: 185-210 · DOI: 10.37879/belleten.2018.185
Tam Metin
Bu araştırmanın temel amacı oluşumu ve inkişafı açısından yapılı çevre üzerinde vakıfların etkisini incelemek ve vakfiyelerden elde edilen kentsel bilgiyi mekânsallaştırmaktır. Çalışmada bilhassa Kayseri tarihi ticaret bölgesinin oluşumu ve yayılımı üzerine vakıf etkisinin izlerini keşfetme yoluna gidilmiştir. Araştırma Kayseri kentinde ticari gayrimenkuller ile ilişkili Osmanlı dönemi vakfiyelerine ve kentin iki boyutta mekânsal niteliklerini tasvir eden haritalarına dayanmaktadır. Ortaya çıkan harita ve tablolarda vakıfların tarihi ticaret bölgesindeki çeşitli ticari gayrimenkulleri vurgulanmıştır. Çalışmanın bulguları navigasyonel bir araç olarak kullanılabilen vakfiyelerin hem kentsel hem de kırsal alanlarda yapılı çevrenin öznel bir kartoğrafyası olduğunu göstermektedir.

Islâhat Çağında Osmanlı Halkının Dinî Hayatını “Islâh”a Yönelik Saçaklızâde’nin İlginç Bir Önerisi: “ ʻİlim ve ʻAmele Da’vet ve İcbâr”

Belleten · 2018, Cilt 82, Sayı 293 · Sayfa: 211-240 · DOI: 10.37879/belleten.2018.211
Tam Metin
Bu çalışmada 17. ve 18. yüzyıllarda yaşamış bir Osmanlı taşra âlimi olan Saçaklızâde Muhammed el-Mar'aşî (ö.1732)'nin Mektûb ilâ ulemâi'l-bilâd ve Nasîhatü'l-ulemâ başlıklı iki risâlesindeki fi kirleri incelenmektedir. Saçaklızâde bu risâlelerinde yaşadığı dönemde Osmanlı toplumunda dinin geri plana itildiği, ulemâ ve ümerânın halkı din işlerine "da'vet" ve "icbâr" etme konusunda yeterince gayret göstermedikleri gibi dikkat çekici iddialar dile getirmektedir. Ayrıca o, bu risâlelerinde daha dikkat çekici bir husus olarak o dönemde ulemânın şeri'atı canlandırma (ihyâ), dini yenileme (tecdîd) ve müslüman halkın din işlerini düzeltme (ıslâh) lüzumunun doğduğunu öne sürmektedir. Şüphesiz ki bu fi kirler gerek bir âlim olarak onun ilmî zihniyeti, gerekse Osmanlı dinî-sosyal tarihi bağlamında çok önemli veri niteliğinde olup tahlil edilmeyi fazlasıyla hak etmektedir.

20. Yüzyılın Başında Biga’da Yangın Afeti ve Sosyal Yardımlaşma

Belleten · 2018, Cilt 82, Sayı 293 · Sayfa: 295-324 · DOI: 10.37879/belleten.2018.295
Tam Metin
Tarihte insanların karşı karşıya kaldıkları pek çok afet bulunmaktadır. Bunlardan birisi de yıldırım düşmesi gibi doğal nedenler veya dikkatsizlik ya da sabotaj gibi insan eliyle meydana gelen yangınlardır. Çalışmada yirminci yüzyılın hemen başında Biga kasabasında kısa aralıklarla çıkan iki yangın konu edilmektedir. Her iki yangının çıkış nedenleri ve meydana getirdikleri zararlar belgeler ışığında ortaya çıkarılmaya çalışılacaktır. Gerek yerel yöneticilerin gerekse merkezi hükümetin bu yangınlar karşısında ortaya koydukları tavır ve yapılması gerekenler noktasındaki fi kirleri de çalışmada incelenen konular arasındadır. Yine Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılardan dolayı her iki yangının da yaralarının sarılmasında gereken paranın büyük çoğunluğunun yardım toplama kampanyalarıyla halk tarafından karşılanması da incelenen noktalardan birisidir. Çalışmada Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nin çeşitli tasniflerindeki belgelerden, dönemin gazetelerinden ve araştırma eserlerinden faydalanılmıştır.

Çin ve Tibet Kaynaklarına Göre Göktürk Mitleri

Belleten · 2018, Cilt 82, Sayı 293 · Sayfa: 51-82 · DOI: 10.37879/belleten.2018.51
Tam Metin
Göktürklerin mitolojisi daha önce bazı araştırmalarda incelenmiş ve bu mitolojiye ait anlatıların yer aldığı Çince metinlerin çevirilerinin çoğu yayımlanmıştır. Ancak bazı metinlerin Türkçeye yalnızca özetlenerek çevrildiği görülmüştür. Tibetçe bir belgede yer alan Göktürk mitleri ise bu bağlamda pek fazla incelenmemiştir. Bu çalışmada Göktürklere ait Çin ve Tibet kaynaklarında aktarılmış olan mitler incelenmiş, metinler arasında karşılaştırmalar yapılmış ve Türkçeye tam çevirisi yapılmamış bazı metinler üzerinde ayrıntılı bir şekilde çalışılmıştır. Göktürk mitlerini aktaran Çince ve Tibetçe metinler, çalışmanın sonunda ek olarak okuyuculara sunulmuştur.

VAK’ANÜVİS HALİL NURİ BEY, Nûrî Tarihi, (Yayına Haz. Seydi Vakkas Toprak), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2015. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 292 · Sayfa: 1031-1036 · DOI: 10.37879/belleten.2017.1031
Halil Nuri Bey tarafından yaklaşık beş yıllık bir çalışmanın ardından kaleme alınmış olan Nûrî Tarihi, 1794-1799 yılları arasında meydana gelen olayları konu edinmektedir. Kronolojik sıralamaya dikkat edilen eserde, hem devletin resmî belgelerinden hemde önceki vak'anüvis Sadullah Enverî Efendi'nin notlarından yararlanılmıştır. Nûrî Tarihi, Osmanlı Tarihi'nin 1794-1799 yılları arasındaki beş yıllık döneminin ana kaynaklarındandır. Halil Nuri Bey, altı cilt olarak hazırlamış olduğu eserini tarihe karşı ilgi ve merakıyla bilinen Padişah III. Selim'e takdim etmiştir. Karşılığında III. Selim'den övgü ve atiyeler elde etmiştir.

Madenciliğin Beşiği Anadolu: Tarih Öncesi Dönemlere Ait Bakır Yatakları

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 292 · Sayfa: 667-676 · DOI: 10.37879/belleten.2017.667
Tam Metin
Dünya üzerinde ilk metal eserin kullanıldığı Anadolu, bu ilk olma özelliğini erken dönemlerden itibaren burada yerleşik hayata geçen insanlara ve bu toprakların maden yatağı bakımından zengin olmasına borçludur. Yapılan araştırmalar Anadolu'da erken dönemlerde işletilmiş olabilecek binlerce maden yatağının olduğunu göstermektedir. Ancak bu konudaki en önemli sorun, bunların ne kadarının Anadolu'da yazının kullanılmaya başladığı MÖ 2. binyıl öncesindeki tarih öncesi dönemlere ait olduğudur. Bu çalışmada Anadolu'da tarih öncesi dönemlerde kullanılmış olabilecek bakır yataklarını incelenmektedir.

Hilal-i Ahmer Cemiyeti'nin Kurumsal Tarihinde Önemli Bir Deneyim: Trablusgarp Savaşı (1911-1912)

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 292 · Sayfa: 947-986 · DOI: 10.37879/belleten.2017.947
Tam Metin
Trablusgarp Savaşı, Osmanlı Devleti'nin Kuzey Afrika'daki son toprak parçasını kaybederek, bu coğrafyadaki egemenliğinin sona erdiği bir savaştır. Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti'nin kurumsal tarihi açısından da bu savaş pek çok ilklerin yaşanmasına sebep olmuştur. Trablusgarp Savaşı ile geçici olmaktan çıkarak sürekli bir kurum haline gelen Hilal-i Ahmer Cemiyeti, hilal sembolünü bu savaştan sonra sürekli olarak kullanmaya başlamıştır. Kurumun uluslararası "dokunulmazlığı", bazı gönüllü vatansever subaylar tarafından cepheye gizli yollardan gitmek için bir kamuflaj olarak kullanılmış, bu da açık bir "savaş ihlali" sayılarak, Hilal-i Ahmer'in eleştirilmesine neden olmuştur. Hilal-i Ahmer, savaş boyunca yürüttüğü faaliyetler ile ülke içinde ve dışındaki Müslümanlar arasında ilk kurumsal imajını da yine Trablusgarp Savaşı'nda oluşturmaya başlamıştır. Savaş sonunda İtalyanların öne sürdüğü iddiaya göre, hilal sembolü Müslüman Arap kabileleri arasında sadece bir amblem olmakla kalmayıp, "İslam birliği"ni sembolize etmiş, bu da Türk subaylarına destek vermede oldukça etkili olmuştur. Bununla birlikte, Osmanlı hükümetinin fiili asker gönderemediği bu savaşa dünyanın dikkatini çekmek amacıyla kamuoyu oluşturma çabalarında da Hilal-i Ahmer'in oldukça etkili kullanmıştır. Bu faaliyetlerinin sonucunda hem Müslüman dünyasından (Hint Müslümanları, İngiltere'de yaşayan Müslümanlar, Mısır, Bosna, Güney Afrika Müslümanları vs) hem de çeşitli Batı toplumlarından ayni ve nakdi yardımlar yapılmış, tıbbi malzeme, ilaç vs gönderilmiş, doktor, cerrah ve pek çok sağlık görevlisi yardım için gönüllü olmuştur. Trablusgarp Savaşı'nda Hilal-i Ahmer Cemiyeti ilk kez yabancı Kızılhaç ve Kızılay heyetleriyle birlikte çalışma tecrübesi de edinmiştir. Bu heyetlerle yaptığı işbirliği, onun hem savaşta sağlık hizmetleri verme konusunda önemli tecrübeler edinmesine, hem bu konuda eksiklerini yakından görmesine hem de uluslararası alanda tanınıp, kabul görmesine yardımcı olmuştur.

Yukarı Seyhan Havzası - Yukarı Ceyhan Havzası Bağlantılarını Sağlayan Antik Yol Güzegahının Merkezi: Almadere (Elmedere) Geçidi

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 292 · Sayfa: 703-714 · DOI: 10.37879/belleten.2017.703
Tam Metin
Bu güzergah, Kuzey Mezopotamya'nın Kilikya'nın kuzeyinden, Toros Dağları içinden, Kapadokya bağlantısını sağlayan yoldur. Bölgedeki her güzergah ve her geçit, ticari kazanım açısından değerlidir. Bu çalışmada, Kilikya üzerinden Kapadokya ve Kuzey Mezopotamya'nın denize çıkan yolları üzerinde çok önemli bir geçit ve kavşak olan, Elmedere (Almadere) Geçidi'ni ve buradan geçen güzergahların gittikleri yönlerde bulunan yerleşim ve kalelerin tanıtılmasına çalışılmıştır. Antik dönemdeki ana yol güzergahlarından olan ve Yukarı Ceyhan Havzası - Yukarı Seyhan Havzası yollarını birleştiren Elmedere (Almadere) Geçidi'nin bağladığı yollar, Bağdaş Beli ve Mazgaç Beli'ne daha doğuda Meryemçil Beli'ne gider. Elmedere (Almadere) Geçidi'ni; Bağdaş Beli- Akyol (Ağyol)'a, Mazgaç Beli- kuzeye, Orta Anadolu'ya, Meryemçil Beli doğuya, Kuzey Mezopotamya'ya bağlar. En doğudan itibaren, Kuzey Mezopotamya ile Kültepe arasındaki direkt güzergahlardan olduğu muhtemel bu yoldan ilerlersek; Bağdaş Beli- Almadere (Elmedere) Geçidi (günümüzde Akçaluşağı Köyü Göller Yaylası civarındadır)- Akçaluşağı Köyü Esebeleni Mevki (Roma yerleşimi - nekropolü) - Tokmanaklı Köyü - Tapan Paşalı Köyü (Roma yerleşimi), buradan yol ikiye ayrılır; batıya dönen yol; Tenkerli - Uğurlubağ (Hefkereyebakan) - Kayadarlığı Geçidi'nden şimdiki Pınargözü Köyünün yukarısından geçerek, Üsküyen Geçidi'nin kuzeyine çıkar. Bir başka yol da Cevizlidere'den Çulluşağı Köyü'ne ve Üsküyen Geçidi'ne gider. Buradan Feke (Vahka)'ye, oradan da batıya yönelerek Marankeçili ve Mansurlu üzerinden Kayseri-Kültepe'ye uzanır. Esasen burası, Mezopotamya - Kültepe arasındaki önemli güzergahlardan biridir.