4009 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

19. Yüzyıl Osmanlı Toplumunda Tarikatların Devlet Otoritesi Karşısındaki Tutumları

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 290 · Sayfa: 191-226 · DOI: 10.37879/belleten.2017.191
Tam Metin
Tarih boyunca devletin mutlak otoritesi, idari ve hukuki yaptırımları karşısında toplum içerisinde yer alan fert ve gruplar bir takım yollar ihdas etmek suretiyle kaçış yolları aramışlardır. Şeyh merkezli teşkilatlı yapılar olan tarikatların, şeyh ve dervişlerin de mutlak iktidar karşısında tabi/mâdun kesimlerden birisi olarak oldukça çeşitli metis yol ve yöntemleri geliştirdikleri görülmektedir. Meşâyihin bazen rasyonel, pratik ve pragmatik yani zahiri kanalları bazen de kendine has dinî, mistik yani bâtıni yolları kullanarak -dönemsel farklılıkları yadsımamak kaydıyla- otoritenin kurallarından, kurumlarından ve uygulayıcılarından kaçtıkları anlaşılmaktadır. Osmanlı arşiv vesikalarından yola çıkıldığında tarikat çevrelerinde gizlenme, kılık değiştirme, kaçma, savuşturma, devlet kurumlarına ve bürokrasi kanallarına nüfuz etmek suretiyle fayda sağlama, gerçek dışı beyanda bulunma, uzlaşma, çatışma, kanun boşluklarından faydalanma, simülasyon, taktik geliştirme, kurnazlık, hile vb. olmak üzere çok çeşitli metis yöntemlerinin kullanıldığı görülmüştür. Devlet-tarikat, toplum-tarikat ilişkilerindeki çok yönlülüğe işaret eden bu olaylar aynı zamanda söz konusu kesimlerin bir birlerine karşı geliştirdikleri davranış ve tutumların analitik bir yöntemle daha sağlıklı değerlendirilebilmesi için de ayrıca bir önem arz etmektedir. Osmanlı modernleşmesinin geleneksel kurum ve kuralların tasfiyesini dayattığı, merkezileşmenin hemen her alanda devlet güç ve otoritesini -modern anlamda- yeniden inşa ettiği bir dönemde meşâyihin kendisine çıkış yolu olarak gördüğü kaçış yolları kendi ikballleri kadar devlet ve toplumla olan ilişkilerinde de belirleyici olmuştur.

Para Vakıfları Kapsamında Sosyo-Ekonomik Bir Analiz: Davudpaşa Mahkemesi Kayıtları (1634-1911)

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 290 · Sayfa: 159-190 · DOI: 10.37879/belleten.2017.159
Tam Metin
Çalışmada para vakıflarının ekonomik işleyişi ve sosyal hayata katkıları incelenmiş, uygulama alanı olarak İstanbul Davudpaşa Mahkemesi sicil kayıtları seçilmiştir. Konunun Davudpaşa Mahkemesi kayıtlarıyla sınırlandırılması kendi içinde bir bütün oluşturabilme isteğidir. Bu kapsamda mahkeme tarafından 1634-1911 yılları arasında onaylanan para vakıfları ilk kaynağından incelenmiştir. Öncelikle siciller arasında bulunan 261 vakfiye değerlendirilmiş, konuya uygun olan 203 tanesi seçilmiştir. Seçilen vakfiyelerde vâkıflarca yerine getirilmesi istenilen şartlar, mümkün olduğunca sayısal verilere çevrilmiştir. Sonrasında, bu bilgiler tarih dönemlerine ayrılarak değerlendirilmiş ve günün sosyo-ekonomik koşulları ile karşılaştırılmıştır. Para vakıflarıyla ilgili yapılan çalışmalarda her ne kadar vakfiyeler kullanılmış olsa da konu, ağırlıklı olarak vakıf muhasebe kayıtları ve hüccetlerden hareketle ele alınmıştır. Bu çalışmada direkt vakfiyelerin kullanılması para vakıflarının kurulma amaçlarının anlaşılmasına yardımcı olurken diğer taraftan yapılmış olan hayır işlerinin kapsamını görmeye olanak sağlamıştır. Ayrıca araştırma başlıklarında, kadınların kurdukları vakıflar ve yardımlaşma sandıkları hakkında bilgiler de bulunmaktadır. Sonuç olarak çalışma, Davudpaşa Mahkemesi Sicilleri özelinde 277 yıl boyunca para vakıflarının işleyişini, değişim ve dönüşüm aşamalarını anlama gayretinden ibarettir.

Osmanlı Arşiv Belgelerine Göre Kıbrıs’ta İngiltere Konsolosluğu (1700-1800)

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 290 · Sayfa: 89-134 · DOI: 10.37879/belleten.2017.89
Tam Metin
Avrupalı bir devletin tüccarlarının Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde serbestçe ticaret yapabilmesi için Osmanlı devletinin söz konusu Avrupalı devlete ahidname-i hümayun vermiş olması gerekliydi. Ahidname-i hümayun sayesinde dost devletler İstanbul'da elçi bulundurabilir, Osmanlı ticaret merkezlerinde konsolosluk kurabilir ve ahidname sahibi devletin tüccar ve tebası kendi bayrakları altında serbestçe ticaret yapabilirdi. Bir başka deyişle yabancı elçiler, konsoloslar, tüccar ve teba kapitülasyon şemsiyesi altında faaliyet gösterirdi. Bu çalışmanın temel amacı XVIII. yüzyılda Kıbrıs'ta görev yapan İngiliz konsoloslarını tespit ederek; bu yüzyılda konsolosların görev anlayışında yaşanan değişimi, Kıbrıs konsolosluğunun Halep'e bağlılığını, Kıbrıs İngiliz konsoloslarının diğer devletler adına yaptığı konsolos vekilliğini, Kıbrıs İngiliz konsolosların gelir kaynakları ile güvenliklerini ve XVIII. yüzyılda Kıbrıs'ta, kapitülasyon koruması altında faaliyet gösteren İngiliz tüccarların durumunu incelemektir. Çalışmada konuyla ilgili Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde bulunan defter ve belge koleksiyonları kullanılarak konu aydınlatılacak ve bu tür çalışmalarda Doğu Akdeniz'e ve Yakın Doğu'ya hâkim olan Osmanlı İmparatorluğu'ndan intikal eden kaynakların önemi vurgulanacaktır.

Türkiye’den Son Toplu Ermeni Göçü: Sancak Ermenilerinin Lübnan’a Taşınması 1938-1939

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 290 · Sayfa: 243-276 · DOI: 10.37879/belleten.2017.243
Tam Metin
Türkiye'den son toplu Ermeni göçü 1939 yılında İskenderun Sancağı'nın Türkiye'ye geçmesiyle yaşandı. Ancak İskenderun Sancağı Fransız manda idaresi altında kaldığı süre boyunca burada bilinçli olarak demografik bir mühendislik uygulandı ve buraya sürekli olarak 1921-1922 döneminde Aandolu'dan Suriye ve Lübnan'a göç eden Anadolulu Ermeni mülteciler iskan edilmek süretiyle gayrimuslim nüfus Türk nüfusun aleyhinde olacak şekilde arttırıldı. Öyleki 1914 yılında yedi bin civarında olan Sancak'taki Ermeni nüfusu 1927 yılında dokuz bin, 1936 yılında ise yirmidört bin olmuştu. Bu süre zarfında bu kadar büyük oranda Ermeni nüfusunun artmasının sebebi Milletler Cemiyeti Mültecilere Yardım Ofisi'nin 1927 yılında başlattığı Suriye ve Lübnan'daki Emeni mültecileri yeniden iskan projesidir. Bu proje çervesinde halep ve Beyrut kamplarındaki kırk bin civarında Ermeni mülteci yeni inşa edilen semtlere taşındı. Bu proje kampsamında 1927-1936 yılları arasında İskederun Sancağı'ndaki şehir merkezleri ile kırsal alanlara toplmada on üç bin Ermeni iskan edildi. Ancak önce 1938 yılında Türkiye ve Fransa arasında yapılan antlaşma gereği Türk ordusunun İskednerun Sancağı'na girmesi ve 1939 yılında Sancak'ın idaresinini tamamen Türkiye'ye bırakılması neticesinde on sekiz bin civarında Ermeni Türk idaresindeki Sancak'ta yaşamaktansa Fransız idaresindeki Suriye ve Lübnan'da yaşamayı tercih ettikleri için Süriye ve Lübnan'a göç etti.

Osmanlı Ailesinin Savaşlarda Şehit Olan Üyeleri

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 290 · Sayfa: 67-88 · DOI: 10.37879/belleten.2017.67
Tam Metin
Klasik dönem Osmanlı imparatorluğunun üzerinde yorum yapılan temel konularından biri de Osman'ın ailesine mensup erkek üyelerin taht kavgalarına karışmaları ve ülkenin içine düştüğü kaotik durumdur. Özellikle taht kavgalarının sonucunda ortaya çıkan kardeş katli meselesi ilgi çekici bulunmuş ve bu çerçevede konu daha çok öne çıkarılmıştır. Ancak Osmanlı ailesinin üyeleri, yetişmiş profesyonel yöneticilerin olmamasına da bağlı olarak, üstlendikleri askeri ve idari görevlerle imparatorluğun kuruluşunda önemli katkılar yapmışlardır. Gerek ordu komutanı olarak gerek ele geçirilen yerlerin yönetiminde sağladıkları bu katkılar kaynaklara ayrıntılı biçimde yansımıştır. Elinizdeki bu çalışmada da Osmanlı fetihlerine katkıda bulunmak üzere yapılan savaşlara katılarak önemli yararlılıklar gösteren ve savaş meydanlarında şehit olan aile üyeleri ele alınmıştır. Kaynakların derinlemesine incelenmesinden anlaşıldığına göre imparatorluğun özelikle ilk yüz yılında aileye mensup üyeler ordu komutanı olarak savaşlara katılmışlar ve bunlardan yedi tanesi savaş meydanında şehit olmuştur. Savaşırken hayatını kaybeden aile üyelerinin şehit olmalarına bağlı olarak kutsiyet atfedilerek mezarlarının türbe haline gelmesi ise hayli dikkat çekicidir.

Sultan Abdülaziz Döneminde Bosna Nizâmiye Alayları (1861-1876)

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 290 · Sayfa: 227-242 · DOI: 10.37879/belleten.2017.227
Tam Metin
Osmanlı Devleti'nin köklü reformlar yaptığı 19. yüzyılda askerî alanda da önemli gelişmeler yaşanmış; bu gelişmelere bağlı olarak Osmanlı Ordusu'nun yapısında değişiklikler vuku bulmuştur. Bu yüzyılın ikinci yarısında özellikle askere alma sisteminin yeniden ele alındığı görülmektedir. Ancak bu kapsamda başta Bosna olmak üzere birtakım sıkıntıların yaşandığı da vâkıâdır. Makalede Sultan Abdülaziz'in tahta çıktıktan sonra bu konuda yaptığı kararlı çözüm arayışları ile Bosna'da yerel halktan kurulu Nizamiye Alaylarının kuruluş süreci ve bilhassa Ahmed Cevdet Paşa'nın burada yaptığı çalışmalar, dönemin arşiv kaynakları ve gazeteleri ışığında ele alınmıştır. Çalışmada Sultan Abdülaziz'in emriyle teşkiline başlanan Nizamiye Alaylarının kuruluş aşamalarına dair öncelikle Osmanlı Arşivinde bulunan Taşra Evrakı Bosna Müfettişliği fonundan yararlanılmıştır. Ayrıca İrade, Mühimme Kalemi Evrakı ve Cevdet fonlarından da geniş ölçüde istifade edilmiştir. Bosna Nizamiye Alaylarına dair, Sultan Abdülaziz devri ile ilgili teferruatlı bilgiler içeren dönemin süreli yayınlarından Ceride-i Askeriye ve Takvim-i Vakayi gibi yayınlar da incelenmiştir.

18. Yüzyılda Girit’te Cizye Uygulaması ve Toplumsal Etkileri

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 290 · Sayfa: 135-158 · DOI: 10.37879/belleten.2017.135
Tam Metin
Cizye, İslam egemenliği altında yaşayan kitap ehli gayrimüslimlerin şer'i esaslara göre ödemekle yükümlü oldukları baş vergisidir. Cizye uygulaması Osmanlı İmparatorluğu'nda vergi sisteminin önemli bir parçasıdır. Cizye uygulamasına ilişkin tespitler önemli bir vergi kalemini ele almamızı sağlar. Bunun yanı sıra sosyo-ekonomik yapıya ilişkin çok önemli verilere cizye kayıtları sayesinde ulaşılabilir. Girit'te Osmanlı egemenliğinde gerçekleştirilen cizye düzenlemeleri ve buna bağlı olarak oluşturulan cizye defterleri hem adanın nüfus yapısına hem de gayrimüslimlerin ekonomik statüsüne ilişkin temel kaynaklardır. Çalışmamızda Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde bulunan belgeler ve 18. Yüzyıl Girit Şeriye Sicilleri incelenerek bu döneme ilişkin cizye uygulamasının özellikleri aşağıdaki başlıklar çerçevesinde incelenmiştir. a-Cizye uygulamasında meydana gelen değişiklikler ve ortaya çıkan şikayetler. b-Cizye mükelleflerinin ve muafiyetlerin belirlenmesi. e.Vakıf köylerinde cizye uygulamasında mütevellilerin yol açtığı yakınmalar.

Urartu Krallığı’nda Din Görevlileri

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 290 · Sayfa: 23-42 · DOI: 10.37879/belleten.2017.23
Tam Metin
Urartu Devleti M.Ö. I. binde Önasya'da güçlü bir devlet olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim Urartuların egemen olduğu coğrafyada siyasi ve askeri üstünlüğünün yanı sıra dinsel alanda da önemli gelişmeler ortaya koydukları bilinmektedir. Arkeolojik verilerden Urartu dininde Meher Kapı kaya nişi, tapınaklar ve açık hava kutsal alanlar ile bu alanlarda gerçekleştirilen dini ayinlerin olduğu anlaşılmaktadır. Bu yönüyle söz konusu ayinlerde din görevlilerinin de önemli bir yeri olduğu kanaatindeyiz. Dini ritüellerde önemli bir yeri olan din görevlilerinin bir kısmının adına Urartu yazılı kaynaklarında rastlamaktayız. Yazılı kaynakların yanı sıra dönemin tasvirli eserleri de din görevlileri hakkında bize önemli veriler sunmaktadır. Bu çalışmamızda Urartulularda din görevlileri ile ilgili cinsiyet ve statü farklılığı gibi bazı sorulara açıklık getirilmiştir. Ayrıca din görevlilerin ritüeller esnasında yaptıkları işler, kendi aralarındaki iş bölümü de incelenmiştir. Böylelikle Urartu dini yaşamında önemli bir yeri olan din görevlilerinin dünyası aralanmaya çalışılmıştır.

LEVENT DUMAN, "Vatan"ın Son Parçası Hatay'daki Uluslaştırma Politikaları, İletişim Yayınları, İstanbul 2016, 456 s. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 289 · Sayfa: 977-982 · DOI: 10.37879/belleten.2016.977
Yirminci yüzyıl Türkiye ve Suriye'si hakkında yazılmış hacimli bir literatür bulunmasına rağmen 1918-1950 dönemi İskenderun Sancağı, Hatay Devleti ve Türkiye'nin Hatay ili konulan= tarihçilerin yoğun ilgisini çektiği pek söylenemez. Bu alanda mevcutlara ilaveten daha nitelikli eserlere ihtiyaç duyulduğu bir gerçektir. Selçuk Üniversitesinde Yardımcı Doçent Levent Duman'ın Ocak 2016'da yayınlanan "Vatan"ın Son Parçası Hatay'daki Uluslaştırma Politikaları adlı kitabında iki dünya savaşı arası yıllarında Fransız manda yönetimindeki İskenderun Sancağı hakkındaki Türk-Fransız uyuşmazlığının gelişimi ve nihai çözümünün irdelenmesiyle sınırlı kalınmayıp ağırlıklı ve daha geniş olarak yörenin tarihçesi, yapısal özellikleri ve iç dinamiklerine yer verilmektedir. Sancak'taki çeşitli topluluklar arasındaki güç dengesi ve gerilimler üzerinde önemle durulmaktadır. Kitap Marmara Üniversitesinde Profesör Günay Göksu Özdoğan'ın danışmanlığında hazırlanan doktora tezinin bazı kısaltmalar ve yeni eklemeler yapılmak suretiyle gözden geçirilmiş şeklidir.

XVIII. Yüzyıl Eyüp Kazası Hamamları ve Hamam Çalışanlarının Demografik Yapısı

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 289 · Sayfa: 823-856 · DOI: 10.37879/belleten.2016.823
Tam Metin
Osmanlı şehirlerinin kültürel özellikleri kadar, fizikî unsurları da önceki İslam şehirlerinden kendisine miras kalmıştır. İslâm medeniyeti tarihi çalışanlara göre İslâm şehrinin üç temel öğesi vardır: Cami, pazar ve hamam. Türk kültürünün renkli bir parçası olan hamamlar, günümüze kadar fiziki olarak kısmen değişikliğe uğramış olsalar da halen varlıklarını devam ettirmektedirler. Hamamlar, insanların kişisel temizlik ihtiyaçlarını karşılaması yanında toplumsal ilişkilerini de geliştirdiği mekânlardır. Osmanlı dönemi tarih araştırmalarında esnaf grupları ile ilgili birbirinden kıymetli çalışmalar bulunmaktadır. Hamamlar hakkında yapılan çalışmalar incelendiğinde daha çok hamamların mimari ve sanat özellikleri üzerinde durulmaktadır. Hamam çalışanları hakkında ise detaylı bir çalışma bulunmamaktadır. Ayrıca hamam çalışanları Osmanlı toplumunda, özellikle İstanbul'da, esnaf gruplarının başında gelmekte, yaptıkları işin niteliği sebebi ile sosyal ve ekonomik hayatta oynadıkları rol ayrıca incelenmesi gerekmektedir. İncelemeye konu olan dönemde Eyüp, nüfusu dikkate alındığında hamam yönünden zengin bir yerleşim birimiydi. Çalışmada XVIII. yüzyıl Eyüp kaza merkezi ile çevresinde yer alan hamamlar ve bu hamamlarda çalışanlar ele alınmaktadır. Temel kaynak olarak ise 1735 (h.1147) tarihli ve 1766 (h.1180) tarihli İstanbul hamam defterleri kullanılmıştır. Ayrıca Hüseyin Ayvansarayî'nin kaleme almış olduğu Hadîkatü'l-Cevâmi adlı eser ile XVII. yüzyıl İstanbul'u için önemli bilgiler veren Evliya Çelebi Seyahatnamesi de önemlidir. Söz konusu kaynaklardan başka İstanbul hamamları hakkında yapılmış muhtelif çalışmalardan da yeri geldikçe istifade edilmiştir. Kaynaklarda verilen bilgilerden yola çıkılarak Eyüp ve çevresinde yer alan hamamların ve hamam çalışanlarının demografik özelliklerinin belirlenmesi hedeflenmiştir.