481 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
  • Son 10 yıl
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Osmanlı İmparatorluğu'nda Tarımsal Üretkenlik Üzerine Tetkikat ve Notlar

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 292 · Sayfa: 787-856 · DOI: 10.37879/belleten.2017.787
Tam Metin
Osmanlı tarihinde 16. yüzyıl tahrir defterlerine dayalı demografi k çalışmalarda hızlı bir nüfus artışı dönemi olarak tanımlanmaktadır. Tahrir defterlerinin sağladığı veriler, aynı dönem için tarımsal üretim ve üretkenlik hesaplamaları yapılmasını teşvik etmektedir. Böylece iktisat tarihçileri nüfus değişimleri ile tarımsal ekonomideki gelişmeleri ilişkilendirerek anlamaya gayret etmektedir. Elde edilen sonuçlar tarımsal üretimde nüfusun hayli gerisinde kalan bir artışa işaret etmektedir. Bu makale, önce Batı'da tarımsal üretkenlik üzerine yapılan çalışmaları daha sonra Osmanlı tarımsal tarihi üzerine çalışmaları ve yanıtı aranan sualleri gözden geçirerek arşiv malzemesi, hesaplama usulleri ve ulaşılan sonuçlara değinmekte, üretim ve üretkenlik hesaplarının zaaflarını vurgulamaktadır. Daha sonra, Osmanlı tarımında üretim ve üretkenlik hesaplamalarında üzerinde durulması gereken bazı hususlara değinmektedir. Osmanlı tarımsal tarihinin arşiv kaynakları tahrir defterleri ile sınırlı değildir. Vakıf defterleri içinde de tarımsal üretim ve üretkenliğe dair soruları yanıtlayabilecek ve iktisat tarihçilerinin dikkate alması lazım gelen kayıtlar bulunmaktadır. Bu makale, vakıf defterlerindeki kayıtları esas alarak bugüne değin üretim ve üretkenlik verilerinin elde edildiği malzeme ve usuller ile tüm hesaplamalar müddetince dayanılan kabullerin sağlam olmadıklarını iddia etmektedir. Tahrir defterlerindeki yetersiz ve sağlıksız veriler sebebiyle hesaplamalar sonucu elde edilen rakamların ve bunlara dayanan her türlü yanıtın isabeti hakkında şüphe duyulmaktadır.

Ortaçağ İslam Dünyasında Köle Fiyatları

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 292 · Sayfa: 715-766 · DOI: 10.37879/belleten.2017.715
Tam Metin
Kölelik bütün yönleriyle eskiçağ, antikçağ ve erken ortaçağdan İslam dünyasına intikal etmiş ekonomik, sosyal ve kültürel bir kurumdur. Köle ticareti ise bu kurumun en canlı alanını teşkil etmektedir. Köleliğin ortaya çıkışından yirminci yüzyılın başlarında ortadan kaldırılışına kadar köle ticaretinin en ilginç alanını da şüphesiz ki köle fiyatları oluşturmaktadır. Ortaçağ İslam dünyasında iki çeşit köle fiyatı ile karşılaşılır. Bunlardan biri vasıflı köle fiyatları; diğeri ise vasıfsız köle fiyatlarıdır. Rakamsal olarak bu iki fiyat arasında büyük bir uçurum bulunmaktaydı. Zira zaman zaman önemli özelliklere sahip olan marifetli ve eğitimli bir köle veya aynı vasıflara sahip çok güzel bir cariye bir servete denk bir fiyata satılırken, anılan vasıflardan yoksun herhangi bir köle veya cariye aşırı düşük bir fiyatla satışa sunulabiliyordu. Ayrıca bu dönemde köle satışlarını, dolayısıyla da fiyatlarını birçok faktör etkilemkteydi. Bu faktörleri ise şöyle sıralamak mümkündür: Simsarlık işlemleri, coğrafî ve etniksel özellikler, eğitim ve yetenekler, kölelere duyulan ihtiyaç ve elden çıkarma zarureti, salgın hastalıklar ve topluca köle ölümleri, köle isyanları, doğal afetler (deprem, sel vs.), yıkıcı iç ve dış savaşlar, aşk ve estetikle ilgili özellikler, teşhir ve tanıtım faaliyeti (reklam), köle tacirlerinin yetenek ve güvenirliği, arz-talep ilişkisi, topluca köle kaçışları ve büyük miktarlarda köle azat etme faaliyeti.

Trees, Intestines and William The Conqueror

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 292 · Sayfa: 767-786 · DOI: 10.37879/belleten.2017.767
Tam Metin
Although founding dreams are a worldwide tradition in the chronicles of the Middle Ages, they have not taken attention enough. This article shows that, as a founding dream, the dream of William the Conqueror's mother is fi rstly crated by William of Malmesbury infl uenced by Classics and the dream interpretation tradition coming through Greeks. Later, Wace and Benoit, by preserving its frame, rewrite the dream in a way of which is more understandable to the twelfth century European common man. This article will uncover evidences through dream interpretation sources, mainly Artemidorus, and medieval European cultural fi gures, mainly Tree of Jesse. This is a possible scenario for how the dream of Herleva was created and developed.

Madenciliğin Beşiği Anadolu: Tarih Öncesi Dönemlere Ait Bakır Yatakları

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 292 · Sayfa: 667-676 · DOI: 10.37879/belleten.2017.667
Tam Metin
Dünya üzerinde ilk metal eserin kullanıldığı Anadolu, bu ilk olma özelliğini erken dönemlerden itibaren burada yerleşik hayata geçen insanlara ve bu toprakların maden yatağı bakımından zengin olmasına borçludur. Yapılan araştırmalar Anadolu'da erken dönemlerde işletilmiş olabilecek binlerce maden yatağının olduğunu göstermektedir. Ancak bu konudaki en önemli sorun, bunların ne kadarının Anadolu'da yazının kullanılmaya başladığı MÖ 2. binyıl öncesindeki tarih öncesi dönemlere ait olduğudur. Bu çalışmada Anadolu'da tarih öncesi dönemlerde kullanılmış olabilecek bakır yataklarını incelenmektedir.

Theoretical Approach for The So-Called Mycenaean Migration in Turkey

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 292 · Sayfa: 677-702 · DOI: 10.37879/belleten.2017.677
Tam Metin
On the basis of archaeological data, it is suggested in this study that Mycenaean migration fl ows to Anatolia, of the kind proposed in ancient sources and by some researchers, did not actually occur. As an example, when the material culture of the Lycians under the Persian rule was examined and the results were analysed, it could be seen that although the two civilisations are of diff erent periods and had diff erent interactions, the infl uencing and the infl uenced cultures exhibit similar political, sociological and economic behaviors and characteristics. Therefore, it is proposed that this cultural infl uence is correlated to a process and degree of acculturation.

Hilal-i Ahmer Cemiyeti'nin Kurumsal Tarihinde Önemli Bir Deneyim: Trablusgarp Savaşı (1911-1912)

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 292 · Sayfa: 947-986 · DOI: 10.37879/belleten.2017.947
Tam Metin
Trablusgarp Savaşı, Osmanlı Devleti'nin Kuzey Afrika'daki son toprak parçasını kaybederek, bu coğrafyadaki egemenliğinin sona erdiği bir savaştır. Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti'nin kurumsal tarihi açısından da bu savaş pek çok ilklerin yaşanmasına sebep olmuştur. Trablusgarp Savaşı ile geçici olmaktan çıkarak sürekli bir kurum haline gelen Hilal-i Ahmer Cemiyeti, hilal sembolünü bu savaştan sonra sürekli olarak kullanmaya başlamıştır. Kurumun uluslararası "dokunulmazlığı", bazı gönüllü vatansever subaylar tarafından cepheye gizli yollardan gitmek için bir kamuflaj olarak kullanılmış, bu da açık bir "savaş ihlali" sayılarak, Hilal-i Ahmer'in eleştirilmesine neden olmuştur. Hilal-i Ahmer, savaş boyunca yürüttüğü faaliyetler ile ülke içinde ve dışındaki Müslümanlar arasında ilk kurumsal imajını da yine Trablusgarp Savaşı'nda oluşturmaya başlamıştır. Savaş sonunda İtalyanların öne sürdüğü iddiaya göre, hilal sembolü Müslüman Arap kabileleri arasında sadece bir amblem olmakla kalmayıp, "İslam birliği"ni sembolize etmiş, bu da Türk subaylarına destek vermede oldukça etkili olmuştur. Bununla birlikte, Osmanlı hükümetinin fiili asker gönderemediği bu savaşa dünyanın dikkatini çekmek amacıyla kamuoyu oluşturma çabalarında da Hilal-i Ahmer'in oldukça etkili kullanmıştır. Bu faaliyetlerinin sonucunda hem Müslüman dünyasından (Hint Müslümanları, İngiltere'de yaşayan Müslümanlar, Mısır, Bosna, Güney Afrika Müslümanları vs) hem de çeşitli Batı toplumlarından ayni ve nakdi yardımlar yapılmış, tıbbi malzeme, ilaç vs gönderilmiş, doktor, cerrah ve pek çok sağlık görevlisi yardım için gönüllü olmuştur. Trablusgarp Savaşı'nda Hilal-i Ahmer Cemiyeti ilk kez yabancı Kızılhaç ve Kızılay heyetleriyle birlikte çalışma tecrübesi de edinmiştir. Bu heyetlerle yaptığı işbirliği, onun hem savaşta sağlık hizmetleri verme konusunda önemli tecrübeler edinmesine, hem bu konuda eksiklerini yakından görmesine hem de uluslararası alanda tanınıp, kabul görmesine yardımcı olmuştur.

Alman Belgeleri Işığında Osmanlı Ermenilerine Dair Tespitler (1915-1918)

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 292 · Sayfa: 987-1000 · DOI: 10.37879/belleten.2017.987
Tam Metin
Osmanlı topraklarında yaşamış olan Ermeniler ile ilgili mevcut yerli ve yabancı çalışmaların pek çoğu 1915 Tehcirini konu edinmiş ve bu konuda bilinen Türk ya da Ermeni bakış açısını yansıtmış, hatta bu bakış açılarından birinin haklılığını ispatlamaya çalışmıştır. Ancak bunlardan çok azı her iki bakış açısından uzak, farklı bir bakış açısı ortaya koyabilmiştir. Bu noktadan hareketle araştırmamızda, Mayıs 1915- Ekim 1918 tarihleri arasındaki Bundesarchiv belgelerinde yer alan Osmanlı Ermenileri ile ilgili bir takım gözlem ve tespitler üçüncü bir gözle ele alınacaktır. Bu tespitler; tercüman olarak Osmanlı topraklarında görev yapan Ermenilere karşı Türklerin duyduğu şüphe ve bu nedenle ortaya çıkan bir takım diplomatik ve askeri sorunlar, Ermeniler ile Türkler arasında yaşanan düşmanlığın altında yatan bir takım ekonomik gerekçeler, Ermenilerin ticaretteki üstün ve zayıf yönleri ve diğer gayrimüslim tüccarlardan farklılıkları, Enver Paşa'nın Ermenilere karşı özel hassasiyeti nedeniyle alınan bir takım tedbirler, posta ve telgraf hizmetlerinde çalışan Ermeni memurlardan duyulan şüphe yüzünden yaşanan olumsuzluklar ve İzmir'de bombalı bir saldırı planlamaktan tutuklanan Ermenilerin salıverilmesine yönelik yabancı misyon teşebbüsü ve bu teşebbüsün yarattığı kriz gibi birçok siyasi, sosyal ve ekonomik konuların yanı sıra bir Ermeni ile bir Fransızın yaşadığı sıra dışı ilişki ve Osmanlı topraklarında yaşayan Danimarkalı bir kadının Ermeni evlatlığını ülkesine götürmesi sırasında yaşananlara dair günlük hayattan kesitler de içermektedir. Çalışmamızda söz konusu arşiv belgeleri ışığında Ermeniler ile ilgili elde edilen ve pek bilinmeyen izlenim ve tespitler yorumlanıp değerlendirilecektir.

İstanbul'un İaşesinin Temini Meselesi ve İstanbul'un İaşesine Katkı Sağlayan Bir Merkez: Tekirdağ Kazası (XVIII.-XIX. Yüzyıllar)

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 292 · Sayfa: 857-916 · DOI: 10.37879/belleten.2017.857
Tam Metin
Osmanlı Devleti'nde İstanbul'un ihtiyaçlarının sorunsuz şekilde karşılanması önemli bir iktisat politikasıdır. Bu politika ise kapsamlı bir organizasyon çerçevesinde şekillenmektedir. Osmanlı Devleti'nin Klasik Dönemi boyunca her türlü üretimin, üretim bölgelerindeki ihtiyaçlar giderildikten sonra kalan kısmının belirli bir plan dâhilinde öncelikli olarak İstanbul'a gönderilme zorunluluğu bulunmaktaydı. İstanbul'un hububat gibi temel tüketim ihtiyaçları ise ulaşım açısından elverişli çevre merkezlerden karşılanmaktaydı. Başkent İstanbul'un iaşe ihtiyaçlarının bir kısmına cevap vermesi bakımından elverişli limanı ve limanı besleyen arka bölgesiyle Tekirdağ kazası ve çevresi bu açıdan Osmanlı tarihi boyunca önemli bir yere sahip olmuştur. Bu araştırmayla Osmanlı iktisat politikaları doğrultusunda, XVIII. ve XIX. yüzyıllarda Tekirdağ kazasında üretim, ulaşım ve sevkiyat süreçleri iaşe sistemi çerçevesinde tahlil edilerek İstanbul'un tüketimini karşılamada Tekirdağ ve çevresinin katkıları incelenmeye çalışılmaktadır.

İki Dünya Savaşı Arasında Türkiye'de "Gençlik Teşkilatı" Oluşturmaya Dönük Bazı Tasavvur ve Teşebbüsler

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 292 · Sayfa: 1001-1030 · DOI: 10.37879/belleten.2017.1001
Tam Metin
Türkiye Cumhuriyeti'nin çağdaşı olan Avrupa'daki pek çok ülkede gençlik, parti veya devlet eliyle teşkilatlandırılmış ve farklı adlar ve amaçlarla pek çok gençlik teşkilatı meydana getirilmiştir. Aynı dönemde Türkiye'de benzer gençlik teşkilatı oluşturmaya dönük düşünce ve girişimler vardır. Bu girişimlerin üzerinde ise bugüne kadar yeterince durulmamıştır. Bu makalede, önce Osmanlı'dan bu konuda tevarüs eden miras üzerinde durulduktan sonra, Cumhuriyet'in ilk yıllarından başlayarak II. Dünya Savaşı'nın başlayacağı tarihe kadarki dönemde Türkiye'de devlet veya parti eliyle gençlik teşkilatı oluşturmaya dönük çaba ve gayretler ele alınmıştır.

Osmanlı Devleti'nde Kurulan Spor Cemiyetleri ve Jimnastik Derslerinin Milliyetçilik Hareketlerindeki Rolü

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 292 · Sayfa: 917-946 · DOI: 10.37879/belleten.2017.917
Tam Metin
Türkiye'de spor, bir bilim dalı olarak kabul edilmiyor, askerî talim ya da eğlence aracı olarak görülüyordu. Halkın askerî talim benzeri faaliyetlerde bulunması yasaktı. Bu ancak devletin kontrolünde yapılabilirdi. Osmanlı topraklarında bulunan yabancılar ve gayrimüslim tebaa çeşitli cemiyetler kurmak suretiyle sportif faaliyetler yapıyorlardı. Ancak bu durum yasal değildi. II. Meşrutiyet'in ilân edilmesinden sonra bu konudaki yasal boşluğun doldurulması amacıyla Cemiyetler Kanunu çıkarıldı. Böylece mevcut cemiyetler yasallaştı ve birçok spor kulübü kuruldu. Bu kulüplerden bazıları yasal görünümde olmalarına rağmen halka askerî talim yaptırmak suretiyle yasadışı faaliyetler yürüttüler. Bu zaman zaman resmî makamlarla cemiyetlerde faaliyet gösterenleri karşı karşıya getirmiş, hatta bu faaliyetleri nedeniyle yargılananlar olmuştur.