469 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
  • Son 10 yıl
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Sultan Abdülaziz Döneminde Bosna Nizâmiye Alayları (1861-1876)

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 290 · Sayfa: 227-242 · DOI: 10.37879/belleten.2017.227
Tam Metin
Osmanlı Devleti'nin köklü reformlar yaptığı 19. yüzyılda askerî alanda da önemli gelişmeler yaşanmış; bu gelişmelere bağlı olarak Osmanlı Ordusu'nun yapısında değişiklikler vuku bulmuştur. Bu yüzyılın ikinci yarısında özellikle askere alma sisteminin yeniden ele alındığı görülmektedir. Ancak bu kapsamda başta Bosna olmak üzere birtakım sıkıntıların yaşandığı da vâkıâdır. Makalede Sultan Abdülaziz'in tahta çıktıktan sonra bu konuda yaptığı kararlı çözüm arayışları ile Bosna'da yerel halktan kurulu Nizamiye Alaylarının kuruluş süreci ve bilhassa Ahmed Cevdet Paşa'nın burada yaptığı çalışmalar, dönemin arşiv kaynakları ve gazeteleri ışığında ele alınmıştır. Çalışmada Sultan Abdülaziz'in emriyle teşkiline başlanan Nizamiye Alaylarının kuruluş aşamalarına dair öncelikle Osmanlı Arşivinde bulunan Taşra Evrakı Bosna Müfettişliği fonundan yararlanılmıştır. Ayrıca İrade, Mühimme Kalemi Evrakı ve Cevdet fonlarından da geniş ölçüde istifade edilmiştir. Bosna Nizamiye Alaylarına dair, Sultan Abdülaziz devri ile ilgili teferruatlı bilgiler içeren dönemin süreli yayınlarından Ceride-i Askeriye ve Takvim-i Vakayi gibi yayınlar da incelenmiştir.

LEVENT DUMAN, "Vatan"ın Son Parçası Hatay'daki Uluslaştırma Politikaları, İletişim Yayınları, İstanbul 2016, 456 s. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 289 · Sayfa: 977-982 · DOI: 10.37879/belleten.2016.977
Yirminci yüzyıl Türkiye ve Suriye'si hakkında yazılmış hacimli bir literatür bulunmasına rağmen 1918-1950 dönemi İskenderun Sancağı, Hatay Devleti ve Türkiye'nin Hatay ili konulan= tarihçilerin yoğun ilgisini çektiği pek söylenemez. Bu alanda mevcutlara ilaveten daha nitelikli eserlere ihtiyaç duyulduğu bir gerçektir. Selçuk Üniversitesinde Yardımcı Doçent Levent Duman'ın Ocak 2016'da yayınlanan "Vatan"ın Son Parçası Hatay'daki Uluslaştırma Politikaları adlı kitabında iki dünya savaşı arası yıllarında Fransız manda yönetimindeki İskenderun Sancağı hakkındaki Türk-Fransız uyuşmazlığının gelişimi ve nihai çözümünün irdelenmesiyle sınırlı kalınmayıp ağırlıklı ve daha geniş olarak yörenin tarihçesi, yapısal özellikleri ve iç dinamiklerine yer verilmektedir. Sancak'taki çeşitli topluluklar arasındaki güç dengesi ve gerilimler üzerinde önemle durulmaktadır. Kitap Marmara Üniversitesinde Profesör Günay Göksu Özdoğan'ın danışmanlığında hazırlanan doktora tezinin bazı kısaltmalar ve yeni eklemeler yapılmak suretiyle gözden geçirilmiş şeklidir.

The Honouring of the Legio Chief Physician L. Hortensius Paulinus

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 289 · Sayfa: 719-740 · DOI: 10.37879/belleten.2016.719
Tam Metin
An inscription dated to the beginning of the 3rd century AD, and found within the city limits of Antiocheia in 2011, honors the legion Chief Physician L. Hortensius Paulinus, who is believed to have settled in the city following his retirement. According to this inscription, L. Hortensius Paulinus assumed highly important public offices and duties in the city. This person had also served in the legio IV Flavia Felix and Legio II Italica, although the legion with which he first arrived to the East, as well as his exact assignment within these two legions, remain unclear. Possible reasons for his presence in the East might have been the exacerbation of the war between the Roman and Parthia Empires towards the end of the 2nd century AD, or the civil war between Septimius Severus and Pescennius Niger since most of the legions from the Danube Basin and the Balkan Peninsula had sided with Septimius Severus during this civil war, including legio IV Flavia Felix and the Legio II Italica. The chronological order and content of the inscription suggest that L. Hortensius Paulinus had most likely traveled to the East with the legio II Italica due to the civil war; if this was indeed the case, L. Hortensius Paulinus must have arrived to the East in 193/4 AD at the earliest. The fact that the legio II Italica created by Marcus Aurelius was entirely constituted of solders from Northern Italy is strong evidence that L. Hortensius Paulinus and his family were native to this region. Another interesting aspect concerning this document is the fact that it is the first inscription found within Antiocheia mentioning the legions IV Flavia Felix and II Italica. Therefore, this new inscription not only demonstrates the presence of officials belonging to these legions in Antiocheia, but also clarifies a disputed and unclear aspect of the inscription regarding C. Flavonius Paullinus Lollianus published by Byrne-Labarre in 2006. Finally, the new inscriptions found within the city suggest that members of the legio II Italica who participated in civil wars or the Parthian campaign in the East might have settled in Antiocheia at the end of their military service.

Osmanlı’da Nefîr-i Âmm Uygulamasının Erken Dönem Örnekleri ve Toplumsal Dinamizme Yansıması

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 289 · Sayfa: 773-796 · DOI: 10.37879/belleten.2016.773
Tam Metin
Tarihi süreç içerisinde devletler, savaşa sürecekleri askerin alımı için çeşitli yöntemler uygulamışlardır. Bu uygulamalar, devrin teknolojik ve askerî şartları kadar toplumsal ve ekonomik kaynaklardan da etkilenmiştir. Osmanlı Devleti de uzun tarihi boyunca dirlik dağıtımı, devşirme, paralı askerlik, zorunlu askerlik gibi çeşitli usullerde asker alma yöntemi uygulamıştır. Osmanlılar normal asker alma yöntemlerinin yetersiz kaldığı olağan dışı durumlarda nefîr-i âmm uygulamasıyla ahali içerisinden savaşa elverişli kişileri sefere sürmüştür. Normal şartlarda Osmanlı toplum düzeninde ahalinin asker olarak sefere sürülmesine sıcak bakılmamaktadır. Ancak böylesi bir durum, büyük bir düşman saldırısı ile karşı karşıya kalındığında ve muvazzaf birliklerin bu düşmana cevap vermesinin mümkün görülmediği zamanlarda uygulanmak zorunda kalınmıştır. Osmanlı Devleti, erken dönemlerden yıkılışına kadarki süreçte önemli birçok savaşta bu yöntemle ahaliyi sefere sürmüştür. İlki 1396 Niğbolu Savaşında, sonuncusu 1915 I. Dünya Harbinde olmak üzere defalarca nefîr-i âmm ilan edilmiştir. Bu çalışmada Osmanlı'nın zorunluluk sebebiyle sistem dışı olarak uyguladığı bu yöntemin erken dönem örneklerine bakılacaktır. Bu yapılırken konunun fıkhi boyutu ve teorik çerçevesi ortaya konmaya çalışılacaktır. Ayrıca ahalinin böylesi bir davete ne şekilde karşılık verdiği bu çalışmanın cevabını bulmayı hedeflediği sorulardandır. Son olarak toplumsal statüsü reaya olan ahalinin bu yolla statü atlama imkânına sahip olup olamadığı incelenecektir.

Çiviyazılı Kaynaklara Göre Patina Krallığın’dan Unqi Krallığı’na Antakya ve Amik Ovası’nın Tarihsel Süreci

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 289 · Sayfa: 701-718 · DOI: 10.37879/belleten.2016.701
Tam Metin
Patina, M.Ö. I. Binyıl başlarından M.Ö. 745 yılına kadar Yeni Asurca tabletlerde, günümüz Amik Ovası'nı da içine alan Antakya ve yakın çevresini tanımlamada kullanılmıştır. Yine aynı belgelerde bu ülkenin başkenti Kunulua/ Kullania olarak belirtilmiş ve genellikle Amanos Dağları ile birlikte kaydedilmiştir. Patina, Arami nüfusun yönetimi ele geçirmesiyle birlikte, M.Ö. 745'den M.Ö. 738 yılına kadar Yeni Asurca belgelerde Unqi olarak adlandırılmıştır. Unqi Krallığı ise, M.Ö. 738'de Asur İmparatorluğu tarafından tamamen ele geçirilmiştir. Patina/ Unqi Krallığı'nın Asur İmparatorluğu için önemi, karayolu ile Mezopotamya'yı Anadolu'ya bağlaması ve deniz yoluyla Akadeniz'e ulaşımı sağlaması ile, bir tür kavşak konumunda olmasından kaynaklanmaktadır. Bu stratejik öneme ek olarak, sahip olduğu coğrafî çeşitlilik ve zengin hammadde kaynakları da Patina/Unqi'yi Eskiçağ ticareti ve buna bağlı gelişen kültürel çeşitliliğin önemli bir temsilcisi haline getirmiştir. Yeni Asur kralları bu önemli merkeze düzenledikleri seferleri, yaşattıkları savaşları ve göçleri yıllıklarında ve yazıtlı stellerinde kayıt altına almışlardır. Bu kayıtlar Patina/Unqi Ülkesi'nin M.Ö. I. Binyıl başlarındaki tarihini ve coğrafyasını aydınlatmada en güvenilir kanıtları sunmaktadır.

Meyyâfârikîn Bîmâristânı Üzerine Bazı Yeni Bilgiler Işığında Bir Değerlendirme

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 289 · Sayfa: 741-756 · DOI: 10.37879/belleten.2016.741
Tam Metin
Anadolu topraklarında inşa edilen en eski hastanelerden birisi olan Meyyâfârikîn Bîmâristânı Mervânîler döneminde [983-1085] inşa edilmiştir. Emîr Nasîru'd-devle [s. 1011-1061] Hekim Zâhidu'l-'Ulemâ'nın önerisiyle yaptırdığı hastaneye mülkler de vakfetmiştir. İbnu'l-Ezrak tarafından bildirilen 414 [1023/24] tarihinde hastanenin yapımına başlandığını, İbn Matrân tarafından bildirilen Şevvāl 417 başında [15 Kasım 1026] hastanenin hizmete açıldığını söylemek olanaklıdır. Literatürde yer alan Mervânîler döneminde Meyyâfârikîn'de yapılan hastane ile Artuklular döneminde var olan hastanenin birbirinden ayrı olduğu iddiasını destekleyen bir bilgiye araştırma sırasında ulaşılamamıştır. Yapılan değerlendirmeler sonucu Mervânîler döneminde Nasîru'd-devle tarafından bina edilen Meyyâfârikîn Bîmâristânı'nın Artuklular döneminde de ayakta olduğunu ve hizmetine devam ettiğini, Necmu'd-Dîn Alpî döneminde de Meyyâfârikîn Bîmâristânı'nın vakıflarının yeniden düzenlendiğini söylemek mümkün görünmektedir.

Osmanlı Devleti’nde Devlet-Tekke İlişkisinin Önemli Bir Tanığı: Halveti Şeyhi Sofyalı Bâlî Efendi ve Vakıfları

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 289 · Sayfa: 797-822 · DOI: 10.37879/belleten.2016.797
Tam Metin
XIV. yüzyılın sonlarında Osmanlı askerleri tarafından fethedilen Sofya şehri, Türkler için yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Şehrin yol güzergahında ve verimli araziler üzerinde bulunması, kısa sürede Rumeli Eyaleti'nin merkezi olmasını sağlamıştır. Şehrin fethiyle başlayan dini ve kültürel değerlere uygun binalar inşa etme süreci, sonraki yüzyıllarda artarak devam etmiştir. Vakıf sistemi ile inşa edilen binalar, Sofya şehrini daha belirgin yaşanabilir bir merkez haline getirmiştir. Bu çalışmada XVI. yüzyılda yaşamış âlim, şâir, Halvetîyye şeyhi ve para vakıflarının meşruîyeti konusunda sürdürdüğü tartışmaları ile bilinen Şeyh Bâlî Efendi'nin vakıfları ele alınmıştır. Şeyh Bâlî Efendi'nin adına Sofya yakınlarında kurulmuş tekke, camii, türbe, çeşme, han ve medreseden oluşan vakıf yapılarının XVIII ve XIX. yüzyıldaki durumu burada araştırılacaktır. Araştırmada Osmanlı arşiv belgeleri, tahrir defterleri, vakfiyeler ve ilk kez Sofya sicilleri kullanılarak kronolojik yatay yaklaşım tarzıyla konu ele alınmıştır.

Two Cuneiform Texts Found in Acemhöyük from the Old Assyrian Period

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 289 · Sayfa: 685-700 · DOI: 10.37879/belleten.2016.685
Tam Metin
Acemhöyük, which is located within the boundaries of Yeşilova Town, approximately 18 km to the northwest of Aksaray, one of the most important archaeological centers of Anatolia. As a result of excavations carried out here until the present-day, many archaeological findings have been uncovered that shed light on ancient Anatolian history. Two more documents written in Old Assyrian were acquired for the Acemhöyük cuneiform written record archives in the excavation activities realized in 2012 and 2013. The first of these two documents was a label found in 2012. The other was a tablet, which was awaited for a long time from Acemhöyük and found in 2013. These two documents once again show that Acemhöyük, one of the main cities of Anatolia in the last periods of the Old Assyrian Period, preserved its importance when the economic relations between Anatolia and Northern Mesopotamia decreased. Furthermore, this ancient settlement place displays once again what an important archaeological center it is for Ancient Anatolian history.

Ankara’nın Türk Hâkimiyetine Girişi ve Şehrin İlk Türk Fatihi

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 289 · Sayfa: 757-772 · DOI: 10.37879/belleten.2016.757
Tam Metin
Ankara'nın Malazgirt Meydan Savaşı'ndan sonra Türk hakimiyetine girdiği ve 1101 tarihli Haçlı Seferine kadar Türk hakimiyetinde kaldığı bilinmektedir. 1101 yılında şehir Haçlılar tarafından ele geçirilmiş ve Bizans'a verilmiştir. Böylece şehirdeki ilk Türk hakimiyeti Malazgirt'ten sonra başlamış ve 1101 yılına kadar devam etmiştir. Bu makalede şehrin Türk hakimiyetine kadar geçirdiği siyasî, idarî ve fizikî süreç kısaca açıklanarak bir giriş yapılmış, Ankara şehri ile ilgili çalışmalarda şehrin ilk Türk fatihi ve Türk hakimiyetinin başlangıç zamanı hakkındaki görüşler değerlendirilmiştir. Bizans kaynakları ile Danişmendname'deki veriler ışığında Ankara'nın 1073 yılının ilk çeyreğinde Türk hakimiyetine girmiş olduğu ve şehrin ilk Türk fatihinin ya tek başına ya da Danişmend Gazi ile birlikte Artuk Bey olduğu ortaya konularak, Ankara tarihinin karanlık bir bahsi aydınlatılmaya çalışılmıştır.

Alman Kaynaklarına Göre Çanakkale Savaşı ve Zaferi

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 289 · Sayfa: 899-938 · DOI: 10.37879/belleten.2016.899
Tam Metin
Uzun bir geçmişe sahip olan Türk-Alman ilişkilerinin finali, 1914 Türk-Alman Askerî İttifakı ve 1914-1918 Birinci Dünya Savaşı'nda birlikte savaşmalarıdır. Üç kıtada, çok geniş bir coğrafya binlerce kilometrelik bir alanda yan yana harp eden Türklerin ve Almanların ortak cephelerinden biri de Çanakkale'dir. İtilaf Devletlerine karşı karada ve denizde birlikte savaşılan Çanakkale Savaşı'nda parlak bir zafer kazanılmıştır. Çanakkale Savaşı ve zaferi bütün yönleriyle Türk tarihçileri tarafından yeterince ele alınsa da ve gündeme getirilse de, Türkiye'nin müttefiki Almanya'nın bu savaştaki yeri ve zaferdeki katısı pek de araştırılmamıştır. Ayrıca konuyla alakalı mevcut araştırmalarda Alman kaynaklarına yeterince müracaat edilmemiştir. Makalemiz bu boşluğu doldurmak için kaleme alınmıştır. Türkiye'nin müttefiki olarak Almanya'nın Çanakkale Cephesi'ndeki askerî personel ve askerî mühimmat bakımından bu zaferdeki yeri ve rolü araştırılmıştır. Çalışmada birinci ve ikinci elden Alman kaynaklarına müracaat edilmiştir. Çalışma neticesinde ortaya çıkan sonuçlar şöyledir: Çanakkale Savaşı'nın kazanılmasında Almanya'nın askerî ve mühimmat olarak ciddî destekleri olmuştur. Çanakkale Cephesi'ne Türk Ordusu ile birlikte savaşan 500-700 arasında değişen komutan, subay, asker ve askerî uzman iştirak etmiştir. Özellikle de komuta kademesinde ciddî bir ağırlıkları vardı. Askerî malzeme olarak Almanya'da gelen önemli oranda silah desteği söz konusudur. Alman deniz altıları ve uçakları da bu savaş iştirak etmişlerdir. Cephe gerisinde ise istihbarat ve sağlık gibi alanlarda da benzer bir desteği vermişlerdir. Bu bilgiler ışığında makalemizde çıkan en önemli sonuç, Çanakkale zaferinin elde edilmesinde Alman subaylarının ve askerî yardımının önemli bir yere sahip olduğu şeklindedir.