469 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
  • Son 10 yıl
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Tanzimât Döneminde Osmanlı Devleti’nin Bosna Hersek Ormanlarını Korumaya Yönelik Çabaları

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 288 · Sayfa: 547-572 · DOI: 10.37879/belleten.2016.547
Tam Metin
Osmanlı Devleti Tanzimat Dönemi'nde ülkenin zenginliklerini değerlendirmeye yönelik bir dizi faaliyete girişti. Bu çalışmalar birkaça aşamadan oluşmaktaydı. Evvela yer altı ve yer üstü kaynaklar tespit ediliyor, ardından ne şekilde değerlendirileceği tespit edilmekteydi. Osmanlı Devleti'ni dönemin diğer devletlerinden ayıran en önemli fark bu aşamadan sonra ortaya çıkar. Osmanlı Hükümeti yer altı ve yer üstü kaynaklarını sadece değerlendirmekle kalmaz, bu kaynakları korumak için de tedbirler alır. Avrupa'nın Afrika ve Güney Amerika'da yaptığı yağmaya varan tahribat düşünüldüğünde koruma faaliyetinin önemi kendiliğinden ortaya çıkar. Osmanlı idaresinin tespit, değerlendirme ve koruma çalışmalarının tespit edilebildiği yerlerden biri de Bosna Hersek'tir. Bosna Hersek'te Tanzimat'a kadar sadece kâr maksadıyla Avusturya tarafından yağma edilen ormanlar, devlet kontrolü altına alınarak derhal bölgenin orman potansiyeli tespit edilmiştir. Ardından Bosna ormanlarından yararlanma kesin kurallara bağlanmış ve orman yağmasının önüne geçilmiştir. Özellikle Orman Memuru Artin Efendi Bosna Hersek'in orman varlığını tespitte oldukça önemli hizmetlerde bulunmuştur. Bugün zengin orman kaynaklarına sahip Bosna Hersek'in bu zenginliğinin kaynağının Osmanlı idaresi döneminde yapılan koruma faaliyetleri olduğunu iddia etmek kesinlikle abartı olmayacaktır.

Understanding Ottoman Heritage in Bosnia and Herzegovina: Conversions to Islam in the Records of the Sarajevo Sharia Court, 1800-1851

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 288 · Sayfa: 507-530 · DOI: 10.37879/belleten.2016.507
Tam Metin
The trend of mass conversions to Islam took place in Bosnia and Herzegovina in the period between the 15th and 17th centuries, and has, thanks to the work of a couple of researchers of this period, been extensively studied and expounded on. On the other hand, the academic community has very little information on conversions to Islam in the period that followed. The goal of this study was to shed light on the conversions to Islam before the Sarajevo Sharia Court in the first half of the 19th century. In doing so, it devotes particular attention to the very act of conversion, its foundations in the Sharia law, the intensity of the conversions, and the identities of the converts themselves. Upon studying the Sarajevo court records, we see that the trend of the expansion of Islam did continue in the 19th century, albeit to a much more limited extent. Between 1800 and 1851, 123 people willingly converted to Islam before the Sharia Court in Sarajevo. In addition, there were also ten underage children (according to Sharia regulations), who were legally converted to Islam after one of their parents became a Muslim. There were conversions happening almost every year, with only five years in this period for which we have no registered conversions, while between one and seven people converted within one Gregorian calendar year. Previously, the new Muslims had been members of other monotheistic religions found in the region (Catholics, Orthodox Christians, Jews), and hailed from town and village surroundings.

İngiltere Tercümanları ve 1758 Tercüman Reformu

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 288 · Sayfa: 439-482 · DOI: 10.37879/belleten.2016.439
Tam Metin
Ticaret uluslararası ilişkilerin en eski ve en önemli konularından biridir. Avrupalı bir devletin tüccarlarının Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde serbestçe ticaret yapabilmesi için Osmanlı devletinin söz konusu Avrupalı devlete ahidname-i hümayun vermiş olması ya da bu tüccarların ahidname sahibi bir devletin bayrağı altında hareket etmesi gerekliydi. Ahidname sahibi devletler İstanbul'da büyükelçilik, önemli Osmanlı liman kentlerinde de konsolosluklar açabiliyorlardı. Hem elçiler hem de konsoloslar çalışmalarını yürütebilmek için Osmanlı gayrimüslimlerinden tercüman tayin ediyorlardı. Ticaret veya vergi muafiyeti gibi amaçlarla tercümanlara tanınan imtiyazlardan yararlanmak isteyen ancak yabancı dil bilmeyen kişiler de tercüman olarak atanmaya ve tercüman beratı satın almaya başladılar. Böylece "dragoman", "fahrî dragoman" kavramları ortaya çıktı. Bu durumu engellemek isteyen Osmanlı yöneticileri tercümanlar konusunda reform girişimlerinde bulundular. Bu çalışmanın amacı öncelikle "dragoman" ve "fahrî dragoman" kavramlarını İngiltere himayesinde faaliyet gösteren tercümanlar temelinde ele almak ve 1758 yılında yapılan tercüman reformunun İngiltere elçilik ve konsolosluk tercümanlarını nasıl etkilediğini Osmanlı bakış açısıyla incelemektir.

İskitlere ve Türk-Moğol Halklarına Ait Aynı Gelenekler, Kültler ve Psikolojik Özellikler

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 288 · Sayfa: 639-662 · DOI: 10.37879/belleten.2016.639
Tam Metin
Bu çalışmada, İskitler ve Türk-Moğol halklarının çeşitli geleneklerinin araştırılması neticesinde şu aşağıdaki gibi paralellikler tespit edilmiştir: 1) İskitlerin defin gelenekleri Asya Hunları, Avrupa Hunları ve Göktürklerin defin geleneklerinin aynısıdır; 2) İskitlerin ve Asya Hunlarının arasında kan yemini törenleri açısından da paralellikler söz konusudur; 3) İskitlerdeki mağlup olmuş düşmanlarının kafataslarını içecek kabı olarak kullanma geleneğinin aynısı Asya Hunlarında da vardır. Bunun yanı sıra savaş ganimetlerinin üleştirilmesi hususunda da İskitler ve Asya Hunları arasında aynı gelenekler söz konusudur; 4) Asya Hunları, Avrupa Hunları ve İskitlerle ilgili Çince, Yunanca ve Latince yazılı kaynakların karşılaştırılması neticesinde bu halklarda savaş tanrısının ilahî kılıçla ilişkilendirilmesinin de aynılık arz ettiğini görmek mümkündür; 5) yine Kraliyet (Hükümdar, Çar) İskitleri, Asya Hunları ve Göktürklerle ilgili Çince, Yunanca ve Latince yazılı kaynakların karşılaştırılması neticesinde bu çalışma, söz konusu haklarda anti-asimilasyon psikolojisinin de aynılık arz ettiğini göstermektedir.

Osmanlı Vergi Uygulamalarına Bir Örnek: Oktruva Resmi

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 288 · Sayfa: 531-546 · DOI: 10.37879/belleten.2016.531
Tam Metin
Oktruva, şehirlere ticaret amacıyla getirilen her türlü eşyadan alınan vergi için kullanılan bir tabirdir. Menşei itibarıyla Avrupa ülkelerinde oktruva denilen bu vergiye Osmanlı Devleti'nin kuruluş yıllarında bac daha sonra ise duhuliye adı verilmiştir. Bacresminin uygulamaya konulması devletin kuruluşu ile başlar. İlk Osmanlı kroniklerinden olan Aşıkpaşazade ve Mehmet Neşri tarihlerinde verilen bilgilere göre Osman Gazi'nin ilk tahsil ettiği vergi bac yani oktruva resmidir. Bu resm Osmanlı Devleti'nde belediye teşkilatı kuruluncaya değin ticarete konu olan belde yöneticileri tarafından tahsil edildi. 1857'de Beyoğlu'nda belediye teşkilatının kurulması ve 1868'de İstanbul'un on dört belediye dairesine ayrılması oktruva uygulamalarında bir dönüm noktası oldu. Belediyelerin önemli gelir kalemlerinden biri olan oktruva resmi daha sonraki yıllarda hazırlanan bütün belediye kanunlarında yer aldı. Osmanlı ülkesinde ticaret yapan ve kapitülasyonlardan yararlanan Avrupalı tüccarların oktruva vergisini vermekten kaçınmaları çoğu zaman Osmanlı Devleti ile Avrupa ülkeleri arasında sorun oldu. 24 Temmuz 1923'te Lozan Barış Antlaşması'nda kapitülasyonların kesin olarak kaldırılmasıyla oktruva uygulamasına getirilen bütün sınırlılıklar kaldırıldı.

II. Mahmut’un Mal-Mülk Sayımı: Evreşe Örneği

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 288 · Sayfa: 483-506 · DOI: 10.37879/belleten.2016.483
Tam Metin
19. yüzyıl Osmanlı yöneticilerinin gerçekleştirmek istedikleri yönetim stratejilerinden birisi vergi yükünün ve dağılımının iyileştirilmesi olmuştur. II. Mahmut'un sayımı bu stratejik girişimlerin ilk pratiğidir. Fakat bu sayım Osmanlı tarihyazımında " tamamlanamadı" diye bir algıya sahiptir. Elimizdeki Evreşe Sayım Defteri, bu sayıma dair ilk örnektir. Çalışmanın odağında da bu defter vardır. Çalışmanın iki amacı vardır. Bir, Temetuat sayımlarının öncüsü olan bu sayımın niteliğini ve sistematiğini ortaya koyabilmek. İki, sayım sonuçlarına göre getirilmek istenen yeni vergi düzeninin Evreşe Sayım Defteri üzerinden okuyabilmektir.Böylece, hem kolektif vergilendirmeden bireysel vergilendirmeye geçiş hakkında bu sayımın önemli bir fikir vereceği, hem de sayımın daha sonraki süreçlere olan etkisinin anlaşılabileceği düşünülmektedir.

GÜLTEKİN YILDIZ, Neferin Adı Yok: Zorunlu Askerliğe Geçiş Sürecinde Osmanlı Devleti’nde Siyaset, Ordu ve Toplum (1826-1839), Kitabevi, İstanbul 2009, XX+524 s. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 287 · Sayfa: 329-332 · DOI: 10.37879/belleten.2016.329
Neferin Adı Yok: Zorunlu Askerliğe Geçiş Sürecinde Osmanlı Devleti'nde Siyaset, Ordu ve Toplum (1826-1839) adlı çalışma, Yeniçeri ocağının kaldırılması ve yeni bir ordunun inşası gibi II. Mahmud dönemi kritik tercihlerinin Osmanlı askeri, siyasal ve toplumsal ilişkileri üzerindeki etkilerine eğilen bir doktora çalışmasının kitaplaştırılmış halidir. Bu kitap tanıtım yazısının amacı öncelikle şudur: eser, zikredilen dönemde orduya dair bazı politikaların ve uygulamaların etkilerinin sadece o dönemle sınırlı kalmayıp, Osmanlı son dönemi ve Cumhuriyet Türkiye'sinde de izlerinin görüldüğünü okuyucuya düşündürmesi yönüyle önem taşımaktadır. Diğer yandan Osmanlı ve Cumhuriyet tarihi literatüründe yeterince askeri tarih çalışmasının bulunmaması nedeniyle bu çalışma, alanındaki literatüre önemli bir katkı sağlamaktadır. Ayrıca eser okuyucuya askeri teşkilat yanında siyasi teşkilat yapısındaki değişimleri de izleme imkanı sunmaktadır. Son olarak yazarın eleştirel bakışı, yerli ve yabancı kaynaklar ışığında ve disiplinler arası okumalar ve yaklaşımların da etkisiyle, Osmanlı örneğinin değerlendirilmesi hem kendi içinde hem de dünyadaki gelişmeler ışığında hedef kitleye mukayese imkânı vermekte ve kitabın neden okunması gerektiğini ortaya koymaktadır.

Archaeological Evidence for an Early Second Millennium BC Potter’s Kiln at Liman Tepe

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 287 · Sayfa: 1-22 · DOI: 10.37879/belleten.2016.1
Tam Metin
This article will focus on a pottery kiln which is dated to the transition phase between the Early Bronze Age and the Middle Bronze Age in Liman Tepe. The kiln is not only important in terms of being one of the earliest examples on the Western Anatolian coast, but also for the local pottery sherds amongst its debris. They demonstrate the continuation of relationships with Central Anatolian cultures which began in the early periods. Very few centers in Western Anatolia have levels from the Early Bronze to Middle Bronze Age phase. This transition phase is being investigated in a comprehensive manner at Liman Tepe and this will provide an important contribution to understanding the region's chronology.

Yahudi Bilgin Saadya Gaon’un (ö.942) Eserlerinde İslamî Unsurlar

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 287 · Sayfa: 23-40 · DOI: 10.37879/belleten.2016.23
Tam Metin
İslam dünyasında Sa'id bin Yusuf el-Feyyumî olarak bilinen Saadya, Arapça eserler kaleme alan ilk Yahudi bilgindir. Saadya, Yahudi dininin Arap dili kullanılarak aktarılmasında kendisinden sonraki Yahudi bilginlerine de öncülük etmiştir. Hayatının tamamını Arap-İslam medeniyeti içerisinde geçiren Saadya, eserlerinde yoğun İslamî terim ve ifadeler kullanmıştır. Bu kullanımlar, Yahudiliğin Arapça ifade edilmesinde daha sonraki Yahudi bilginler tarafından standart hale gelmiştir. Kullanılan bu terimlerin ne kadarının Arap dilinin, ne kadarının İslam kültürünün etkisiyle olduğu tartışma konusudur. Bu durum her bir kavram ve tabire göre farklılık arz etmektedir. Bu makalede SaadyaGaon'un eserlerindeki İslamî kavram ve ifadeler ele alınıp bağlamlarına göre değerlendirilecektir.

Muhallefât Kayıtları Işığında XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Osmanlı Taşra Görevlilerinden Diyarbekir Voyvodalarının Terekeleri

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 287 · Sayfa: 59-84 · DOI: 10.37879/belleten.2016.59
Tam Metin
Muhallefât kayıtları, Osmanlı sosyal ve ekonomik hayatına ilişkin değerli tespitler yapılmasına olanak sağlayan bir kaynak grubudur. Bireysel mal varlıklarını gösteren bu kaynaklar kişisel eşyalardan taşınır taşınmaz mallara, borçlardan alacaklara ve nakit paraya kadar çeşitli kategorilerde zengin veriye sahiptir. İnceleyeceğimiz muhallefât kayıtları ise dönemin mevcut şartları gereğince başta vergi toplama hakkı olmak üzere elde ettiği olanaklarla toplumda öne çıkan bir gruba yani "voyvoda"lara aittir. Bu çalışmadailtizam ve malikâne ile gelirlerinin toplandığı aynı zamanda idari bir yetki alanı olarak da tanımlanan Diyarbekir voyvodalık mukataasının "aracı" ya da "vekil" yöneticileri ve yatırımcıları olan Diyarbekir voyvodalarının -KürdMehmed Ağa (1672/73), Uzun Ali Ağa (1694/95), Halil Ağa (1729/30), Sem'an-zâde Ahmed Ağa (1765/66), Şeyh-zâde İsmail Ağa (1785/86)- muhallefât kayıtları ele alınacaktır. Bu kaynakların çeşitli açılardan sorgulanması hem kaynakların değerlendirilmesine yeni bir boyut kazandıracak hem de ilgili dönemlerin temel meselelerinin -başta yetki paylaşımı ve malikâne sisteminin uygulanması olmak üzere- aydınlatılmasına katkıda bulunacaktır. Bu görevlilerin ellerinde bulundurdukları vergi toplama hakkı ve üstlendikleri "kapucubaşı" unvanıyla toplum içinde nasıl öne çıktıklarının ve bu tür ayrıcalıkları ne çerçevede değerlendirdiklerinin izini sürmek de mümkün olacaktır. Bu çalışma, XVII. ve XVIII. yüzyıllarda mevcut mali ve idari sistemlerin yeni açılımlar yüklenmesiyle bunlar içerisinde konumlanan yeni görevlilerin kimliklerine katkı yapmayı amaçlamaktadır.