4034 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
- Türk Tarih Kurumu 4034
Yazarlar
- Salâhi R. Sonyel 45
- TAHSİN ÖZGÜÇ 43
- ARİF MÜFİD MANSEL 42
- SEMAVİ EYİCE 40
- Mahmut H. Şakiroğlu 38
- İ. HAKKI UZUNÇARŞILI 37
- U. BAHADIR ALKIM 36
- İlber Ortaylı 32
- AYDIN SAYILI 31
- Mücteba İlgürel 31
Anahtar Kelimeler
- Tarih 338
- Osmanlı 273
- Osmanlı İmparatorluğu 173
- Türkiye 148
- Osmanlı Devleti 139
- Türkler 137
- Anadolu 132
- Ottoman Empire 114
- Mustafa Kemal Atatürk 103
- Ottoman 100
Berlin Antlaşmasından Sonra Müslümanların Karadağ’da Kalan Arazileri Meselesi
Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 287 · Sayfa: 177-200 · DOI: 10.37879/belleten.2016.177
Özet
Tam Metin
Balkanlar XIX. yüzyılın getirdiği yeni fikirler ve siyasi akımların sonucunda Osmanlı hâkimiyetindeki milletler bağımsızlık için faaliyete başlamışlardır. Başta Rusya olmak üzere Osmanlı Devleti'ni paylaşmak isteyen Avrupalı devletler bu arzu ve istekleri desteklemişlerdir. Bu destek ve faaliyetler önce Yunanlıların Osmanlı Devleti'nden kopmuştur. Yunanlıları Bulgarlar, Sırplar ve nihayet Karadağlılar izlemiştir. Ancak bu faaliyetlerin getirdiği en önemli sorun bu bölgelerde yaşayan Müslüman nüfustu. Hıristiyan devletlerin ilk önceliği bölgelerindeki Müslüman nüfusu azaltmak olacaktır. Bu da büyük bir Müslüman nüfusun göç ettirilmesine sebep olmuştur. Fakat uygulanan bu politika göçmenler için sadece göç ettikleri bölgelerde verdikleri yaşam mücadelesi değil aynı zamanda geride bıraktıkları malları sorununu ortaya çıkarmıştır. Berlin Antlaşması bu anlamda büyük bir değişimi ortaya koymuş, göçmenlerin geride bıraktıkları malları garanti altına almıştır. Buradan hareketle makalede amacım Karadağ'ın Berlin Antlaşması ile bağımsız bir devlet olarak ilan edilmesinden sonra Karadağ topraklarında kalan bölgelerde yaşayan Müslümanların malları meselesini ele almak olacaktır. Karadağ Devleti'nin hâkimiyetinde yaşamak istemeyen ve çeşitli sebeplerle göç etmek zorunda bırakılan Müslümanlar Berlin Antlaşması gereği malları üzerindeki haklarını en azından gelirlerinde yararlanmak üzere devam ettirmeye çalışmaları ve yaşanan sorunlar makalenin temelini oluşturmaktadır.
Milli Mücadele Dönemi’nde Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti Tarafından Uygulanan Sosyal Politikalar
Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 287 · Sayfa: 279-306 · DOI: 10.37879/belleten.2016.279
Özet
Tam Metin
Uzun yıllar süren savaşlar sonrasında başlayan ve üç yılı aşkın bir süre devam eden Türk Kurtuluş Savaşı, bilindiği üzere, çok zor maddi şartlar altında yaşam mücadelesi veren Anadolu'dan yürütülmüştür. Bu araştırmanın temel amacı, milli mücadelenin devam ettiği yıllarda TBMM Hükümeti tarafından, öncelikle savaş mağdurlarına olmak üzere, uygulanan sosyal politikaları tespit etmektir. Maddi anlamda büyük yoklukların yaşandığı ve neredeyse bütün kaynakların askeri harcamalara ayrıldığı bu dönemde, halk için yapılanlar diğer bütün dönemlere göre daha önemli ve anlamlıdır. Çalışmada TBMM Hükümeti'nin, resmi olarak devlet olmasının öncesinde, milli mücadele döneminin kendine has sorunları karşısında uyguladığı sosyal politikaları incelenmiştir. Öncelikli meselenin savaşın kazanılıp, bağımsızlığı elde etmenin olduğu bu dönemde, askeri harcamalardan sonra kalan her kuruşun halka hizmet için harcanması, takdire şayan bir olaydır.
An Example of Efforts to Increase Agricultural Output in the Ottoman Middle-East: the Irrigation Project of the Jaffa Valley
Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 287 · Sayfa: 201-218 · DOI: 10.37879/belleten.2016.201
Özet
Tam Metin
In the 19th century, in regions that lay outside the agriculture lands along the shores of rivers in the Middle East, dry agriculture that was affiliated with seasonal precipitation was practiced. This situation meant that many productive lands were not farmed. The spread of agriculture production without being dependent on precipitation and an increase in production was only possible with a wide-ranging irrigation project. This paper takes as its basis the Middle East, which was limited in water resources and examines the irrigation projects that were developed for irrigated agriculture and gardening in Jaffa, a seaside Palestinian city; in addition, the concessions that were granted in this context will be examined. If we take into account that the conflicts affiliated with water sources in this region still continue today, the development of an irrigation project in a city like Jaffa, both from the aspect of the direction of state agricultural policies and for evaluating the settlement policies of the Jewish colonies, is extremely important.
Teşkilat-ı Mahsusa (Umur-ı Şarkıyye Dairesi)
Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 286 · Sayfa: 1139-1144 · DOI: 10.37879/belleten.2015.1139
Özet
Ahmet Tetik meslekten tarihçi olmayıp Türk dili ve edebiyatı uzmanıdır. Lisans eğitimini Atatürk Üniversitesinde görmüş; doktorasını Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsünde yapmıştır. Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığında (ATASE) arşiv şube müdürlüğünde bulunmuştur. Adıgeçenin, Balkan Savaşları (1912-1913), Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) ve Kurtuluş Savaşı (1919-1922) dönemleri hakkında yayına hazırladığı ATASE arşiv derleme kitap ve makaleleri mevcuttur. XII + 500 sayfa uzunluğundaki çalışma; sunuş, kuruluş ve kapatılış, İspanya-Fas 1914- 1916, Trablusgarp 1914-1916, Rusya 1914-1916, İran 1914-1916, Kafkas Cephesi 1914-1916, Ek Bilgiler (1. Fuat Balkan'ın Balkan Harbindeki Faaliyetlerine Dair Raporu, 2. Rusya'da Sakin Müslüman Türk Tatarların Haklarını Müdafaa Cemiyetinin 14 Kasım 1915 Tarihli Bildirisi, 3. İran Özel Komisyonu Raporu, 4. Harb-i Umumide Mücahiddin-i Mevleviye Alayı, 5. Ömer Naci Bey), Notlar ve Dizin bölümlerinden meydana gelmektedir. Birbirinden ilginç fotoğrafların yer aldığı eserde bibliyografya bulunmamaktadır. Ekler Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı alanlarında birçok araştırmacı için değerli mehazdır. Ele alınan konuların coğrafi kapsamı ve stratejik özellikleri göz önüne alındığında, kitapta tek bir harita, savaş planı veya cephe krokisinin bulunmayışı hayret-i muciptir. Ciddi bir eksiklik teşkil ettiği düşünülen bu konuda ATASE Haritalar-Albümler koleksiyonundan yararlanılabilecek olunması aşikardır.
Abbasîler Döneminde Yahudilerin Yüksek Din Eğitim Kurumları: Yeşivalar
Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 286 · Sayfa: 847-876 · DOI: 10.37879/belleten.2015.847
Özet
Tam Metin
Yahudiler tarih boyunca yaşadıkları acı tecrübelerden sonra cemaat olarak varlıklarını devam ettirmek için eğitim faaliyetlerine önem vermişlerdir. Yahudilerde yüksek din eğitiminin verildiği yeşivalar, İslam öncesi dönemde kurulmuştu. Abbasîler döneminde Irak'ta Sura ve Pumbedita, Filistin'de ise kendi adı ile anılan (Filistin Yeşivası) yeşiva, herhangi bir engelle karşılaşmaksızın faaliyetlerine devam etmiştir. Yeşivalar ekonomik ihtiyaçlarını kendilerine bağlı cemaatlerden gelen aidât ve bağışlarla sürdürmüşlerdir. Yahudiler arasında yeşivalara yardım etmek, ayakta olduğu dönemde Bet ha-Mikdaş'a (Süleyman Mabedi) yapılan yardım kadar sevap kabul edilmiştir. Bu kurumlara yardım yapanlar ise yeşivalar tarafından günümüzdeki "fahri doktora"ya benzer, çeşitli payelerle ödüllendirilmişlerdir. Yeşivaların idarî görevi yanında din adamı yetiştirme, halkı eğitme, akademik çalışmalar yapma ve değişik cemaatlerden gelen sorulara fetvalar (responsa) verme gibi başka görevleri de vardı. Yeşivada eğitim-öğretimin planlanması ve uygulanması, gaonların yetkisindeydi. Yeşivalardan mezun olan öğrenciler ise cemaat hizmetlerinde din adamı ya da idareci olarak istihdam edilirlerdi. Abbasîler döneminde Kudüs'te Karaîlere ait bir yeşiva mevcuttu. Selçuklular'ın Kudüs'e hakim olmasından sonra (1071) kapanan yeşivada sadece İslam dünyası değil, başta Bizans olmak üzere dünyanın değişik bölgelerinde yaşayan Karaî cemaatleri için de din adamı yetiştirilmiştir. Yahudilerin dinî ve etnik kimliklerini kaybetmeksizin tarih boyunca varlıklarını sürdürmesinde yeşivaların büyük katkısı vardır. Bu kurumlardan yetişen öğrenciler cemaatlere hizmet yanında kendi dinî anlayışlarını geniş coğrafyaya yayma imkânı da elde etmişlerdir.
Diyarbakır’da Osmanlı Dönemi Şehir-İçi Hanları Üzerine Değerlendirme
Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 286 · Sayfa: 877-900 · DOI: 10.37879/belleten.2015.877
Özet
Tam Metin
Araştırmalarımız, Diyarbakır'ın Osmanlı yönetimine geçtiği dönemden, Cumhuriyet dönemine kadar kentte bulunan hanların mimari özellikleri ve şehrin yoğun ticaret potansiyelinin tespitini konu almıştır. Diyarbakır'da Osmanlı Döneminde adı bilinen 25 hanın mevcut olduğu tespit edilmiştir. Bu hanlardan 4 tanesi, günümüze kadar tamamen veya kısmen ulaşmış hanlardan, yalnız dokuzunun yeri mevcut yayın, arşiv belgelerinden yararlanılarak tespit edilebilmekte, diğerlerinin ise adlarından başka bilgiye rastlanmamaktadır. Eserlerin plan, dış kütle, iç görünüş ve malzeme bakımından Osmanlı geleneğine bağlı kaldığı, fakat ekseriyetle bölgesel karakteristikler sergilediği de anlaşılmıştır. Eserlerin örtü sisteminde ahşap kirişlemeli düz tavan, kubbeyle beraber beşik, çapraz ve aynalı tonoz çeşitlemeleri uygulanmıştır. Kubbe geçişleri ise genellikle tromplarla sağlanmıştır. Diyarbakır ticaret binalarında inşa malzemesi çoğunlukla koyu renk bazalt taşı, kesme tekniğiyle kullanımının yanı sıra beyaz veya sarımsı kireç taşıyla alternatif nöbetleşe kullanılmasıyla meydana gelen almaşık örgü tekniği ile de kullanılmıştır. Yapılarda dönemlerinin karakteristiklerini sergileyen süsleme programlarına belli ölçülerde yer verildiği görülmüştür. Abartıdan uzak yalın bir süsleme programı içinde bitkisel, geometrik ve kısmen de yazıdan oluşan düzenlemeler konu edinmiştir. Çok sayıda ve farklı türdeki eserlerle zengin bir mimari dokuya sahip Diyarbakır'da, hem bölgesel hem de uluslararası ticaret ağı içinde ticaretin sağlam koşullarda ve güvenilir bir şekilde devlet eliyle ilerlemesi için çok sayıda binanın inşa edildiğini, ancak bazılarının çeşitli tahribat, bilinçsiz müdahaleler ve bir takım ilavelerle asli özelliklerini büyük ölçüde yitirdiklerini, bazılarının da bakımsız bırakıldıkları ortaya çıkarılmıştır.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde Bulunan Soloi-Pompeiopolis Kenti’ne Ait Bir Grup Sikke
Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 286 · Sayfa: 827-846 · DOI: 10.37879/belleten.2015.827
Özet
Tam Metin
Günümüzde, Mersin ilinin Mezitli ilçesi Viranşehir beldesinde yer alan SoloiPompeiopolis kenti, Antik Çağ'da Kilikia Bölgesi'nde hem ekonomik hem de stratejik açıdan önem kazanmış bir liman kentidir. Kent, MÖ. V. yüzyıl ortalarında başlayan ve MS. III. yüzyıla kadar süren uzun bir sikke basma geleneğine sahiptir. İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nin Sikke Koleksiyonu'nda yer alan ve Soloi-Pompeiopolis Kenti'ne ait, yedi tanesi gümüş, yirmi yedisi bronz olan, yayımlanmamış 34 sikke, kentin tarihi boyunca bastığı sikkelerden örnekler içerir. Bu çalışmada kentin sikke basım geleneği ışığında söz konusu 34 sikke incelenmiştir. Çalışma, kentin tarihine kısa bir giriş kısmı, sikkelerin değerlendirildiği ikinci kısım, ve ardından sonuç ve katalog kısımlarının yer aldığı dört bölümden oluşur.
Thoughts on a Grave Stele From the Classical Period in Samsun Museum
Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 286 · Sayfa: 817-826 · DOI: 10.37879/belleten.2015.817
Özet
Tam Metin
Most of the grave steles observed in Greek art, even though they demonstrate specific typological characteristics depending on the region and the era, continue the tradition of Attica grave stele. Moreover, the impact of Ion sculpture schools is also observed clearly in Anatolia. The stele that is the subject of this study is one of the examples on which these impacts could be followed most clearly. In this context, the aim of this study is to date the stele by comparing it to the similar ones and based on the stylistic and typological examination of the figures on it.
Osmanlı Gümrüklerinde Kadın İstihdamı: Kadın Gümrük Kolcuları (1901-1908)
Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 286 · Sayfa: 1003-1038 · DOI: 10.37879/belleten.2015.1003
Özet
Tam Metin
Osmanlı gümrük idaresi Rüsûmât Emaneti, 1900'lü yılların başında Anadolu ve Rumeli'de bulunan kara ve sahil sınırlarındaki gümrük kapılarında kadın kolcu istihdam etmeye karar vermişti. Gümrük kolculuğu, Osmanlı kadınları için kadın hapishanelerinde kolcu olarak istihdam edilmelerinden sonraki ikinci kolculuk deneyimi idi. Fakat kadın kolcu istihdamı, Osmanlı gümrük idareleri için yeni bir deneyim ama aynı zamanda mecburiyetti. Çünkü sahil ve sınır gümrüklerinden giriş yapan kadın yolcuların silah, patlayıcı madde ve siyasi içerikli yazılı ve basılı her türlü belge ile ülkeye getirilmesi veya çıkarılması izne tabi olan şeyleri kaçırdıkları tespit edilmişti. Aslında Osmanlı İmparatorluğu'nda kaçakçılık çok eski dönemlerden beri yapılmaktaydı. Ancak, kadınların kaçakçılık yapması yaygın olarak 19. yüzyılların sonlarından itibaren görüldü. Bu kaçakçılığın temelinde ekonomik ve siyasal koşullar etkili olmakla birlikte kadınların bu işi yapması ya da kullanılmasındaki başlıca neden, Osmanlı gümrük kapılarındaki erkek görevlilerin kadın yolcuları kontrol etmesinin yasak olmasıydı. Bu nedenle Osmanlı gümrük idaresi kadın kolcular istihdam ederek kadın kaçakçıları önlemek istedi. Bu istihdam aynı zamanda ülkenin gümrük gelirleri ve güvenliğini sağlayacak önemli bir tedbirdi. Ayrıca bu istihdam ile birlikte Osmanlı kadınları bir yandan iş imkanına kavuşurken diğer yandan gümrük kolculuğu görevi ile ülkenin ekonomik ve siyasi çıkarlarını korumuş oldular. Bu makale, Osmanlı gümrüklerinde 1900'lü yılların başında kadın kolcu istihdamı ve bu istihdamı gerektiren olay ve koşulları incelemek amacıyla hazırlanmıştır. Makalede kadın kolcuların Anadolu ve Rumeli'de görevlendirildikleri gümrük kapılarının özelliği ve tespit edilen kaçakçılık olayları ve kolcuların kaçakçılığı önlemedeki katkısı da ayrıca incelenecektir.
Fransız Arşiv Belgelerine Göre 20. Yüzyılın Başlarında Samsun Limanı
Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 286 · Sayfa: 1039-1072 · DOI: 10.37879/belleten.2015.1039
Özet
Tam Metin
Samsun sahip olduğu tarımsal potansiyeli ve coğrafik konumu sayesinde 19. yüzyılın ortalarına doğru hızla gelişmeye başlayan yeni bir ticaret merkezi haline geldi. Kırım Savaşı'nın güney Karadeniz limanlarına getirdiği hareketlilik bu gelişmenin etkenlerden biriydi. Fakat asıl önemli etken 19. yüzyılda Osmanlı tarım ürünlerine olan Avrupa talebiydi. Merzifon, Amasya, Tokat, Sivas, Yozgat, Şebinkarahisar, Kayseri, Kırşehir ve Diyarbakır gibi geniş bir hinterlandın dışa açılan kapısı olan Samsun'un yükselişi bu dış talebin desteklediği istikrarlı tarımsal üretim artışından kaynaklandı. Bu sayede yüzyılın sonunda Güney Karadeniz'in en önemli limanı haline gelen Samsun uluslararası ilginin bir yansıması olarak yabancı temsilciliklere de ev sahipliği yapmaya başladı. Bunlardan biri de 1863 yılında kurulan Fransız Konsolosluğu'ydu. Konsolosların her yıl için ayrıntılı olarak hazırladıkları ticaret ve denizcilik raporları 19. yüzyıl Osmanlı şehirlerinin iktisadi yapıları için en önemli kaynaklar arasındadır. 19. yüzyılın ikinci yarısında istikrarlı yükselişi ile daha fazla dikkat çeken Samsun hakkında Fransız arşivlerinde önemli ticaret raporları vardır. Şehrin yükselişini Fransız konsolosların hazırladığı yıllık ticaret raporlarından da izlemek mümkündür. 1895-1906 yılları arasında Samsun'da görev yapan Henri de Cortanze'nin raporları Samsun'un 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarındaki durumunu çok iyi şekilde yansıtmaktadır. Bu bağlamda bu makale Cortanze'nin Samsun Limanı hakkında 1903'te hazırladığı geniş bir raporu incelemeyi amaçlamaktadır. Cortanze'nin konsolosluk dönemindeki diğer raporlarından da istifade edilerek konu daha geniş bir çerçevede ele alınmıştır.