132 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- Osmanlı 9
- Ottoman Empire 9
- Osmanlı Devleti 8
- Ottoman 8
- Architecture 4
- Central Anatolia 4
- Mimari 4
- Orta Anadolu 4
- Roma Dönemi 4
- War 4
Defense Systems at Klazomenai and their Role in the Urbanization Process of the Site from Early Bronze Age into the Late Archaic Period
Höyük · 2024, Sayı 14 · Sayfa: 69-90 · DOI: 10.37879/hoyuk.2024.2.069
Özet
Tam Metin
Klazomenai, in North Ionia, is unique in comparison to the other city-states in the region because of diverse archaeological evidence. Current data from the settlement suggest a smooth transition from the end of the second into the first millennia BC. In this article, we discuss the development of the defense systems of Klazomenai dating to the Early Bronze Age II (EBA) and the Archaic period. Excavations in the area close to the Olive Oil Plant of the sixth century BC revealed a bastion of the EBA II, protecting the lower town of a site (Level 1), which has an upper citadel located at Liman Tepe. Following its termination, the area was used for pottery production and as a cemetery during the Early Iron Age (from ca. 11th century into the early 7th century). In the early seventh century BC, the construction of the fortification wall protecting Klazomenai, define the limits of the asty and marks the formal design of the urban layout of the site (Level 3a). The use of the area as a burial ground was terminated following the construction of the defense system. The formation of the various extramural cemeteries surrounding Archaic site is linked with this change. Architectural features of the fortification wall of the seventh century BC, with a glacis, reflect a well-rooted tradition of Iron Age Anatolia. The construction of the gateway with a deep corridor marks the final phase and belongs to the late sixth century BC (Level 3b).
Epigrafik ve Arkeolojik Veriler Işığında Alexandria Troas’taki Kültler ve İkonografileri
Höyük · 2024, Sayı 14 · Sayfa: 91-108 · DOI: 10.37879/hoyuk.2024.2.091
Özet
Tam Metin
Kuzeybatı Anadolu’nun en büyük yerleşimlerinden biri olan Alexandria Troas antik kentinin, kuruluşundan itibaren yazılı kaynaklar ve arkeolojik buluntuların verdiği bilgiler ışığında çeşitli inanışlara ve kültlere ev sahipliği yaptığı görülmektedir. Antik kentteki en eski kültlerin başında Apollon Smintheus kültü gelmektedir. Günümüzde yaklaşık olarak Çanakkale ili sınırlarını kapsayan Troas Bölgesi’nin en eski ve saygı gören kültlerinden olan Apollon kültü, Smintheus sıfatıyla Homeros’un İlyada Destanı’ndaki dizelerinde ilk kez karşımıza çıkmaktadır. Apollon Smintheus kültü, antik kentte kuruluş evresinden itibaren tanınsa da asıl güçlü ilişki Roma İmparatorluk Dönemi’nden itibaren, Gülpınar’daki Apollon Smintheus Tapınağı’nın Alexandria Troas’ın ana kült merkezi olmasıyla, MS 3. yüzyıla kadar sürmüştür. Apollon’un yanı sıra antik kentte varlığı bilinen Dionysos ve Aphrodite kültleri de yazıtlar yardımıyla tanınmaktadır. Roma Dönemi’yle birlikte sikkeler üzerindeki betimlerden tanıdığımız Tykhe de kent tanrıçası olarak antik kentte saygı gören kültlerden biri olmalıdır. Karia Bölgesi’nde Lagina’da bulunmuş olan MÖ 81 yılına tarihli Grekçe bir yazıt yoluyla kurabildiğimiz Hekate ile Alexandria Troas arasındaki dinî bağın erken Geç Helenistik Dönem’e kadar gittiği, son yıllarda Forum’da yürütülen kazılar sırasında bulunmuş olan farklı boyutlardaki üç gövdeli Hekate heykelleri ise kültün Roma Dönemi’ndeki varlığı ve kültün bu kentte daha eskiye dayandığının somut kanıtı niteliğindedir. Alexandria Troas’ın İmparator Augustus ile birlikte bir koloni yerleşimi haline gelmesinden sonra kente kazandırılan kültlerden biri de İmparatorluk kültüdür.
Şahin Geray Han’ın Oğulları Meselesine Dair
Belleten · 2024, Cilt 88, Sayı 312 · Sayfa: 435-448 · DOI: 10.37879/belleten.2024.435
Özet
Tam Metin
Kırım Hanlığı’nın son hükümdarı Şahin Geray Han 1787’de Rodos’ta katledildiğinde haremi ve oğlu Devlet Geray Sultan Osmanlı Devleti’nde bulunmaktaydı. Dönemin kayıtlarında sabık Han’ın Devlet Geray Sultan’dan başka bir oğlundan söz edilmemektedir. Müteakip yıllarda Devlet Geray Sultan ve onun oğlu Mustafa Geray Sultan İstanbul’da yaşadılar ve Osmanlı Devleti’nin Geray sülalesinin bütün mensuplarına tahsis ettiği gelirlerden hayatlarının sonuna kadar istifade ettiler. Mustafa Geray Sultan’dan sonra bu soyun devam ettiğine dair herhangi bir belge ve bilgi bulunamamıştır. Bununla birlikte, 1840’larda İskender Süleyman isimli bir kişi Şahin Geray Han’ın oğlu olduğu iddiasıyla ortaya çıkarak gerek Osmanlı gerekse Rus devletlerinden gelir taleplerinde bulundu. İskender Süleyman’ın kimlik özellikleri ve anlattıkları açıkça pek çok hayal ürünü unsuru barındırmakta ve gayet şüpheli görünmekteydi. Buna rağmen, Bâbıâli İskender Süleyman’a ve onun ölümünden sonra kızlarına da hayatları boyunca düzenli gelir ödemeyi sürdürmüştür. Bu durum, Bâbıâli’nin Geray hanedanı mensuplarına yönelik politikasına önemli ölçüde ışık tutmaktadır. Gerek Mustafa Geray Sultan’ın, gerekse (hakkındaki şüphelerimizi bir taraf bıraksak dahi) İskender Süleyman’ın hayatta kalan oğulları bilinmediğinden, Şahin Geray Han’ın doğrudan erkek soyunun XX. yüzyıla kadar devam etmediği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte, Geray sülalesinin yüzlerce diğer fertleri sonraları da Osmanlı Devleti’nde ve Kuzey Kafkasya’da yaşamışlardır.
Mustafa Kemal Paşa’nın Süt Kardeşi Saime Hanım ile Mektuplaşması
Belleten · 2024, Cilt 88, Sayı 312 · Sayfa: 639-661 · DOI: 10.37879/belleten.2024.639
Özet
Tam Metin
Mustafa Kemal Paşa, II. Ordu’ya bağlı XVI. Kolordu Komutanı olarak Diyarbakır Silvan’da bulunduğu bir sırada İstanbul Çengelköy’den, Süt Hemşireniz Saime imzasıyla gönderilen 15 Temmuz 1916 tarihli bir mektup almıştır. Bu mektuba, 26 Ekim 1916 tarihinde Hemşirem Hanımefendi hitabıyla başlayan bir mektupla yanıt vermiştir. Mustafa Kemal Atatürk’e ilişkin biyografik çalışmalarda, Ümmügül adında bir sütannesi olduğu bilgisi yer almakla birlikte süt kardeşinin varlığı hakkında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak Millî Savunma Bakanlığı Arşiv ve Askerî Tarih Daire Başkanlığına ait belgelerin, Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığına devredilmesi sonrasında Atatürk Koleksiyonu içerisinde ulaşılan bu mektuplar sayesinde, Mustafa Kemal Atatürk’ün bir süt kardeşi olduğu bilgisi ortaya çıkmıştır. Mustafa Kemal Paşa, sonraki dönemde de Saime Hanım’la teması sürdürmüştür. Nisan 1923 tarihli bir başka arşiv belgesinden Saime Hanım’a maddi yardımda bulunduğu anlaşılmaktadır. Ancak bundan sonraki süreçte Mustafa Kemal ve Saime Hanım’ın doğrudan ya da dolaylı olarak temasa geçtiklerine dair herhangi bir arşiv belgesi ya da kaynağa tesadüf edilmemiştir. Mustafa Kemal Atatürk üzerine yapılan biyografik çalışmalarda, hayatının ilk yıllarına ilişkin anlatılar daha çok annesi Zübeyde Hanım ve kız kardeşi Makbule Hanım’ın aktardıkları üzerine dayanmaktadır. Bu çalışmada söz konusu mektuplar incelenerek Atatürk’ün özel ve aile hayatına yönelik son dönemde belgelere dayalı olarak kaleme alınmış çalışmalara bir yenisi daha kazandırılmaya çalışılmıştır.
Aristokratik Zihniyetin Siyasal Düzene Müdahalesi: Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Kuruluş Sürecinde Haziran Krizi (16-18 Haziran 1918)
Belleten · 2024, Cilt 88, Sayı 312 · Sayfa: 541-572 · DOI: 10.37879/belleten.2024.541
Özet
Tam Metin
1917’deki Rus ihtilallerinden sonra Kafkasya’nın güneyindeki Türkleri temsil eden siyasi partilerin istikballe ilgili planları ve yeni düzen kurma çabaları, bu makalenin başlıca araştırma konusunu oluşturur. Konunun ana kaynakları, dönemin olaylarına ışık tutan arşiv belgeleri ile olayların doğrudan tanığı olan siyasetçilerin tarihe not düşen kayıtlarıdır. Kaynak materyalin karşılaştırmalı olarak araştırılması sonucunda ulaşılan bulgulara göre, Rus ihtilallerinin doğurduğu yeni konjonktürde hızlıca örgütlenerek Kurucu Meclis seçimlerine katılan siyasal akım, temsilcisi olduğu milletin istikbali hususunda federalist düşünceden millî istiklal tezine doğru evrildi. Örgütlenme düzeyi nispeten zayıf olup meclis seçimlerine katılamayan ve dolayısıyla yeni düzende temsil olunamayan siyasal akım ise Osmanlı Devleti’ne birleşme siyasetini benimsedi. Savundukları siyasi anlayış yüzünden demokratik ve aristokratik güçler olarak tasnif edilen bu iki akım arasındaki mücadele, iki önemli aşamadan geçti. Mücadelenin Trabzon ve Batum Konferansları dönemindeki ilk aşaması, Osmanlı Devleti’nin izlediği irredantist siyasetin de etkisiyle Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla sonuçlandı. Birinci grubun zaferi olarak telakki edilen bu olay karşısında ikinci grubun cumhuriyetin yasama ve yürütme kurumlarının meşruiyetini tartışmaya açması, mücadelenin ikinci aşamasını tetikledi. Toplam iki gün süren müzakereler boyunca tarafların sağduyulu davranması neticesinde karşılıklı tavizler içeren çözüm paketi üzerinde anlaşmaya varıldı. Yasama kurumu ile ilk hükûmetin sahneden çekilmesi karşılığında bütün tarafların dâhil olduğu bir koalisyon hükûmeti kuruldu. Bu yeni yapılanma, Azerbaycan’ın ikinci hükûmeti olarak hem yasama hem de yürütme yetkileriyle donatıldı.
Osmanlı Devleti’nde İlk Banka Yolsuzluğu: Simonoviç Davası (1873-1875)
Belleten · 2024, Cilt 88, Sayı 312 · Sayfa: 477-511 · DOI: 10.37879/belleten.2024.477
Özet
Tam Metin
1863 yılında İngiliz ve Fransız sermayesinin ortaklığı ile kurulan Osmanlı Bankası, sahip olduğu ayrıcalıklar açısından Osmanlı Devleti’nin “merkez bankası” statüsündedir. 19. yüzyılda Osmanlı finans sisteminin önemli bir parçası olan Osmanlı Bankası, 1873 yılında bir hırsızlık ile kamuoyu gündemine gelir. Mıgırdıç Simonoviç isimli bir veznedar yardımcısı beş yıl boyunca çalıştığı Osmanlı Bankasını soymuştur. Çalınan paranın miktarının yüksek oluşu ve hırsızlığın beş yıl boyunca fark edilememesi gibi hususlar hırsızlığı basının ve toplumun gündemine taşımıştır. 1875 yılında gerçekleştirilen mahkeme sürecinde Mıgırdıç Simonoviç’in Osmanlı Bankası ve çalışanları aleyhindeki iddiaları davaya olan ilgiyi daha da arttırmıştır. Osmanlı Devleti’nde basına yansıyan ilk banka yolsuzluğunu ve mahkeme sürecini konu edinen bu çalışma basının olaya dair mağdur-fail-eylem tanımlarını tespit ederek toplumun olaya yaklaşımını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Çalışmanın hareket noktasını medya gündeminin kamuoyu gündemini şekillendirdiği varsayımı oluşturmaktadır. İçerik analizi yönteminin kullanıldığı çalışmada basında olayla ilgili yayımlanmış haberler analiz birimi olarak seçilmiştir. Çalışma 1873 Aralık ile 1875 Ekim tarihleri ile sınırlandırılmıştır. Çalışmada “Olayın ortaya çıkışı ve mahkeme sürecinde basın; eylem, fail ve mağdurları nasıl tanımlamıştır ve bu tanımlamalarda süreç içerisinde bir değişim olmuş mudur?” ve “Toplumun olaya yaklaşımı nasıldır?” sorularına cevap aranmaktadır. Yolsuzluk ve dava sürecinin daha önce incelenmemiş olması çalışmayı önemli kılan unsurdur. Çalışma sonucunda toplumun olay ile ilişkili olarak farklı mağdur-fail tanımları oluşturduğu anlaşılmıştır.
Millî Mücadele Aleyhtarı Bir Din Görevlisi: Bursa Müftüsü Ömer Fevzi Efendi
Belleten · 2024, Cilt 88, Sayı 312 · Sayfa: 573-603 · DOI: 10.37879/belleten.2024.573
Özet
Tam Metin
Bursa Müftüsü Ömer Fevzi Efendi, Osmanlı Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş sürecinde önemli roller oynamış bir din görevlisidir. Bulgaristan’ın Tuna vilayetinin Varna sancağına bağlı Hacıoğlu Pazarcık kasabasında dünyaya gelen Ömer Fevzi Efendi, 1877- 1878 Osmanlı Rus Savaşı’ndan sonra Rusların Balkanları işgal etmesi üzerine ailesiyle birlikte Bursa’ya göç etmiştir. İkinci Meşrutiyet Dönemi’nde İttihat ve Terakki listesinden Bursa mebusluğu yapan Ömer Fevzi Efendi, sonraki yaşamında koyu bir Hürriyet ve İtilaf taraftarı olarak tanınmıştır. Mütareke Dönemi’nde Bursa Müftülüğüne tayin edilmiş ve Damat Ferit Paşa Hükûmeti tarafından kurulan Anadolu Heyet-i Nasihasında görev almıştır. Ömer Fevzi Efendi, bu göreviyle saltanat çevrelerinde itibar görmüş ve Padişah Vahdettin’in gözde âlimleri arasına girmiştir. Bursa’da Kuvayımilliye taraftarı birçok şahsın İttihatçı olarak yaftalamasında ve bunların sürgün edilmesinde önemli rol oynamıştır. Ömer Fevzi Efendi, Bursa’da Kuvayımilliye aleyhtarı faaliyetleri nedeniyle 56. Tümen Komutanı Albay Bekir Sami Bey tarafından Kütahya’ya sürgün edilmiştir. Fakat Bursa’nın Yunan işgaline girmesinden sonra yeniden Bursa Müftülüğüne tayin edilmiştir. Yunan işgal sürecinde tam bir iş birlikçi olarak faaliyet yürüten Ömer Fevzi Efendi, Yunanların Batı Anadolu’da kurmak istediği özerklik çalışmalarında aktif rol almıştır. Millî Mücadele aleyhinde önemli roller üstlenen Ömer Fevzi Efendi’nin siyasal faaliyetleri henüz akademik anlamda ortaya konulmuş değildir. Bu makalede Ömer Fevzi Efendi’nin İkinci Meşrutiyet’ten Millî Mücadele’ye uzanan süreçteki faaliyetleri analiz edilecektir. Araştırmada Meşihat ve Osmanlı arşivleri ağırlıklı olarak kullanılırken; telif, hatırat ve süreli yayınlara da müracaat edilecektir.
1921 Tarihli Türk-Afgan Antlaşması İle İlgili Yaşanan Sorunlar
Belleten · 2024, Cilt 88, Sayı 312 · Sayfa: 605-638 · DOI: 10.37879/belleten.2024.605
Özet
Tam Metin
Bu çalışmanın temel amacı imzalanan bir antlaşma neden geç onaylanır sorusuna cevap bulabilmektir. Hiç kuşkusuz bir antlaşmanın yetkili murahhaslar tarafından imzalanması yürürlüğe girmesi için yeterli değildir. Antlaşmaların meclis, hükûmet veya devlet başkanları tarafından da kabul ve onaylanması gerekir. Tarihte murahhaslar tarafından imzalandığı hâlde yürürlüğe girmeyen, onaylanmayan veya değiştirilen antlaşmalara dair örnekler vardır. Bunlardan sonuncusu için verilebilecek bir örnek de Millî Mücadele Dönemi’nde Ankara Hükûmeti ile Afgan yönetimi arasında Moskova’da imzalanmış olan antlaşmadır. 1921 tarihli Türk-Afgan Antlaşması iki tarafın tam yetkili murahhasları tarafından imzalanmış ve Türkiye Büyük Millet Meclisince onaylanmış olmasına rağmen, diğer imzacı taraf olan Afgan yönetimince uzun süre tasdik edilmemiştir. Süreç içerisinde Kâbil Sefiri olarak tayin olunan Fahreddin Paşa, antlaşmanın onaylanması ve resmî olarak yürürlüğe girmesi için hem Afganistan Emîri Amanullah Han hem de Afgan devlet adamları ile uzun görüşmeler yapmak durumunda kalmıştır. Zaten tercümesinde birtakım farklılıklar barındıran antlaşma, yapılan müzakereler neticesinde ve bir buçuk yıldan fazla sürede onaylanabilmiştir. Ama bundan sonra da konuyla ilgili yaşanan sorunlar bitmemiştir. İşte bu çalışmada antlaşmanın içeriği, anlaşmazlık maddeleri ve sürecin yürütülmesi gibi daha önce pek dikkat çekmeyen meseleler doküman analizi tekniğiyle ve kapsamlı şekilde ele alınmıştır. Çalışmanın ana malzemesini Türk Diplomatik Arşivi oluşturmakla beraber diğer arşivler, hatırat ve telif eserlerden de yararlanılmıştır.
İnsuyu-Konya’dan Bir Geç Hitit Steli
Belleten · 2024, Cilt 88, Sayı 312 · Sayfa: 375-405 · DOI: 10.37879/belleten.2024.375
Özet
Tam Metin
Frig Krallığı’nın doğu sınırları, Tuz Gölü’nün doğusu ve Kızılırmak Nehri’nin güneyi boyunca sıralanan Geç Hitit Dönemi taş eserlerinin varlığı ile kabaca çizilebilmektedir. Tuz Gölü’nün güneyinde ise Geç Hitit Dönemi’ne ait Kızıldağ, Karadağ, Ereğli yazıtları ile İvriz Anıtı bulunmaktadır. Yakın dönemde bilimsel yayını yapılan Anadolu hiyeroglifleri ile yazılmış Türkmen-Karahöyük 1 yazıtı, Frig ve Geç Hitit krallıklarının sınırları konusundaki bilgilerimizi değiştirmiştir. Hiyeroglif yazıtta Hartapuš, Muška Ülkesi’ni ele geçirdiğini bildirmektedir. Türkmen-Karahöyük 1 hiyeroglif yazıtında bahsedilen Muška Ülkesi ile Frig Krallığı’nın ifade edildiği anlaşılmaktadır. Akadca ve hiyeroglif yazılı kayıtlara göre Frig Krallığı, Asur ve Geç Hititler tarafından Muška Ülkesi olarak adlandırılmaktadır. Türkmen-Karahöyük 1 hiyeroglif yazıtı, Geç Hitit sınırlarının Frigler aleyhine olmak üzere, Tuz Gölü yönünde genişlediğini anlatmaktadır.
Çalışmamızın konusunu daha önce bilimsel yayını yapılmamış ve Geç Hitit Dönemi’ne tarihlendirdiğimiz bir stel oluşturmaktadır. Eser günümüzde Konya Arkeoloji Müzesinde bulunmaktadır. Geç Hitit Steli, Konya ili Cihanbeyli ilçesi, İnsuyu kasabasında 1999 yılında, bir evin bahçesinde bulunmuştur. İnsuyu Steli, Tuz Gölü’nün batı kesiminde ele geçmiştir. Stelin Geç Hitit Dönemi’ne ait olması nedeniyle bilimsel açıdan yeni yorumlar üretebilme imkânı sunmaktadır. İnsuyu Steli’nin Tuz Gölü’nün batısında bulunması, Friglerin güney sınırının zaman içerisinde değiştiğini ispatlamaktadır. Çalışmamızda İnsuyu Steli’nin özellikleri ve tarihlendirilmesi hakkında bilgiler verilmiştir. İnsuyu Steli’nin buluntu yeri ve özellikleri dikkate alınarak Frig Krallığı’nın güney sınırları konusu tartışılmıştır.
Daily Life Encounters between the Byzantines and the Ottomans
Belleten · 2024, Cilt 88, Sayı 312 · Sayfa: 407-433 · DOI: 10.37879/belleten.2024.407
Özet
Tam Metin
The Byzantines and the Ottomans were both rivals and neighbours. They were also in close cultural contact: they observed each other’s customs, clothing and food. Byzantine literary texts from this period, such as histories and dialogues on Christianity and Islam, are invaluable sources in this sphere, offering insight not only into these respective religions but also providing many instances of cultural encounters. This paper presents some vignettes of daily life encounters between the Byzantines and the Ottomans, especially exploring the Byzantines’ perception of the Ottomans’ customs and food. We will analyse selected passages from the history of John VI Kantakouzenos and the dialogues of Gregory Palamas and Manuel II Palaiologos from this perspective. We will discuss the authors’ perception and representation of the Ottomans as the “other” through depictions of food, customs and daily life routines. Furthermore, these accounts will be supplemented with some key travellers’ accounts, such as those of Ruy Gonzalez de Clavjio and Bertrandon de la Broqiuère. The representations of the Ottomans in these travellers’ accounts will be compared with those of the Byzantine authors. At the same time, the insights they offer into the lives of the Byzantines and the Ottomans will also be investigated.