4009 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
- Türk Tarih Kurumu 4009
Yazarlar
- Salâhi R. Sonyel 45
- TAHSİN ÖZGÜÇ 43
- ARİF MÜFİD MANSEL 42
- SEMAVİ EYİCE 40
- Mahmut H. Şakiroğlu 38
- İ. HAKKI UZUNÇARŞILI 37
- U. BAHADIR ALKIM 36
- İlber Ortaylı 32
- AYDIN SAYILI 31
- Mücteba İlgürel 31
Anahtar Kelimeler
- Tarih 337
- Osmanlı 272
- Osmanlı İmparatorluğu 173
- Türkiye 148
- Osmanlı Devleti 138
- Türkler 137
- Anadolu 131
- Ottoman Empire 114
- Mustafa Kemal Atatürk 103
- Ottoman 99
Gayri Müslim Tarihçilerin İslâm Tarihi Kaynaklarındaki Rivayetleri Kullanması
Belleten · 2013, Cilt 77, Sayı 279 · Sayfa: 741-764
Özet
Tam Metin
İslâmiyet'in doğuşuyla ilgili rivayetlerin derlenmesi ve aktarılması ile bu yeni din ve [fetihlerle karşılaştığı] komşu [gayri müslim] topluluklar arasındaki ilişkiler, halifeliğin erken dönemlerinden itibaren Müslüman müelliflerin çok fazla ilgi duyduğu konular olmuştur. [Diğerini] öğrenme ve öğretmeye yönelik bu ilginin, Müslümanlara özgü bir durum olmadığı da belirtilmelidir. Yahudi ve Hıristiyan kaynaklarda yer alan İslâmî rivayetlerden, böyle bir ilginin gayri müslim topluluklarda da var olduğunu anlıyoruz. Arapça, Yahudice-Arapça Judeo-Arabic İbranîce veya Süryanîce kaleme alınan bu metinler, Müslümanlara ait rivayet geleneğinin bariz etkilerini yansıtmaktadır.
Memlük Tarihçilerine Göre Dulkadıroğlu Şahsuvar Bey İsyanı
Belleten · 2013, Cilt 77, Sayı 279 · Sayfa: 403-444 · DOI: 10.37879/belleten.2013.403
Özet
Tam Metin
Moğol istilası sebebiyle Suriye'nin kuzeyi ve Anadolu'nun güneydoğusuna göç eden Türkmenler Memlük Devleti tarafından Müslümanları koruma, soydaşlarına kucak açma ve İlhanlılar ile Kilikya Ermenilerine karşı tampon bölge oluşturma gibi maksatlarla himaye edilmiştir. Aralarında Dulkadıroğulları da bulunan bu Türkmen grupları Gazze'den Sis (Kozan) hududuna kadar olan bölgede iskan edilmişler, beylerine de ikta ve emirlik payesi verilmiştir. Memlük Devleti kendisine tabi unsurlar olarak gördüğü Türkmenlerin müstakil hareket etmelerine de mani olmaya çalışmıştır. Özellikle Osmanlıların güçlü bir devlet olarak tarih sahnesine girişinden sonra bahsedilen bölgelerdeki Ramazanoğulları ve Dulkadıroğulları gibi beylikleri kontrolü altına almaya çalışması, Memlükler ile Osmanlılar arasında nüfuz mücadelesine neden olurken, aynı zamanda Memlüklerin bu beyliklerle sorunlar yaşamasına da yol açmıştır. Memlük-Dulkadıroğulları ilişkilerinin, Memlükler ile Osmanlılar arasındaki nüfuz mücadelesinin tesirinde şekillendiğini söylemek mümkündür. Biz bu çalışmada, Memlük-Dulkadıroğulları münasebetlerinin bahsi geçen hususiyetini en fazla ortaya koyan örneklerden Şahsuvar Bey'in isyanını ele aldık. Burada da esas itibariyle Memlük tarihçilerinin Şahsuvar Bey meselesine yaklaşımını öne çıkardık.
Haçlılar ve Doğu Hıristiyanları Arasındaki İlişkiler
Belleten · 2013, Cilt 77, Sayı 279 · Sayfa: 365-402 · DOI: 10.37879/belleten.2013.365
Özet
Tam Metin
"Doğulu Hıristiyan kardeşlere yardım" Ortadoğu'ya yapılan Haçlı seferlerinin başlıca parolalarından biri olmuştur. Ancak bu sözler 451 Kadıköy Konsili'nde alınan kararların gölgesinde kalmıştır. Zira Haçlılar aradaki mezhepsel farklılıklar nedeniyle Ortadoğu Hıristiyanlarını asla kardeş olarak görmemişlerdir. Aslında bu sözlerin gerçek muhatabı Bizans'a bakış açıları da çok farklı değildir. Uzun müddet Müslüman hakimiyetinde rahat bir yaşam süren Yerli Hıristiyanlar, seferlerle ilgili başlangıçtaki iyimserliklerine rağmen Haçlılar tarafından "sapkın" olarak nitelendirilmeleri ve buna bağlı menfi uygulamalar nedeniyle hayal kırıklığına uğramışlardır. Fakat 11O1 Haçlı Seferlerinin sonucunda ortaya çıkan gereksinimler neticesinde Yerli Hıristiyanlar, Haçlılar için sosyal, ekonomik ve askeri alanda hayati bir anlam ifade etmeye başlamışlardır. Bu doğrultuda başlatılan uygulamalar sayesinde taraflar arasında ortak bir yaşam formu oluşturulabilmiştir. Ancak Haçlıların, Yerli Hıristiyanlar hakkındaki dini ön yargılarından ve şüphelerinden tamamıyla kurtulamamaları gerçek bir bütünleşmeyi engellemiştir. Dolayısıyla Yerli Hıristiyanların sosyo-politik durumlarında seferler öncesine nazaran bir değişim olmadığı gibi gelişmelerden en fazla zarar gören unsurlardan biri haline gelmişlerdir.
Siyasi-Kültürel İlişkiler Çerçevesinde Tebrizli Çini Ustalarının Anadolu Yolculuğu (1419-1433)
Belleten · 2013, Cilt 77, Sayı 279 · Sayfa: 445-466 · DOI: 10.37879/belleten.2013.445
Özet
Tam Metin
Bursa, Edirne, Kütahya ve Larende'de, on beşinci yüzyılın ilk yarısında uygulanan bir grup çini, teknik ve üslup bakımından birbirlerinin tekrarı niteliğindedir. Çiniler arasındaki yakınlık, bütün bu uygulamaların Bursa Yeşil Külliye'de çalıştıkları sanatçı kitabesi ile kesinleşen "Tebrizli Ustalar"ın işi olduğunu düşündürmektedir. Yapılar arasındaki kronolojik ilişki, Tebrizli ustaların bu kentlerde bulunmuş olabileceklerini gösteren anlamlı bir tablo ortaya çıkarmaktadır. Çini örnekleri üzerinden yapılan okumalar, siyasi tarih araştırmalarına dayalı sosyo-kültürel bir arka-plan ile desteklenebilmektedir. Bu çalışma, Tebrizli ustaların kariyeri üzerine, sanat ürünleri ve tarih verileri ışığında bir önermede bulunmaktadır.
Bir Sosyal Sorumluluk Projesi: Tuna Vilayeti Islahhaneleri
Belleten · 2013, Cilt 77, Sayı 279 · Sayfa: 573-636 · DOI: 10.37879/belleten.2013.573
Özet
Tam Metin
Mithat Paşa'nın adıyla özdeşleşen ıslahhanelerden ilki Niş'te açılmış,sahipsiz ve kimsesiz çocuklar başta olmak üzere anne-babasından biri olduğu halde bakılamayacak durumda bulunanlar da buraya alınmıştır.Bunların dışında suç işleyerek hüküm giymiş çocuklar hükümet kararıyla tutukluluk sürelerini kurumdaki özel bölümde geçirmiştir. Çeşitli kaynaklarda bundan dolayı ıslahhane adıyla anıldığı belirtilen kurumun isminin,bizzat Midhat Paşa'nın Kur'an'daki bir ayetten esinlenmesi üzerine kendisi tarafından verildiğinden de söz edilmiştir. Niş'ten sonra Tuna Vilayeti'nin kurulmasıyla Rusçuk ve Sofya'da açılan ıslahhaneler arasına yine Rusçuk'ta faaliyete geçirilen bir kız ıslahhanesi de katılmıştır. Özellikle erkek çocuklara birer meslek edindirmenin temel amaç olduğu ıslahhanelerde dinlerine göre ayrı hocalardan temel bilgileri içeren dersler verilmiştir. Çocukların böylece kendi dilinde okur-yazar olması, basit düzeyde matematik bilgisi edinmesi, din ve ahlak eğitimi alması sağlanmıştır. Kız çocukların ise yine kendi dinlerindeki hocalardan Türkçe veya Bulgarca öğrenmeleri, yabancı bir hanım tarafından verilen Fransızca eğitimi almaları hedeflenmiştir. Temel bilgilerin yanında dikiş-nakış ve piyano eğitimi de verilen kurumda küçük kızların iyi yetiştirilmesine özen gösterilmiştir. Devlet-toplum işbirliği ile oluşturulan zamanla bölgenin prestijli kurumlan haline gelen ıslahhanelerin giderleri için kurumlara ait gayrimenkullerin kira gelirleri, ihzariye tezkerelerinden alınan harçlar, ıslahhanelerde üretilenlerin satışından elde edilen kazanç ve başta devlet adamları olmak üzere halkın yaptığı bağışlar kaynak oluşturmuştur. Bu sayede hizmetlerini sürdürebilen kurumlar hayatlarını kazanabilecek düzeyde pek çok meslek erbabının yetişmesini sağlayarak önemli bir görevi yerine getirmiş, başta İstanbul olmak üzere diğer Osmanlı vilayetlerinde de benzerlerinin açılmasında etkili olmuştur.
Mir'atül-Ebdan Fi Teşrih-I A'Zai'l-İnsan'da Yer Alan Anatomi Terimleri Üzerine Bir Ön Çalışma: "Birinci Kısım: Osteoloji Hakkında"
Belleten · 2013, Cilt 77, Sayı 279 · Sayfa: 547-572 · DOI: 10.37879/belleten.2013.547
Özet
Tam Metin
Şanizade Mehmed Ataullah Efendi'nin Mir'atul-ebdan adlı eserinin osteoloji bölümünde yer alan anatomik terimleri ortaya koymak ve değerlendirmek amacıyla adı geçen eserin Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Kütüphanesinde bulunan basılı bir nüshası incelenmiştir. Kitabın ilk ana bölümü olan "osteoloji" ele alınmış; ilgili konular ve bunlara ait resimlerin alt yazılarının Osmanlıcadan çağdaş Türkçe abeceye çevriyazısı yapılarak, bu metinler incelenmiş; bu bölümlerde yer alan anatomik terimler saptanarak, bunlar Şanizade'den önce ve sonraki bazı eserlerde yer alan terimlerle karşılaştırılmıştır. Şanizade metinde anatomik terimin Arapçasını kullandıktan sonra, Türkçesini ve bazen de Yunanca ve Latincesini vermektedir. Eğer Türkçe bir karşılık vermiyorsa, o terimi açıklamaktadır. Kemik isimlerinde Arapça, Türkçe, Yunanca-Latince terimler kullanırken, kemiklerde yer alan bölgelerin adlandırılmasında hemen hemen hiç Türkçe terim kullanmamış, bu anatomik bölgeler Arapça isim ya da isim tamlamaları ile tanımlanmıştır. İsimlendirme, nadiren, hem Arapça isim tamlaması ile hem de Yunanca/Latince-Arapça isim tamlaması ya da terim kulanarak yapılmıştır. Bazı Avrupalı yazarların adıyla anılan anatomi terimlerine de rastlanmaktadır. Türkçe anatomi terminolojisinin oluşturulması sürecinde Şanizade'nin ne kadar etkin olduğunun belirlenebilmesi ise, onun koyduğu terimlerle, ondan önce ve sonra yazılmış olan eserlerde yer alan anatomi terimlerinin ayrıntılı olarak karşılaştırılmasıyla mümkün olabilecektir.
Şam Valisi Emirü'l-Hac Süleyman Paşa'nın Muhallefatı (1743-1744)
Belleten · 2013, Cilt 77, Sayı 279 · Sayfa: 467-522 · DOI: 10.37879/belleten.2013.467
Özet
Tam Metin
Şam Valisi ve Emirü'l-Hac Süleyman Paşa, 1743 yılında Taberiye'yi ele geçirmiş bulunan Zahir El-Ömer adlı asiyi ortadan kaldırmak üzere görevlendirildiği sırada kendi eceliyle vefat etmişti. Süleyman Paşa, Şam yolunu kullanan hacıların her türlü güvenlik ve ihtiyaçlarını karşılamakla görevli önemli bir vazifeye sahip idi. O sahip olduğu bu görev sayesinde oldukça varlıklı ve itibar sahibi haline gelmişti. Vefatından sonra hem onun hac işleri ile ilgili çok önemli vazifesinin devamını sağlamak ve hem de onun sahip olduğu zenginliği ve varlığı devlet adına müsadere etmek için Mirahur Vekili Numan Bey görevlendirilmişti. Numan Bey, Şam Eyaleti'ndeki yöneticilerin yardımıyla yaptığı tahkikat ve çalışmalar sayesinde Süleyman Paşa'nın sahip olduğu değerli eşya, para ve emlakinin tespitini yapmıştı. Ona ait hareminde, aile üyelerinde ve diğer kişilerde bulunan her türlü para, altın ve eşyaya devlet adına el konularak kayıt altına alınmıştı. Süleyman Paşa'nın cenaze merasimi ve masrafları hükümet adına Şam Kadısı tarafından karşılanarak, ailesine de geçinebileceği kadar mal ve emlak bırakılmıştır.
Osmanlı Algısında Garb Teknolojisi: ''Mösyö Elektrik''in Sergüzeşti
Belleten · 2013, Cilt 77, Sayı 279 · Sayfa: 713-740 · DOI: 10.37879/belleten.2013.713
Özet
Tam Metin
Bu makale bir kitap ve yazarına odaklanan bir mikro tarih çalışmasıdır, Ahmet Faik olarak bilinen fakat asıl adı Faik Sabri (Duran) tarafından yazılmış Mösyö Elektrik isimli kitap. 1902 yılının ikinci yarısında Il. Abdülhamid'in sansürcüleri kitabı incelemiş ve eserin daha çok kişiye ulaşmasını engellemiştir. Makale, hikayenin bu hikayesini anlatmanın yanı sıra Osmanlı edebiyatının Batı teknolojisiyle ilişkisini de tartışmaktadır. İlk örneklerden hareketle Osmanlı matbuatının Batı teknolojisiyle ilişkisi ele alındıktan sonra sansür süreci sonucunda ''Mösyö Elektrik''in nasıl bir yasaklı kitap haline geldiği anlatılmıştır. Çalışmada, mahlasla yayınlanmış hikayenin yazarının kim olduğu ilk kez tespit edilmiş ve yazarın kimliği ile diğer çalışmalarından bahsedilmiştir. Hikayenin Batı teknolojisine dair algısını ele alan sonuç kısmından önce ''Mösyö Elektrik'' eleştirel bir gözle değerlendirilmiştir.
Osmanlı Mardin'inde Cinayet Vakaları ve Cinayet Soruşturmaları Hakkında Bir Değerlendirme
Belleten · 2013, Cilt 77, Sayı 279 · Sayfa: 637-652 · DOI: 10.37879/belleten.2013.637
Özet
Tam Metin
İnsanların içlerinde barındırdıkları şiddet duygusunun en son noktası bir diğer insanın yaşamına son vermesidir. İnanışa göre Hz. Ademin oğullarından Kabil'in Habil'i öldürmesi ile ilk örneğine rastlanılan bu insanın yeryüzündeki serüveni ile yaşıttır denilebilir. Zamanın tüm olgu evrelerinde insanlar neden ya da nedenlerle karşılarındakilerin yaşamlarına son vermişler ve bunu yaparken de ırk, yaş, cinsiyet, din, mezhep ve benzeri farkları göz önünde bulundurmamışlardır. İnsanlar arasındaki anlaşmazlıkların çözümü arzusundan ortaya çıkmış olan hukuk duygusu ise bu tür durumlarla yakından ilgilenmiştir. Bu çalışmada Osmanlı Dönemi Mardin'inde Kadı mahkemesine yansımış olan cinayet davaları konu edinilmiştir. Osmanlı kadı sicillerinin bu olaya nasıl yaklaştığı, cinayeti işleyen ve cinayete kurban gidenlerin profilleri, cinayet işlenen mekanlar, cinayet aletleri ve insanları bu duruma sürükleyen nedenler üzerinde durulmuştur. Geçmişte yaşanmış cinayet olayları ile bugün yaşananlar arasında ne tür benzerlikler ve farklılıklar olduğu ortaya koyulmaya çalışılmıştır.
Kaçar Hanedanı Döneminde İran'da Eğitim-Öğretim Faaliyetlerinin Değişmesi ve Yeni Okulların Açılışı
Belleten · 2013, Cilt 77, Sayı 279 · Sayfa: 653-670 · DOI: 10.37879/belleten.2013.653
Özet
Tam Metin
İran'da Kaçar idaresi döneminde klasik medrese sistemi dışında açılan yeni okullar, ihtiyaca göre ve milli kültür unsurları gözetilmeksizin siyasi amaçlarla açılmıştır. İran'da çıkarlarını kaybetmek istemeyen batılı devletlerin desteğinde açılan misyoner okulları, gerçek amaçlar gizlenerek modern okullar olarak tanıtılmış, gelecekteki ilerlemenin vazgeçilmez unsurları olarak gösterilmiştir. Misyoner okulları dışında açılan milli okullar ise yapılan propaganda ile halka yanlış tanıtılmış, açılışlarından kısa bir süre sonra kapatılmaları sağlanmıştır. Bu yüzden ülkenin eğitim-öğretiminde beklenen ıslahatlar yapılamamış, karışıklık devam etmiştir.