4034 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Mir'atül-Ebdan Fi Teşrih-I A'Zai'l-İnsan'da Yer Alan Anatomi Terimleri Üzerine Bir Ön Çalışma: "Birinci Kısım: Osteoloji Hakkında"

Belleten · 2013, Cilt 77, Sayı 279 · Sayfa: 547-572 · DOI: 10.37879/belleten.2013.547
Tam Metin
Şanizade Mehmed Ataullah Efendi'nin Mir'atul-ebdan adlı eserinin osteoloji bölümünde yer alan anatomik terimleri ortaya koymak ve değerlendirmek amacıyla adı geçen eserin Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Kütüphanesinde bulunan basılı bir nüshası incelenmiştir. Kitabın ilk ana bölümü olan "osteoloji" ele alınmış; ilgili konular ve bunlara ait resimlerin alt yazılarının Osmanlıcadan çağdaş Türkçe abeceye çevriyazısı yapılarak, bu metinler incelenmiş; bu bölümlerde yer alan anatomik terimler saptanarak, bunlar Şanizade'den önce ve sonraki bazı eserlerde yer alan terimlerle karşılaştırılmıştır. Şanizade metinde anatomik terimin Arapçasını kullandıktan sonra, Türkçesini ve bazen de Yunanca ve Latincesini vermektedir. Eğer Türkçe bir karşılık vermiyorsa, o terimi açıklamaktadır. Kemik isimlerinde Arapça, Türkçe, Yunanca-Latince terimler kullanırken, kemiklerde yer alan bölgelerin adlandırılmasında hemen hemen hiç Türkçe terim kullanmamış, bu anatomik bölgeler Arapça isim ya da isim tamlamaları ile tanımlanmıştır. İsimlendirme, nadiren, hem Arapça isim tamlaması ile hem de Yunanca/Latince-Arapça isim tamlaması ya da terim kulanarak yapılmıştır. Bazı Avrupalı yazarların adıyla anılan anatomi terimlerine de rastlanmaktadır. Türkçe anatomi terminolojisinin oluşturulması sürecinde Şanizade'nin ne kadar etkin olduğunun belirlenebilmesi ise, onun koyduğu terimlerle, ondan önce ve sonra yazılmış olan eserlerde yer alan anatomi terimlerinin ayrıntılı olarak karşılaştırılmasıyla mümkün olabilecektir.

Şam Valisi Emirü'l-Hac Süleyman Paşa'nın Muhallefatı (1743-1744)

Belleten · 2013, Cilt 77, Sayı 279 · Sayfa: 467-522 · DOI: 10.37879/belleten.2013.467
Tam Metin
Şam Valisi ve Emirü'l-Hac Süleyman Paşa, 1743 yılında Taberiye'yi ele geçirmiş bulunan Zahir El-Ömer adlı asiyi ortadan kaldırmak üzere görevlendirildiği sırada kendi eceliyle vefat etmişti. Süleyman Paşa, Şam yolunu kullanan hacıların her türlü güvenlik ve ihtiyaçlarını karşılamakla görevli önemli bir vazifeye sahip idi. O sahip olduğu bu görev sayesinde oldukça varlıklı ve itibar sahibi haline gelmişti. Vefatından sonra hem onun hac işleri ile ilgili çok önemli vazifesinin devamını sağlamak ve hem de onun sahip olduğu zenginliği ve varlığı devlet adına müsadere etmek için Mirahur Vekili Numan Bey görevlendirilmişti. Numan Bey, Şam Eyaleti'ndeki yöneticilerin yardımıyla yaptığı tahkikat ve çalışmalar saye­sinde Süleyman Paşa'nın sahip olduğu değerli eşya, para ve emlakinin tespitini yapmıştı. Ona ait hareminde, aile üyelerinde ve diğer kişilerde bulunan her türlü para, altın ve eşyaya devlet adına el konularak kayıt altına alınmıştı. Süleyman Paşa'nın cenaze merasimi ve masrafları hükü­met adına Şam Kadısı tarafından karşılanarak, ailesine de geçinebile­ceği kadar mal ve emlak bırakılmıştır.

Osmanlı Algısında Garb Teknolojisi: ''Mösyö Elektrik''in Sergüzeşti

Belleten · 2013, Cilt 77, Sayı 279 · Sayfa: 713-740 · DOI: 10.37879/belleten.2013.713
Tam Metin
Bu makale bir kitap ve yazarına odaklanan bir mikro tarih çalışmasıdır, Ahmet Faik olarak bilinen fakat asıl adı Faik Sabri (Duran) tarafından yazılmış Mösyö Elektrik isimli kitap. 1902 yılının ikinci yarısında Il. Abdülhamid'in sansürcüleri kitabı incelemiş ve eserin daha çok kişiye ulaşmasını engellemiştir. Makale, hikayenin bu hikayesini anlatmanın yanı sıra Osmanlı edebiyatının Batı teknolojisiyle ilişkisini de tartışmaktadır. İlk örneklerden hareketle Osmanlı matbuatının Batı teknolojisiyle ilişkisi ele alındıktan sonra sansür süreci sonucunda ''Mösyö Elektrik''in nasıl bir yasaklı kitap haline geldiği anlatılmıştır. Çalışmada, mahlasla yayınlanmış hikayenin yazarının kim olduğu ilk kez tespit edilmiş ve yazarın kimliği ile diğer çalışmalarından bahsedilmiştir. Hikayenin Batı teknolojisine dair algısını ele alan sonuç kısmından önce ''Mösyö Elek­trik'' eleştirel bir gözle değerlendirilmiştir.

Osmanlı Mardin'inde Cinayet Vakaları ve Cinayet Soruşturmaları Hakkında Bir Değerlendirme

Belleten · 2013, Cilt 77, Sayı 279 · Sayfa: 637-652 · DOI: 10.37879/belleten.2013.637
Tam Metin
İnsanların içlerinde barındırdıkları şiddet duygusunun en son noktası bir diğer insanın yaşamına son vermesidir. İnanışa göre Hz. Ademin oğullarından Kabil'in Habil'i öldürmesi ile ilk örneğine rastlanılan bu insanın yeryüzündeki serüveni ile yaşıttır denilebilir. Zamanın tüm olgu evrelerinde insanlar neden ya da nedenlerle karşılarındakilerin yaşamla­rına son vermişler ve bunu yaparken de ırk, yaş, cinsiyet, din, mezhep ve benzeri farkları göz önünde bulundurmamışlardır. İnsanlar arasındaki anlaşmazlıkların çözümü arzusundan ortaya çıkmış olan hukuk duygusu ise bu tür durumlarla yakından ilgilenmiştir. Bu çalışmada Osmanlı Dö­nemi Mardin'inde Kadı mahkemesine yansımış olan cinayet davaları konu edinilmiştir. Osmanlı kadı sicillerinin bu olaya nasıl yaklaştığı, cina­yeti işleyen ve cinayete kurban gidenlerin profilleri, cinayet işlenen me­kanlar, cinayet aletleri ve insanları bu duruma sürükleyen nedenler üze­rinde durulmuştur. Geçmişte yaşanmış cinayet olayları ile bugün yaşa­nanlar arasında ne tür benzerlikler ve farklılıklar olduğu ortaya koyulma­ya çalışılmıştır.

Kaçar Hanedanı Döneminde İran'da Eğitim-Öğretim Faaliyetlerinin Değişmesi ve Yeni Okulların Açılışı

Belleten · 2013, Cilt 77, Sayı 279 · Sayfa: 653-670 · DOI: 10.37879/belleten.2013.653
Tam Metin
İran'da Kaçar idaresi döneminde klasik medrese sistemi dışında açılan yeni okullar, ihtiyaca göre ve milli kültür unsurları gözetilmeksizin siyasi amaçlarla açılmıştır. İran'da çıkarlarını kaybetmek istemeyen batılı devletlerin desteğinde açılan misyoner okulları, gerçek amaçlar gizlenerek modern okullar olarak tanıtılmış, gelecekteki ilerlemenin vazgeçilmez unsurları olarak gösterilmiştir. Misyoner okulları dışında açılan milli okul­lar ise yapılan propaganda ile halka yanlış tanıtılmış, açılışlarından kısa bir süre sonra kapatılmaları sağlanmıştır. Bu yüzden ülkenin eğitim­-öğretiminde beklenen ıslahatlar yapılamamış, karışıklık devam etmiştir.

Halk Hekimliğinden Diş Hekimliğine: 19. Yüzyılda Osmanlı Devletinde Dişçilik Mesleği (Erbab-ı Esnan)

Belleten · 2013, Cilt 77, Sayı 279 · Sayfa: 671-712 · DOI: 10.37879/belleten.2013.671
Tam Metin
Dişçilik mesleği Osmanlı devletinde tıbbın bir parçası olarak görülmemiş bu nedenle de genelde halk hekimleri tarafından yapılmıştır. 20. yüzyıl başlarında dişçilik mektebinin kurulmasıyla profesyonel ilk diş hekimleri yetiştirilmiştir. Ancak yetiştirilen dişçilerin sayılarının az olması nedeniyle ülkenin diş hekimi ihtiyacı tam olarak karşılanamamıştır. Bu nedenle de devlet tarafından halk hekimlerine geçici olarak, ''vekaleten diploma'' verilerek dişçilik mesleği hem yasal denetim altına alınmış hem de meslekten tam olarak anlamayan kişilerin dişçilik yapmasına engel olunarak toplum sağlığı korunmaya çalışılmıştır.

Uygur Kağanlığı Yazıtları ile Yenisey Yazıtlarında Türk Adının Kullanımı Üzerine

Belleten · 2013, Cilt 77, Sayı 278 · Sayfa: 81-88
Eski Türk yazıtları, çok farklı coğrafyalarda taş, kaya ile çeşitli nesnelere yazılmış olup Türk dilinin en eski yazılı belgeleri olması bakımından büyük bir önem taşımaktadır. Türk dili araştırmalarının dışında çok çeşitli bilim alanlarında bu yazıtlardan yararlanılmaktadır. Bu çalışmada Uygur Kağanlığı yazıtları ile Yenisey yazıtlarında geçen Türk sözcüğü üzerinde durulacak, buradaki Türk sözcüğü ile hangi boy veya boyların kastedildiği belirtilecektir. Türk sözcüğü eski Türk yazıtlarında Kök Türkleri anlatmak üzere kullanılmıştır. Bu kullanımı Kök Türk dönemi dışındaki yazıtlarda da görmek mümkündür. Özellikle Uygur Kağanlığı yazıtlarında Türk sözcüğü ile Kök Türklerin kastedildiği anlaşılmaktadır. Bu durum Yenisey yazıtlarında da açık bir şekilde görülmektedir. Yenisey bölgesindeki Türk kökenli halklar, Kök Türkler için Türk adını, Uygurlar içinse Uygur adını kullanmışlardır. Makalede bu konu işlenirken Uygur Kağanlığı yazıtları ile Yenisey yazıtlarındaki Türk sözcüğünün geçtiği cümleler, hem eski Türkçesiyle hem de günümüz Türkçesiyle verilerek okuyucuya karşılaştırma yapma olanağı sunulacaktır. Türk adının eskiliği, anlamı ve yayılma alanı gibi konular bu makalenin içerisinde yer almayacaktır. Ancak Türk sözcüğünün ilk dönem Türkçe metinlerdeki kullanımı, özellikle Türk dili uzmanları dışındaki araştırmacılar için yeni görüşler belirleme olanağı sunmaya yardım edecektir.

Middle Bronze Age Pottery Kilns at Şaraga Höyük

Belleten · 2013, Cilt 77, Sayı 278 · Sayfa: 1-14
As a result of archeological research conducted on prehistoric and protohistoric periods in Anatolia a limited number of ceramic kilns were found. Therefore, two kilns, which have been found during the 2003 excavation season in Saraga Hoyuk and which belong to MBA II, are of great importance because they provide information regarding the ceramic production technology in the 2nd millennium B.C. One of these kilns is of big (Kiln 1) and the other is of small (Kiln 2) size. The both kilns show the similar work systems but both of them show same different features as the typologically. The kilns consist two chambers, in which the combustion and firing chambers. The kilns have heat transmission duct for the transfering of heat between combustion and firing chambers. Kiln 1 was used for firing of big size vessels and Kiln 2 for small size vessels. A few Middle Bronze Age pottery kiln were found in Southeast Anatolia and culturally related neighboring regions. Although, when we look Bronze and before age pottery kilns, we can say no radical shift has been empirically observed in the pottery firing techniques in the region. Kilns of Saraga Hoyuk proved that grooved rim ceramic group found along the Euphrates Valley has been produced locally at Saraga Hoyuk. The Middle Bronze Age level of Şaraga Höyük yielded material evidence for all stages of ceramic production at the site, including rotary stone, lumps of unbaked clay, pottery kilns of small and large sizes, scatters of ceramic wasters concentrated around the kilns, as well as intact ceramic vessels found in situ in the kilns.

Mîrzâ Tâki Hân (Emîr Kebîr) ve Reformları (1848 - 1851)

Belleten · 2013, Cilt 77, Sayı 278 · Sayfa: 151-182
19. yüzyıldaki İran modernleşme hareketlerinin en önemli siması olan Mirza Tâki Han ya da yaygın olarak bilinen adıyla Emir Kebir, yaklaşık üç yıl süren sadrazamlığı boyunca Osmanlı Devleti'ndeki II. Mahmut ve Tanzimat reformlarına benzer şekilde İran'da geniş bir alanda yenilik hareketlerini başlatmış ve bu kısa sürede yaptıklarıyla İran modernleşmesinde etkisi günümüze kadar süren derin izler bırakmıştır. Orta halli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Mirza Tâki Han, elde ettiği başarılarla kısa sürede önemli görevlere gelmiş ve sırasıyla askerî kâtip, büyükelçi, Vezir-i Nizam (Azerbaycan Ordusu Komutanı), Emir-i Nizam (Genel Kurmay Başkanı) ve Şahs-ı Evvel-i İran (Sadrazam) olarak görev yapmıştır. Ayrıca Atabeg ünvanıyla daha sonra tahta çıkacak olan Nasıreddin Mirza'nın hocalığı gibi önemli bir görevi de üstlenmiştir. Sadrazamlığı sırasında elde ettiği güç ve yaptığı yenilikler siyasi rakiplerini, hanedan üyelerini ve İngiltere ve Rusya gibi yabancı devletleri korkutmuş ve bu korku onların Emir Kebir'e karşı ittifak yapmalarına neden olmuştur. Bu ittifak onun önce görevden uzaklaştırılması ve kısa bir süre sonra da öldürülmesine neden olmuştur.

Tanzimat'ın İlk Saray Düğünü: Sultan II. Mahmud'un Kızı Atiyye Sultan'ın Ahmed Fethi Paşa ile Evlenmesi

Belleten · 2013, Cilt 77, Sayı 278 · Sayfa: 119-150
Sultan II. Mahmud'un kızı, Atiyye Sultan'ın düğünü, Sultan Abdülmecid'in tahta çıkmasından ve Tanzimat'ın ilanından sonraki ilk saray düğünüdür. Sultanların evlenecekleri kişiyi padişahın seçtiği Osmanlı geleneğinde, evlilikler çoğu kez siyasi konjonktüre göre gerçekleştirilirdi. Atiyye Sultan da bu anlayışla, Tanzimat ricâlinin önde gelen simalarından Ahmed Fethi Paşa ile evlendirildi. Bu çalışmanın konusunu teşkil eden ve Atiyye Sultan'ın düğününü tüm ayrıntılarıyla anlatan mensûr sûrnâme, konu hakkında bilinen tek nüshadır. Bu sûrnâme ve Takvim-i Vekayi ile Cerîde-i Havâdis gazeteleri sayesinde, hem Atiyye Sultan ve Ahmed Fethi Paşa'nın düğünleri hem de devlet protokolü ve şenlikler gibi diğer detayları öğrenmek mümkün olmuştur.