4022 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
- Türk Tarih Kurumu 4022
Yazarlar
- Salâhi R. Sonyel 45
- TAHSİN ÖZGÜÇ 43
- ARİF MÜFİD MANSEL 42
- SEMAVİ EYİCE 40
- Mahmut H. Şakiroğlu 38
- İ. HAKKI UZUNÇARŞILI 37
- U. BAHADIR ALKIM 36
- İlber Ortaylı 32
- AYDIN SAYILI 31
- Mücteba İlgürel 31
Anahtar Kelimeler
- Tarih 337
- Osmanlı 272
- Osmanlı İmparatorluğu 173
- Türkiye 148
- Osmanlı Devleti 139
- Türkler 137
- Anadolu 132
- Ottoman Empire 114
- Mustafa Kemal Atatürk 103
- Ottoman 99
Yeni Kazılar Işığında Anemurium B I 16 Nolu Tonozlu Mezar
Höyük · 2024, Sayı 13 · Sayfa: 183-212 · DOI: 10.37879/hoyuk.2024.1.183
Özet
Tam Metin
Anemurium, Antik Çağ’da Kilikya Bölgesi’nin batısındaki önemli liman kentlerinden biridir. Antik yerleşime ait kalıntılar, günümüzde Mersin ili, Anamur ilçesi, Ören Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Gerek tarihî kaynaklar gerekse modern araştırmalar Anemurium’un, Roma Çağı boyunca hem Kilikya Bölgesi hem de Anadolu için stratejik bir öneme sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Kentte ilk kazı ve araştırmalar 1962 yılında başlamış, 1987 yılına kadar da kısa süreli ve aralıklarla devam ettirilmiştir. 1987 yılından 2016 yılına kadar herhangi bir bilimsel arkeolojik kazı, araştırma ve restorasyon çalışması yapılmamıştır. Aradan geçen bu uzun süreçten sonra tarafımızca 2016 yılında kentte yeniden çalışmalara başlanmıştır.
Anemurium Antik Kenti’nden günümüze ulaşabilmiş önemli kalıntıların başında hiç şüphesiz Nekropol alanındaki sayısız mezar örnekleri gelmektedir. Anemurium Nekropolü, Anadolu’daki Roma mezarlıkları içerisinde en iyi korunmuş mezar örneklerini bünyesinde barındırmaktadır. Özellikle MS 2.-3. yüzyıllardaki yoğun imar faaliyetleri esnasında farklı ölçü ve tiplerde yaklaşık 350’ye yakın mezar inşa edilmiştir. Bu mezarlar içerisinde B I 16 Nolu Tonozlu Mezar, diğer örneklere nazaran ayrı bir yere ve öneme sahiptir. Söz konusu mezar hem birden fazla inşa aşamasına dair kanıtlar sunması bakımından hem de içerisinde bulunan fresk ve mozaik gibi süslemeleriyle inşa edildiği dönemin inancı hakkında oldukça kıymetli bilgiler sunmaktadır. Özellikle mezarın içerisindeki tanrılar ve mevsim kişileştirmelerini (personifikasyonları) gösteren fresklerin yanında, seküler yaşamı ve dünyevi kutlamaları yansıtan fresklerin resmedildiği görülmüştür. Bununla birlikte mezarda, ritüellerin aile içinde gerçekleştirildiği ve buna yönelik mimari eklentilerin yapıldığına dair ipuçlarını da bulabilmek mümkündür.
Ksanthos’tan Bir Grup Knidos Amphorası
Höyük · 2024, Sayı 13 · Sayfa: 89-106 · DOI: 10.37879/hoyuk.2024.1.089
Özet
Tam Metin
Ksanthos, günümüz Antalya ili, Kaş ilçesine bağlı Kınık Mahallesi sınırları içerisinde, Antalya-Muğla arasındaki il sınırını oluşturan Eşen Çayı’nın hemen kıyısında yer almaktadır. Çalışmanın konusunu ise Ksanthos’ta gerçekleştirilen arkeolojik çalışmalarda ele geçen bir grup Knidos Amphorası oluşturmaktadır. Ana materyal olarak amphoraların değerlendirildiği çalışmada toplamda 192 parça incelenerek tipolojik ve analojik değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Özellikle buluntu olarak nadir karşılaşılan Proto-Knidos Amphoraları ile Küçük Knidos Amphora örneklerinin çalışmamızda yer alması, amphora çalışmaları için de yeni bir buluntu sahası olarak değerlendirilebilecek niteliktedir.
MÖ IV. yüzyıldan MS III. yüzyıla kadar geniş bir tarih aralığı içerisinde, form takibinin net şekilde izlenebildiği toplamda 192 adet Knidos Amphorasından sadece formunu en iyi temsil eden bir grup değerlendirme kapsamına alınmıştır. Zira yapılan tipoloji ve analojide, Proto-Knidos, Zenon Grubu, Küçük Knidos, Kanonik Knidos, Geç Knidos Tip I ve Tip II sınıflandırmalarına ait altı farklı Knidos Amphora tipi saptanmıştır. Form tayini gerçekleştirilen bu amphoraların da gerek tip gerekse kronolojik yoğunluk oranları kıstas alınarak, en azından mevcut grupla, tarihsel bir değerlendirme yapılmaya çalışılmıştır. Bu kapsamda çalışmamızda, gerek tipoloji gerekse fabrik özelliklerine göre değerlendirilen söz konusu amphoraların sınıflandırılması, tarihlenmesi ve Ksanthos’un ticari iletişim ve etkileşimi hakkında yeni veriler sunarak tarihsel sürecine katkı sağlanması amaçlanmıştır. Ayrıca materyal kültür kalıntılarıyla yapılan değerlendirmelerin hem bölge hem de Ksanthos özelinde, ticari ve siyasi bağlantılara katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Knidos’un Geç Antik Dönem Kandilleri
Höyük · 2024, Sayı 13 · Sayfa: 143-164 · DOI: 10.37879/hoyuk.2024.1.143
Özet
Tam Metin
Türkiye’nin en güneybatı ucunda, Tekir Burnu mevkiinde yer alan Knidos’un kandilleri her dönem ilgi çekici olmuştur. Dünyaca ünlü Knidos kandilleri, Helenistik Dönem’de Knidos’tan ihraç edilen ve Knidos tipi olarak literatüre geçen gri üretimli popüler kandillerdi. Knidos tipi kandiller, Roma Dönemi’nde de önemli bir ihracat kapasitesine ulaşmış ve Knidos kandil atölyelerinin temelini oluşturmuştur. Roma Dönemi’nde kandil üretimini zirveye taşıyan kentte seri üretim MS 3. yüzyıla kadar devam etmiştir. Yerel ihtiyaca yönelik üretimi devam eden MS 4. yüzyıl kandillerinin yanında Geç Antik Dönem’e tarihlenen kandiller de bulunmaktadır. Helenistik ve Roma dönemlerine göre daha az sayıda olan, Geç Antik Dönem kontekstlerinden ele geçen Knidos Geç Antik Dönem kandilleri çalışma konusunu oluşturmaktadır.
MS 4. yüzyıldan MS 7. yüzyıl başlarına tarihlenen örnekler arasından çalışmaya yirmi bir adet dahil edilerek dört ayrı başlık altında incelenmiştir. Knidos’un Geç Antik Dönemi’ne ait yapı, mekân ve tabakalarından ele geçen kandillerin bir kısmının Roma Dönemi’nde kullanılan kalıpların yeniden bu dönemde kullanılması ile üretilmiş kandiller oluştururken bir kısmını da Geç Antik Dönem’in karakteristik kandilleri oluşturmaktadır. Knidos’ta erken dönemlere oranla Geç Antik Dönem’e tarihlenen kandillerinin sayıca az olması kuvvetle muhtemel seri üretimin durması ve ihtiyaç doğrultusunda küçük çaplı üretimin devam etmesinden kaynaklı olmalıdır. Kandillerin bulunduğu yapıların mimarisi ve buluntularıyla birlikte değerlendirildiğinde Geç Antik Dönem kontekstini net olarak görmekteyiz. İncelenen Knidos Geç Antik Dönem kandilleri, Doğu Akdeniz’deki yerleşimlerden, Batı Anadolu’daki merkezlerden ve Ege dünyasındaki kentlerden ele geçen kandil örnekleri ile benzerlik göstermektedir. Ayrıca bu merkezlerle etkileşim içinde olunduğunu kanıtlamaktadır.
İzmir Nif (Olympos) Dağı’nda Saptanan Antik Üretim Etkinlikleri
Höyük · 2024, Sayı 13 · Sayfa: 65-88 · DOI: 10.37879/hoyuk.2024.1.065
Özet
Tam Metin
İzmir’in doğusunda, günümüzde Kemalpaşa, Torbalı, Buca ve Bornova ilçelerinin sınırları içindeki Nif (Olympos) Dağı’nda 2006 yılında başlayan sistematik arkeolojik kazılarda farklı üretim etkinliklerine ilişkin kanıtlar saptanmıştır. Özellikle metal üretimine ve tarımsal üretime yönelik veriler ayrıntılı değerlendirilmektedir. Kemalpaşa ilçesi Vişneli Mahallesi’ne bağlı Karamattepe çalışma alanındaki kazılarda Antik Çağ’da metal üretimi yapıldığını gösteren çeşitli bulgular elde edilmiştir. Karamattepe’de antik metalürji etkinlikleri arasında bronz dökümü, cevherden gümüş ayrıştırma işlemi, demir izabesi ve demir şekillendirme işliklerinin yapıldığı kesinlik kazanmıştır. Aynı alanda farklı metalürjik etkinliklere ilişkin buluntular sunması bakımından Karamattepe eşsiz bir örnektir. En az iki evreli olduğu anlaşılan bu madencilik ve metal üretimi etkinliğine ilişkin arkeolojik kanıtlar, yazıtlarda ve antik kaynaklarda söz edilmeyen, Lydia ile Ionia arasındaki bu yerleşimin niteliği ve tarihteki yerini ortaya koyan değerli bilgiler edinmemizi sağlamıştır. Metalürjik etkinlikler ve bu etkinlikler sonucunda elde edilen ürünlerin tipolojisi ve tarihlendirilmesi konusundaki eksiklerimiz, Karamattepe buluntularıyla giderilmektedir. Nif Dağı çevresinde, günümüzde olduğu gibi Antik Çağ’da da zeytinyağı ve şarap üretimi yapıldığını gösteren düzeneklere ait yüzey buluntuları ele geçmiştir. Bunlarla ilgili ilk değerlendirmeler, tarımsal üretim alanlarının, yerleşimin içinde değil biraz daha dışında konumlandırıldığını göstermektedir. Bu tarımsal üretim izlerinin işlevlerinin ve dağılımlarının belirlenmesi, Antik Çağ’da bölgenin yol ağları, ticaret kapasitesinin ve demografisinin anlaşılmasına yönelik çalışmalara da veri sağlayacaktır.
Sillyon Roma Dönemi Köprüsü (Ayvalıkemer) Üzerine Bir Değerlendirme
Höyük · 2024, Sayı 13 · Sayfa: 165-182 · DOI: 10.37879/hoyuk.2024.1.165
Özet
Tam Metin
Sillyon, Antik Dönem’de Pamphylia Bölgesi’nde, günümüzde ise Antalya ili, Serik ilçesine bağlı Yanköy Mahallesi Kocagözler mevkiinde yer almaktadır. Kent, arkeolojik kültür varlıkları ve sahip olduğu tarihi ve kültürel değerlerle, geçmişten bugüne dek çok katmanlı dokusuyla önemli bir kültürel miras alanı olma özelliğini korumuştur. Tarih boyunca kültür ve uygarlıkların birleşme-çatışma noktasında yer alan Sillyon, birçok medeniyetin izini taşımaktadır. Başka bir ifadeyle, mevcut veriler ışığında Sillyon, Demir Çağı başlarından Osmanlı Dönemi’ne kadar yerleşim gören ve kesintisiz bir tarihsel sürece ev sahipliği yapan çok katmanlı bir kent örneğidir. Bu makalede, Sillyon’un yaklaşık 1,5 km batısında Koducak Deresi üzerinde bulunan ve halk arasında Ayvalıkemer olarak bilinen Roma Dönemi Köprüsü ele alınmaktadır. Roma İmparatorluk Dönemi’ne tarihlenen yapı üç gözlü olup tamamı traverten bloklardan inşa edilmiştir. Karayolları Genel Müdürlüğü’nün destekleriyle 2016-2017 yıllarında restorasyonu gerçekleştirilen yapı, bölgedeki en sağlam köprü örnekleri arasında yerini almaktadır. Çalışmada, öncelikle yapının oryantasyonu ve tüm mimari kurgusu analiz edilmiş ve Anadolu’da inşa edilen çağdaşı köprülerle karşılaştırma yapılarak tarihsel değerlendirmesi yapılmıştır. Onarım müdahaleleri incelenmiş, köprünün restorasyon öncesi ve sonrası durumu ile ilgili bilgiler sunulmuştur. Köprünün Pamphylia Bölgesi yol ağları üzerindeki yeri ve kent için önemi araştırılmış ve Sillyon’un bölgedeki antik yol rotaları ile bağlantısı tartışılmıştır. Bu makalenin hem Sillyon araştırmalarına hem de bölgedeki Antik Dönem ulaşım ağları çalışmalarına yeni bir bakış açısı sunması beklenmektedir.
Arykanda Yamaç Hamamı’nın Kuzeyindeki Kazılarda Ele Geçen Sikkeler
Höyük · 2024, Sayı 13 · Sayfa: 107-142 · DOI: 10.37879/hoyuk.2024.1.107
Özet
Tam Metin
Arykanda antik kenti, Antalya ili, Finike ilçesi, Arif Köyü sınırları içerisinde yer almaktadır. Yamaç Hamamı, Devlet Agorası’ndan Akropolis’teki Ticaret Agorası’na doğru batıya yönelerek çıkan dar bir merdivenli yolun batısında yer almaktadır. Yamaç Hamamı’nın kuzeyindeki kazılar, 2012 yılında başlatılmış ve 2017 yılına kadar devam etmiştir. Bu alanda yedi açmada (YHK1-7) kazılar yapılmış ve bu kazı çalışmalarında toplam yetmiş yedi adet sikke ele geçmiştir. Bu sikkelerden okunabilen altmış yedi sikke MÖ 4. yüzyıl ile MS 4. yüzyıl aralığına tarihlendirilmektedir. Yamaç Hamamı’nın kuzeyindeki kazılarda yoğun yangın tabakaları saptanmıştır. İmparator Probus Dönemi sikke verilerindeki kesinti ve tahribat katmanları, kentin Akropolisi’nin MS 278 yılında saldırıya uğrayarak tahrip edildiğine işaret etmektedir. İmparator Probus Dönemi’nde MS 278 yılında Isaurialılar’ın Lykia’ya saldırmaları bölge genelinde yaklaşık bir yıl süren sıkıntılı bir sürece neden olmuştur. Bu dönemde bölgede bazı üst düzey askerlerin söz konusu ayaklanmayı bastırmak için görevlendirildikleri hem tarih kaynaklarından hem de yazıtlardan öğrenilmektedir. Arykanda Akropolisi’nde sur içinde, sur dışında ve Yamaç Hamamı’nın kuzeyinde tespit edilen yangın tabakaları da söz konusu dönemde Isaurialılar’ın saldırıları ile bağlantılı olmalıdır. MS 3. yüzyılın son çeyreğinde yaşanan bu olaylar sırasında Arykanda Akropolisi’nin ve yakın çevresinin önemli bir bölümünün çıkan yangınlar ile tahrip olduğu, geleneksel konut alanının yavaş yavaş terk edilerek kentin güneyinde daha alt kottaki teraslara taşındığı anlaşılmaktadır.
Troya’da Bulunan Son Tunç Çağı Kılıç Kabza Başları
Höyük · 2024, Sayı 13 · Sayfa: 19-46 · DOI: 10.37879/hoyuk.2024.1.019
Özet
Tam Metin
Tunç Çağı kılıçlarının özellikleri, tipolojileri ve kullanım esasları ile ilgili önemli çalışmalar yapılmıştır. Fakat Batı Anadolu’daki en önemli Tunç Çağı merkezlerinden Troya’da ise söz konusu bu buluntular konusunda kapsamlı bir değerlendirme yapılmamıştır. Özellikle 150 yılı aşan Troya kazılarının hemen her döneminde ele geçirilen ve hiç de azımsanmayacak yoğunlukta bulunan mermer ve fildişi kılıç kabza başları hem bir bütün olarak değerlendirilmemiş hem de kısmen yanlış şekilde yorumlanmışlardır. Troya 2019 kazı çalışmalarında daha önceki örneklerin aksine kale dışında da ele geçen kabza başı, söz konusu buluntuların yaygın kullanımına işaret etmektedir. 1871 Heinrich Schliemann kazılarından itibaren, son dönem kazılarına kadar Troya’da 21 tane kılıç kabza başı çıktığı tespit edilmiştir. Özellikle 1988-2005 yıllarındaki M. O. Korfmann dönemi kazılarında bulunan ve yarı işlenmiş durumdaki kabza örneği, bu kılıçların üretildiği atölyelerden birinin de olasılıkla Troya’da olabileceğini göstermektedir. Yerel üretimin güçlü bir kanıtı olarak karşımıza çıkan bu yarı işlenmiş örneğin tamamlanmamış haliyle ithal edilme olasılığı çok düşüktür. Bu ürünün Troya’da üretiliyor olması Troya’da üretilen Miken taklidi ürünlere bir yenisini eklememiz anlamına gelmektedir. Böylesi önemli yoğunlukta ele geçen kabza başları, Troya’da ele geçen zengin silah üretim teknolojisinin varlığı, savaş hendeği ve güçlü surlarla birleştiğinde kılıç üretimi konusunda Troya’nın da önemli bir yere sahip olabileceğini göstermektedir. Bu kapsamda, Troya kazılarında çıkan kılıç kabza başları, yeniden değerlendirilmiş ve yorumlanmıştır.
Tatarlı Höyük’ten Hitit İmparatorluk Dönemi’ne Ait Bir Grup Adak Kabı
Höyük · 2024, Sayı 13 · Sayfa: 47-64 · DOI: 10.37879/hoyuk.2024.1.047
Özet
Tam Metin
Ovalık Kilikya’nın doğusunda yer alan Tatarlı Höyük’de yapılan kazılar, yerleşimde MÖ II. binyıl tabakalarının önemini ortaya koyan mimari ve buluntularla karşımıza çıkmaktadır. MÖ II. binyılın ortalarında Çukurova Bölgesi’nde Kizzuwatna Devleti bir Hurri Krallığı olarak kurulmuş ve özellikle Hitit İmparatorluk Dönemi’nde Hitit dinî ve kültürel yaşamına da önemli etkileri olmuştur. Hitit siyasi ve kültürel yapısının güçlü hissedildiği bu dönemde bölgenin belli başlı yerleşimlerinde bu kültüre ait mimari, seramik ve küçük buluntular ele geçmiştir. Bu buluntular arasında Hitit dinî yaşantısının bir yansıması olarak ‘adak’ işlevli olduğu düşünülen, günlük kullanıma uygun olmayan minyatür boyutlarıyla dikkat çeken bazı kaplar da bulunmaktadır[1] . Bu makalede Tatarlı Höyük yerleşiminde 2007-2016 yılları arasında ele geçen bir grup minyatür çanak ve testi tanıtılmaktadır. Belirtilen kazı sezonlarında toplam 11 adet minyatür çanak ve dört adet de minyatür testi ele geçmiştir. Bu kaplardan biri Tatarlı Höyük’te tapınak olduğu düşünülen A yapısı içerisinde bir mekân dolgusunda bulunmuştur. Minyatür çanaklar ayrıca form açısından tipolojik bir sınıflandırma ile ele alınmış ve her tip Hitit Uygarlığının belli başlı yerleşimlerindeki benzerleriyle karşılaştırılmıştır. Tatarlı’da ele geçen ve işlevsel açıdan günlük kullanıma uygun olmayan bu tip kapların çağdaş yerleşimlerde, özellikle Boğazköy’de tapınak alanlarında ele geçtikleri de göz önüne alındığında adak işlevli oldukları ve dinî törenlerde kullanılmış oldukları önerilebilir.
Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi’nin Fransa Elçiliği
Belleten · 2024, Cilt 88, Sayı 311 · Sayfa: 147-183 · DOI: 10.37879/belleten.2024.147
Özet
Tam Metin
Bu makale Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi’nin Fransa elçiliğini konu ediniyor. Söz konusu elçilik, şimdiye kadar Osmanlı tarihçiliğindeki hâkim modernleşme paradigmasının etkisiyle tarihî bağlamından koparılarak incelenmiş, Yirmisekiz Çelebi’ye Osmanlı/Türk modernleşme tarihinde şahsına münhasır paye verilmiştir. Buna göre, “Lale Devri”nin reformcu vezîriâzamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, Yirmisekiz Çelebi’yi Batı medeniyetini incelemesi ve kendisine reform önerileri getirmesi için Fransa’ya göndermişti. Bu iddianın mesnedi olmadığını ortaya koyan akademik yayınlara rağmen tarihçiler bu galattan vazgeçmemişlerdir. Oysa gerek Osmanlı gerekse Avrupalı çağdaş kaynaklar, Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi’nin elçiliği için yeterince zengin malumat sağlamaktadır. Osmanlı diplomasi pratikleri düşünüldüğünde çağdaşlarınca olağanüstü görülen bu elçilik, yalnızca Marki de Bonnac’ın değil, İstanbul’daki Habsburg kapı kethüdası Joseph von Dirling’in ve İngiltere elçisi Abraham Stanyan’ın da dikkatini çekmişti. Bilhassa Dirling ve daha sonra Habsburgların Paris’teki elçisi Pentenriedter, bu elçiliğin hedefini ve Yirmisekiz Çelebi’nin Paris’teki ve Fransa’dan döndükten sonra İstanbul’daki faaliyetlerini Viyana’ya aktarmıştır. Başlangıçta Bâbıâli ve Versailles arasında Habsburg aleyhtarı ittifak kurulacağından endişe edilse de sonuçta, Malta’daki Osmanlı esirlerinin Fransa’nın aracılığıyla kurtarılması için yapılan görüşmelerin, bu elçiliğin yegâne siyasi misyonu olduğu anlaşılacaktır. Sultan ve vezîriâzamı arasındaki yazışmalar ve Vakanüvis Raşid Efendi’nin yazdıkları da bu konudaki Habsburg ve İngiliz istihbaratını teyit eder: Yirmisekiz Çelebi’nin Fransa elçiliği, yalnızca Avrupa’daki diplomatik gelişmeleri yerinde takip etmeyi hedefliyordu. Ne var ki Osmanlı diplomasisinin kurumsal yetersizliği bu misyonu siyasi ve diplomatik olarak semeresiz bırakmıştır.
Anadolu Tarih Öncesi Dönemlerine Yeni Katkılar: İnhisar Gedikkaya Mağarası (MÖ 14500-4500)
Belleten · 2024, Cilt 88, Sayı 311 · Sayfa: 1-43 · DOI: 10.37879/belleten.2024.001
Özet
Tam Metin
Gedikkaya Mağarası, Bilecik ili İnhisar ilçesinin yaklaşık 1 km güneydoğusunda, Gedikkaya Mevkii’nde yer alan Gedikkaya Nekropolü içerisinde bulunmaktadır. Mağara, Epi-paleolitik, Neolitik ve Kalkolitik olmak üzere üç farklı dönemde yerleşime sahne olmuştur. Bunun yanı sıra düzensiz bir şekilde Hellenistik Dönem’e ait az sayıda ele geçen malzeme; mağaranın yer aldığı kayalık tepenin eteklerinde yer alan yerleşim yerinin sakinlerinin zaman zaman belli amaçlarla mağarayı ziyaret ettiğine işaret etmektedir. Karbon 14 yaş tayini analizlerinin sonuçlarına göre mağarada bugüne dek bilinen ilk yerleşim Epi-paleolitik Dönem’e denk gelen MÖ 14500’lere aittir. Mağaranın iskân edildiği en geç tarih ise Orta Kalkolitik Dönem’e denk gelen MÖ 4500’lerdir. Mağaradaki Epi-paleolitik Dönem buluntuları Avrupa Üst Paleolitik Dönem kültür öğeleri ile Anadolu ve Doğu Akdeniz’in Çanak Çömleksiz Neolitik kültürleri arasında bağlantılar olduğunu düşündürmektedir. Neolitik Dönem sonuna ait bulgular burada kısa süreli bir yerleşime işaret etmektedir; söz konusu kontekstlere ait tarihler, 8.2 ka olarak bilinen iklim olayına ve küresel soğumanın zirve yaptığı sürece denk gelmektedir. Kalkolitik Dönem’in ilk yarısı Gedikkaya’da mimarisi ile daha uzun süreli fakat sezonluk iskânın olduğu bir zaman dilimidir. Neolitik ve Kalkolitik Dönem buluntuları şaşırtıcı bir şekilde Balkanlar, Kafkaslar, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu gibi uzak bölge kültürleriyle ortak öğeler içermektedir. Gedikkaya’daki iskân büyük oranda iklim olayları ile ilişkilendirilen ama yine de tam olarak kesinleşmemiş sebeplere bağlı “kültürel kırılmaların” olduğu dönemlere denk gelmektedir. Dolaysıyla barınma, yeni yer arayışı, güvenlik ve konaklama gibi çeşitli sebeplere bağlı bölgeler arası insan hareketliliğinin yaşandığı süreçlerde mağarada yerleşilmiştir.