466 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- Osmanlı Devleti 39
- Ottoman Empire 39
- Osmanlı 36
- Ottoman 30
- Osmanlı İmparatorluğu 16
- İstanbul 11
- Ticaret 10
- Türkiye 10
- İngiltere 9
- Ottoman State 9
Şeyh Hayat el-Harrani Türbesi’nin Yeni Bulunan Cenazelik Bölümü ve Kitabeleri
Höyük · 2024, Sayı 13 · Sayfa: 213-236 · DOI: 10.37879/hoyuk.2024.1.213
Özet
Tam Metin
Şeyh Hayat el-Harrani Cami ve Türbesi günümüzde Şanlıurfa ili, Harran ilçesinde bulunan Harran antik kenti dış surlarının kuzeybatısındaki mezarlık alanının bitişiğinde yer almaktadır. 2017 ve 2018 yıllarında cami ve türbede gerçekleştirilen restorasyon amaçlı kazı çalışmaları sırasında türbe yapısında cenazelik mekânlarına rastlanmıştır. Ortaya çıkarılan cenazelik mekânları kuzey-güney yönünde yan yana gelecek şekilde üç bölümden oluşmaktadır. Dikdörtgen planlı bu mekânların üzeri beşik tonozla örtülmüştür. Tonozları tuğla örülü olup, bağlayıcı olarak Horasan harç kullanılmıştır. Duvarları düzgün kesme kalker taşı, moloz taşı ve tuğla malzemelerin karışımından meydana gelmektedir. Bu mekânlar bir ön oda ve iki cenazelik odasından oluşmaktadır. Ön odaya basamaklı bir giriş yardımıyla inilmekte, ardından cenazelik odalarına geçilmektedir. Planda numaralandırılan yapılardan 1 no.lu mekânda dört adet mezar tespit edilmiştir. 2 no.lu mekânda ise ölüm tarihi 589H/1193 yılını gösteren Şeyh Yahya Ibn Şebib adında şahideli bir mezar taşı bulunmuştur. Şeyh’in mezar taşı, düzgün kesilmiş kalker taşından olup, dikdörtgen biçimli olarak tasarlanmıştır. Çerçeve içerisinde dört satırlık iyi korunmuş halde Arapça bir kitabe yer almaktadır. Kitabe Eyyübi nesih yazı stiliyle yazılmıştır ve satır aralıkları ince şeritlerle birbirinden ayrılmaktadır
Bunların yanı sıra, avluda yapılan kazı çalışmalarında da dört adet mezar yapısı ve kitabeli mezar taşları bulunmuştur. Türbede yapılan kazı çalışmaları cenazeliğin ortaya çıkarılmasını ve türbe sahibi Şeyh Yahya’nın adı ile ölüm yılının tespit edilmesini sağlamıştır. Bu bağlamda çalışmamızda ortaya çıkarılan cenazelik mekânları ile mezar yapıları tanıtılmış ve şahidelerin üzerindeki kitabelerin Arapça’dan Türkçe’ye çevirilerine yer verilmiştir.
Yeni Kazılar Işığında Anemurium B I 16 Nolu Tonozlu Mezar
Höyük · 2024, Sayı 13 · Sayfa: 183-212 · DOI: 10.37879/hoyuk.2024.1.183
Özet
Tam Metin
Anemurium, Antik Çağ’da Kilikya Bölgesi’nin batısındaki önemli liman kentlerinden biridir. Antik yerleşime ait kalıntılar, günümüzde Mersin ili, Anamur ilçesi, Ören Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Gerek tarihî kaynaklar gerekse modern araştırmalar Anemurium’un, Roma Çağı boyunca hem Kilikya Bölgesi hem de Anadolu için stratejik bir öneme sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Kentte ilk kazı ve araştırmalar 1962 yılında başlamış, 1987 yılına kadar da kısa süreli ve aralıklarla devam ettirilmiştir. 1987 yılından 2016 yılına kadar herhangi bir bilimsel arkeolojik kazı, araştırma ve restorasyon çalışması yapılmamıştır. Aradan geçen bu uzun süreçten sonra tarafımızca 2016 yılında kentte yeniden çalışmalara başlanmıştır.
Anemurium Antik Kenti’nden günümüze ulaşabilmiş önemli kalıntıların başında hiç şüphesiz Nekropol alanındaki sayısız mezar örnekleri gelmektedir. Anemurium Nekropolü, Anadolu’daki Roma mezarlıkları içerisinde en iyi korunmuş mezar örneklerini bünyesinde barındırmaktadır. Özellikle MS 2.-3. yüzyıllardaki yoğun imar faaliyetleri esnasında farklı ölçü ve tiplerde yaklaşık 350’ye yakın mezar inşa edilmiştir. Bu mezarlar içerisinde B I 16 Nolu Tonozlu Mezar, diğer örneklere nazaran ayrı bir yere ve öneme sahiptir. Söz konusu mezar hem birden fazla inşa aşamasına dair kanıtlar sunması bakımından hem de içerisinde bulunan fresk ve mozaik gibi süslemeleriyle inşa edildiği dönemin inancı hakkında oldukça kıymetli bilgiler sunmaktadır. Özellikle mezarın içerisindeki tanrılar ve mevsim kişileştirmelerini (personifikasyonları) gösteren fresklerin yanında, seküler yaşamı ve dünyevi kutlamaları yansıtan fresklerin resmedildiği görülmüştür. Bununla birlikte mezarda, ritüellerin aile içinde gerçekleştirildiği ve buna yönelik mimari eklentilerin yapıldığına dair ipuçlarını da bulabilmek mümkündür.
Knidos’un Geç Antik Dönem Kandilleri
Höyük · 2024, Sayı 13 · Sayfa: 143-164 · DOI: 10.37879/hoyuk.2024.1.143
Özet
Tam Metin
Türkiye’nin en güneybatı ucunda, Tekir Burnu mevkiinde yer alan Knidos’un kandilleri her dönem ilgi çekici olmuştur. Dünyaca ünlü Knidos kandilleri, Helenistik Dönem’de Knidos’tan ihraç edilen ve Knidos tipi olarak literatüre geçen gri üretimli popüler kandillerdi. Knidos tipi kandiller, Roma Dönemi’nde de önemli bir ihracat kapasitesine ulaşmış ve Knidos kandil atölyelerinin temelini oluşturmuştur. Roma Dönemi’nde kandil üretimini zirveye taşıyan kentte seri üretim MS 3. yüzyıla kadar devam etmiştir. Yerel ihtiyaca yönelik üretimi devam eden MS 4. yüzyıl kandillerinin yanında Geç Antik Dönem’e tarihlenen kandiller de bulunmaktadır. Helenistik ve Roma dönemlerine göre daha az sayıda olan, Geç Antik Dönem kontekstlerinden ele geçen Knidos Geç Antik Dönem kandilleri çalışma konusunu oluşturmaktadır.
MS 4. yüzyıldan MS 7. yüzyıl başlarına tarihlenen örnekler arasından çalışmaya yirmi bir adet dahil edilerek dört ayrı başlık altında incelenmiştir. Knidos’un Geç Antik Dönemi’ne ait yapı, mekân ve tabakalarından ele geçen kandillerin bir kısmının Roma Dönemi’nde kullanılan kalıpların yeniden bu dönemde kullanılması ile üretilmiş kandiller oluştururken bir kısmını da Geç Antik Dönem’in karakteristik kandilleri oluşturmaktadır. Knidos’ta erken dönemlere oranla Geç Antik Dönem’e tarihlenen kandillerinin sayıca az olması kuvvetle muhtemel seri üretimin durması ve ihtiyaç doğrultusunda küçük çaplı üretimin devam etmesinden kaynaklı olmalıdır. Kandillerin bulunduğu yapıların mimarisi ve buluntularıyla birlikte değerlendirildiğinde Geç Antik Dönem kontekstini net olarak görmekteyiz. İncelenen Knidos Geç Antik Dönem kandilleri, Doğu Akdeniz’deki yerleşimlerden, Batı Anadolu’daki merkezlerden ve Ege dünyasındaki kentlerden ele geçen kandil örnekleri ile benzerlik göstermektedir. Ayrıca bu merkezlerle etkileşim içinde olunduğunu kanıtlamaktadır.
Sillyon Roma Dönemi Köprüsü (Ayvalıkemer) Üzerine Bir Değerlendirme
Höyük · 2024, Sayı 13 · Sayfa: 165-182 · DOI: 10.37879/hoyuk.2024.1.165
Özet
Tam Metin
Sillyon, Antik Dönem’de Pamphylia Bölgesi’nde, günümüzde ise Antalya ili, Serik ilçesine bağlı Yanköy Mahallesi Kocagözler mevkiinde yer almaktadır. Kent, arkeolojik kültür varlıkları ve sahip olduğu tarihi ve kültürel değerlerle, geçmişten bugüne dek çok katmanlı dokusuyla önemli bir kültürel miras alanı olma özelliğini korumuştur. Tarih boyunca kültür ve uygarlıkların birleşme-çatışma noktasında yer alan Sillyon, birçok medeniyetin izini taşımaktadır. Başka bir ifadeyle, mevcut veriler ışığında Sillyon, Demir Çağı başlarından Osmanlı Dönemi’ne kadar yerleşim gören ve kesintisiz bir tarihsel sürece ev sahipliği yapan çok katmanlı bir kent örneğidir. Bu makalede, Sillyon’un yaklaşık 1,5 km batısında Koducak Deresi üzerinde bulunan ve halk arasında Ayvalıkemer olarak bilinen Roma Dönemi Köprüsü ele alınmaktadır. Roma İmparatorluk Dönemi’ne tarihlenen yapı üç gözlü olup tamamı traverten bloklardan inşa edilmiştir. Karayolları Genel Müdürlüğü’nün destekleriyle 2016-2017 yıllarında restorasyonu gerçekleştirilen yapı, bölgedeki en sağlam köprü örnekleri arasında yerini almaktadır. Çalışmada, öncelikle yapının oryantasyonu ve tüm mimari kurgusu analiz edilmiş ve Anadolu’da inşa edilen çağdaşı köprülerle karşılaştırma yapılarak tarihsel değerlendirmesi yapılmıştır. Onarım müdahaleleri incelenmiş, köprünün restorasyon öncesi ve sonrası durumu ile ilgili bilgiler sunulmuştur. Köprünün Pamphylia Bölgesi yol ağları üzerindeki yeri ve kent için önemi araştırılmış ve Sillyon’un bölgedeki antik yol rotaları ile bağlantısı tartışılmıştır. Bu makalenin hem Sillyon araştırmalarına hem de bölgedeki Antik Dönem ulaşım ağları çalışmalarına yeni bir bakış açısı sunması beklenmektedir.
Arykanda Yamaç Hamamı’nın Kuzeyindeki Kazılarda Ele Geçen Sikkeler
Höyük · 2024, Sayı 13 · Sayfa: 107-142 · DOI: 10.37879/hoyuk.2024.1.107
Özet
Tam Metin
Arykanda antik kenti, Antalya ili, Finike ilçesi, Arif Köyü sınırları içerisinde yer almaktadır. Yamaç Hamamı, Devlet Agorası’ndan Akropolis’teki Ticaret Agorası’na doğru batıya yönelerek çıkan dar bir merdivenli yolun batısında yer almaktadır. Yamaç Hamamı’nın kuzeyindeki kazılar, 2012 yılında başlatılmış ve 2017 yılına kadar devam etmiştir. Bu alanda yedi açmada (YHK1-7) kazılar yapılmış ve bu kazı çalışmalarında toplam yetmiş yedi adet sikke ele geçmiştir. Bu sikkelerden okunabilen altmış yedi sikke MÖ 4. yüzyıl ile MS 4. yüzyıl aralığına tarihlendirilmektedir. Yamaç Hamamı’nın kuzeyindeki kazılarda yoğun yangın tabakaları saptanmıştır. İmparator Probus Dönemi sikke verilerindeki kesinti ve tahribat katmanları, kentin Akropolisi’nin MS 278 yılında saldırıya uğrayarak tahrip edildiğine işaret etmektedir. İmparator Probus Dönemi’nde MS 278 yılında Isaurialılar’ın Lykia’ya saldırmaları bölge genelinde yaklaşık bir yıl süren sıkıntılı bir sürece neden olmuştur. Bu dönemde bölgede bazı üst düzey askerlerin söz konusu ayaklanmayı bastırmak için görevlendirildikleri hem tarih kaynaklarından hem de yazıtlardan öğrenilmektedir. Arykanda Akropolisi’nde sur içinde, sur dışında ve Yamaç Hamamı’nın kuzeyinde tespit edilen yangın tabakaları da söz konusu dönemde Isaurialılar’ın saldırıları ile bağlantılı olmalıdır. MS 3. yüzyılın son çeyreğinde yaşanan bu olaylar sırasında Arykanda Akropolisi’nin ve yakın çevresinin önemli bir bölümünün çıkan yangınlar ile tahrip olduğu, geleneksel konut alanının yavaş yavaş terk edilerek kentin güneyinde daha alt kottaki teraslara taşındığı anlaşılmaktadır.
Anadolu Tarih Öncesi Dönemlerine Yeni Katkılar: İnhisar Gedikkaya Mağarası (MÖ 14500-4500)
Belleten · 2024, Cilt 88, Sayı 311 · Sayfa: 1-43 · DOI: 10.37879/belleten.2024.001
Özet
Tam Metin
Gedikkaya Mağarası, Bilecik ili İnhisar ilçesinin yaklaşık 1 km güneydoğusunda, Gedikkaya Mevkii’nde yer alan Gedikkaya Nekropolü içerisinde bulunmaktadır. Mağara, Epi-paleolitik, Neolitik ve Kalkolitik olmak üzere üç farklı dönemde yerleşime sahne olmuştur. Bunun yanı sıra düzensiz bir şekilde Hellenistik Dönem’e ait az sayıda ele geçen malzeme; mağaranın yer aldığı kayalık tepenin eteklerinde yer alan yerleşim yerinin sakinlerinin zaman zaman belli amaçlarla mağarayı ziyaret ettiğine işaret etmektedir. Karbon 14 yaş tayini analizlerinin sonuçlarına göre mağarada bugüne dek bilinen ilk yerleşim Epi-paleolitik Dönem’e denk gelen MÖ 14500’lere aittir. Mağaranın iskân edildiği en geç tarih ise Orta Kalkolitik Dönem’e denk gelen MÖ 4500’lerdir. Mağaradaki Epi-paleolitik Dönem buluntuları Avrupa Üst Paleolitik Dönem kültür öğeleri ile Anadolu ve Doğu Akdeniz’in Çanak Çömleksiz Neolitik kültürleri arasında bağlantılar olduğunu düşündürmektedir. Neolitik Dönem sonuna ait bulgular burada kısa süreli bir yerleşime işaret etmektedir; söz konusu kontekstlere ait tarihler, 8.2 ka olarak bilinen iklim olayına ve küresel soğumanın zirve yaptığı sürece denk gelmektedir. Kalkolitik Dönem’in ilk yarısı Gedikkaya’da mimarisi ile daha uzun süreli fakat sezonluk iskânın olduğu bir zaman dilimidir. Neolitik ve Kalkolitik Dönem buluntuları şaşırtıcı bir şekilde Balkanlar, Kafkaslar, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu gibi uzak bölge kültürleriyle ortak öğeler içermektedir. Gedikkaya’daki iskân büyük oranda iklim olayları ile ilişkilendirilen ama yine de tam olarak kesinleşmemiş sebeplere bağlı “kültürel kırılmaların” olduğu dönemlere denk gelmektedir. Dolaysıyla barınma, yeni yer arayışı, güvenlik ve konaklama gibi çeşitli sebeplere bağlı bölgeler arası insan hareketliliğinin yaşandığı süreçlerde mağarada yerleşilmiştir.
Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi’nin Fransa Elçiliği
Belleten · 2024, Cilt 88, Sayı 311 · Sayfa: 147-183 · DOI: 10.37879/belleten.2024.147
Özet
Tam Metin
Bu makale Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi’nin Fransa elçiliğini konu ediniyor. Söz konusu elçilik, şimdiye kadar Osmanlı tarihçiliğindeki hâkim modernleşme paradigmasının etkisiyle tarihî bağlamından koparılarak incelenmiş, Yirmisekiz Çelebi’ye Osmanlı/Türk modernleşme tarihinde şahsına münhasır paye verilmiştir. Buna göre, “Lale Devri”nin reformcu vezîriâzamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, Yirmisekiz Çelebi’yi Batı medeniyetini incelemesi ve kendisine reform önerileri getirmesi için Fransa’ya göndermişti. Bu iddianın mesnedi olmadığını ortaya koyan akademik yayınlara rağmen tarihçiler bu galattan vazgeçmemişlerdir. Oysa gerek Osmanlı gerekse Avrupalı çağdaş kaynaklar, Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi’nin elçiliği için yeterince zengin malumat sağlamaktadır. Osmanlı diplomasi pratikleri düşünüldüğünde çağdaşlarınca olağanüstü görülen bu elçilik, yalnızca Marki de Bonnac’ın değil, İstanbul’daki Habsburg kapı kethüdası Joseph von Dirling’in ve İngiltere elçisi Abraham Stanyan’ın da dikkatini çekmişti. Bilhassa Dirling ve daha sonra Habsburgların Paris’teki elçisi Pentenriedter, bu elçiliğin hedefini ve Yirmisekiz Çelebi’nin Paris’teki ve Fransa’dan döndükten sonra İstanbul’daki faaliyetlerini Viyana’ya aktarmıştır. Başlangıçta Bâbıâli ve Versailles arasında Habsburg aleyhtarı ittifak kurulacağından endişe edilse de sonuçta, Malta’daki Osmanlı esirlerinin Fransa’nın aracılığıyla kurtarılması için yapılan görüşmelerin, bu elçiliğin yegâne siyasi misyonu olduğu anlaşılacaktır. Sultan ve vezîriâzamı arasındaki yazışmalar ve Vakanüvis Raşid Efendi’nin yazdıkları da bu konudaki Habsburg ve İngiliz istihbaratını teyit eder: Yirmisekiz Çelebi’nin Fransa elçiliği, yalnızca Avrupa’daki diplomatik gelişmeleri yerinde takip etmeyi hedefliyordu. Ne var ki Osmanlı diplomasisinin kurumsal yetersizliği bu misyonu siyasi ve diplomatik olarak semeresiz bırakmıştır.
Arkeolojik ve Epigrafik Veriler Işığında Pontos Tapınak Devleti Ameria’nın Konumu Üzerine Yeni Bir Öneri
Belleten · 2024, Cilt 88, Sayı 311 · Sayfa: 45-80 · DOI: 10.37879/belleten.2024.045
Özet
Tam Metin
Ameria, Strabon’dan öğrenildiğine göre Hellenistik Dönem’de Pontos’ta yer alan Komana Pontika ve Zela ile birlikte üç önemli kült merkezinden biriydi. Günümüz araştırmacıları tarafından tapınak devleti olarak adlandırılan bu kült merkezleri, bugün Tokat il sınırları içerisinde yer almaktadır.
Ameria Tapınak Devleti, ay tanrısı Men’e aitti ve bu tanrının kültünün buradaki kurucusu I. Pharnakes’ti. Bu yüzden söz konusu tanrı, Pharnakes’in Men’i ya da Men-Pharnakou olarak adlandırılmıştı. Bugüne kadar tanrı Men hakkında yapılan araştırmalar sayesinde bahsedilen tanrıya dair oldukça fazla bilgiye sahip olunduğu söylenebilir. Buna karşılık Pontos’ta Men’in tapınağının yani evinin nerede olduğuna ilişkin araştırmalarda aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Dolayısı ile Ameria’yı bir şekilde konu edinen yayınlarda daha çok tanrı Men veya Men-Pharnakou kültü ön plana çıkartılırken, Ameria’nın neresi olduğuna dair açıklamalar hep bu tanrının veya söz konusu kültün gölgesinde kalmıştır.
Antik kaynaklar bağlamında, Ameria tapınak devletinin konumuna yönelik ilk ve tek açıklamayı yapan Strabon’dan elde edilen bilgiler doğrultusunda söz konusu yerin lokalizasyonuna ilişkin olarak yakın zamana kadar bilimsel düzlemde sadece iki öneri ortaya atılmıştır ki, bunların da sağlam kanıtlardan yoksun olduğu söylenebilir. Yakın zamanda ise Ameria ile fonetik benzerliğinden dolayı Tokat’ın Erbaa ilçesine bağlı Bağpınar köyünün eski adı olan Emeri arasında bir yakınlık kurularak Ameria’nın Emeri ile eşleştirilebileceği önerisi getirilmiş, ancak ya bunu destekleyecek kanıtlar sunulmamış ya da kanıtlar konunun uzmanı olmayanlar tarafından sunulup değerlendirildiğinden ortaya eksik ve hatalı sonuçlar konulmuştur. Bu çalışmada söz konusu köyden elde edilen arkeolojik ve epigrafik veriler doğrultusunda, bugüne kadar üzerinde çok fazla durulmayan Ameria’nın konumu hakkında bir analiz yapılacaktır.
Sardinya-İtalya Erzurum Konsolosluğu ve Ermeni Meselesindeki Rolü
Belleten · 2024, Cilt 88, Sayı 311 · Sayfa: 341-373 · DOI: 10.37879/belleten.2024.341
Özet
Tam Metin
1853-1856 yıllarında yaşanan Kırım Savaşı’nda, İngiltere ve Fransa ile birlikte Sardinya Devleti de Rusya’ya karşı Osmanlı Devleti’nin yanında yer almıştır. Savaştan sonra Sardinya tebaasından bazı kişiler Erzurum ve civarında ekonomik ve ticari faaliyetlerde bulunmuşlardır. Bunun üzerine Sardinya Devleti, 1860 yılında Erzurum’a bir konsolos memuru atamıştır. 1861 yılında İtalya birliği kurulup Sardinya Devleti bu birliğe dâhil olunca, 1862’de bu kez İtalya Devleti adına bir konsolos memuru görevlendirilmiştir. Bu dönemde ismi ön plana çıkan kişi, 1855’ten beri Erzurum’da bulunan Eczacı Augusto Lavini’dir. 1890’da patlak veren ilk Ermeni isyanı sırasında adını duyurmaya başlayan Lavini, isyanı takip eden günlerde Erzurum’daki Ermeni komitacıları ile birlikte Osmanlı yöneticilerini rahatsız eden birtakım faaliyetlere girişmiştir. Bunun üzerine 1892’de görevden alınmıştır. 1894 yılında Sason İsyanı patlak verince İtalya, Erzurum’da bir konsolosluk açmaya karar vermiş ve Osmanlı Devleti’nin muhalefetine rağmen Attilio Monaco’yu konsolos olarak Erzurum’a göndermiştir. Osmanlı Devleti, bu emrivaki karşısında zor durumda kalmıştır. Yapılan diplomatik girişimlerin sonucunda İtalya Konsolosu’nun ataması yaklaşık iki ay geciktirilebilmiştir. Osmanlı Devleti, konsolosun atanmasını engelleyememekle birlikte, bu konsolosun Tahkikat Komisyonu’na katılarak İtalya’nın Sason Hadisesi’ne doğrudan müdahalesinin önüne geçmiştir. Bununla birlikte Monaco, 1895’te Ermeni komitacıları tarafından başlatılan ve tarihe “Erzurum Vakası” olarak geçen olayları Ermenilerin lehine yanlı bir şekilde batı basınına duyurmak için elinden geleni yapmıştır. Bütün bu hadiselerin ardından Erzurum’daki İtalya Konsolosluğu 1896’da kapatılmıştır. 1914 yılı sonlarında, Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na fiilen girdiği günlerde İtalya Devleti, Erzurum’daki konsolosluğunu tekrar aktif hale getirmiştir. Bununla birlikte 1915’te İtalya’nın Osmanlı Devleti’ne karşı savaş açmasıyla birlikte İtalyan Konsolosluğu kapanmıştır.
The Role of Artisans in the Circumcision Festival of 1675 During the Reign of Sultan Mehmed IV
Belleten · 2024, Cilt 88, Sayı 311 · Sayfa: 111-146 · DOI: 10.37879/belleten.2024.111
Özet
Tam Metin
In 1675, the Ottoman state held an imperial festival (sur-ı hümayun) in Edirne to celebrate the military achievements, the circumcision of the sons of Sultan Mehmed IV (r. 1648-1687) and the marriage of his daughter. Drawing from seventeenthcentury official and non-official sources concerning the festival, this essay focuses mainly on the role of the artisans. It shows how the practices of the artisans at the festival resembled those of the army artisans who, too, paraded at the initial stage of the military campaigns. However, rather than the mere theatrical aspects of the guilds’ pageantry, it emphasizes other yet multiple functions of the artisans. In particular, showing the role of the Istanbul and Edirne guilds in front of and behind the stage, this essay argues that they not only benefited from participating in such events but also bore their burdens as they provided various services, labor, and funding. In this regard, it also pays attention to the other side of the coin where not only artisans but also other actors were involved. To this end, after a brief introduction, this essay focuses on the day-to-day parades of the artisans, the practices of gift-giving, the burdens and benefits of the festival for the different classes, and finally its military tone by considering the actively involved artisans and their auxiliaries.