4009 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

1720 Tarihli Tahrir Defterine Göre Nakşa Adası’nda Yapılan Düzenlemeler ve Reâyânın Durumu

Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 268 · Sayfa: 671-680
Tam Metin
Osmanlıların yeni fethettikleri bölgelerde var olan idârî yapının korunması konusundaki yaklaşımları nasıldı? Yeni fethedilen bölge halkı Osmanlı'nın bu uygulamasına karşı nasıl bir tutum sergiliyordu? Osmanlı tebaası hâline gelen ve mezhepleri farklı olan gayrimüslimlere karşı nasıl bir politika uygulanmaktaydı? 1720 tarihli tahrir defterinin başında bulunan ve bu makalenin konusu olan kânûnnâmede(1) bu soruların cevaplarının bulunabileceği kanaatindeyiz. Söz konusu belge, I. Süleyman döneminde fethedilen ve 1829 yılında Yunan Devleti'ne katılmasına kadar Osmanlı idâresi altında kalan Nakşa Adası'nda Osmanlı Devleti'nin yalnızca fetih öncesindeki dengeleri korumakla yetinmediği, hem adaletli yönetimi temin etmesi, hem de daha geniş kitleleri Osmanlı yönetimine bağladığını göstermesi ve uygulanan sosyal politikaları gün yüzüne çıkarması adına önem taşımaktadır.

Yok Olan Kültür Varlıklarımızdan Denizli’deki Kurşunluoğlu Konağı

Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 268 · Sayfa: 681-694
Tam Metin
Türk kültürünü en iyi yansıtan sivil mimarlık örneklerinden biri olan tarihi evlerimiz, Türk Toplumu'nun nesilden nesile aktarılan gelenek ve göreneklerinin yaşatıldığı yapı örnekleridir(1). Pek çok bölgede, depremler, yangınlar, ihmalkârlık ve yerlerine apartman dikme hevesi gibi çeşitli sebeplerle günden güne azalan eski evlerin Denizli'deki örnekleri de artık iki elin parmak sayısını geçmeyecek kadardır. Denizli kültürünün ve etnografyasının değerli varlıklarından biri olan Kurşunluoğlu Konağı(2), Denizli'de, 18 K2 pafta, 432 ada, 11, 12 ve 18 nolu parsellerde bulunmaktaydı.

The Soru of Bayezid Empire Building and Representation in the Ottoman Civil War of 1402-13

Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 268 · Sayfa: 795-800
Dimitris J. Kastritsis tarafından hazırlanan The Sons of Bayezid, Empire Building and Representation in the Ottoman Civil War of 1402-13. (Bayezid'in Oğulları, Osmanlı İç Savaşında İmparatorluğun İnşası ve Temsiliyeti 1402-13) adlı bu çalışma 1683 yılından beri yayım faaliyetini sürdüren dünyaca ünlü yayınevi Brill tarafından 2007 yılı içinde The Ottoman Empire and its Heritage (Osmanlı İmparatorluğu ve Mirası) serisinin 38. kitabı olarak basılmıştır. Çalışmanın editörlüğünü yine Osmanlı tarihi çalışmalarının tanınmış iki uzmanı Suraiya Faroqhi ve Halil İnalcık yapmıştır. Çalışmanın sahibi Dimitris J. Kastritsis eserine anne ve babasının hatırasına ithafta bulunarak başlıyor. Kitap, Içindekiler, önsöz, Kısaltmalar Listesi, Transliterasyon ve Kullanımı ile ilgili Haritalar kısımlarının oluşturduğu ve Roma rakamları ile XXIII'e kadar numaralandırılan sayfalarla başlıyor. Önsözde Dimitris J. Kastritsis bu çalışmanın kendisinin doktora tezinden üretilen ilk kitabı olduğunu belirttikten sonra tezinin orijinalinde "Fetret Devri" olarak nitelendirdiği dönemi, çalışmasını kitap haline getirirken "İç Savaş" olarak adlandırdığını belirtiyor. Bunu nedenini dönemin orijinal kaynaklarında "Fetret" kelimesinin kullanılmadığını, bu tabirin 19. yüzyıl Osmanlı tarihçilerinden Avusturyalı Josef von Hammer-Purgstall tarafından kullanıldığını ve daha sonra bu kelimenin benimsendiğini ancak bu sözcüğün dönemin gerçek ruhunu yansıtması bakımından kendisini yeterince ikna edememesi olarak gösteriyor.

Buda'da Bizans İmparatorları ve Elçileri

Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 268 · Sayfa: 755-774
Karpatlar Havzası'na yerleşen ve orada devlet kuran Macarları, beş yüz yıldan daha uzun bir süre boyunca Bizans İmparatorluğu'na bağlayan ilişkilerin tarihinde, İstanbul'un 1204 yılında Haçlılar tarafından işgal edilmesi derinlere işleyen bir değişiklik yaratmıştır. Bunun sonucunda Bizans İmparatorluğu'nun toprakları Laskarislerin, Küçük Asya'daki Nikaia İmparatorluğu denen ülkenin sınırları arasına sıkışmış; bu arada eski başkente ve Propontis'in Avrupa ve Asya'daki kıyı bölgesine Latin imparatorluğunun beyleri el koymuş ve bunların taraftarları Bizans topraklarının doğu ve güney bölgesinde küçük vassal devletler kurmuş; Bizans adalarının ise pek azı dışında tümü Venedik'in egemenliği altına girmiştir. Gerçi Bizanslılar 1261'de İstanbul'u geri aldılar ve imparator VIII. Michael Palaiologos da şimdi artık çok daha dar bir alana sıkışmış olan Bizans İmparatorluğu'nu yeniden kurdu, hatta onu bir süreliğine büyük devlet konumuna da getirdi. Ama haleflerinin hükümdarlığı sırasında gerileme ve çöküş süreci başladı. Bu süreçte iç çekişmeler, politik ve kilisedeki parti savaşlarının keskinleşmesi, durmadan yeniden başlayan iç savaşlar ve Bizans feodalizminin kendine özgü biçimiyle ilişkili bunalım başrolü oynamıştır.

Wooden Mosques of the Samsun Region, Turkey, From the Past to the Present, in the Light of Surveys Carried out in the Years 2001-2003

Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 268 · Sayfa: 791-792
Yazarın Önsöz'de belirttiği üzere bu kitap, İstanbul Üniversitesi Araştırma Fonu desteğiyle yapılan ve 4 yılı kapsayan uzun ve detaylı bir çalışmanın ürünü olarak bilim dünyasına sunulmuştur. Kitap, Birinci Bölüm: Giriş (s.1-7), İkinci Bölüm: Katalog (s.8-142), Üçüncü Bölüm: Değerlendirme (s.143-156), Dördüncü Bölüm: Sonuç (s.156) ve Beşinci Bölüm olarak Bibliyografyadan (s.157-159) oluşmaktadır. Yazar "Giriş" başlıklı Birinci Bölüm'de izlediği araştırma yöntemini anlatırken, tekrarlardan kaçınarak, farklı planlara sahip olan bu camilerin ilk kez plan tipolojisinin yapıldığını vurgulamıştır. Yörenin mimari gelişiminde etkili faktörler ele alınmış, bölgedeki ahşap mimari öğelerin yapım teknikleri de detaylı olarak anlatılmıştır. Bu konuda; blok duvar tekniği, yığma duvar tekniği, çit duvar tekniği ve hartalama duvar tekniği olmak üzere dört teknik saptanmıştır. Yörenin mimari geleneğinin geçmişi de Geç Kalkolitik Çağ'dan itibaren ele alınıp değerlendirilmiştir. Bulgular ışığında Alt Paleolitik Çağ'dan başlayan detaylı bir tarihçe bulunmaktadır. Ayrıca Türkler'de ahşap mimarinin kökenleri; kurgan mimarisinden başlayarak kronolojik olarak verilmiş ve bu konuda bilgi veren seyahatnameler de değerlendirilmiştir.

Nenad Moačanin, Town and Country, on the Middle Danube, 1526-1690, Leiden-Boston: Brill 2006, XII+264, [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 268 · Sayfa: 801-804
Nenad Moačanin'in "Town and Country on the Middle Danube, 1526-1690 (Orta Tuna'da Şehir ve Taşra, 1526-1690)" adlı kitabı, önsöz, giriş, yedi bölüm, sonuç, postscript (not); kaynaklar, literatür, kısaltmalar; lügatçe ve indeksten oluşmaktadır. Kitabın bölümleri iki kısma taksim edilmiştir. Birinci kısım, giriş ve beş bölümden oluşmaktadır. İkinci kısım ise altıncı ve yedinci bölümleri ihtiva etmektedir. Kitabın Önsöz'üne (s. vii-ix) göre bu çalışma yazarın daha önce Hırvatça olarak 2001 yılında Slavonski Brod'da yayımladığı "Osmanlı Hakimiyet Döneminde Srijem (Srem) ve Slavonya" adlı kitabının İngilizce versiyonudur. Burada çalışmaya konu olan yer Sava, Drava ve Tuna nehirleri arasında kalan tarihi Slavonya bölgesidir. Günümüzde, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Sırbistan ve Macaristan toprakları arasında paylaşılan Slavonya bölgesi, okuyucular tarafından ses benzerliği olan ülke Slovenya ile karıştırılmamalıdır. Yazar, "Orta Tuna'da Şehir ve Taşra" adlı kitabın aslında orijinal metnin kısmi tercümesi ve kısaltılmış hali olduğunu belirtmektedir.

XIII-XVII. Yüzyıllarda Deşt-i Kıpçak Türkleri Hac Yolunda

Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 268 · Sayfa: 775-788
XIII-XVI. yüzyıllarda Avrasya göçebeleri arasında İslam dini hızlı bir şekilde yayılmaya başlamıştır. Bilindiği gibi, İslamiyet'in beş şartından biri de Hac'dır'. Ancak Ortaçağ'da ve özellikle de uzak bölgelerden Hacc'a gidenler büyük sorunlarla karşılaşıyorlardı. Uzun mesafe ve yolculuk sırasındaki zorluklar, Deşt-i Kıpçak Müslümanları için de bir sorun teşkil ediyordu. XIII-XV. yüzyıllarda Hacıların Mekke'ye gelişleri ve aynı zamanda da Mısır ve Suriye'ye uğradıklarına dair bilgiler mevcuttur. Dönemin şartları ve bölgedeki düzen, Hacıların Hac yapabilmeleri için söz konusu Arap topraklarına hakim olan yüksek hükümdardan izin almalarını gerektiriyordu. O dönemde bu izin Memlük sultanlarından alınıyordu. Memlük sultanları Kahire'deki saraylarından sadece Mısır'ı değil, Suriye, Filistin, Nubiye ve Hicaz'ı da yönetiyorlardı. Ayrıca Moğolların yakıp yıktığı Bağdad'dan kaçan Abbasi halifeleri de Kahire'de yaşıyorlardı.

Anadolu'da Pişen Toprak

Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 268 · Sayfa: 789-790
'Anadolu'da Pişen Toprak' 16 Mayıs-22 Temmuz 2007 tarihleri arasında Kadir Has Üniversitesi Rezan Has Müzesi'nde gerçekleştirilmiş olan ve koleksiyoner Gönül Paksoy'un koleksiyonunda bulunan pişmiş toprak eserlerin yer aldığı serginin kataloğudur. Sergi Kadir Has Vakfı tarafından desteklenmiş ve Şahin Paksoy'un kuratörlügünde gerçekleştirilmiştir. Sergide Kalkolitik Dönemden Selçuklu Dönemi'ne değin uzanan bir süreci kapsayan pişmiş topraktan yapılmış idoller, figürinler, heykelcikler ve çanak çömlekler sunulmuştur. Katalogda içindekiler listesinin olmaması nedeniyle bölüm ve alt bölüm ayrımları açık değildir. Bu nedenle aşağıda yapacağımız tanıtım başlıklara göre düzenlenmiştir. Öncelikle dönemlere göre ayrılan her eser grubunun başında genel bir tanımlamaya, bir giriş yazısına yer verilmiştir. Eserler için verilen kataloglar fotoğrafların yanındadır, katalogda envanter no ve isim, bazılarında ek olarak boyutlar ve tarihleme yer alır.

Sffini ve Şfficir Tarihleri ile Birlikte (İnceleme ve Karşılaştırmalı Metin)

Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 268 · Sayfa: 793-794
Arşiv belgeleri hiç şüphesiz tarihçiler için önemli kaynaklardır, bu tartışılmaz. Bir tarihçi belgelerle kesin tespitlere varabilir. Ancak çağdaş eserler belgelerin bırakacağı boşlukları doldurur, bu da münakaşa götürmez. Bu eserler devrin fikri, sosyal ve kültürel görünümünü ortaya koyar. Bunun yanında vüzerânın, ümeranın ve ulemanın biyografisi bu eserlerin değerini artırır. Bir ordunun hareketi, harp safahatı ve savaşla ilgili çeşitli konular yine bu eserlerde bulunabilir. Vak'anüvislik müessesesinin faaliyete geçmesiyle, tarih yazıcılığı önemli merhaleler katetmiş, kısa zamanda olgunluk çağına ulaşmıştır. Elimizdeki eser bu çağın içindedir. Subhi Mehmed Efendi, haceganlık rütbesini kazanıp sergi nazırı iken vak'anüvis tayin olunmuştur (H. 1152). Onun bu eseri 1152 (1739) -1156 (1744) yıllarını ihtiva etmektedir.

Gazi Hüsrev Bey’in Saraybosna’daki Vakıfları

Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 268 · Sayfa: 645-670 · DOI: 10.37879/belleten.2009.645
Tam Metin
Saraybosna şehrinin kuruluşu 15. yüzyılın ikinci yarısına denk düşer ve kuruluşu da gelişimi de vakıf eserleri vasıtası ile gerçekleştirilmiştir. Bosna sancağının ikinci sancak beyi olan İshak Bey'in oğlu İsa Bey, Saraybosna şehrinin kurulacağı yeri kendisi belirlemiş ve burada bina ettiği zaviye, köprü, han, hamam gibi vakıf eserlerle şehrin temellerini atmıştır(1). Kendisinden sonra gelen sancak beyleri aynı yolda devam etmişler, hem bizzat sancak beyleri hem yörenin zenginlerinin kurdukları yeni vakıflarla şehrin vakıflara dayalı iskeleti oluşmaya başlamıştır. Bu oluşum burada bizim de ele alacağımız Hüsrev Bey vakıfları ile tamamlanmıştır. Ya da Hamdija Kreševljaković, Ćiro Truhelka, Avdo Sućeska gibi Bosnalı tarihçilerin kabul ve tekrar ettikleri ifade ile Hüsrev Bey'in vakıf yoluyla gerçekleştirdiği imar faaliyetleri "sıradan bir kasabayı gerçek bir şehir haline getirmiştir"(2) ve Hüsrev Bey zamanı yine Bosnalı tarihçi Behija Zlatar'ın belirttiği gibi Saraybosna'nın "Altın Çağı"dır(3).