4009 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
- Türk Tarih Kurumu 4009
Yazarlar
- Salâhi R. Sonyel 45
- TAHSİN ÖZGÜÇ 43
- ARİF MÜFİD MANSEL 42
- SEMAVİ EYİCE 40
- Mahmut H. Şakiroğlu 38
- İ. HAKKI UZUNÇARŞILI 37
- U. BAHADIR ALKIM 36
- İlber Ortaylı 32
- AYDIN SAYILI 31
- Mücteba İlgürel 31
Anahtar Kelimeler
- Tarih 337
- Osmanlı 272
- Osmanlı İmparatorluğu 173
- Türkiye 148
- Osmanlı Devleti 138
- Türkler 137
- Anadolu 131
- Ottoman Empire 114
- Mustafa Kemal Atatürk 103
- Ottoman 99
Edirne Bulgar Cemaati ve Polonya Azınlık Okulu “Polak Mektep”
Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 268 · Sayfa: 705-720 · DOI: 10.37879/belleten.2009.705
Özet
Tam Metin
Osmanlı İmparatorluğu'nda bütün cemaatler kendi dillerinde eğitim hakkına sahiptiler. Bu yüzden İstanbul, Selanik ve Edirne gibi şehirlerde yaşayan gayrimüslim azınlıklar kendi okullarını(1) açmışlardır. Rum, Ermeni ve Yahudi cemaatleri daha önceki yüzyıllarda Edirne'ye yerleşmiş olmalarına rağmen, Bulgarlar ilk olarak 19. yüzyılın ortalarından itibaren Edirne ve civarına yerleşerek büyük bir hızla cemaatleşmeye başlamışlardır. Söz konusu dönemde Doğu'da etkinliklerini artırmaya çalışan Katolik cemaatler Rumeli'ye dolayısı ile de Bulgarlara el atmışlardır. Katolikliğin Bulgarlar arasında hızla yayılmasında Fransızlar, Katolik Ermeniler ve Polonyalılar önemli bir rol oynamışlardır
Bozkurt Kurgan Mezarlığı Kazıları
Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 268 · Sayfa: 635-644 · DOI: 10.37879/belleten.2009.635
Özet
Tam Metin
Bozkurt kurgan mezarlığı Ağrı ili, Doğubeyazıt ilçesinin 16 km. kuzeyinde ve Ağrı Dağı'nın batı eteğindedir. 2007 yılında bu mezarlıkta ilk kazılara başlanmıştır. Doğu Anadolu Bölgesi'nin özellikle kuzeydoğu kesiminde kurgan türü yığma taş tepeli mezar anıtlarının varlığı uzun yıllardan beri bilinir. Ancak Rus bilim adamları E. Ressler'in Kars yakınlarındaki Küçük Çatma kurganlarında 1900 yılında(1) , P. K. Kuchin'in ise 1916'da Erzurum yakınındaki Köprüköy'de(2) yaptığı kazılardan günümüze kadar geçen yüzyılda Türkiye'de başka hiçbir kurgan arkeolojik olarak kazılıp incelenebilmiş değildir. Buna karşılık sınır komşularımız Gürcistan, Ermenistan, Nahçıvan ve İran Azerbaycan'ında pek çok kurgan mezar uzun yıllardan beri kazılarak incelenmiştir.
Van Kalecik (Urartu) Toplumuna Ait Calcaneuslarda Artiküler Faset (Facies Articularis Talaris) Tipleri
Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 268 · Sayfa: 619-634 · DOI: 10.37879/belleten.2009.619
Özet
Tam Metin
Ayak bileği yedi kemikten oluşur ve tarsal kemikler olarak adlandırılır. Bilek kısmında yer alan ayak topuğuna calcaneus denir. Topuk kemiği, vücut yükünden gelen ağırlığın büyük bir kısmını taşıyan ayak bileğinin en büyük ve sağlam kemiğidir(1). Topuk kemiğinin üst yüzeyinde (superior) üç ayrı eklem yüzeyi görülür. Bunlar sırasıyla facies artikularis posterior, facies artikularis medial ve facies artikularis anteriordur(2).
Fransız Gezgin Vital Cuinet’in Gözüyle Çankırı
Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 268 · Sayfa: 721-738 · DOI: 10.37879/belleten.2009.721
Özet
Tam Metin
Seyahatnameler, gerek klasik tarih, gerek kültür, gerekse sanat tarihi çalışmalarının önemli kaynaklarındandır. Görsel malzeme gravür, harita, fotoğraf vb. bakımından oldukça zengin olan seyahatnameler kentlerin, tarihî süreç içerisindeki fizikî, ekonomik ve sosyal değişimini yansıtan son derece önemli belgeler arasında yer almaktadır.
Mut-Dağpazarı Aspendos Stater Definesi
Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 267 · Sayfa: 337-394
Özet
270 adet güreşçi figürlü gümüş Aspendos stateri'nden oluşan bu define, 2007 yılında, Mersin İli, Mut İlçesi, Dağpazarı Beldesi sınırları içerisinde bulunmuştur. Dağpazarı Beldesi, Dağlık Kilikia'daki Koropissos antik kenti olarak lokalize edilmektedir. Bu önemli define Mersin Müze Müdürlüğü'nde bulunmakta ve 07.10.1-270 envanter numarası ile kayıtlıdır
The British Ambassadors to Istanbul in the Mid-Nineteenth Century: Sources of Intelligence and Political Reporting
Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 267 · Sayfa: 523-554
Özet
Tam Metin
This article mainly seeks to illuminate the specific methods and main sources used by the British ambassadors in Istanbul to obtain accurate intelligence for their reports to the Foreign Office. It appears that the British ambassadors used different channels for different types of information. First and foremost, they had urgent demands to know what was going on in the city. The Dragomans played a principal role in meeting that need. Their ability to get intelligence in advance on specific events was undeniable. Similarly, the British citizens and newspaper correspondents supported the embassy from another spot with some other details of the matter. It was of the greatest value to the embassy to have information on a regular basis from all over the Ottoman territories. The extensive Consulate establishment in the East certainly served for this purpose. The consuls acted as de facto intelligence agents in their respective areas, notably, in places where they were close to the Empire's borders. The intercourse between the British embassy and the other friendly courts in Istanbul also produced valuable information. The reports of the British military officers sent to the embassy can be counted within this context as well. All these channels served to get information mainly by uncovered means. However, the British representatives also used more covert means which resembled the twentieth century forms of intelligence gathering. In this type of activities they used three mechanisms. In the first instance, the Ottoman high officials were the actors, and information in these cases was supplied in more devious ways. In the second model, there was an 'outlying' department required to be served by agents not recognised as belonging to the Embassy. The persons working in this can be categorised as secret agents. In the third formation, there were unofficial negotiators who acquired the sympathy and confidence of the Ottomans. In addition to their negotiating ability, and position as secret go-between the two sides, these people also furnished the embassy with very important information about the particular events and subjects. It is evident however that the British ambassadors used the covert means quite effectively. Many important documents obtained and events learned through these mechanisms.
Oruç Beğ Tarihi, Yayına Hazırlayan: Necdet Öztürk, İstanbul 2007, 1-LI (giriş)+1-221 (Metin)+222-252 (Kronoloji)+255-302 (Dizin)+1b-149b (Tıpkıbasım) [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 267 · Sayfa: 609-610
Özet
Osmanlı Devleti'nin kuruluş ve yükseliş dönemine ait olan eserlerden Oruç Beğ Tarihi'nin araştırıcılar için önemli bir yeri vardır. Bu eser, Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan 1502 (H.908) tarihine kadar gelmektedir. Eserin şimdiye kadar bazı neşirleri yapılmıştır. Buna rağmen neşirler sağlıklı bir nüsha karşılaştırılmasından yoksundur. Bu yayınlar nüshaların tamamı göz önünde bulundurulmadan yapılmıştır. Prof. Öztürk bu yayınında tesbit edilen altı nüshadan üçünü kullanmıştır. Şimdiye kadar bu devre ait Tevarih-i Al-i Osman kabilinden diğer bazı eserleri de yayınlayarak önemli hizmetlerde bulunan Prof. Öztürk Oruç (Oruç b. Adil)'un eseri ile de araştırıcılara yardımcı olmaktadır. Oruç Beğ XV. yüzyılın ikinci çeyreğinde Edirne'de doğmuş olmalıdır. Babası kazzaz (İpekçi) olup onu Oruç b. Adil el-Kazzaz katibü'l-Edrenevi olarak tanıyoruz. Oruç Bey'in tahsili hakkında yeterli bilgiye de sahip değiliz. Ancak onun Edirne gibi bir kültür muhitinde doğmuş olmasından, babasının durumundan ve eserinden iyi bir eğitim aldığı anlaşılıyor. Oruç Bey'in ölüm tarihi hakkında da bilgimiz olmamakla beraber 1502 veya hemen sonrasına kadar yaşadığını istidlal edebiliyoruz. Şu halde Oruç Beğ II. Mehmed ve II. Bayezid devirlerini idrak etmiştir. Ayrıca bir vakfiye kaydından da Oruç'un ekonomik durumunu tesbit etmek mümkün olmaktadır (s.XXIII-XXIV).
Ermenilerin Tehcir Edilmesi Kararında Etkili Olan Faktörler ve Maraş-Zeytun Ermenilerinin Tehciri
Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 267 · Sayfa: 555-580
Özet
Tam Metin
Osmanlı Devleti, XX. yüzyıla girerken siyasî, ekonomik ve askerî yönden sıkıntılar içerisindeydi ve yüzyılın başında önce Trablusgarp daha sonra Balkanlarda ağır kayıplar verdi. Osmanlı Devleti'nin Balkan savaşları sonucunda Balkanlardaki topraklarını kaybetmesi bağımsızlıklarını elde etmek isteyen Anadolu Ermenilerini heyecanlandırdı(1) ve onların devlete bağlılık duygularını zayıflattı. Bunun sonucunda meselâ Zeytun Ermenileri, Birinci Dünya Savaşı'nda seferberlik emrine uymayarak Osmanlı ordusuna asker göndermediler, aksine silâhlanıp dağlara çıktılar ve Osmanlı Devleti'nin düşmanlarıyla işbirliği yaparak devlete meydan okudular. Kafkasya'da da benzer bir durum yaşandı ve Osmanlı Devleti'nin Almanya tarafında savaşa girmesini fırsat bilen Taşnak Komitesi, Anadolu Ermenileri adına Rusya ile anlaştı. Bu anlaşmaya bağlı olarak Osmanlı ordusunda silâh altına alınan Ermeniler Rus tarafına geçtiler ve küçük çeteler hâlinde örgütlenip Osmanlı ordusuna karşı Rus ordusunun ileri ucunda görev aldılar. Ermenilerin bir kısmının bu ihaneti, Osmanlı hükümetinin savaşın bütün hızıyla devam ettiği bir anda bütün Ermenilerin sadakatinden şüphe duymasına sebep oldu(2).
Osmanlı İlmiyye Bürokrasisinde Şeyhülislâmlığın Değişen Rolü ve Mülâzemet Sistemi (XVI.-XVIII. Yüzyıllar)
Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 267 · Sayfa: 423-442
Özet
Tam Metin
Osmanlı toplumu genel hatlarıyla, padişah adına yetki kullanabilen askerîler ile vergi ödemekle yükümlü reâyâ zümrelerinden oluşmuştu. Askerî sınıf ise seyfiye, ilmiyye ve kalemiyye zümrelerine ayrılmıştı. Seyfiye, askerî ve idarî alanda; kalemiyye, bürokratik örgütte, ilmiyye ise kazâ, tedris, iftâ ve dinî hizmetlerde istihdam edilen insan gücünü oluşturmakta idi. Askerîlerin vergi muafiyetine sahip olmaları onlara büyük bir ayrıcalık kazandırmış, reâyâdan bir kimse "askerîler" arasına katılmak istediğinde en erişilebilir yol olarak ilmiyye zümresi görülmüştü. Reâyâ medrese eğitimi alma koşuluyla ilmiyye zümresine girebilirdi. İlmiyye silkine girişi kontrol ve denetimi altında bulunduran ilmiyye bürokrasisinin önemli bir unsuru ise mülâzemet sistemi idi. Bu makale, esas olarak XVI.-XVIII. yüzyıllarda mülâzemet sistemi üzerinde şeyhülislâmlığın değişen rolünü açıklamayı hedeflemektedir.
Girlanden-Ostotheken aus Kalkstein in Pamphylien und Kilikien. Untersuchungen zu Typologie, lkonographie und Chronologie, Deutsches Archologisches Institut Sarkophag-Studien
Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 267 · Sayfa: 605-608
Özet
Taner Korkut tarafından hazırlanan "Pamphylia ve Kilikia'daki Kireçtaşı Girlandlı Ostotekler" isimli bu monografi, aslen yazarın Almanya/Marburg Philipps-Universitat'te 1999 yılında tamamladığı doktora tezinin tekrar gözden geçirilmiş, kısaltılmış ve Sarkophag-Studien'in formatına göre yeniden düzenlenmiş halidir. Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından yayımlanan ve Antik Dönem'deki lahitler üzerine yapılmış çalışmaları gerek sempozyum bildirileri gerekse monografiler olarak bir seri halinde sunan Sarkophag-Studien, ilk olarak 1998 yılında basılmış ve 2007 yılında basılan F. Işık'ın monografisiyle 5 cilde ulaşmıştır. Tanıtmaya çalışacağımız bu monografi söz konusu serinin 4. cildini oluşturmaktadır. Editörler tarafından kaleme alman Önsöz'de (Vorwort) Geç Hellenistik Dönem'den itibaren kullanılmaya başlanmış ve en yaygın kullanımı M.S. 2. yy.'da gerçekleşmiş "ostothotek"in (kemiklik, külkemik muhafazası) kısa bir tanımı, yayılım alanları, lahitler ile birlikte ele alınmasının önemine değinilmiş, ardından, metin içinde kullanılan Kaynakların kısaltması (Abkürzungen) gelmiştir.