4009 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
- Türk Tarih Kurumu 4009
Yazarlar
- Salâhi R. Sonyel 45
- TAHSİN ÖZGÜÇ 43
- ARİF MÜFİD MANSEL 42
- SEMAVİ EYİCE 40
- Mahmut H. Şakiroğlu 38
- İ. HAKKI UZUNÇARŞILI 37
- U. BAHADIR ALKIM 36
- İlber Ortaylı 32
- AYDIN SAYILI 31
- Mücteba İlgürel 31
Anahtar Kelimeler
- Tarih 337
- Osmanlı 272
- Osmanlı İmparatorluğu 173
- Türkiye 148
- Osmanlı Devleti 138
- Türkler 137
- Anadolu 131
- Ottoman Empire 114
- Mustafa Kemal Atatürk 103
- Ottoman 99
Bir Memlûk Kaynağında Yer Alan Oğuz/Türkmen Boyları ve Damgalarına Dâir Bir Değerlendirme
Belleten · 2008, Cilt 72, Sayı 264 · Sayfa: 483-490
Özet
Tam Metin
Memlûk müelliflerinin en önde gelen simalarından birisi, tarihçiliğinin yanı sıra İslâmî ilimlerde de yed-i tûlâ sahibi, Türk asıllı müverrih el-c Aynî 1361/ 1451 'dir. el-c Aynî, Ferec, el-Müeyyed Şeyh, Tatar, Barsbay ve Çakmak devirlerinde, muhtelif resmî görevlerde bulunmuş ve çok sayıda eser telif etmiştir. el-c Aynî Türk asıllı olması ve Türkçeyi fevkalâde iyi bilmesi sebebiyle sultânlar ve ümerâ katında yüksek bir mevki ihraz etmişti. Kendisinden önce hiçbir kimsenin nail olamadığı bu istisnai konumu dolayısıyla el-c Aynî çağdaşı yazarların ulaşamayacağı belge ve bilgiye ulaşıyor; olayları birinci elden yaşayanlardan sorup öğrenebiliyordu. Geceleri sarayda uyuyor, kendi yazdığı tarihini sultanlara okuyarak Türkçeye tercüme ediyor; resmen elçilik görevini deruhte ediyor; dolayısıyla olayları çok yakından takip ediyor ve biliyordu. Yazdığı eserlerden birisi de Sultan el-Müeyyed Şeyh'in hayatını ve devrini anlattığı es-Seyf el-Mühenned fî Siret el-Melik elMü'eyyed "Şeyh el-Mahmûdî"'dir. Memlûk tarihi bakımından taşıdığı önem yanında bu eser, Oğuzlar'ın yirmi dört boyundan yirmi ikisinin isim ve damgalarından bahsetmesi ve damgaları eserinde göstermiş olması bakımından da Memlûk tarihleri arasında müstesna bir yer işgal eder1 . el- c Aynî'nin eserinde bu bilginin var olduğu başta bunu ilk olarak zikreden Prof. Dr. Faruk Sümer olmak üzere bazı mütehassıslar tarafından bilinmekle birlikte, henüz ilim âleminde tam olarak değerlendirilmemiştir.
1545 Yılı Osmanlı Saray Sanatkârları
Belleten · 2008, Cilt 72, Sayı 264 · Sayfa: 501-534
Özet
Ehl-i hıref Osmanlı Devleti'nin sanat faaliyetlerini yürüten en önemli kurumudur. Bu kurumda devletten maaş alarak padişah ve saray eşrafı gibi devletin önemli şahsiyetleri için eserler üretilmiştir. Hal böyle olunca üretilen eserlere büyük önem verilmiş, çalışmalardaki titiz işçilik nedeniyle, bu eserler serbest olarak çalışan sanatlar için de model oluşturmuştur. Osmanlı sarayında çalışan ehl-i hıref teşkilatına ait birçok defter vardır. Ehl-i hırefle ilgili defterler Türkiye'de iki kurumda bulunmaktadır. Bunlardan biri İstanbul Sultanahmet'de bulunan Başbakanlık Osmanlı Arşivi diğeri ise Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi'dir. Defterlerin bir kısmı da Bulgaristan'da muhafaza edilmekte olup buradaki belgelerin bir kısmının mikrofilmleri Başbakanlık Osmanlı Arşivi'ne getirilmiştir. Birkaç istisna dışında ehl-i hırefle ilgili defterlerin tamamı siyakat yazı ve rakamlarla kaleme alınmıştır ve bu defterlerin bilinen en eski tarihlisi Uzunçarşılı'nın da bir makale olarak yayınladığı 932/1526 tarihli defterdir. Ehl-i hırefin çalışma sistemi ile ilgili araştırmalar olduğundan konu burada tekrar edilmeyecektir. Sanatkâr grupları hakkında ayrıntılı bilgileri bu konudaki diğer çalışmalarda bulmak mümkündür.
Hapishane Tarihimizden Bir Kesit: Üsküdar Paşakapısı Tevkifhanesi ve Mütareke Dönemi’nde İşgali
Belleten · 2008, Cilt 72, Sayı 264 · Sayfa: 603-628
Özet
Tam Metin
Osmanlı İmparatorluğu'nda zindan, kale, kürek ve nihayet 1831'de cezaevi olarak kullanılmaya başlayan Mehterhâne'den, 1871'de Hapishâne-i Umûmî'ye geçiş son derece ağır adımlarla gerçekleşen sıkıntılı bir süreçtir(1). XIX. yüzyıl itibarıyla imparatorluğun içinde bulunduğu zincirleme siyasiiktisadi sıkıntılar, iç ve dış politikanın önceliklerini de belirlemiştir. Bu sancılı dönemde hapishane ve tevkifhanelerin ıslahı ile bunun en önemli unsuru olarak yeni binaların inşası, doğal olarak öncelikli ve acil gündem maddeleri arasında yer almamıştır. XIX. yüzyıl ortalarına dek İstanbul'da Mehterhâne dışındaki belli başlı hapishaneleri şu şekilde sıralamak mümkündür: Tersâne-i Âmire Zindanı, Baba Cafer Zindanı, Babıâlî Tomruğu, Bâb-ı Seraskerî Tomruğu, Ticarethâne-i Âmire ve Tophâne-i Âmire hapishaneleri(2).
Ayâns in the Ottoman Cyprus in the Second Half of the 18th Century
Belleten · 2008, Cilt 72, Sayı 264 · Sayfa: 567-590
Özet
Tam Metin
A process of fluctuation was experienced at the expense of the Muslim - non-Muslim reayah living in the Province of Cyprus exclusively in 17501800 A.D. In this period, along with the natural calamities like earthquakes, plagues, droughts and the likes, appeared other factors to play a decisive role in the case. One of the most important of them was a progression of "decentralization". It first appeared in the late sixteenth century as a result of inner and outer political, social and economic conditions, developed in the following century and widely spread all over the Ottoman Empire by the second half of the eighteenth century. Consequently, the proccss led the Ottoman central governments to lose or share its authority in provinces with newly emerged local powers called "ayans". To study the repercussions of the process, main subject of this writing, will obviously help someone to understand satisfactorily the history of Cyprus under the Ottoman rule, and grasp the whole picture of the conversions like that "process of decentralization". By this study one can also see determining to what extent and how those changings were tested in provinces is inevitable for clarifying the essence of the transitions which influenced the whole empire.
Artuklu - Dânişmendli İlişkileri Hakkında
Belleten · 2008, Cilt 72, Sayı 264 · Sayfa: 475-482
Özet
Tam Metin
Anadolu'nun Türkler tarafından fethi dünya tarihi açısından önemli bir olaydır. Bu yeni coğrafyaya hâkim olan Türkler, burada ilk anlardan itibaren irili ufaklı bir çok devletler kurmuşlardır. Artuklular, ilk kurulan devletlerden olup, en uzun ömürlülerinden birisidir. Bu Türk devleti, doğu ve güney-doğu Anadolu'da Türk hâkimiyetini yerleştirerek, bölgenin Türkleşmesinde çok önemli bir görev üstlenmiştir. Yine Anadolu'da bu devletle eş zamanlı olarak kurulan Türk devletlerinden birisi de Dânişmendlilerdir. Bu Türk hanedanı da fetihle birlikte yaklaşık bir asır boyunca Karadeniz'den doğu ve güney-doğu Anadolu'ya kadar yayılarak, bu alanlarda hâkimiyet kurup, bölgenin Türkleşmesini sağlamıştır. Anadolu'nun Türklüğü açısından önemli her iki Türk devletinin bu tarihi rolleri sebebiyle birbirleriyle ilişkileri önem kazanmaktadır. Zira bu ilişkiler Anadolu'nun siyasi kaderini etkilemiştir.
Anonim Bir Osmanlı Kaynağı: Girid Fethi Tarihi
Belleten · 2008, Cilt 72, Sayı 264 · Sayfa: 591-602
Özet
Tam Metin
Tarih araştırmalarında kaynakların tespit, tahlil ve tenkit edilmesi, geçmişin mümkün mertebe gerçeğe yakın olarak tespitinde önemli bir husustur. Bu bağlamda, Osmanlı tarihinin başlıca iki kaynağını teşkil eden arşiv belgeleri ve vakanüvis tarihlerinin yanı sıra döneme ışık tutan yazma eserlerin de saptanması, karşılaştırılması ve yorumlanması zor bir iş olmakla birlikte mecburidir. Bu kaynakların tanıtılması, bilimsel usullerle esas metinlerinin hazırlanıp, bilim alemine sunulmasından sonra, Osmanlı siyasî, sosyal ve idarî tarihinin aydınlatılmasında ilerleme kaydedilebilir. Bu minvalde, Osmanlı Devleti'nin uzun tarihi boyunca birçok eser kaleme alınmıştır. Özellikle de Osmanlı toplumu için bunalım çağının başlangıcı olan XVII. yüzyıl karakteristik bir özellik taşır(1). Bu yüzyılın başından itibaren girilen savaşlar, devletin yıpranmasına neden olan uzun ve zahmetli bir nitelik kazanmıştır(2).
Academica I. Kitap
Belleten · 2008, Cilt 72, Sayı 264 · Sayfa: 643-660
Özet
Marcus Tullius Cicero Akademeia felsefesi ile ilgili görüşlerini üç ayrı kitapta açıklamıştır: Tanrıların Doğası (De Natura Deorum), Hortensius ve Academica. Cicero Academica'yı İ.Ö. 45 yılında ilkin Catulus ve Lucullus adıyla iki bölümden oluşan bir kitap olarak yayımlamıştır (Academica Priora). Sonra yayınladığı bu kitabı gözden geçirmiş ve dört bölümde yeniden yayımlamaya karar vermiştir (Academica Posteriora). Böylece o dönemde Cicero'nun bu çalışmasının hem ilk baskısını hem de yeniden düzenleyip yayımladığı ikinci baskısını bulmak mümkündü. Günümüze ise bu iki baskıdan (Academica Priora ve Academica Posteriora) Academica Priora'nın yalnızca ikinci, yani Lucullus adı altındaki 148 paragraflık bölümü ve Academica Posteriora'nın 46 paragraflık birinci bölümü ve fragmentler kalmıştır.
Sururi (Mustafa Muslihiddin b. Şaban)
Belleten · 2008, Cilt 72, Sayı 264 · Sayfa: 491-500
Özet
Tam Metin
Sururi (Mustafa Muslihiddin B. Şaban) XVI. yüzyılda yaşamış olan düşünürlerimizdendir. Onun hayatı hakkında pek fazla şey bilmiyoruz. Ancak, onun Kanuni Sultan Süleyman zamanında yaşamış olduğunu biliyoruz. Bilindiği gibi, XV. ve XVI. yüzyılda bazı hekimler Arapça yazılan eserleri Türkçe'ye çevirmişlerdir. Bunlar arasında Şerefeddin Sabuncuoğlu'nu örnek olarak verebiliriz. XII. yüzyılda yaşamış olan Ebu İsmail b. Muhammed b. Muhammed Ahmed Sahni el-Cürcani'nin meşhur eseri Zahire-i Muradiye adlı eserinin farmakoloji kısmının Farsça'dan Türkçe'ye çevirisini yapmış ve ona Tercüme-i Akrabadin adını vermiştir.
Tax Farm Register of Damascus Province in the Sixteenth Century: Archival and Historical Studies, Edited by Nagata Yuzo, Miura Toru and Shimizu Yasuhisa, Tokyo, The Toyo Bunko 2006. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 2008, Cilt 72, Sayı 264 · Sayfa: 665-668
Özet
Japonya'da Türk tarihi üzerine çalışmalar XIX. yüzyılda başlamıştır. Bu çalışmalar Orta Asya Türk tarihi üzerine yoğunluk kazanmıştı. Bir müddet sonra Osmanlı-Japon siyasi münasebetleri uzak mesafeye rağmen gündeme geldi. Batıya büyük ilgi duyan Japonlar, Osmanlı Devleti ile de ticari ilişkileri geliştirmeye başladılar. Osmanlı Devleti de Japonya ile siyasi ve ticari münasebetleri geliştirmeye çalışıyordu. Bunun için Osmanlı Devleti bir iyi niyet elçisi olarak telakki ettiği Ertuğrul gemisini gönderdi. Bu geminin ziyaretini tamamlayıp dönüş yolunda şiddetli fırtına yüzünden batması ve yüzlerce Türk denizcisinin şehit olması (1890) ilişkilerin artmasına sebep oldu. Bu acı hatıradan sonra Türkiye ile Japonya arasındaki dostluk ve ticari ilişkiler büyük bir yoğunluk kazandı. 1960'lı yıllardan beri giderek artan Osmanlı tarihi üzerindeki araştırmalar, günümüzde birçok genç tarihçinin yetişmesine zemin hazırlamıştır. Bugün Osmanlı arşivlerinde araştırma yapan Japon tarihçilerinin eserleri dikkat çekmektedir. Farklı alanlardaki araştırmaların ileride daha da artması, iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesine yardımcı olacaktır.
M. KADIOĞLU, Die Scaene frons des Theaters von Nysa am Maander. Forschungen in Nysa am Maander. Band 1 (2006). Mainz am Rhein. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 2008, Cilt 72, Sayı 264 · Sayfa: 671-674
Özet
Ankara Üniversitesi Arkeoloji Bölümü ve Freiburg Albert-Ludwig Üniversitesi'nin işbirliği ve Nysa kazıları başkanı Prof. Dr. V. İdil - Nysa kazıları bilimsel Üyesi Prof. Dr. W. Strocka editörlügünde Verlag Philipp von Zabern tarafından basılarak bilim dünyasına sunulan kitap, Nysa ve yakın çevresindeki bilimsel araştırmaların bir dizi olarak yayımlanmasını amaçlayan Forschungen in Nysa am Maander (Menderes Kıyısındaki Nysa Araştırmaları) isimli arkeolojik araştırmalar serisinin birinci bandı olarak yayımlanmıştır. Baskısı, Gerda Henkel Vakfı (Duesseldorf), Geschwister Boehrinder Ingelheim Vakfı (Ingelheim am Rhein) ve Nysa örenyeri Tanıtım ve Geliştirme Derneği (Sultanhisar) parasal katkıları ile gerçekleştirilen çalışma, içindekiler, editör önsözü ve kısaltmalar dizini dışında 396 sayfa, 56 levhada 114 resim ve iki harita yanında 7 ek çizim levhası içermektedir ve yazar M. Kadıoğlu'nun 2002 yılında Frei-burg Albert-Ludwig Üniversitesi'nde tamamladığı doktora tezinin İngilizce ve Türkçe özeti yanında bazı değişiklikler, kaynakça güncellemeleri ve dipnot eklemeleri ile yayına sunulmuştur.