4009 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
- Türk Tarih Kurumu 4009
Yazarlar
- Salâhi R. Sonyel 45
- TAHSİN ÖZGÜÇ 43
- ARİF MÜFİD MANSEL 42
- SEMAVİ EYİCE 40
- Mahmut H. Şakiroğlu 38
- İ. HAKKI UZUNÇARŞILI 37
- U. BAHADIR ALKIM 36
- İlber Ortaylı 32
- AYDIN SAYILI 31
- Mücteba İlgürel 31
Anahtar Kelimeler
- Tarih 337
- Osmanlı 272
- Osmanlı İmparatorluğu 173
- Türkiye 148
- Osmanlı Devleti 138
- Türkler 137
- Anadolu 131
- Ottoman Empire 114
- Mustafa Kemal Atatürk 103
- Ottoman 99
Ortaçağ İslam DünyasındaTekstil Sanayi(i);. Giyim-Kuşam ve Moda
Belleten · 2008, Cilt 72, Sayı 264 · Sayfa: 661-664
Özet
İnsanların en eski çağlardan beri yiyecek gibi ihtiyaç duydukları en önemli eşyadan biri de giyim-kuşam olmuştur. Tarih boyunca kurulan devletlerin idarecileri ve ileri gelenlerinin giyim ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla özel dokuma imalâthaneleri kurulmuştur. Devlet koruması altında bulunan bu özel dokuma atölyelerinin hammadde ihtiyacını karşılamak amacı ile yün, pamuk, keten, kendir ve ipek üretilmesi için faaliyet gösterdiği gibi, ahalinin giyim ihtiyacını karşılamak düşüncesi ile özel bir dokumacılık sektörü oluşmuştur. Erken ortaçağlarda Bizans ve Sasani, Çin ve Türk devletleri ile Mısır, Suriye ve Yemen gibi ülkeler, eski çağlardan beri devam eden köklü bir dokuma teknolojisi kültürüne sahip bulunuyorlardı. İslâmiyet'in yayılması sırasında Bizans ve Sasani devletlerinin hâkimiyeti altında bulunan Suriye, Irak, İran, Mısır ile Türkistan ve Anadolu gibi köklü bir medeniyet ve zengin kaynaklara sahip olan ülkeler Müslümanlar tarafından fethedildikten sonra, bu ülkelerdeki dokuma kültür ve sanayiindeki birikim ve teknikler aynen devam etmiş, keten, yün, pamuk ve ipek üretimi sanayii ve ticareti büyük gelişme göstermiştir.
Iınperialismus und die Orientalische Frage. Deutschtürkische Beziehungen (1871-1908) [Emperydizm ve Şark Meselesi
Belleten · 2008, Cilt 72, Sayı 264 · Sayfa: 669-670
Özet
Doç. Dr. Mustafa Gencer'in kaleminden çıkan bu kitap, esas itibarıyla yazarın 1995'te Bochum Ruhr Üniversitesi tarafından kabul edilen master çalışmasına dayanmakta olup, 1871-1908 yılları arasında Türk-Alman ilişkilerinin seyrini ele almayı amaçlamaktadır. Çalışmada, özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısında, büyük güçlerin Balkanlar ve Orta Doğu üzerinde nüfuz kazanma mücadeleleri ve bu çerçevede birbirleriyle olan çıkar çatışmalarına ışık tutulmaktadır. Ana konu, "şark meselesi" çerçevesinde Alman-Osmanlı askeri ilişkilerinin perde arkasıdır. Bu yapılırken Alman İmparatorluğu'nun sömürgecilik döneminde yürüttüğü şark politikası öne çıkarılmaya çalışılmaktadır. Çalışma giriş bölümüyle beraber beş bölümden oluşmaktadır. Kitabın sonunda genel değerlendirme, Türkçe özet, kaynakça yanında dizin ve çeşitli haritaları kapsayan ek bölümleri yer almaktadır.
Tunç Çağı’nda Orta Karadeniz Bölgesi ve Kelkit Havzası Yerleşmeleri
Belleten · 2008, Cilt 72, Sayı 264 · Sayfa: 413-430 · DOI: 10.37879/belleten.2008.413
Özet
Tam Metin
Bu makalede konu edilen coğrafi alan, batıda Samsun ilinden doğuda Bayburt iline kadar uzanan bölgenin kara kesimini kapsamaktadır. Kabaca Doğu Karadeniz Bölgesi hinterlandı olarak da adlandırılabilecek bu bölgeyi konu olarak seçmemizin nedeni, sınırlı da olsa şimdiye değin yapılan arkeolojik çalışmaları bir araya getirmek ve bunların sonucunda bir yerleşme arkeolojisi değerlendirme çalışması yapmaktır. Konu edindiğimiz bölgenin en önemli akarsuyu olan Kelkit Çayı (Lykos), vadisinin coğrafi elverişliliği nedeniyle aynı zamanda Orta Karadeniz Bölgesi ile Kafkasya ve Batı İran arasında bir ticaret yolu olarak da kullanılmış olmalıdır. Yeşilırmak'ın (Iris) ana kollarından biri olan Kelkit Çayı'nın uzunluğu 320 km.'dir. Gümüşhane ili sınırları içinden doğan Kelkit Çayı, Giresun ilinin güneyinden geçerek Tokat ilinin Reşadiye, Niksar ve Erbaa ilçeleri üzerinden Amasya ilinin Taşova ilçesi yakınlarında Yeşilırmak'la birleşir. Kelkit Çayı Havzası'nın batı bölümünü (bkz. Harita 1) Taşova ile Sivas ilinin Koyulhisar ilçeleri arasındaki bölge oluşturur (Res.1). Bugüne değin arkeolojik açıdan iyi araştırılmış olan bu bölgede pek çok Tunç Çağı yerleşmesi saptanmıştır. Sivas ilinin Suşehri, Giresun ilinin Şebinkarahisar, Şiran ve Kelkit ilçelerinin oluşturduğu Kelkit Çayı havzasının doğu bölümündeki (bkz. Harita 2) araştırmalar henüz çok yetersiz olmasına karşın, Bayburt ilindeki araştırmalar söz konusu bu yöreye az da olsa ışık tutmaktadır.
Harput İç Kale Mahalle Kazısı: Osmanlı’ya Arkeolojik Bir Yaklaşım (İlk Sonuçlar)
Belleten · 2008, Cilt 72, Sayı 264 · Sayfa: 629-642 · DOI: 10.37879/belleten.2008.629
Özet
Tam Metin
Uzun Osmanlı tarihi ve onun yarattığı çok renkli kültürü daha sağlıklı ve iyi tanımanın yollarından biri arkeoloji disiplinini sonuna dek kullanmaktan geçer. Üç kıtaya yayılmış altı yüz yıllık bir geçmişin ayrıntılarını yalnızca resmî vesikaya dayanıp güvenerek anlamak ve açıklamak pek mümkün görünmüyor. Arşivlerdeki "tekemmül etmiş" evrağa ne derecede güvenilebilir? Tahrir defterleri, şer'iyye sicilleri, mühime defterleri, salnameler, vaka-i nüvist kayıtları vb. notlar tek başlarına geçmişi tüm ayrıntılarıyla yansıtabilirler mi? Tartışmaya sonuna dek açık konular. Günümüzde zaten sık sık tartışılıyorlar da… Oysa maddesel kültür kalıntıları, eski kent ve köy yıkıntıları, tarihin yazılı belgelere hiç yansımamış birçok giz perdesini aralayabilecek, karanlık noktalara ışık saçabilecek kanıtlar barındırıyor derinlerinde. Katmanlar arasına sıkışıp kalmış bu kanıtlarla tarih daha somut verilerle ortaya konabilir ve geçmiş objektif olarak yansıtılabilir, hamasetten, kin ve nefretten uzak, doyurucu alabildiğine…
İdeolojinin İnşası: 15-16. Yüzyıl Osmanlı Selatin Camileri
Belleten · 2008, Cilt 72, Sayı 264 · Sayfa: 535-566 · DOI: 10.37879/belleten.2008.535
Özet
Tam Metin
Türkiye'de Türk sanatı ve mimarisi üzerine yapılan çalışmaların büyük bir bölümü, var olan eserlerin biçimsel özelliklerini tanımlamak ve eğer üzerinde tarih verebilecek kitabeleri yoksa karşılaştırmalar yaparak belirli bir döneme yerleştirmek ekseninde yoğunlaşmaktadır. Eserlerin hangi şartlarda üretilmiş olduğu, üretim aşamasında patron ve sanatçı arasında ne gibi diyalogların yaşandığı, eserin dönemi içinde toplum tarafından nasıl algılandığı çok irdelenmiş konu başlıklarından değildir. Bu makalede, 15-16. yüzyılda Osmanlı sultanları tarafından inşa ettirilmiş camilerin yapılış amaçları, parasal kaynakları ve dinî nitelikli hayır kurumlarından ziyade, Osmanlı saltanat ideolojisini kamuoyuna anlatan birer anıt olup olmadıkları ve dönemi içinde nasıl algılandıkları sorgulanacaktır.
The Ubaid Period In The Urbanisation Process; The Birth Of Urbanism In The Near East (5500-3800 B.C.)
Belleten · 2008, Cilt 72, Sayı 264 · Sayfa: 395-412 · DOI: 10.37879/belleten.2008.395
Özet
Tam Metin
The Ubaid culture, which takes its name from Tell-al Ubaid, plays a crucial role in the process of urbanization in the Near East. Surviving for more than 1500 years (5500-3800 BC), it was characterised by important social, economic and political developments which influenced the development of urban polities both the Near East and the East and Southeastern Anatolia Regions. With this culture, certain radical structural changes peculiar to complex societies, urban societies, such as political and economic centralisation based on control over product, production and labor organisation with sealing practices, socio-economic differences, a high degree of economic specialisation and technological development, indicate that a complex economy, and organised trade had begun to take place in the social, political and economical organisations of the societies of the Near East. This paper is concerned with enlightening the role of the Ubaid Culture in the development of urban societies in the Near East. With this aim, this culture will be analyzed from the viewpoint of those characteristics peculiar to urban societies mentioned above.
Mütareke Döneminde İtilaf Devletlerinin Hapishaneler Üzerindeki Denetimi
Belleten · 2008, Cilt 72, Sayı 263 · Sayfa: 155-174
Özet
Tam Metin
Mondros Mütarekesi'nin imzalanması Osmanlı İmparatorluğu açısından bir dönemin kapandığına işaret eder. Bu dönem; içeride çok uzun zamandan beri varlığını devam ettiren İttihat ve Terakki Partisi'nin aktif Türk siyasetinden uzaklaşması, mütareke hükümlerinin keyfi uygulaması sonucunda ortaya çıkan belirsizlik, karışıklık, işgaller ve bütün bunlara karşılık Mustafa Kemal'in önderliğinde bağımsızlık ve egemenlik savaşının başlaması gibi birden çok gelişmeye tanıklık etmiştir. Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasının ardından başlayan İstanbul'un fiili işgali, Osmanlı Hükümeti'ni birçok açıdan karışıklığa sürüklemiştir. Başlangıçta bütün işgallerin geçici olduğu düşüncesi ile hareket eden ve bunu bu şekilde aktaran yönetim, bir süre sonra her açıdan kontrol altına alındığını görmeye başlayacaktır. Bu makale içerisinde incelemeye çalışacağımız hapishaneler üzerinde İtilaf Devletleri'nin oluşturduğu kontrol, Mondros Mütarekesi'nin dördüncü maddesinde yer alan harp esirlerinin teslim edilmesine ilişkin maddeden yola çıkılarak gerçekleştirilmiş, ancak aşağıda örneklerini vereceğimiz üzere, bu söz konusu maddenin kapsamından hızla uzaklaşılan bir anlayışla uygulamaya konulmuştur. Çünkü hapishanelerde sadece mütarekenin dördüncü maddesi kapsamına giren kişilerin olup olmadığı araştırılmamış, Osmanlı vatandaşları, yeni kurulan devletlerin vatandaşları, Yunan uyruğundan olanlar ya da oldukları iddiasında bulunanlar çıkarılmaya başlanmıştır. Dolayısıyla işgal, bir boyutu ile hapishaneler üzerindeki kontrol ve müdahale kapsamında da yaşanmıştır.
Fatih Vakfiyeleri’nin Tanzim Süreci Üzerine
Belleten · 2008, Cilt 72, Sayı 263 · Sayfa: 73-94
Özet
Tam Metin
Osmanlı tarihçiliğinin öncüsü Prof. Dr. Halil İnalcık'ın belirttiği gibi(2) fetihten sonra İstanbul'un nasıl düzenlendiğini Osmanlı Arşiv belgelerinin ışığıyla aydınlatmak, hem Osmanlı şehirlerinin niteliğini incelemek, hem de Bizans başkentiyle Osmanlı başkentinin devamlılığı ve değişikliğini ortaya çıkartmak için büyük önem taşımaktadır. Bu konuyla ilgili tarih kaynağı olarak Fatih Sultan II. Mehmed'in İstanbul'da kurduğu vakıfla ilgili malzemeler büyük bir önemi hâiz bulunmaktadır. Özellikle 15. yüzyılın ikinci yarısına ait bilgiler için, Fatih Sultan Mehmed adına yazılan vakfiyelerin çok önemli olduğu iyi bilinmektedir. Ancak Fatih vakfiyeleri üzerine Halil İnalcık'ın Galata ile ilgili değerli çalışması dışında,(3) pek ciddi bir tarih çalışmasının yapılmadığı dikkati çekmektedir. Bu hususta yapılanlar daha çok vakfiyelerin neşrinden ibaret kalmıştır. Oysa çeşitli tarihlerde tanzim edildiği kesin olan ve "Fatih vakfiyesi" olarak bilinen vakfiyelerin içeriği birbirlerinden oldukça farklıdır. Onların nasıl ve ne zaman tanzim edildiğini göz önüne almadan tarih kaynağı olarak kullanmak, şüphesiz bazı yanlış yorumlara sebep olacaktır. İşte, bu araştırmamızda Fatih vakfiyesi olarak bilinen vakfiyelerin tanzim sürecini, Fatih Sultan Mehmed ve oğlu Sultan II. Bayezid zamanındaki İstanbul'un imar tarihi ile bağlantı kurarak aydınlatyama çalışacağız.
Kırklareli Müzesi’ndeki Asilbeyli Lysimachia Definesi
Belleten · 2008, Cilt 72, Sayı 263 · Sayfa: 5-52
Özet
Bu define, 1993 yılında, Kırklareli'ye 2 km. uzaklıktaki Asilbeyli Köyü'nde bulunmuştur. Asilbeyli köyünde bir define bulunduğu haberi üzerine, Müze Müdürü Sn. Zülküf YILMAZ tarafından bir kazı ve temizlik çalışması yapılmıştır. Muhtemelen bir çömlek içerisinde saklanmış olan define sikkeleri tarım yapılırken çömleğin kırılmasıyla ortalığa dağılmıştır. Kırklareli Müze Müdürlüğünün yaptığı kazı çalışması sonucunda, 500 civarında bronz sikke toplanmıştır(1). Bunlardan 305 adet sikke, 204-509 envanter numarasıyla envanterlik olarak işlem görmüştür. Definenin, yaklaşık 190 civarında olan sikkeleri ise, kondisyonlarının çok bozuk olması nedeniyle müze tarafından etütlük olarak tasnif edilmiştir. Biz burada, definenin envanterliğe ayrılmış kısmını, yani 305 sikkeyi tanıtabiliyoruz. Çünkü defineden geriye kalan ve müze tarafından etütlüğe ayrılmış olan diğer sikkeleri Kırklareli Müzesinde çalıştığımız zaman içinde görememiş ve üzerinde çalışma olanağı bulamamıştık(2). Ancak, Asilbeyli Definesini bizzat bulmuş ve müzeye taşımış olan, Kırkalareli Müze Müdürü Sn. Zülküf YILMAZ bu etütlük sikkelerin, 160-190 civarında olduğunu bize daha sonraları beyan etmiştir(3).
Türk Minyatür Sanatında Cennet
Belleten · 2008, Cilt 72, Sayı 263 · Sayfa: 141-154
Özet
Tam Metin
Dinlerin birçoğunda ölüm sonrasında ikinci hayat söz konusudur. Kişi öldükten sonra ya da her şeyin yok olması anlamına gelen kıyametten sonra ikinci bir hayat başlayacaktır. Bu hayatta, dünyada iken iyi işler yapanlar rahat edecek, kötü işler yapanlar ise sıkıntıda olacaktır. İslam kültürüne göre de kıyametten sonra ikinci bir hayat olacak ve iyi insanlar yeni yaşamlarını cennette geçireceklerdir. İslam toplumlarının cennet tasavvuru ile ilgili bilgileri içeren çok sayıda eser mevcuttur. Ancak insanların cennetle ilgili ayrıntıları anlayış biçimini en güzel resimlerde görmek mümkündür. Nakkaş her ne kadar cennetle ilgili resmini yaparken ilgili yazmanın metnini göz önüne alsa da, kendi zihninde oluşan cennet biçimini de resme yansıtması doğaldır. Ayrıca incelediğimiz resimler, yapıldığı dönemde bir anlamda görsel medya aracı olması nedeniyle toplumun cennetle ilgili tasavvurlarının biçimlenmesine de katkıda bulunmuştur. Bu bağlamda çalışmamız özellikle 16. ve 17. yüzyıl İslam toplumunun genel anlamda cennet tasavvurunun tespitine yönelik araştırmadır.