4009 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

II. Abdülhamit Dönemi Osmanlı Maden İmtiyazları (1878-1899)

Belleten · 2007, Cilt 71, Sayı 262 · Sayfa: 969-996
XIX. yüzyılın ikinci yarısı, Osmanlı Devleti'nin yabancı devletlerle yapmış olduğu ticarî anlaşmalardan dolayı, yabancı yatırımların arttığı bir dönem olmuştur. Yabancı yatırımlar daha çok demiryolu, liman, fenerler, kamu hizmeti alanlarında yoğunlaşmıştır(1). Madencilik de yapılan bu yatırımlardan nasibini almıştır.

Türkiye'de Ermeni Kadınları ve Çocukları Meselesi

Belleten · 2007, Cilt 71, Sayı 262 · Sayfa: 1043-1048
Ermeni sorunu hakkında bugüne kadar gerek Ermeni gerek de Türk tarafından görüşlerini yansıtan çok sayıda bilimsel ve siyasi içerikli eser kaleme alınmıştır. Ancak Ermeni propagandalarının merkezinde yer almasına rağmen tehcir sonrasında ortaya çıkan dağılmış ve kimsesiz durumdaki Ermeni kadın ve çocuklarının durumlarını ele alan Türkçe bir kitap maalesef bugüne kadar yayımlanmamıştı. Halbuki Ermeni tarihçiler soykırım iddialarını daha inandırıcı ve trajik bir hikayeye dönüştürmek için tehcir sırasında kadın, çocuk ve yetimlerin yaşadıkları sıkıntıları sıklıkla eserlerinde kullanmaktadırlar. Yine özellikle 2005 yılında Ermeni kadın, çocuk ve yetimleri hakkında Türkiye'de birkaç eser birden yayınlanması, kadın ve çocuklar sorununa bir kez daha dikkatleri çekti.

Afyonkarahisar’ın Doğusunda Önemli Bir Orta Tunç Çağı Nekropolü: Dede Mezarı

Belleten · 2007, Cilt 71, Sayı 262 · Sayfa: 811-842 · DOI: 10.37879/belleten.2007.811
Tam Metin
Yukarı Çaybelen Köyü'nün (Yukarı Maçaklı) 500 m batısındaki, Cevizli yolunun 50 m batısında ve Havuzun Başı Deresi'nin 30 m doğusunda Köy Kalesi yerleşmesi bulunmaktadır (Harita, Çizim 1). Bu yerleşme üzerinde kısmen tarım yapılmaktadır. Yerleşme kuzeybatı güneydoğu istikametinde uzanır (N. 38"50.072'; E O3O"55.631'; h: 1300). Yerleşmenin kuzeybatı güneydoğu istikameti 160 m, güneybatı-kuzeydoğu yönü 110 m ve yüksekliği 21 m'dir. Burada İlk ve Orta Tunç Çağları ile Roma dönemine ait çanak çömlek parçalarına ve taş aletlere rastlanmaktadır(1).

Haçlı İstilası Öncesi Ortaçağ'da Maraş Şehri

Belleten · 2007, Cilt 71, Sayı 262 · Sayfa: 857-890 · DOI: 10.37879/belleten.2007.857
Tam Metin
Anadolu ve Kuzey Suriye arasındaki ana ticaret yollarının kesişme noktasında ve Mezopotamya ovasının kenarındaki Toroslar eteğinde bulunan, Anadolu'nun en eski şehirlerinden biri olan Maraş ve çevresi antik dönemleri de içine alan zengin bir geçmişe sahiptir. Domuztepe Höyüğü'nde yapılan kazı çalışmaları da şehrin M.O. 5000 yılma kadar uzanan tarihî bir mirasa sahip olduğunu göstermiştir(1). Maraş, coğrafî konum olarak Ortadoğu ile Anadolu'yu birbirine bağlayan yol güzergâhında bulunması sebebiyle de tarihin her döneminde önemini korumuştur.

Eski Türk Çağında Hayvan Tözlerinden Devlet Sembollerine

Belleten · 2007, Cilt 71, Sayı 262 · Sayfa: 843-856 · DOI: 10.37879/belleten.2007.843
Tam Metin
Bir devletin, milletin veya belli bir topluluğun simgesi olarak kullanılan bayrakların(1), renk ve biçimle özelleştirilmesi yeni bir olgudur. Eski kültürlerde egemenlik, hükümdarlık ve savaş belgüleri niteliği taşıyan bayraklar, kutsallık atfedilen bazı hayvan veya nesnelerden doğup gelişerek günümüze ulaşmış; bu süreçte biçim ve ana malzemesinde bazı değişiklikler olmuştur.

Orta Avrupa'nın Kaderini Değiştiren Savaş: Mohaç Öncesi, Sonrası ve Kastilya'da Yankısı

Belleten · 2007, Cilt 71, Sayı 261 · Sayfa: 537-574
Tam Metin
Mohaç savaşından sonra sarayın kuyumcusu Ahmed Tekelü bu zaferin anısına Kanuni Sultan Süleyman'a bir yatağan hazırlamıştı. Bu görkemli silahın her iki tarafını süsleyen altın kabartmalar ejderhaya karşı savaşan bir anka kuşunu resmeder. Macar tarihçi Istvan Vigh, anka kuşunun tamamının altın varak olmasına rağmen, ejderhanın kısmen altın kaplanmış olması ve büyük bir kısmının ise siyah kalmış olmasının bir tesadüf olmadığını söyler. Vigh, anka kuşununun Kanuni Sultan Süleyman'ı, ejderhanın ise Macar kıralı Layos'u simgelediğini, anka kuşunun doğaüstü gücüyle karanlık güçlerin, dolayısıyla Hıristiyanlık aleminin üstesinden geldiğini belirttiğini iddia eder. Pal Fodor ise, 1390-1533 yılları arasındaki Osmanlı-Macar ilişkilerini incelediği makalesini bu ayrıntıyla kapatır ve şu yorumla sözlerine son verir: "Kehanet doğru çıkmadı: ejderhanın yeni kafaları çıktı ve Osmanlı'nın anka kuşu ise kırık kanatlarla saldırmaya devam etti."

XIX. Yüzyılda Nesturiler ve İngiliz Misyonerlik Faaliyetleri

Belleten · 2007, Cilt 71, Sayı 261 · Sayfa: 653-688
Tam Metin
Osmanlı Devleti'nde diğer gayrimüslim tebaanın yararlandıkları bütün ayrıcalıklardan yararlanan Nesturiler, din ve kültürlerini serbestçe yaşayabilmişler ve bu hoşgörü ortamında XVI. yüzyıldan XX. yüzyıla kadar, aşağı yukarı dört yüz yıl kadar, dinsel ve kültürel bakımdan hiç bir asimilasyona maruz kalmadan varlıklarını sürdürebilmişlerdir. Osmanlı ile İran devletleri arasındaki sınır bölgesinde (Van-Musul-Urmiye üçgeni arasında) sıkışarak, XIX. yüzyıla kadar dış dünyadan ve uygarlıktan ayrı kalarak uzun bir tecrit dönemi yaşayan Nesturiler, Kürt kabileler tarafından etrafları çevrilmiş vaziyette hayatlarını sürdürmüşlerdir. Bu dönemde dışarıdaki Hıristiyan dünyasından, sadece kendilerini Katolik Kilisesiyle birleştirmek isteyen Fransız misyonerler ile ilişki kurmuşlardır.

Irak'taki Bektaşi Tekkeleri

Belleten · 2007, Cilt 71, Sayı 261 · Sayfa: 689-720
Tam Metin
Bektaşi tekkelerinin coğrafi dağılımına dair en eski çalışmanın sahibi olan F.W. Hasluck, haklarında ayrıntılı bilgi vermeden Bağdat, Kâzımiyye, Kerbela, Necef ve Samerra gibi Şiilerce kutsal kabul edilen yerlerde Bektaşi tekkeleri olduğunu belirtir. Yazara göre bunlar tam anlamıyla birer tekke olmaktan çok türbeleri ziyarete gelen Bektaşilerin kaldığı konuk evleridir. Hasluck'un 1920'lerde yayımlanan bu çalışmasından sonra Bektaşilik hakkında yapılan yayınlarda dolaylı birkaç değinme dışında konunun bahsi geçmez. Bunun tek istisnası, 1990'ların sonlarından itibaren yayımlanmaya başlayan Bektaşilerin Babagan kolundan Bedri Noyan Dedebaba'nın hacimli eseridir. Eserin dergâhlara tahsis edilmiş beşinci cildinde Noyan, Irak'taki beş Bektaşi tekkesi hakkında muhtelif bilgiler verir, ayrıca adlarını vermeden Kerkük'te eskiden on beş tane Bektaşi tekkesinin var olduğunu yazar.

Selçuklular'da Rüşvet

Belleten · 2007, Cilt 71, Sayı 261 · Sayfa: 445-478
Tam Metin
En eski dönemlerden itibaren toplumda görülen bir olay olan rüşvet alıp vermenin tarifine sözlüklerde pek rastlanmıyor. Şemseddîn Sami'nin rüşvet tarifi ki, bugünkü anlamına uygun düşmekte olup, şu şekildedir, "Bir memura haklı veya haksız bir iş gördürmek için verilen ücret veya hediye". Bir başka tarife göre, "rüşvet, yaptırılmak istenen bir işte, kanun dışı kolaylık sağlanması için bir kimseye mal veya para olarak sağlanan menfaat" dir. Bu tarife hediyeyi de eklersek genel anlamıyla konumuza daha uygun düşmektedir. Selçuklu dönemindeki rüşvet ile ilgili bir çalışma, Prof. Ahmet Mumcu'nun eserinde görülmektedir. Ancak bu çalışma Osmanlı Devleti'yle ilgilidir ve adı geçen eserde "Selçuklular'da Rüşvet" alt başlığıyla ifade edilmiş kısa bir girişten öteye geçememektedir.

Şehzade Eğitimini Çağdaşlaştırma Teşebbüsleri

Belleten · 2007, Cilt 71, Sayı 261 · Sayfa: 575-612
Tam Metin
Saltanat sistemiyle yönetilen her devlette olduğu gibi Osmanlı Devleti'nde de müstakbel hükümdarın, devrin şartlarına göre oldukça üst düzeyde eğitim görmesi, dönemin muteber eserlerini okuması, en şöhretli bilim adamları tarafından eğitilmesi normal bir durumdu. Bilhassa kuruluş ve yükseliş dönemlerinde şehzadelerin müstesna bir talim ve terbiye aşamasından geçtikleri görülmektedir. Bu yıllarda Osmanlı şehzadesi, doğduğu andan itibaren valide sultanın yanı sıra, onun gözetimi ve denetimi altında çok sayıda görevli tarafından bakılmakta; geleceğin hükümdar adayına layık bir çocukluk devresi geçirmekteydi.