4034 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

The Other Geography: Representations of the Turkish Landscape in English Travel Writings

Belleten · 2007, Cilt 71, Sayı 261 · Sayfa: 721-744 · DOI: 10.37879/belleten.2007.721
Tam Metin
During the Renaissance and in the post-Renaissance period, the European idea of travel was based on two fundamental paradigms: exploration and cultivation. However, especially from the eighteenth century onwards, with the worldwide expansion of European imperialism and colonialism, in addition to these two paradigms, various other and often antagonistic paradigms, which were intrinsically associated with the imperial ideology, came to characterize European travellers' attitude towards other peoples, cultures, and geographies in general and towards the Orient and Turkey in particular. It was in this context that a growing number of English travellers, who visited Turkey, began to write detailed and descriptive accounts of their observations and impressions of Turkish life, society, culture, history, institutions, and geography. On the one hand, by situating Turkey within the traditional myth of the exotic and mysterious East, and, on the other, by perceiving it as the inhospitable geography of alien others, most of these accounts display a blend of fact and fiction and embody a contradictory attitude of innocent romanticism and arrogant realism. In essence, they seem to exhibit a dichotomy arising from the opposition of the self and the other. This is most clearly seen, for instance, in Lady Montagu and Richard Chandler in the eighteenth century, in Alexander Kinglake in the nineteenth century and in Gertrude Bell and Freya Stark in the twentieth century. Since travel is essentially a confrontation of two cultures alien to each other and is informed through the cultural distance between the self and the alien other, in the writings of these English travellers this confrontation is voiced sometimes openly and sometimes implicitly with reference to various aspects of Turkey. One important aspect, which has not yet received full critical attention, is the dichotomic depiction of the Turkish geography. So this paper, which mainly focuses on Montagu, Chandler, Kinglake, Bell, and Stark, is an exegetical and critical study of the changing ways in which the Turkish landscape has been perceived and represented by English travellers.

Uşak Müzesindeki Kistophorik Damgalı Side Tetradrahmi Definesi

Belleten · 2007, Cilt 71, Sayı 261 · Sayfa: 425-444 · DOI: 10.37879/belleten.2007.425
Tam Metin
Bu define, Uşak Müze Müdürlüğü tarafından 01.11.1995 tarihinde Ahmet Arslan isimli bir kişiden satın alınmıştır. Definenin, Afyon İli, Sandıklı ilçesi, Hocalar Kasabasında (Bkz., Harita 2) bulunduğuna ilişkin müze envanter defterinde kayıt vardır. 19 adet gümüş Side tetradrahmisi'nden oluşan bu önemli definenin tümünün bu kadar olmayacağını düşünmekteyiz, çünkü defineyi müzeye satan kişinin profesyonel bir antikacı olduğunu öğrendik. Bu nedenle definenin parçalandığını düşünüyoruz. Ahmet Arslan definenin sadece 16 sikkesini müzeye satmıştır. Akabinde, bir başka antikacı Zeki Erdem tarafından, bu definenin 3 adet sikkesi Uşak Müzesine satılmıştır. Böylece definenin Uşak Müzesi'ndeki 19 adeti tamamlanmıştır. Define, şimdi müzenin sikke teşhirinde olup, Hocalar Definesi adıyla sergilenmektedir.

Birinci Dünya Savaşı'nın Unutulmuş Bir Diplomatik Cephesi: Etyopya

Belleten · 2007, Cilt 71, Sayı 261 · Sayfa: 745-756 · DOI: 10.37879/belleten.2007.745
Tam Metin
Birinci Dünya Savaşı denilince, akla ilk önce kuşkusuz asker ve sivil 8.700.000 insanın ölümüne yol açan ve bir o kadarının da yaralanmasına, evsiz ve barksız kalmasına neden olan acımasız bir ihtilaf gelir. Bu savaş, siyasi sonuçları itibariyle tarihe damgasını vurmuş, dört imparatorluğun (Alman İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Çarlık Rusya İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu) çökmesi neticesini doğurmuştur. Keza Birinci Dünya Savaşı'nı inceleyenler, dikkatlerini daha ziyade 1914-1918 döneminde cereyan eden büyük muharebeler, örneğin Fransa, Polonya, Galiçya, Çanakkale cephelerinde meydana gelen çatışmalar üzerinde yoğunlaştırır, Amerika Birleşik Devletleri'nin 6 Nisan 1917 tarihinde İtilâf Devletleri yanında savaşa giriş nedenleri üzerinde dururlar.

Osmanlı Beyliği'nin Kurucusu Osman Beg

Belleten · 2007, Cilt 71, Sayı 261 · Sayfa: 479-536 · DOI: 10.37879/belleten.2007.479
Tam Metin
Osmanlı Beyliği'nin ve hanedanın kurucusu, Fahrüddîn Osman Beg'in ölümünde (1324) beylik, Eskişehir ile Bursa ovası arasındaki toprakları içeriyor ve beylik kuvvetleri Bizans'a ait Bitinya'nın iki önemli merkezi İznik ve Bursa'yı abluka altında tutuyordu. Osman ve beyliğin kuruluşu sürecini, Batı Anadolu'da kurulan diğer beylikler ve Anadolu Selçuklu devleti ve medeniyeti çerçevesinde incelemek gerekir. Selçuklu devletinin Bizans'a karşı Uc emirlikleri; Denizli, Karahisar (Afyon), Ankara ve Kastamoni merkez olarak dört serhad (Uc) emîrülümerâlığı olarak örgütlenmişti. Bizans'a karşı kuzeyde Kastamoni-Eflani kesiminde Emir Hüsâmeddîn Çoban, orta-kol'da Ankara merkezinde Emîr Kızıl Bey bulunuyordu.

II. Abdülhamit Döneminde Yabancı ve Azınlık Mekteplerinin Faaliyetleri

Belleten · 2007, Cilt 71, Sayı 261 · Sayfa: 613-652 · DOI: 10.37879/belleten.2007.613
Tam Metin
Osmanlı Devleti, çok çeşitli etnik ve dini özelliklere sahip nüfusu bünyesinde barındıran bir demografik yapıya sahip olmuştur. Müslüman olmayan (gayrımüslim) nüfusun hak ve sorumlulukları, söz konusu dönem içerisinde İslam hukukunun öngördüğü esaslar çerçevesinde belirlenmiştir. Buna göre gayrımüslimlerin, azınlık olarak, özellikle dini haklarının korunduğu, askerlik görevinden muaf tutuldukları, mal ve can güvenliklerinin teminat altına alındığı, dolayısıyla Müslüman olan vatandaşlar karşısında ikinci sınıf bir hukuki statüye sahip olmadıkları bilinmektedir.

A Forgotten Diplomatic Front of World War I: Ethiopia

Belleten · 2007, Cilt 71, Sayı 261 · Sayfa: 757-768 · DOI: 10.37879/belleten.2007.757
Tam Metin
The First World War that caused the collapse of four Empires: the German Empire, the Austro-Hungarian Empire, the Russian Empire and the Ottoman Empire, is being remembered today as a pitiless conflict that caused the death of 8.700.000 soldiers and civilians and the rendering destitute of at least quite as many. Those who study the WWI tend to focus their attention upon the large battles that took place during the 1914-18 period but few realise the enormous struggle for influence over Ethiopia - the then only independent country, other than Liberia, on the African Continent - that took place between the Entente and the Central Powers and the intensity of diplomatic efforts made to draw Ethiopia into one camp or the other. The appointment of Ahmed Mazhar Bey, a previous director of the Translation Department at the Bâb-ı Ali (Sublime Porte) as Consul General of the Ottoman Empire in the eastern Ethiopian city of Harar and the subsequent transfer of the Consulate General to the Ethiopian capital Addis Ababa in 1914, led to important developments in the history of Ethiopia. Mazhar Bey who would demonstrate soon his skills of visionary in his position, was quick to realise the strategic advantages that would accrue from the alignment of Ethiopia to the ranks of the Central Empires. The Turkish Consul General's efforts towards this end were met favourably by Lidj Iyassou, the young de facto Emperor of Ethiopia, who, besides his sympathy for Islam, had developed a personal friendship with Mazhar Bey. The possible entry of Ethiopia to the war on the side of the Central Powers caused the Ambassadors of the Entente Powers (Great Britain, France and Italy) in Addis Ababa to take action and on September 10th 1916, the British, French and Italian Ministers made a joint "demarche" vis-avis the Ethiopian Government. The fruits of the Entente Powers' undertaking were soon to be harvested. The Archbishop of the Ethiopian Orthodox Church Abouna Matheos would, on the 27th September 1916, declare Prince Lidj Iyassou both deposed and excommunicated. Thus, the Addis Ababa "Coup d'Etat" of 27th September 1916, was going to change the course of the history of modern Ethiopia.

Kültepe Metinlerinde Geçen amūtu(m) Üzerine

Belleten · 2007, Cilt 71, Sayı 260 · Sayfa: 1-4
Tam Metin
1983 yılında Doktor unvanı aldığımız tezin konusu Çivi Yazılı Boğazköy Tabletlerine Göre Hititler Devrinde Demir idi. Bu çalışmayı yaparken Hitit öncesi dönem de doğal olarak ilgi alanımıza giriyordu. Asur Ticaret Kolonileri çağında amūtu(m) ve onun sinonimi kabul edilen -muhtemelen bir işlemden sonra elde edilen- asi'u(m)'un demir ya da onun türevleri olabileceği görüşü kimi bilim adamlarınca benimsenmişti. Örneğin; K.Balkan, soru işaretiyle bile olsa "Kültepe'de ele geçen demir cürufuna amūtu'dan artakalan" olarak söz etmekteydi.

İSTANBUL'DAN LOZAN'A İNGİLTERE'NİN BOĞAZLAR POLİTİKASI 1915-1923

Belleten · 2007, Cilt 71, Sayı 260 · Sayfa: 161-222
Tam Metin
Ülkelerin çıkarları ve bu çıkarlarına ilişkin oluşturdukları politikalar, onların dış çevre ve uluslararası aktörlerle olan ilişkilerini düzenler. Devletlerin çıkar tanımları, genellikle, edinilen uzun ve tarihi tecrübeler sonucunda ortaya çıkar ve gelişir. Bazen de, yaşanılan beklenmedik değişimler ya da olaylar, onların yeniden farklı bir biçimde yorumlanmasına sebep olabilir. Bir ülkenin yetkili karar alıcıları, ya da onların temsilcileri, kendi iç politikalarının dışında kalan dış politika hedeflerini ve diğer devletlerle olan ilişkilerini, genellikle bu ulusal çıkarlar tanımı çerçevesinde şekillendirir. Bununla birlikte, ülkelerin dış politika hedeflerinin oluşumunda belirleyici olan, sadece, tanımlanmış ulusal çıkar değerlerinin varlığı değildir, aynı zamanda, bunların ülkeyi yönetenlerce nasıl algılandığı, nasıl uygulamaya konduğu, ya da bunlarla ilgili geliştirdikleri hareket biçimleridir. Bu noktada, liderlerin karakterlerinin de, politikaların şekillenmesinde önemli bir payı olduğunu vurgulamak gerekir.

İbni Sina'da Kimya

Belleten · 2007, Cilt 71, Sayı 260 · Sayfa: 19-52
Tam Metin
Kimya çalışmalarının kökleri çok eskilere gider. Tarih öncesi devirlerde başlatılabilecek olan kimya çalışmaları ilk metal işleri ve çanak çömlek yapımı olarak ortaya çıkar. Bu el sanatları herhangi bir temele ait olmaksızın gelişmiş ve malzemesinde hemen hiç değişmeye uğramadan Neolitik devirlerden günümüze kadar gelmiştir. İnsanlar hayatlarının ilk devrelerinde metalleri bilmiyorlardı. Muhtemelen ilk tanınan metal altındı; parlaklığı ve rengiyle nehir kumlarının arasında dikkati çekmiş olmalıdır. Bakırın kullanılışı ise M.Ö. 3500'lere kadar götürülebilir. İlk metal işlemeciliği de M.Ö. 3400'lerde Mezopotamya ve Mısır'da görülmüştür. Demirin kullanılması ve işlenmesi daha geç tarihlere, yaklaşık M.Ö. 1500'lere rastlar. Onun gümüş ve bakırdan sonra kullanılmaya başlandığı kabul edilmektedir.

Yahya Kazvinî'nin Lubb Et-Tevâri'hinde Akkoyunlularla Alâkalı Bilgiler

Belleten · 2007, Cilt 71, Sayı 260 · Sayfa: 53-64
Akkoyunlu Türkmenleri Moğol devletinin yıkılışı sırasında XIII. yüzyılın sonlarına doğru Diyarbakır taraflarında yurt tutmuş bulunuyorlardı. İlk zamanlar Akkoyunlu birliği içinde Bayındır, Döğer, Bayat, Çepni gibi Oğuz boyları yer alırken daha sonraları buna İnallu, Bayramlu, Hacılu, Musullu gibi Türkmen grupları da katılmışlar ve böylece Akkoyunlu birliği gittikçe kuvvetlenmiştir. Akkoyunlular ilk defa 1340-1343 yılları arasında Tur Ali Bey idaresinde müstakil bir topluluk olarak tarih sahnesine çıkmışlardır. Ancak beyliğin ilk kurucusu olarak Kara Yülük Osman Bey (1402-1435) kabul edilmektedir. Kara Yülük Osman Bey Sivas hâkimi Kadı Burhaneddin (1344- 1399) ve Karakoyunlularla ile mücadesi vesilesiyle tarih sahnesine çıkmış; müttefiki Sivas hâkimi Kadı Burhaneddin'i yenerek, ilk büyük başarısını kazanmıştır.