4034 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
- Türk Tarih Kurumu 4034
Yazarlar
- Salâhi R. Sonyel 45
- TAHSİN ÖZGÜÇ 43
- ARİF MÜFİD MANSEL 42
- SEMAVİ EYİCE 40
- Mahmut H. Şakiroğlu 38
- İ. HAKKI UZUNÇARŞILI 37
- U. BAHADIR ALKIM 36
- İlber Ortaylı 32
- AYDIN SAYILI 31
- Mücteba İlgürel 31
Anahtar Kelimeler
- Tarih 338
- Osmanlı 273
- Osmanlı İmparatorluğu 173
- Türkiye 148
- Osmanlı Devleti 139
- Türkler 137
- Anadolu 132
- Ottoman Empire 114
- Mustafa Kemal Atatürk 103
- Ottoman 100
Türk Arşivleri ve Ermeni Meselesi
Belleten · 2006, Cilt 70, Sayı 257 · Sayfa: 289-310
Özet
Tam Metin
Tarihin amacı; sebep sonuç ilişkisi içinde olayları belgelere dayanarak, gerçeklere mümkün olduğu kadar yaklaşarak göz önüne sermek ve değer yargısını okuyucuya bırakmaktır. Hele, yazılan tarihi olay, geçmişi olduğu kadar bugünü ve geleceği de etkiliyorsa, durum çok daha büyük bir dikkati ve objektifliği gerektirir. Bu objektiflik, tarihin temel kaynakları arasında önemli bir yere sahip olan belgelere başvurularak oluşturulur. Çünkü belgeler tarihin en güvenilir şahitleridir. Bu şahitler olmadan ortaya çıkacak sonuçlara şüphe ile bakılmalıdır. "Tarih belgeyle yazılır" hükmü tüm dünya ilim camiasınca kabul edilen bir gerçektir. Uluslararası hukukta da siyasi, ekonomik, idari, kültürel ve diğer sorunlarla ilgili alınacak her türlü kararda, arşivlerin en güvenilir ve en objektif kaynaklar olduğu kabul edilmektedir. Bu sebeple geçmiş olayları incelerken arşivlere inilme zorunluluğu vardır. Çünkü arşivlere dayalı bilimsel çalışmalar önyargı ve yanlı bilgilendirilmeden kaynaklanan taraflı siyasi yaklaşımları ortadan kaldıracaktır.
İzmir Efrenç Gümrüğü'ne Ait Bir İrad Defteri'nin Analizi ve Ticarete İlişkin Sonuçları (1797-1799)
Belleten · 2006, Cilt 70, Sayı 257 · Sayfa: 265-288
Özet
Osmanlı ekonomisi ve ticareti bağlamında yapılan birçok araştırmada 18. yüzyılın daha az incelendiği bilinmektedir. Yapılan çalışmaların çoğunluğu ya klasik dönem ya da 19. yüzyılla başlayan çöküş dönemi etrafında yoğunlaşmaktadır. Bunun nedeni konusunda kimi Osmanlı tarihçileri değişik yorumlarda bulunmaktadırlar. Örneğin K. Karpat bu durumu, söz konusu dönemin bir geçiş (dönüşüm) dönemi olmasına bağlarken, S. Faroqhi bu yüzyıla ilişkin olarak sorulabilecek soruların zihinlerde henüz netleşmediği ve kaynakların yeterince bol olmasına rağmen dönemin bir dağılma devri olarak algılandığı için araştırmacıların genellikle ilgi alanı dışında tutulduğu noktasına vurgu yapmaktadır(1). Bu çalışmanın ilk amacı dönemin araştırılmasındaki bu eksikliğin giderilmesine katkı yapmaktır. İkinci amaç, Osmanlı iktisat tarihi üzerinde çalışan araştırmacılara arşivde yer alan bir defterdeki bilgileri sistematik ve kullanılabilir bir şekilde sunmak ve dönemin İzmir'i bağlamında, İzmir'in ve Osmanlı'nın ticari yapısına ışık tutabilmektir.
1900 Yılı Civannda Siyaset, Ekonomi ve Bilim Arasında Osmanlı İmparatorluğu'nda Arkeoloji
Belleten · 2006, Cilt 70, Sayı 257 · Sayfa: 311-318
Özet
Veronique Krings ve Isabelle Tassignon'un editörlüğünü yaptığı Archeologie dans l'Empire Ottoman autour de 1900 entre politique, economie et science (1900 Yılı Civarında Siyaset, Ekonomi ve Bilim Arasında Osmanlı İmparatorluğu'nda Arkeoloji) adlı eser, aslında aynı başlık altında Roma'daki Belçika Akademisi'nde düzenlenen kolokyum sırasında sunulan bildirileri ihtiva etmektedir. Bu kolokyum, 1939 yılında Roma'daki Belçika Akademisinin idari Kurulunun Başkanı görevine atanan antikçağ dinler tarihi uzmanı Franz Cumont'un çalışmalarının en ilginç yönlerinden biri olan arkeoloji tutkusunu aydınlığa kavuşturulmasını mümkün kılmıştır. Bu çalışma ile editörler Veronique Krings ve Isabelle Tassignon, Franz Cumont'un bıraktığı bütün bilimsel mirası değerlendirmek, onun Doğuya yaptığı seyahatleri coğrafik, ekonomik, siyasi ve bilimsel açıdan görüntülemek ve disiplinler arası bir karşılaştırma yapmak suretiyle, çeşitli yaklaşımlara sahip uzmanları bir araya getirmektir.
HASAN BEY-ZÂDE AHMED PAŞA, Hasan Bey-zâde Tarihi, 926-1045 / 1520-1635, Hazırlayan Dr. Şevki Nezihi Aykut, 3 cilt, Türk Tarih Kurumu Yayınları XVIII. Dizi - Sayı 6, Ankara 2004, I-DXL (Tahlil-Kaynak Tenkidi) + 1085 (Metin) + 1087-1188 (Dizin). [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 2006, Cilt 70, Sayı 257 · Sayfa: 321-324
Özet
Osmanlı tarihinin en çok tanınan eseri tarihçilerin istifadesine sunulmuş bulunuyor. Örnek bir çalışma ile gün ışığına çıkmış bulunan bu eser, hemen hemen çağdaş bazı eserlere de kaynak olmuştur. Eser, yayınlayanın ifadesine göre "asıl kaynak" (asli metin) olarak tavsif edilmiştir. En sağlıklı bir metin ortaya konmuştur. Bu sürede araştırıcılar eksik yazma nüshalar yüzünden yanılgıya düşmeyecekler, elimizdeki esere müracaat edecekler. Bu eser yıllar önce Prof. Dr. Nezihi Aykut tarafından merhum Prof. Dr. Bekir Kütükoğlu (vefatı 28 Haziran 1990)'nun danışmanlığında doktora tezi olarak alınmıştı. Yıllar süren yoğun bir çalışma ve basım işleri sonucunda Osmanlı tarihinin ve tarihçiliğinin bu âbide eseri meydana çıkmış bulunmaktadır.
MARK MAZOWER, The Balkans. From the end of Byzantium to the Present Day, Phoenix Paperback, Fourth Impression 2003, xvı+176 s. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 2006, Cilt 70, Sayı 257 · Sayfa: 325-332
Özet
Eser; kronoloji (s.vıı-vııı), önsöz (s.ıx), 6 harita (s.x-xvı), giriş (s. 1-18), Ülke ve İnsanlar (veya Toprak ve Yerleşenleri) (s.19-49), Millet Öncesi (s.50-85), Doğu Sorunu (s.86-115), Ulus Devletlerin Kuruluşu (s.116-142) adlı 4 bölüm, Şiddet Üzerine başlıklı bir sonuç kısmı (s.143- 151), Balkanlar için daha fazla okuma kitapları (s.152-153), notlar (s.154-169) ve indeksten (s.170-176) oluşmaktadır. Eserin adından da anlaşılacağı gibi çok iddialı bir çalışmadır. Aldığı ödüller ve özellikle Batı okurundan aldığı övgülere bakıldığında, iddia gerçeğe dönüşmüş gibidir. Eserin ilk baskısı 2000 yılında yapılmış olup aynı yıl Wolfson Tarih, ertesi yıl ise Bentinck Ödülü'nü almıştır.
ŞERAFETTİN TURAN, Mustafa Kemâl Atatürk: Kendine Özgü Bir Yaşam ve Kişilik, Ankara, Bilgi, 2004, 719 pp. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 2006, Cilt 70, Sayı 257 · Sayfa: 319-320
Özet
Lord Kinross ends his celebrated standard biography of Mustafa Kemâl Atatürk (Atatürk: The Birth of a Nation) as follows: "Turkey tost its lover." I belong to the Turkish generation which witnessed, not only the enthusiasm of creating a modern republic from the ruins of the Ottoman Empire, but also felt the deep grief on account of his untimely loss at the age of 57 (1938) when the war clouds were gathering over Europe. As the British historian Arnold J. Toynbee had underlined in his various publications (such as A Study of History, the World and the West, and Turkey). Atatürk's policy was to aim at nothing short of an out-and-out conversion of the country to the Western way of life.
Geza Feher'in Ardından (1917-2005)
Belleten · 2006, Cilt 70, Sayı 257 · Sayfa: 333-334
Özet
Eskiden Maramaros iline, bugün Ukrayna'ya bağlı Iza köyünde doğdu. Babası Bulgar Türkleri'nin, 7'nci ile 10'uncu yüzyıllardaki ilk Bulgar devleti tarihinin ve arkeolojik kalıntılarının ün kazanmış uzmanı idi. Budapeşte Peter Pazmany Üniversitesi'nden mezun olduktan sonra doktora payesini Pecs şehrindeki Erzsebet Bilim Üniversitesi'nde hukuk alanında kazandı. 1942 yılının sonlarına doğru Diyanet ve Kültür Bakanlığı'nın bursuyla Türkiye'ye geldi. Harp uzayınca Türkiye'deki kalışı da uzadı. Bu arada Türk dilini öğrendi ve Osmanlı medeniyeti hakkında geniş bilgilere sahip oldu. 1948'de ülkeye döndü ve Macar Milli Müzesi'nde çalışmaya başladı. İlk dönemlerde Osmanlı tarihiyle alakalı bazı arkeolojik kazılara katıldı (Esztergom-Szenttamashegy, Erd-Ofalu).
M.Ö. I. Bin Yıl Asur-Anadolu İlişkilerinde Kilikya Bölgesi
Belleten · 2006, Cilt 70, Sayı 257 · Sayfa: 1-26 · DOI: 10.37879/belleten.2006.1
Özet
Tam Metin
Kilikya; Akdeniz'e uzanan dağları, ovaları, vadileri, nehirleri, geçitleri ve yüksek platoları ile coğrafî bir çeşitliliğe sahiptir. Ayrıca, bölgenin Anadolu ve Suriye arasında bir köprü oluşturan konumu yanında, doğal zenginlik kaynakları da onun sosyal, ekonomik, kültürel, askerî ve siyasal gelişimine yön vermiştir. En eski çağlardan itibaren, Anadolu-Mezopotamya ilişkilerinde belirleyici bir rol oynadığı anlaşılan Kilikya, Asurluların Anadolu politikalarının belirlenmesi ve uygulanmasında da, vazgeçilmez bir yere sahip olmuştur. İşte bu çalışmamızda, M.Ö. I. bin yıl Asur-Anadolu ilişkilerinde, Kilikya'nın yerini ve önemini gözler önüne sermeye çalışacağız.
Osmanlı Devleti’nde Müneccimbaşılık Müessesesi
Belleten · 2006, Cilt 70, Sayı 257 · Sayfa: 167-264 · DOI: 10.37879/belleten.2006.167
Özet
Tam Metin
Osmanlı Devleti'nde ve hususiyle sarayda bulunan müneccimlerin başında bulunan kişiye "müneccimbaşı" denilmektedir. Müneccimbaşılık, arşiv belgeleri ve kaynaklardaki bilgilere göre, XV. asrın sonları ile XVI. asrın başlarında ortaya çıkmış bir müessesedir. Osmanlı sarayında bîrun erkânından olan müneccimbaşılar, aslen ilmiye sınıfına mensup, medrese mezunu kişiler arasından seçilmekteydi. XVI. yüzyılda Seydî İbrahim b. Seyyid, İshak Sadi Çelebi, Yusuf b. Ömer, Mustafa b. Ali, Takiyüddin-i Râsıd gibi kimseler müneccimbaşılık görevinde bulunmuşlardır. Mustafa b. Ali de astronomi ve coğrafya sahasında mühim bazı eserler telif etmiştir. Takiyüddin-i Râsıd da astronomi ve matematik sahasında çok sayıda önemli eser vermenin yanında İstanbul'da bir de rasathane açmış ve bazı gözlemlerde bulunmuştur. XVI. asırda müneccimbaşıların astronomi ve astroloji alanında saraya ait bir kısım görevleri bulunmaktaydı. Müneccimbaşılar XVI. yüzyıldan itibaren saray ve ileri gelen devlet adamları için takvim, imsakiye ve zayiçe gibi işler yapmaya başlamışlardır. Müneccimbaşıların en önemli vazifesi takvim hazırlamaktır. Takvimler 1800 senesine kadar Uluğ Bey Zîci'ne göre bu tarihten sonra da Jacques Cassini Zîci'ne göre hesap edilmiştir. Ayrıca her Ramazan ayından önce imsakiye hazırlanması ve zayiçe hazırlamak da müneccimbaşıların vazifeleri arasında bulunmaktaydı. Başta cülûs olmak üzere savaş, doğum, düğün, denize gemi indirilmesi, has atların çayıra salınması, padişahın yazlık ve kışlığına gitmesi gibi konularda müneccimbaşılar ve bazen müneccim-i sâniler uğurlu saat tespit ederlerdi. Başta padişahlar olmak üzere pek çok devlet adamı müneccimbaşıları zayiçelerine göre değerlendirmiş ve zayiçelerinin isabetli çıkması üzerine onlara ihsanlarda bulunmuşlardır. Bununla birlikte Sultan I. Abdülhamid ve III. Selim gibi uğurlu saate ve zayiçeye itimat etmeyen padişahlar da bulunmaktaydı. Ancak uğurlu saat uygulaması adet haline geldiği için bu padişahlar tasvip etmedikleri bu işin devam etmesine kerhen izin vermişlerdir. Diğer taraftan kuyruklu yıldızların geçişi, zelzele, yangın, Güneş ve Ay tutulmaları gibi önemli astronomi olaylarıyla fevkalade olayları da müneccimbaşılar takip eder ve yorumlarıyla birlikte saraya bildirirdi. Muvakkıthaneler gibi kurumların idaresi de bir bakıma müneccimbaşılara ait idi, bunun yanında Takiyüddin-i Râsıd rasathanesinin, Müneccimbaşı Hüseyin Hüsnü ve Müneccimbaşı Sadullah Efendi de Mekteb-i Fenn-i Nücum'un idaresiyle meşgul olmuşlardır. Ulema sınıfına mensup saray memurlarından olan müneccimbaşılar, Silahtar ağaya bağlı olan hekimbaşının maiyetinde bulunduklarından tayin ve azilleri de onun tarafından yürütülürdü. Tespit edildiği kadarıyla Osmanlı Devleti'nde otuz yedi kişi müneccimbaşılıkta bulunmuştur. Müneccimbaşılar ilmiye mensubu olduklarından dolayı müderrislik ve kadılık gibi vazifelerde bulunmuşlardır. XVI. yüzyıldan sonra belirli bir sisteme göre devam eden müneccim-başılık Osmanlı Devleti'nin sonuna kadar devam etmiştir. Müneccimbaşı Hüseyin Hilmi Efendi'nin vefatına kadar gelen bu müessese, onun 1924 yılında vefatıyla yerine tekrar müneccimbaşı tayin edilmeyerek lağvedilmiş ve yerine 1927 senesinde baş muvakkıtlık makamı tesis edilmiştir.
Roma İmparatorluğu’nu Yöneten Suriyeli Kadınlar
Belleten · 2006, Cilt 70, Sayı 257 · Sayfa: 63-82 · DOI: 10.37879/belleten.2006.63
Özet
Tam Metin
Roma'nın Severuslar hanedanı dönemi (İ.S. 192-235) tarihinin dikkat çeken önemli özelliklerinden birisi, imparatorluk yönetiminin Romalı olmayan yabancıların elinde kalmış olmasıdır. Bu sülalenin ilk imparatoru Septimius Severus, Afrika kökenliydi(1). Dilindeki Fenike aksanı onun bu yönünü özellikle vurgulamak için eskiçağ kaynaklarında anıldı(2). Roma imparatorluğunu yöneten diğer yabancılar, Syria Eyaleti'nin Emesa kentinde Güneş Tanrısı Elagabal'ın başrahipliğini yapan Iulius Bassianus'un iki kızı ve onlardan olan torunlarıydı. Septimius Severus öldükten sonra bu başrahibin kızları ve kız torunları imparatorluk yönetiminin en etkili isimleri oldular(3). Onlar yalnızca yabancı olmalarıyla değil, aynı zamanda kadın olarak imparatorluk yönetiminin etkin isimleri olmalarıyla da önemlidirler. Çünkü Romalılar, kısmen öne çıkan Nero'nun annesi Agrippina hariç, devlet yönetiminde kadın etkinliğine alışık değildiler.