4009 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
- Türk Tarih Kurumu 4009
Yazarlar
- Salâhi R. Sonyel 45
- TAHSİN ÖZGÜÇ 43
- ARİF MÜFİD MANSEL 42
- SEMAVİ EYİCE 40
- Mahmut H. Şakiroğlu 38
- İ. HAKKI UZUNÇARŞILI 37
- U. BAHADIR ALKIM 36
- İlber Ortaylı 32
- AYDIN SAYILI 31
- Mücteba İlgürel 31
Anahtar Kelimeler
- Tarih 337
- Osmanlı 272
- Osmanlı İmparatorluğu 173
- Türkiye 148
- Osmanlı Devleti 138
- Türkler 137
- Anadolu 131
- Ottoman Empire 114
- Mustafa Kemal Atatürk 103
- Ottoman 99
Edirne -Karaağaç- Timurtaş Köyü Timurtaş Paşa Camisi
Belleten · 2005, Cilt 69, Sayı 254 · Sayfa: 145-160 · DOI: 10.37879/belleten.2005.145
Özet
Tam Metin
Edirne'nin Karaağaç Mahallesi'nin 1- 1,5 km. güneybatısındaki Timurtaş Camisi, günümüze kadar ayrıntılı olarak ele alınıp, incelenmemiştir. Eserin banisi olarak bilinen Timurtaş Paşa'nın; Osmanlı tarihinde görülen hangi Timurtaş olduğu, değişik şehirlerde varlığı bilinen aynı ismi taşıyan camiler ile bağlantısının olup- olmadığı, vakfiyesinin bulunup- bulunmadığı, inşa tarihi ve geçirdiği onarımlar ile Türk Mimarisi'ndeki yeri aydınlatılması gereken konular olarak karşımızda durmaktadır. Bu çalışmamızda Timurtaş Paşa Camisi; plan, malzeme- teknik, mimari, süsleme açılarından incelenerek öncesi ve çağdaşı örneklerle karşılaştırması yapılmıştır.
Tokat Voyvodalığı (1774-1842)
Belleten · 2005, Cilt 69, Sayı 254 · Sayfa: 161-216 · DOI: 10.37879/belleten.2005.161
Özet
Tam Metin
Osmanlı Devleti'nin ilk yüzyılında genelde bütün Anadolu toprakları, özelde ise Amasya, Tokat ve Sivas bölgeleri için Rum tabiri kullanılmıştır. 1413 yılında Anadolu ve Rumeli Beylerbeyliği'nin yanı sıra üçüncü bir idari birim olarak Rum Beylerbeyliği kurulmuştur. İlk zamanlarda Tokat, Sivas ve Amasya bölgelerinin birleşmesinden meydana gelen Rum Eyaleti'ne II. Murad'ın son zamanlarında Canik ve Çorum, daha sonra da Karahisar-ı Şarkî bölgesi katılmıştır. Aynı dönemde Rum Eyaleti'nin merkez toprakları olan Amasya, Tokat ve Sivas, önemlerine binaen "Eyâlet-i Rûmiyye-i Suğra" olarak adlandırılmışlardır.
İBNÜ'L- CEVZÎ'NİN EL-MUNTAZAM ADLI ESERİNDEKİ SELÇUKLULARLA İLGİLİ BİLGİLER (H. 430 - 485 = 1038 - 1092)
Belgeler · 2005, Cilt XXVI, Sayı 30 · Sayfa: 1-84OSMANLI MÜVERRİHLERİNE DAİR TEVCİHAT KAYITLARI II*
Belgeler · 2005, Cilt XXVI, Sayı 30 · Sayfa: 85-193The Entry of the Ottoman Empire into World War I
Belleten · 2004, Cilt 68, Sayı 253 · Sayfa: 687-734
Özet
Tam Metin
This article clarifies several points related to the Ottoman entry into the First World War. First, the Young Turk leaders mistrusted deeply Great Britain which had occupied Egypt in 1882, and appeared disposed to satisfy French and Italian ambitions at the Ottoman expense. Yet, most of the Unionists, not to speak of the public and Parliament, were opposed to war. Indeed, the British and French tacitly agreed to divide the Ottoman state. For this reason, Cemal paşa, a friend of the French, even tried to conclude an alliance with Paris but was unsuccesful. Second, the decision to enter the war came as the consequence of stiff German pressure upon the Unionists leadership and became immediately a fact after the fleet under admiral Souchon's command bombarded the Russian ports. Only four Unionist leaders at most were informed about the German plans to attack Russia. Leading Ottoman officials such as Kazım Karabekir, Hafız Hakkı and many others were against early Ottoman entry into the war. Most of them wanted to wait until spring so as to have time to complete the necessary preparations for the battlefield. Probably, if the Ottoman entry into the war had been postponed for six months or so, Istanbul would have not entered the war at all since by then the hopes for a quick German victory would have vanished. Indeed, after the German offensive in France was stalled at Marne the Unionists seemed to develop second thoughts about the wisdom of fighting on Berlin's side. Consequently, the German diplomatic mission in İstanbul increased its pressures on Enver paşa, who acceded to Kaiser's war demands, still under the illusion that a German victory was imminent. In sum, the Ottoman entry into the war was not the consequence of careful preparation and long debate in the Parliament (which was recessed) and press. It was the result of a hasty decision by a handful of elitist leaders who disregarded democratic procedures and lacked long range political vision and fell easy victim to German machinations and their own utopian expectations of recovering the lost territories in the Balkans. The Ottoman entry into war prolonged it for two years and allowed the Bolshevik revolution to incubate and then explode in 1917 which in turn impacted profoundly the twentieth century world history and the Republican Turkey.
Pîrî’nin Fethiyye-i Cezîre-i Kıbrıs’ının Viyana Nüshası
Belleten · 2004, Cilt 68, Sayı 253 · Sayfa: 633-648
Özet
Tam Metin
Türkler dönemi Kıbrıs tarihinin en önemli kaynaklarından birisi Kıbrıs fetihnâmeleridir. Bu fetihnâmeler, bizzat fetih olayını yaşamış olan kimselerin ağzından Kıbrıs'ın Türkler tarafından ele geçirilmesi olayını ayrıntılı, fakat çoğu zaman abartılı olarak anlatırlar. Dolayısı ile diğer arşiv kaynaklarınca test edilmek kaydı ile en azından adanın zaptı için yapılan savaşın tarihi açısından kayda değer bir öneme sahiptirler. Bugün gerek yurt içinde ve gerekse yurt dışında resmî ve özel arşivlerde birçok Kıbrıs fetihnâmesi nüshalarının bulunduğu bilinmektedir. Kıbrıs fetihnâmeleri 1956 yılından bu yana araştırmacıların ilgisini çekmiş ve bu konuda birçok çalışma yapılmıştır. fiu anki bilgilerimize göre, Kıbrıs'ın fethini başından sonuna kadar ele alan en eski tarihli fetihnâme Pîrî'ye ait olup, Hicrî 978-979 / Miladî 1570-1571 tarihinde ele alınmış olan Fethiyye-i Cezîre-i Kıbrıs'dır. Bu fetihnâmenin bilinen iki nüshası edisyon kritiği yapılarak Harid Fedai tarafından 1997 yılında yayımlanmıştır. Araştırmalarımız sonucunda, Avusturya Millî Kütüphanesi'nde (Viyana) bu eserin bir başka nüshasını tespit ettik. Söz konusu fetihnâme nüshasının, Harid Fedai'nin yayımlamış olduğu nüsha ile karşılaştırmalı olarak tanıtımı bu yazımızın konusunu oluşturmaktadır. Anlaşıldığı kadarıyla, Avusturya'da bulunan Fethiyye-i Berây-ı Cezîre-i Kıbrûs isimli nüsha, Harid Fedai'nin yayımladığı nüshaya göre, yeniden basılmasını gerektirecek kadar nicelikli ve nitelikli farklılıklar içermektedir.
KEMAL H. KARPAT, Studies on Ottoman Social and Political History. Selected Articles and Essays (Osmanlı Sosyal ve Siyasi Tarihi Üzerine Çalışmalar. Seçilmiş Makale ve Denemeler), Leiden-Boston-Köln, 2002. XII+856. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 2004, Cilt 68, Sayı 253 · Sayfa: 737-740
Özet
Brill Kitabevi tarafından Asya ve Ortadoğu Üzerine Sosyal, Ekonomik ve Siyasi Çalışmalar serisinin 81. kitabı olarak çıkarılan çalışmada Wisconsin Üniversitesi tarih profesörlerinden Kemal H. Karpat'ın 1968 ile 2000 yılları arasında değişik dergilerde yayınladığı makaleler ve denemeler bir araya toplanmış. Bu makaleler üç bölüm halinde tasnif edilmiştir. Birinci bölüm «Osmanlı Dönüşümü, Demografi-Göç» başlığını taşıyor. «Osmanlı Devletinin Dönüşümü 1789-1908», «1877 Osmanlı Meclisi ve Onun Sosyal Önemi», «1860-1914 yılları Arasında Amerika'ya Osmanlı Göçü», «XIX.Yüzyılda Batı'dan İstatistik İlminin Osmanlılarca Kabulü», «Osmanlı İmparatorluğunda Yahudi Nüfus Hareketleri, 1862-1914», «Kossuth Türkiye'de: 1849-1851 Yılları Arasında Osmanlı İmparatorluğunda Macar Mültecilerinin Etkisi», «XIX. yüzyılda Osmanlı Demografisi: Kaynaklar, Görüşler, Metotlar», «Osmanlı Şehirleşmesi: Dobruca'ya Kırmılıların Göçü ve Mecidiye'nin Kurulması, 1856-1878», «Osmanlı Ailesi ve Büyüklüğü ile İlgili Belgeler», «XIX.Yüzyılda İstanbul'un iktisadi ve Sosyal Dönüşümü», «Ortadoğuda Sosyal Tabaka Oluşumu ile ilgili Bazı Tarihi ve Metodolojik Düşünceler» ve «Müslüman Göçü» başlıklarını taşıyan on iki makale birinci bölümde yer almaktadır.
Cevâhir'ıll-Ahbar (Bahş-i Tarih-i İran ez Kara Koyunlıt tâ sâl-i 984 h.k.), Mukaddeme, tashih ve talikat: Muhsin Behram Nejad, Miras-1 Mektub, çâp-1 evvel, Tahran 1378 h.s. (2000)
Belleten · 2004, Cilt 68, Sayı 253 · Sayfa: 735-736
Özet
Safeviler devrinin pek tanınmayan kaynaklarından olan, Türk asıllı tarihçi Budak Münşi' nin bu eseri hakkında, devrin tarihleri ve tezkirelerinde bilgiye rast gelinmediği gibi, daha sonraki katalogların da sadece birkaçında onun adı zikredilir (Storey, Persian Literature, I, 118). Bu bakımdan müellifin eserinde kendisinden söz ettiği yerler (s.187-190) oldukça önemlidir. Eserindeki kapılardan onun 916(1510) yılında doğduğu anlaşılmaktadır. Eğitimi ve ailesi hakkında bilgi vermemekte birlikte, anne tarafından dedesi Hâce Ruhullah Şalkanî-yi Kazvinî, Ak Koyunlu Mirza Baysungur'un vezirliğini yapmıştı (s.91). Budak Münşî Kazvin'de bir süre eğitim gördükten sonra, 14 yaşında iken kâtip olarak Divan'da çalışmaya başlamış, zaman zaman azledilmek, malları müsadere edilmekle birlikte 1576 yılına kadar Safevî devletinin çeşitli yörelerinde görev yapmıştır.
Dağılmış Roma İmparatorluğu’nun Alanında Roma Zihniyetinin İzleri
Belleten · 2004, Cilt 68, Sayı 253 · Sayfa: 621-632
Özet
Tam Metin
Bu bildiride güdülen amaç, hem Akdeniz dünyasındaki Doğu-Batı, hem de Avrupa'daki Roman(2)-Cermen ayrışması, zihniyetlerin ayrımlaşması ve izlerinin çağlar ötesi kültür çemberlerinde kendini göstermesi üzerine eğilmektir. Konu, dağılmış Roma İmparatorluk alanıyla ilgili olduğundan, Roma'nın bölünmesiyle belirginleşmeye başlayan ayrışma süreci, araştırmanın çıkış noktasını oluşturuyor. Henüz dağılmamış Imperium Romanum tek başına bir Avrupa, Asya veya Afrika imparatorluğu değil, hepsinin birlikteliğini oluşturan bir Akdeniz gücüydü ve Akdeniz birliğinin canlı temsilcisiydi. O zamanlar ortak bir uygarlık çemberini oluşturan Akdeniz dünyası kendi içinde oldum olası çokkültürlü bir yapıya sahipti.
Tire Müzesi'nden M.S. 5.-7. Yüzyıllara Ait Kandiller
Belleten · 2004, Cilt 68, Sayı 253 · Sayfa: 613-620
Özet
Tam Metin
M.S.5. yüzyıl Gotlar sorunu(1), Hun tehlikesi ve dini mücadelelerle geçmiştir. Gerçi Gotlar sorunu yeni değildi. Ephesos kenti M.S. 3. yüzyılda Gotların saldırısına uğramış, ama kendini toparlamıştı(2). Zenon zamanında Gotlar bertaraf edilmiş, onların yerini İzaurialılar almıştı(3). M.S. 5. yüzyıl sonu-6. yüzyıl başlarında Bulgarlar ve İslavlar Makedonya, Teselya ve Trakya'ya kadar akınlarını devam ettirerek etrafı yağma ve talan ediyorlardı. Doğuda da İranlılar Erzurum ve Diyarbakır'ı geçici bir süre için işgal ettiler. Ayrıca din kavgaları sert bir biçimde devam etti.