7 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Caliphate
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

Hulefâ ve Ulemâ Arasında Bir Rekabet ya da İş Birliği Alanı Olarak Savaş İdaresi (2-3/8-9. Yüzyıllar)

Belleten · 2021, Cilt 85, Sayı 304 · Sayfa: 819-848 · DOI: 10.37879/belleten.2021.819
Tam Metin
İslam tarihinin ilk yüzyılları üzerine yapılan bazı çalışmalarda, savaşın (cihâd) ilan ve idare yetkisi üzerine halife ve din âlimleri arasında rekabet yaşandığı, zühtçülükleri nedeniyle sınırlara cihat yapmak üzere giden din âlimleri ve onların emrindeki gönüllü din savaşçılarının devletle hiçbir münasebetlerinin olmadığı ve bu gerilimin savaş liderliği ve hatta dini otoritenin halifeden hadis ilmiyle de ilgilenen bu zâhit-savaşçılara geçmesiyle sonuçlandığı iddia edilmektedir. Bu çalışmada, tarihsel verilerin böyle bir varsayımda bulunmak için yeterli olmadığı savunulmakta, iki taraf arasında savaşın ilan ve idaresi konusunda bir anlaşmazlık yaşanmadığı, aksine din âlimlerinin cihat doktrininde siyasi konjonktürü, yani aslında devletin ihtiyaçlarını dikkate alarak belirli revizyonlar yaptıkları ileri sürülmektedir.

Tanin (1922-1925)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2017, Cilt XXXIII, Sayı 95 · Sayfa: 1-38
Tam Metin
"Tanin", XX. yüzyıl Türk basın tarihinin önemli gazetelerinden biridir. Üç ayrı devrede yayımlanmıştır: 1908-1914, 1922-1925 ve 1943-1947. Gazetenin yayımlandığı yıllar tarihimizin önemli kilometre taşlarıdır. Tanin'in ikinci özgün yanı, her üç devrede aynı başyazar tarafından çıkarılmış olmasıdır. Bu başyazar, ünlü gazeteci ve siyasetçi Hüseyin Cahit'tir (Yalçın). 1908 yılından ölümüne kadar (1957) gazetecilik yapan Hüseyin Cahit (Yalçın), üretkenliği ve mücadeleci gazeteci kimliği ile adından çok söz ettirmiş, zaman zaman siyasal iktidar ile sorunlar yaşamış ve gazeteci kimliği ile İstiklal Mahkemelerinde bile yargılanmıştır. Hilafetin muhafazası konusundaki görüş ayrılığı bir yana bırakılacak olursa, Hüseyin Cahit'in geleceğe yönelik öngörüleri ile siyasal iktidarın öngörüleri ters düşmemektedir. Tanin ve İstanbul basınının bir bölümü, Cumhuriyet'in henüz yeni inşa edilmekte olduğu o yıllarda, durumun hassasiyetini yeterince dikkate almadan, siyasal iktidarı zaman zaman ölçüsü kaçan bir biçimde eleştirmişlerdir. Tanin ve diğer muhalif İstanbul basını, Mustafa Kemal Paşa'nın diktatörlüğe yönelmesinden endişe etmişlerdir. Hüseyin Cahit'in eski İttihatçıların önde gelenleri ile olan yakınlığı, siyasal iktidarın ona ve gazetesi Tanin'e mesafeli bakmasına, ondan kuşkulanmasına neden olmuştur. Bu makalede, ikinci devrede (1922-1925) yayımlanan Tanin gazetesi tanıtılmakta ve bu gazetenin dönemin siyasal olaylarına (özellikle de, Cumhuriyet'in ilanına ve Hilafet'in kaldırılmasına) yaklaşımı ve siyasal iktidarla ilişkileri ele alınmaktadır.

(Vakit Gazetesine Göre) Saltanatın Kaldırılmasına Bazı Dünya Müslümanlarının Bakışı

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2006, Cilt XXII, Sayı 64-65-66 · Sayfa: 245-260
Tam Metin

Bu çalışmada; dış Müslümanların saltanattan sonraki Hilafete bakış açıları incelenmeye çalışılmıştır. Yani 1 Kasım 1922 ile 3 Mart 1924 tarihleri arasındaki dönemde dış Müslümanların, hilafetin kaldırılmasından sonraki durumu nasıl değerlendirdikleri araştırılmaya çalışılmıştır. Dış dünyanın konuya bakış açısı enteresan yaklaşımları içermektedir. Bu yüzden basına yansıyan bilgiler, Vakit gazetesi örneği ile sunulmuştur.

1 Kasım 1922'de saltanat kaldırılmış ve hilafetten ayrılmıştır. Yeni halife seçimle işbaşına gelmiştir. Dört halife döneminden sonra ilk kez görülen bu durum, hem Türk aydınlarının ve hem de dış Müslümanların tartışmalarına yol açmıştır. Bu tartışmanın kaynağı, hilafet makamından dünyevî yetkilerinin alınmasıdır. Türkiye içinde 15 Ocak 1923'ten sonra tartışmalar hız kazanmış ve daha çok olumsuz bir havada devam etmiştir.

Ancak dış Müslümanların konuya bakışı oldukça olumludur. Özellikle Şam, Filistin, Tunus, Cezayir, Mısır, Arnavutluk, Kırım, Rusya Müslümanları ve Hindistan gibi yerlerden gelen telgraflar ve mesajlar; TBMM'nin saltanatı kaldırması ve yeni halifeyi seçimle iş başına getirmesi konusundaki kararını alkışlamışlar ve kabul etmişlerdir. Hatta Mustafa Kemal'e Hilafetin kurtarıcısı unvanını vermişlerdir. Ayrıca Türkiye'nin Lozan görüşmelerinde başarılı olması için desteklerini açıklamışlardır.

Veliaht Abdülmecit’in Ankara’ya Davet Edilmesi Meselesi

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2005, Cilt XXI, Sayı 61 · Sayfa: 281-303
Mütareke döneminde hiçbir Osmanlı hanedanlık mensubu Kurtuluş Sa¬vaşı yanında yer almadığı gibi, vatansever bir davranış içinde de bulunma¬mıştır. Veliaht Abdülmecit, Mehmet Vahdettin ve Damat Ferit ile mücade¬lesi için Kemalist hareketi kullanmaya, Kemal Atatürk de Veliaht ile Da¬mat Ferit ve Padişah Vahdettin arasındaki bu gerginliklerden yararlanma¬ya çalışmıştır. Bu hareketiyle Kemal Atatürk, hem Osmanlı Sarayı içinde bir çatlak açmaya, hem de Anadolu halkı için manevî bir dayanak bulma¬ya çalışmıştır. Ancak Veliaht'ın kararsız ve güvenilmez hareketleri nede¬niyle bu gayretinden vazgeçmiş, Onun yerine Şeyh Sünusî'nin manevî misyonunu koymuş ve bu misyonu Hilâfet'İn kaldırılmasına kadar devam ettirmiştir. Kemal Atatürk ile Abdülmecit arasındaki bu gayri-resmî ilişki¬ler, zamanında kamuoyuna yansımış, başta İngilizler olmak üzere, İtilâf güçleri tarafından da dikkatle izlenmiştir.

Birinci TBMM’de Hilâfet ve Saltanat Meselesi Üzerine Bazı Notlar

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2003, Cilt XIX, Sayı 57 · Sayfa: 1172-1190
Mondros Mütarekesi'nden sonraki koşullar, Türk Kurtuluş Savaşı'nı zorunlu kılmış ve bir siyasal oluşumu beraberinde getirmiştir, Bu oluşum, TBMM'nin kurulması ile İstanbul'a karşıt bir hükümet şeklini almıştır. Türk Kurtuluş Savaşı döneminde TBMM'nin Osmanlı yönetimine bakış açısı, esas olarak Hilâfet ve Saltanat kavram ve kurumlarına yaklaşımında kendini göstermiştir. Bu konular üzerindeki Meclis görüşmeleri, savaş sonrası gidişatı da açıklayıcı bir niteliktedir. Bütün bu gelişmeler, Osmanlı iktidarının tasfiyesi sürecine ve demokratik bir yönetimin kurulması çalışmalarına da açıklık kazandırmaktadır.

Halifelik, Din ve Laiklik

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1990, Cilt VI, Sayı 17 · Sayfa: 301-306
Atatürk I. Cihan Savaşı' ndan sonra galip devletlerin milletimizi ve ülkemizi parçalamaya kararlı olduğunu görerek mücadeleye atıldı. Milletle bütünleşerek vatanımıza göz dikenlere karşı savaşlar verdi. İslâmiyet açısından incelendiğinde cumhuriyet yönetiminin fazileti, yani erdemi esas aldığı görülmektedir. Çünkü cumhuriyette daima halkın oyuna başvurma söz konusudur. Halifelik sorunu ise çok karışıklıklara neden olmuştur. Dinin kötüye kullanılmasına ve siyasete karıştırılmasına karşı çıkmıştır. Atatürk'ün İslâmiyet hakkındaki bazı sözleri şöyledir: "Bizim dinimiz en makul ve en tabiî bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din ol¬muştur. Bir dinin tabiî olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uyması lâzımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. Müslümanların toplumsal hayatında hiç kimsenin özel bir sınıf halinde mevcudiyetini muhafazaya hakkı yoktur."

The Caliphate and Atatürk's Inkilâb

Belleten · 1982, Cilt 46, Sayı 182 · Sayfa: 353-366 · DOI: 10.37879/belleten.1982.353
Tam Metin
My focus in this paper will be on how Atatürk's inkilâbs or "revolutions" actually constituted one total revolution during which the events occurred in sequence as links of one whole historical process. I believe most of the historians of Atatürk's revolution are often too dependent on his historic speech, Büyük Nutuk, which he delivered after the major inkilâb was already completed in 1927. The Nutuk is one and undoubtedly the most important source for the period. But basically it was delivered before a party convention for explanation and justification of the inkilâb and the tactics used for its victory. It will be seen that historically the separation of the Caliphate from the Sultanate and the abolition of the 'atter set off a sequence of events and movements which led to the major inkilâbs including the abolition of the Caliphate and other secularizing reforms in the period 1922-1927.