7 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Milletler Cemiyeti
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

İngiltere Dış Politikası Ve Türkiye İçin Amerikan Mandası Tasarısı (1918-1919)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2024, Cilt XL, Sayı 110 · Sayfa: 361-386 · DOI: 10.33419/aamd.1577611
Tam Metin
Bu makale, Birinci Dünya Savaşı sonrasında düzenlenen Paris Barış Görüşmeleri sürecinde İngiliz hükûmetinin İstanbul, Boğazlar ve Doğu Anadolu’yu birlikte ya da ayrı ayrı birer manda yönetimi idaresine dönüştürme ve bu yeni idarenin sorumluluğunu Amerika Birleşik Devletleri’ne yükleme planını incelemektedir. İngiliz diplomatların birbirleri arasında, Londra ile, Paris’te bulunan İngiliz delegeler ile ve Washington’da görüştükleri Amerikalı yetkililer ile yaptıkları yazışma kayıtlarını inceleyen makale Osmanlı Devleti’nin geleceğine dair tartışmaların başladığı görüşmelerin ilk dönemine odaklanmaktadır. Henüz Anadolu’da Millî Mücadele’nin başlamadığı, İstanbul’da resmî olarak İngiliz Ordusu tarafından yönetimin ele geçirilmediği, Yunan Donanması’nın İngiltere desteğiyle İzmir’i işgale başlamadığı, Osmanlı topraklarının geleceğinin belirsiz olduğu bu dönemde diplomatların üzerinde anlaşamadıkları birçok tasarı mevcuttur. Bölgede kurulacak bir Amerikan Mandası önerisi üzerine de geniş çaplı bir tartışma yürütülmüş ve bunun sonuçları ile ilgili bir uzlaşma sağlanmamıştır. Üzerinde mutabakat oluşan tek sonuç, Amerikalıların bölge ile ilgili konularda yeterince tecrübe ve bilgi sahibi olmamasıdır. Ne var ki Amerikalıların bakış açısından durum oldukça farklıdır. Amerikalı diplomatlar, İngiltere’nin bölgede alışkın oldukları sömürge düzenini tesis etmeye ve burada kuracakları hâkimiyet yoluyla Hindistan ve yeni ele geçirdikleri Afganistan yolunu açık tutmaya çalıştıklarını iddia etmektedirler. Bu makale; Birinci Dünya Savaşı sonrasında Amerikalıların dış politikada İngiltere’nin rehberliğine artık ihtiyaç duymadığını; Amerikalıların bir süredir yardım kuruluşları, misyonerler, ticari acenteler yoluyla bölgenin en önemli liman kentlerinde nüfuz alanı yaratmış olduğunu ve bunun siyaseten desteklendiğini; İngiliz diplomatların düşüncesinin aksine Amerikalıların özellikle kıyı kentleri, İç Anadolu ve Doğu Anadolu’da etkin bir şebeke kurduğunu ve bölgede artan İngiliz karşıtlığından faydalanmaya çalıştığını ortaya koymaktır. Bu çerçeve etrafında makale, İngiltere’nin savaşın hemen sonrasında Duyun-ı Umumiye’yi tekrar kurmak için harekete geçmesi ile Amerikalıların Karadeniz kentlerinde ticari temsilcilikler oluşturması arasındaki ayrıma dikkat çekmeyi hedeflemektedir. Genel olarak makale, Britanya İmparatorluğu’nun yerini iktisadi ve siyasi olarak ABD’nin almaya başladığı iki dünya savaşı arasındaki döneme ait bir örnek vaka olarak Birinci Dünya Savaşı sonrasında İngiliz hükûmeti tarafından Anadolu’da kurulması planlanan bir Amerikan Mandası ve sonrasında İngiltere ve ABD arasında yaşanan ayrışma sürecini incelemektedir.

LEVENT DUMAN, "Vatan"ın Son Parçası Hatay'daki Uluslaştırma Politikaları, İletişim Yayınları, İstanbul 2016, 456 s. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 289 · Sayfa: 977-982 · DOI: 10.37879/belleten.2016.977
Yirminci yüzyıl Türkiye ve Suriye'si hakkında yazılmış hacimli bir literatür bulunmasına rağmen 1918-1950 dönemi İskenderun Sancağı, Hatay Devleti ve Türkiye'nin Hatay ili konulan= tarihçilerin yoğun ilgisini çektiği pek söylenemez. Bu alanda mevcutlara ilaveten daha nitelikli eserlere ihtiyaç duyulduğu bir gerçektir. Selçuk Üniversitesinde Yardımcı Doçent Levent Duman'ın Ocak 2016'da yayınlanan "Vatan"ın Son Parçası Hatay'daki Uluslaştırma Politikaları adlı kitabında iki dünya savaşı arası yıllarında Fransız manda yönetimindeki İskenderun Sancağı hakkındaki Türk-Fransız uyuşmazlığının gelişimi ve nihai çözümünün irdelenmesiyle sınırlı kalınmayıp ağırlıklı ve daha geniş olarak yörenin tarihçesi, yapısal özellikleri ve iç dinamiklerine yer verilmektedir. Sancak'taki çeşitli topluluklar arasındaki güç dengesi ve gerilimler üzerinde önemle durulmaktadır. Kitap Marmara Üniversitesinde Profesör Günay Göksu Özdoğan'ın danışmanlığında hazırlanan doktora tezinin bazı kısaltmalar ve yeni eklemeler yapılmak suretiyle gözden geçirilmiş şeklidir.

Arşiv Belgeleri Işığında Sancak (Hatay)’ın Bağımsızlık Sürecinin İlk Aşaması ve Türkiye

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2005, Cilt XXI, Sayı 61 · Sayfa: 1-46
Sancak (Hatay) bölgesi Mondros Mütarekesi sonrasında Fransızlar ta-rafından işgal edilecektir. Millî Mücadele döneminde Sancak'ta işgale karşı mahallî bir direniş sergilendiyse de Ankara hükümeti dönemin şartları gereği Fransa ile 20 Ekim 1921'de imzaladığı Ankara îtilâfnamesi ile Sancak'ı Fransız "Mandat" yönetimine bırakacaktır. Bu şekilde Sancak, yaklaşık on altı yıl sürecek olan "Mandat" yönetimine son verilene kadar Fransız mandası altında kalacaktır. 1936'da "Mandat" yönetiminin sona ermesiyle Sancak, Türkiye'nin de girişimleriyle bağımsızlık sürecine girecektir. 1936 sonrasında Fransa tarafından Suriye'ye bağımsızlık verilmesi üzerine, Sancak'ta da bağımsızlık süreci gelişmeye başladı. Bu makalede, bu sürecin İlk aşaması olan Milletler Cemiyeti'ndeki gelişmeler, Cumhurbaşkanlığı arşivinden elde edilen belgeler de kullanılarak ele alınmaktadır.

Musul Sorunu ve Türkiye - İngiltere - Irak İlişkileri

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2005, Cilt XXI, Sayı 63 · Sayfa: 859-916
Dünkü Musul vilayeti, bugünkü Irak'ın kuzey bölümü demektir. 30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi imzalandığı gün Musul şehri ve Musul Vilâyetinin önemli bir bölümü Türkiye'nin elinde bulunuyordu. İngilizler Musul Vilayetini 15 Kasım 1918'de, yani Mütareke imzalandıktan ve silahlar bırakıldıktan 15 gün sonra işgal etmiş ve bu işgali Mütareke Anlaşmasının 7. maddesine dayandırarak meşru göstermek istemişlerdir. Türkiye ise Mütareke imzalandıktan sonra Anadolu ve Trakya topraklarındaki işgalleri tanımadığı gibi. Musul vilayetinin işgalini de haksız saymış ve tanımamıştır. Osmanlı Millet Meclisi (Meclis-i Mebusan) 28 Ocak 1920 tarihli gizli oturumunda, Misak-ı Milli'yi kabul etti. Misak-ı Milli, güneyde 30 Ekim 1918'teki mütareke sınırını Türkiye'nin devlet sınırı olarak kabul etmiş ve dolayısıyla Musul Vilayeti de Türkiye sınırları içinde sayılmıştı. İsmet Paşa Lozan'a giderken hem İstanbul ve Boğazlar bölgesini, hem de Musul Vilâyetini, diplomatik yolla yabancı işgalinden kurtarmak gibi ağır bir görev üstlendi: Türkiye için Musul Vilâyeti önemli, çok önemli idi; ama İstanbul ve Boğazlar bölgesi hayati derecede önemliydi, olmazsa olmazdı ve öncelik taşıyordu. Hükümet tarafından İsmet Paşaya verilen kapsamlı talimatın Musul ile ilgili maddesi şöyleydi: "Irak sınırı: Süleymaniye, Kerkük ve Musul livaları istenecek, konferansta başka bir durum ortaya çıkarsa Hükümetten talimat alınacak."

Belgeler Işığında Bağımsız Hatay Devleti'nin Kuruluşu ve Türkiye

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2005, Cilt XXI, Sayı 62 · Sayfa: 423-452
Tam Metin

Mondros Mütarekesi sonrasında Fransız işgaline terk edilen Sancak, bilâhare Milletler Cemiyeti'nce Fransız "mandat" yönetimine bırakılmıştır. "Mandat" yönetiminin 1936'da sona ermesiyle ise Sancak, Türkiye'nin özellikle Atatürk'ün bizzat kararlı girişimleri ve yönlendirmesiyle bağımsızlık sürecine girmiştir. Bu aşamada Türkiye'nin uyguladığı kararlı politika ile Sancak, 1938 yılında Hatay Cumhuriyeti adıyla bağımsız bir devlet olarak tarih sahnesine çıkacaktır.

Understanding of Atatürk’s Foreign Policy: Peace at Home, Peace in the World and Accession of Hatay to Turkey

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2001, Cilt XVII, Sayı 49 · Sayfa: 91-106
Understanding Atatürk's Foreign Policy is stili basic point in order to defend Turkey's rights. Wİthout regarding the distance he always kept in touch with the developments which were seen ali över the world. According to his point of view using army was the last solution. Therefore he contribute to the regional peace, by Balkan Pact and Sadabad Pact. He had promised to Turkish Nation that, he will get Hatay in to Turkey. In his last year, he used the media instead of army. He had dictated five articles under the name of Asim Us in Kurun Gazette by which addressing the friends of France in the International platforms. He stated that Turkey can implement everything what it is possible for Annexation. He cauşed the formation of several Hatay Com- mittee and Aid Association both in Hatay and İstanbul. At the end of such arrangements The League of Nations approved a special status which con- stituted İskenderun as a separate area free in its intemal affairs but attached Syria in foreign. Hatay Parliament had proclaimed the Republİc on 2 September 1938, fînally on 30 June 1939 annexation to Turkey. With the help of his close interest very strategic part of Turkey was gained without militarist problem.

Türkiye'nin Batı İttifakına Yönelişi (1934-1937)

Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 177 · Sayfa: 95-156 · DOI: 10.37879/belleten.1981.95
Atatürk Türkiyesi, Lozan Antlaşmasından sonra, Avrupa'da henüz tehlikelerin belirmediği 1923-1932 döneminde, bir yandan Sovyetler Birliği ile, 1925 Saldırmazlık Paktı ve 1929'da onun kapsamını genişleten Uzatma Protokolü çerçevesinde, dostluk ve dayanışmasını güçlendirirken, öte yandan başlıca Batı ülkeleriyle ortada kalan sorunlarını çözümlemek, onlarla sağlıklı ilişkiler kurmak yolunu tutmuştu. İngiltere ile Musul anlaşmazlığına son verip Türk - Irak sınırını kesinlikle belirleyen 1926 Antlaşması, İtalya ile 1928 Dostluk ve Tarafsızlık Antlaşması, Fransa ile, Suriye ve Lübnan için, 1928 Sözleşmesi ve 1930 Dostluk ve Tarafsızlık Antlaşması, Yunanistan ile 1930 Dostluk Antlaşması bu dönemin en önemli aşamaları olmuştu. 1932'de Milletler Cemiyetine katılan Türkiye, toplu güvenlik düzeni içinde, "statu quo" yanlısı bir politika izleyecek, Boğazların askerselleştirilmesi, Hatay gibi ulusal sorunlarını barışçı yoldan çözümlemek isteyecekti. 1933 ve 1934 yıllarında, Avrupa'da savaş hazırlıklarının başladığı bir sırada ise, Türkiye kendisini Akdeniz'de İtalya'nın tehdidi karşısında görmüştür. Bu durumda, Atatürk Türkiyesi Sovyetler Birliği ile dayanışmasının yanı sıra, yeni savunma çareleri aramak, caydırıcılık olanaklarını artırmak çabası içine giriyordu. Onun 1934 Şubatında Balkan Paktını gerçekleştirmesi; Habeşistan savaşı üzerine 1935 sonlarında, İtalya'ya karşı Milletler Cemiyeti çerçevesinde, İngiltere ve Fransa'nın önayak olduğu yaptırım önlemlerine katılması ; ayrıca İtalya'nın yaptırımlar nedeniyle saldırıya geçmesi olasılığına karşı, İngiltere ile Akdeniz Anlaşmasını yapması ; Boğazların yeniden askerselleştirilmesi amacıyla 1936 yazında bir Konferans (Montreux) düzenlemesi; bu Konferans sırasında ve sonrasında Sovyetler Birliği ile - sonuç vermeyen - ittifak antlaşması görüşmeleri; 1936'da İspanya iç savaşı çıkınca, bu savaşa karışmama politikasında İngiltere ve Fransa'ya ayak uydurması ; 1936-37 döneminde bir Akdeniz Paktı yapılması amacıyle Fransa'nın girişimlerini olumlu karşılaması ; 1937 Sâd Abad Paktı ile Orta Doğu'da İtalyan'nın emellerine set çekmek isteyişi ve, 2. Dünya Savaşı henüz çıktığı bir sırada, İngiltere ve Fransa ile Üçlü İttifakı imzalaması gibi olgular özellikle İtalya'ya karşı korunma gereksiniminin göstergeleri olmuştur.