18 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk kültürü
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Çingiz-Nâmeler Üzerine Bir İnceleme: Çingiz Han’ın Soyu ve Mogol Tarihinin İlk Devirleri

Belleten · 2018, Cilt 82, Sayı 294 · Sayfa: 407-481 · DOI: 10.37879/belleten.2018.407
Tam Metin
Günümüz itibarıyla tarihçilerin pek çoğunun Çingiz Han'a tek bir pencereden bakmaları, beraberinde birtakım sıkıntıları da getiriyor. Kimisi onu Asya'nın tek kurtarıcısı, yıllar sonra Doğunun Batıya karşı üstünlüğü olarak görürken; kimi de bütün dünyada kan döken bir vahşi şeklinde tanıtıyor. Dolayısıyla bu konularda bugüne kadar binlerce araştırma yapılmakla beraber, biz burada bazı Çingiz-nâmelerin ışığında, Çingiz'in ortaya çıkışıyla, nasıl bir devlet kurduğunu işlemeye çalışacağız. Destansı bir biçimde yazıya geçirilen Çingiz-nâmeleri temel alarak, Çingiz Kagan'ın çocukluk, gençlik ve han olmasına dair bir takım tarihi hadise ve motifleri Türkçe belgelerle de karşılaştırarak, aradaki benzerlikleri ortaya koymaya gayret edeceğiz.

TÜRK KÜLTÜRÜNDE “SELAMLAŞMA” VE “VEDALAŞMA” HAKKINDA GENEL BİR DEĞERLENDİRME

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 43 · Sayfa: 125-146
"Selamlaşma" ve "vedalaşma" eylemlerinin, Türk kültürünün eski çağlarından günümüze kadar nasıl gerçekleştirilmiş olduğu konusu ele alınmıştır. Bu kapsamda öncelikle, günümüzde selamlaşma ve vedalaşma amacıyla yaygın olarak kullanılan söz ve davranış kalıpları üzerinde durulmuştur. Ardından, Türk dili ve kültürü tarihi üzerinde çalışan araştırmacıların konuyla ilgili ortaya koyduğu bilgiler aktarılmış ve bunların değerlendirmesi yapılmıştır. Çalışmanın devamında, günümüzde Türk dünyasının farklı coğrafi bölgelerinde yaşayan Türk boyları arasında tarihî süreçte selamlaşma ve vedalaşma süreçlerinde kullanılan sözcük ve ifadeler, köken özellikleri dikkate alınarak belirli gruplara ayrılmış ve bu gruplar altında incelenmiştir. Ortaya konulan tüm bu verilerden hareketle, Türk kültüründe selamlaşma ve vedalaşma eylemlerinin hangi sözcük, ifade ve davranış kalıplarıyla gerçekleştirildiği konusunda ulaşılan sonuçlar paylaşılmıştır. Çalışmanın sonuna, Türk boyları arasında selamlaşma ve vedalaşma işlevinde kullanılan ifadelerin karşılaştırmalı olarak izlenebilmesi için, selamlaşma ve vedalaşma ile ilgili sözcük ve ifadeleri gösteren bir tablo eklenmiştir.

Türk Kültüründe Pedagoji Eğitimi Açısından Ahlâk-ı Alâî: Çocuk Terbiyesinin Adabı

Belleten · 2014, Cilt 78, Sayı 283 · Sayfa: 931-954 · DOI: 10.37879/belleten.2014.931
Tam Metin
Ahlâk-ı Alâî, 1510'da Isparta'da doğan Kınalı-zâde Ali Çelebi'nin en önemli eseridir. El yazması olan eser 1832'de Mısır'daki Bulak matbaasında basıldı. Bu çalışma için istifade ettiğimiz eserin tıpkıbasımı ise TTK tarafından gerçekleştirildi. Felsefî esaslar açısından ilk Türkçe ahlâk kitabı olan eser, bu alanda Osmanlı eserlerinin en eskisi ve en önemlisidir. İlm-i ahlâk, ilm-i tedbîrü'l-menzil ve siyaset-i medîne olmak üzere üç kitaptan oluşan bu eserde, pedagojik eğitim açısından çalışma konusu olarak seçilen çocuk terbiyesi ikinci kitap olarak da zikredilen "ilm-i tedbîrü'l-menzil" adlı kısımda yer almaktadır. Bilindiği üzere 19. yüzyılda çocuk pedagojisi üzerinde gerçekleşen değişimler birçok sorunu da beraberinde getirdi. Günümüzde bile önemini koruyan çocuk terbiyesi bu açıdan Ahlâk-ı Alâî'de oldukça ibret verici boyutuyla ele alınmaktadır. Çocuğun doğumu ve yetiştirilmesine ilişkin dikkat çekici açıklamaları ifade eden bu kaynak günümüz pedagoglarına da bilgi verir niteliktedir. Bu yönde Kınalı-zâde'nin ahlâk ilmine getirdiği bir yenilik açısından çocuk terbiyesindeki adabın ele alınması oldukça önemlidir.

Türk Konut Mimarisinde Tarihsel Süreklilikler: Orta Asya ve Anadolu

Belleten · 2012, Cilt 76, Sayı 276 · Sayfa: 503-526
Türklerin yurt edindiği önemli bölgelerden biri olan Anadolu'da bulunan tarihsel konut mimarisi örnekleri Anadolu'nun antik dönemlerine değin uzanan yapı tekniklerinin Orta Asya Türk kültüründe var olan bazı mekânsal kurgular ve yapı elemanları ile sentezlenerek günümüze ulaştığını göstermektedir. Tarihsel veriler ışığında Anadolu'da XI. ve XII. yüzyıllarda artan Türk nüfusu ile Anadolu'daki diğer topluluklar arasında kendini mimaride gösteren verimli bir kültürel etkileşim gerçekleştiği söylenebilir. Stratejik coğrafi konumu dolayısı ile tarihte uzun süreli siyasi istikrarsızlık dönemleri geçiren Anadolu'da üst idari değişikliklere rağmen genelde geniş halk kitlelerinin kültürel yapısı tarih boyunca süreklilik göstermiştir. Kültürün somut izlerini oluşturan mimari ürünler, bu sürekliliğin okunabileceği önemli tarihsel bilgi kaynaklarıdır. Bu bağlamda özellikle sivil konut mimarisi örnekleri halk kültürünün mekânsal kurguları hakkında somut bilgiler vermektedir. Bu çalışmada sivil konut mimarisi alanındaki bilgi altyapısı ışığında Anadolu ve Orta Asya Türk konut mimarileri arasındaki süreklilikleri ortaya koymak ve değerlendirmek için yeni bir kavramsal çerçeve önermekte ve bu altyapıdan faydalanarak değişik mimari örnekleri karşılaştırmakta ve yorumlamaktadır.

Osmanlılarda Dondurma ve Dondurmacılık Mesleği İle İlgili Notlar

Erdem · 2011, Sayı 59 · Sayfa: 129-144
Tam Metin
Türklerin, henüz ata yurtta iken, yaşadıkları ortam genelde serin olmakla beraber özellikle yaz aylarında serinlemek amacıyla soğuk veya dondurulmuş meyve suları içtikleri tahmin edilmektedir. XIII. asırdan itibaren ise Selçuklular ile beraber soğuk veya dondurulmuş şerbetleri hazırlamak için "karlıklar" yapmışlardır. Karlıkların Osmanlılar döneminde de kullanıldığı hatta sarayda bu işleri organize eden "karcıbaşı ve buzcubaşı" adı verilen bir görevli tayin edildiği anlaşılmaktadır. Bu görevli sadece sarayın değil bütün esnafın ihtiyaç duyduğu kar ve buzu temin ederek bunların ilgililere dağıtımını organize etmiştir. Osmanlı toplumunda dondurma ise 17. yüzyıldan itibaren sofralarımıza girmeye başlamış, başlangıçta "ev dondurmacılığı" şeklinde ev ve tekke gibi alanlarda yapılmış, daha sonra ise sokağa taşınarak yaz günlerinin aranan tatlısı ve ticari bir emtiası olmuştur. Dondurma, başlangıçta muhallebici, helvacı, fındıkçı, kestaneci, kahveci gibi esnaflar tarafından satılırken daha sonra ihtisas bir meslek haline gelerek dondurmacılık mesleğinin ortaya çıktığı düşünülmektedir. 19. yüzyıl başlarında dondurmacılık mesleğinin bulunduğu ancak kar ve buz temininde hoşabçı ve şerbetçi esnafının dondurmacılara göre daha öncelikli olduğu anlaşılmaktadır. Bunun olası nedeni hoşabcı ve şerbetçi mesleklerinin dondurmacılık mesleğine göre daha köklü olmasıdır. 18. ve 19. yüzyıllarda Osmanlı sarayında da dondurmanın ikram edildiği hatta 1910 yılında sarayda "mâbeyn-i hümâyûn dondurmacılığı" adı altında bir meslek grubunun bulunduğu görülmektedir.

DEDEM KORKUT KİTABI

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2010, Cilt 58, Sayı 2 · Sayfa: 67-90
Dedem Korkut Kitabı, Türklüğü konu alan bütün bilimler için çok zengin malzeme içeren eşsiz bir kaynaktır. O, Türk dilinin bir incisi olduğu gibi, sosyoloji, folklor, etnografya, tarih bilimleri açısından da ilk başvuru eserlerinden biridir.Bu çalışmada, Dede Korkut araştırmalarına giriş kabilinden toplu bir değerlendirme yapılmış ve eser etraflıca tanıtılmıştır

Türk Kültürü ve Edebiyatında Çevgan Oyunu

Erdem · 2009, Sayı 53 · Sayfa: 83-114
Eski çağlarda savaşsız geçen günlerde eğlence amacıyla şenlikler düzenlenir ve bu şenliklerde birçok spor etkinliklerine yer verilirdi. Spor etkinlikleri, kişiyi bedenen ve zihnen güçlendirdiği gibi düşmana karşı verilecek savaşa da hazırlamış olurdu. Bu bakımdan diğer devletlerin yanı sıra Orta Asya Türkleri ve daha sonraki Türk devletleri için sporun ayrı bir önemi vardı. O dönemlerdeki spor etkinliklerinin bir bölümünü atlı spor gösterileri oluşturmaktaydı. Çevgan, atlı spor oyunlarından sadece biridir. Türklerin yanı sıra bu oyunu Arap, Acem ve Bizanslılar da oynamışlardır. Çevgan oyununu bütün dünyanın "polo" adıyla tanıması, XIX. yüzyıl başlarında İngilizlerin Afganistan ve Kuzey Hindistan'ı işgali sırasında olmuştur. Bu çalışmada, çevgan oyununun Türk kültürü ve edebiyatındaki yeri ve önemi, edebî metinlerde işlenişi üzerinde durulmuştur.

Devlet Ana Romanı Üzerine Bir İnceleme

Erdem · 2009, Sayı 53 · Sayfa: 115-128
Tam Metin
Devlet Ana, Kemal Tahir'in tarihsel romanlarından biridir. Bu romanda Osmanlı İmparatorluğu'nun aşiret halindeki dönemine inilir. Osmanlı insan tipi, yaşam tarzı, adaletleri gelenek ve göreneklerini konu edinerek bir aşiretten devlet olma mertebesine nasıl yükseldiğini destansı bir ifade tarzı ile okuyucuya verilir. Osmanlı İmparatorluğu'nun Söğüt'teki yaşam tarzı dikkatlere sunulduktan sonra bu mekana Ertuğrul Gazi, Osman Bey ve Orhan Bey, tarihi şahsiyetler olarak dahil edilir. Devlet Ana'da, 1290 yılından itibaren yaklaşık on yıllık bir zaman diliminde geçen vak'alar bir yıla sığdırılır. Eserde, Türk kültür ve medeniyeti ile batı karşılaştırılarak feodalitenin ve din sömürücülerinin batıyı karanlığa hapsettiği anlatılır.

Mevlana ve Dünya Kültürüne Etkisi

Erdem · 2008, Sayı 50 (Doğumunun 800. Yılında Mevlânâ Özel Sayısı) · Sayfa: 27-50
Anadolu coğrafyası 11. yüzyılın sonlarından itibaren yeni bir kültür ve inancın ev sahipliğini yapmaya başlamıştır: Türk kültürü ve İslamiyet. Türklerin İslamın birçok unsurlarını kabullenişlerinde Araplardan önce Acemler etkin olmuşlardır. Türkler Anadolu'ya yerleştikten sonra bu coğrafyanın egemen devleti, içinde barındırdığı diğer unsurların koruyucusu ve kollayıcısı, Anadolu ise bir barış ve kardeşlik coğrafyası olmuştur. Çalışmamızda, Mevlana'nın anadoludaki bu barış ve kardeşlik ortamının oluşmasında üstlendiği misyonu ayrıca günümüzde de bir değer olarak kabul edilen ve tüm unsurları etkileyen hoşgörüsünü, fikirlerini ve dünya görüşünü irdeleyeceğiz.

Mevlana Celaleddin Rumî and Mawlawism in Turkish Cultural Life

Erdem · 2008, Sayı 50 (Doğumunun 800. Yılında Mevlânâ Özel Sayısı) · Sayfa: 161-168

Mevlana, one of the 13th century Anatolian sufis, is among the major scholars who laid the foundations of Turkish sophism. Based on Mevlana's ideas, Mawlawism reached every area within the borders of the Ottoman empire end became one of the fundamental dynamics setting the course of Ottoman cultural life. Mawlawism is still being kept alive in many parts of the world, from Anatolia to Europe and America; and the Mevlana's universal messages are enlightening people even today. The reason why Mawlawism has unique position among other mystic institutions is that Mevlana was able to reach a synthesis which embraced every sort of person by bringing together different understandings in an entirely new system where different cultures and thoughts were in conflict in 13 th century Anatolia.