3 sonuç bulundu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- Greek captives of war 1
- İskân 1
- Manisa 1
- Migration 1
- Milli Mücadele 1
Rumeli Vilayetlerinde Mülkiye Müfettişliği (1896-1902)
Belleten · 2023, Cilt 87, Sayı 310 · Sayfa: 1059-1082 · DOI: 10.37879/belleten.2023.1059
Özet
Tam Metin
Osmanlı Devleti’nde teftiş uygulaması modern anlamda Tanzimat Dönemi ile başlamıştır. Mülkiye müfettişliği ise 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra imzalanan Berlin Antlaşması’nın hükümlerinin yerine getirilmesi için yapılan Rumeli Islahatları çerçevesinde 1896 yılında oluşturulmuştur. Mülkiye müfettişlerinin vazifeleri ile görev tanımını belirlemek için aynı yıl bir talimatname yayınlanmıştır. Bu talimatnameye göre mülkiye müfettişleri en geniş anlamıyla mülkiye memurlarının kanun ve yasalara uygun hareket edip etmediklerini teftiş edeceklerdi. Mülkiye müfettişliğinin bu ilk uygulamasında Anadolu dışarıda kalmış ve sadece altı Rumeli vilayeti kapsam dâhiline alınmıştır. Bunun önemli sebeplerinden biri Osmanlı’nın son döneminde krizin eksik olmadığı Rumeli’de asayiş ve güvenliğin sağlanması hedefiydi. Bu doğrultuda 1896 yılından 1902 yılına kadar altı yıl boyunca mülkiye müfettişleri Rumeli vilayetlerinde görevleri icabı teftişlerde bulunmuşlardır. Merkezi yönetim ve bilhassa II. Abdülhamid mülkiye müfettişlerine büyük önem verse de başta valiler olmak üzere yerel makamlar ile mülkiye müfettişleri arasında başlangıcından itibaren bazen birbirlerini merkeze şikâyet edecek boyutlara ulaşan problemler ve anlaşmazlıklar meydana gelince nihayet 1902 yılında bu uygulamadan vazgeçilmiştir. Bu çalışmada öncelikle Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşiv belgeleri kullanılarak 1896-1902 yılları arasında mülkiye müfettişliği teşkilatının kurulması, müfettişlik talimatnamesinin değerlendirilmesi, müfettişlerin atanma süreçleri ile görev yerlerinde karşılaştıkları sorunların ele alınması hedeflenmiştir. Çalışmanın temel gayesi Osmanlı Devleti’ndeki bu ilk mülkiye müfettişliği tecrübesinin analiz edilmesidir.
Mübadele Sürecinde Sorunlar ve Merkezden Müdahaleye Bir Örnek: 1927 Manisa Teftişi
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2010, Cilt XXVI, Sayı 78 · Sayfa: 461-504
Özet
Tam Metin
Osmanlı Devleti'nin dağılma döneminin en önemli demografik hareketleri olan Müslüman göçleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun ardından da devam etmiştir. Lozan Anlaşması kapsamında 1923 yılında imzalanan "Türk-Yunan Ahali Değişimi Protokolü" ile başlayan süreç, 1930'lu yıllara kadar sürmüştür. Ancak bu dönemde sadece mübadele kapsamında gelen göçmenler değil, daha önceden gelen ve halen yerleştirilememiş göçmenler ile işgal yıllarında yerlerinden ve evlerinden olan insanlar da iskân edilmek durumundaydı. Bu çalışmada, söz konusu dönemde Türkiye'nin çeşitli yerlerinde iskân faaliyetleri esnasında yaşanan problemlerden örnekler verilmektedir. Akabinde taşrada cereyan eden hadiselerde merkezî idarenin nasıl bir kontrol mekanizması kurduğu, 1927 yılında Manisa ilinin geçirdiği teftiş ile örneklenmeye çalışılmıştır.
1923 Yılı Ortalarında Uluslar Arası Kızılhaç Komi̇tesi̇nce Görevlendi̇ri̇len Heyeti̇n Anadolu’daki̇ Tefti̇ş Gezi̇leri̇ Ve Hazırladıkları Rapor
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2002, Cilt XVIII, Sayı 53 · Sayfa: 443-469
Özet
Türk Milleti, Millî Mücadele'de işgalci devletlere ve onlarla işbirliği içerisinde olan Ermeni ve Rumlara karşı doğu, güney ve batı cephelerinde savaşmak durumunda kalmıştı. Bütün bu cephelerde savaşan tarafların askerleri karşılıklı olarak esir alınmıştı. Yunan harp esirleri dışındaki esirlerin, Millî Mücadele içerisinde yapılan antlaşmalarla serbest bırakılmaları sağlanılmıştı. Yunan harp esirleri ise, Lozan Konferansı esnasında Yunanistan ve Türkiye arasında imzalanan esirlerin karşılıklı olarak serbest bırakılmasına ilişkin itilafnamenin uygulanmasına kadar oluşturulan garnizon ve üserâ taburlarında tutulmuşlardır. Biz bu çalışmamızda Türkiye'deki Yunan Harp esirlerinin durumuyla ilgili olarak "esirlere kötü davranıldığı ve esirlerin zor şartlar altında olduğuna ilişkin" Yunan Kızılhaç'ının iddialarının ne derece doğru olduğunu belirlemek amacıyla Cenevre Uluslararası Kızılhaç Komitesi tarafından görevlendirilen "Bumier-Burckhardt" heyetinin Anadolu'da yaptıkları teftiş ziyaretlerini ve bununla ilgili olarak hazırlanan raporu ele alıp değerlendireceğiz.