85 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Turk
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Türk Yüksek Öğretim Tarihine Genel Bakış

Belleten · 1990, Cilt 54, Sayı 211 · Sayfa: 1209-1220
Tam Metin
Günümüzdeki yüksek öğretimin içerdiği konulara girmeden önce, bu öğretim kolunun dünyada ve bizde nasıl bir gelişme izlediğine kısaca değinmek istiyorum: Bilindiği gibi yüksek öğretim, lise veya meslek liselerinde sona eren orta öğretimin bir uzantısıdır. Bugünki anlamıyla yüksek öğretim, yurttaş eğitiminin bir devlet görevi olarak ele alınıp örgütlenmesinden sonra rasyonel bir gelişme göstermiştir. Bizde ve öteki ülkelerde yurttaş eğitiminin bir devlet görevi olarak ele alınması yani devletin, yurttaşın eğitilmesini kendi görevi sayması, uygarlık tarihinin beşbin yıla varan uzun süresi içinde çok yenidir. Bu gerçek, yani yurttaşın develt eliyle eğitilmesi gereği bizde, sultan ikini Mahmut tarafından duyulmuş, onun zamanında uygulanmaya başlanmıştır; çünkü o, kaynağını din ayırımından ve cehaletten, bağnazlıktan alan ve tarihi düşmanlıklarını üzerimizde odaklaştıran Avrupa devletlerinin kötü emellerini önlemenin, ancak yurttaşın eğitilmesi, bilime ve tekniğe yöneltilmesi sayesinde mümkün olacağını anlamıştı. İnsan yaşamında ve toplulukların yönetiminde din kurallarının egemen olduğu çağlarda insana dünyada ve âhirette mutluluk getirecek olan bilime ve eğitime en büyük önemi, kuşkusuz islam dini vermiştir. Onun kutsal kitabında yani Kur'an'da insanlığa ilk seslenişi (alak sûresinde) "oku" olan bu din mensupları, bilimde ve teknikte elde ettikleri gelişmelerin yardımıyla kısa sürede üç kıta üzerinde geniş bölgelere yayılmış, oralarda, medrese denen yüksek düzeyde bilim, eğitim ve öğretim kurumlarını yekseltmişlerdi. Bağdad'da, Basra'da, Şam'da, Kahire'de, kuzey Afrika şehirlerinde ve Endülüs İspanyasında, özellikle bu son ülkenin Kurtuba, Gırnata, Tuleytula (Toledo) ve İşbilye şehirlerinde açılan bu bilim kuruluşları, yüzlerce yıl insanlığa ışık saçtı, uygarlık ve mutluluk kaynağı oldu.

SOVYETLER BİRLİĞİ'NDE EVLİYA ÇELEBÎ'NİN SEYAHATNÂMESİ İLE İLGİLİ YAYINLAR [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1990, Cilt 54, Sayı 211 · Sayfa: 1259-1276
Onyedinci yüzyılın büyük Türk seyyahı Evliya Çelebî'ye ve tarihimizin önemli bir kaynağı olan Seyahatnâmesi'ne olan ilginin son zamanlarda yurdumuzda arttığını görmek gerçekten çok sevindiricidir. 1988 yılının başında, Atatürk Yüksek Kurumu Başkanlığı'na bağlı olarak Evliya Çelebi Bilim ve Uygulama Kolu kurulmuştur. Bu faaliyetin bir parçası olarak E.Çelebi'nin Seyahatnâmesi'nin otograf (yazar) nüshaları tespit edilmiş, bu nüshaların filmleri çekilmiş, onar adet fotokopileri yapılmış ve beş nüshası Seyahatnâme'yi hazırlayacak olan görevlilere verilmiştir. E.Çelebi'nin yayınlanacak olan bibliyografyasının ilk tespitleri yapılmış; bazı yayınların tanıtılmasını da kapsayacak şekilde genişletilmiş bir bibliyografya çalışmasına ise devam edilmektedir.

Tokat'ta Ailenin Sosyo - Ekonomik Yapısı (1771-1810)

Belleten · 1990, Cilt 54, Sayı 211 · Sayfa: 993-1052 · DOI: 10.37879/belleten.1990.993
Tam Metin
Çok genel bir ifade ile, bir kızla bir erkeğin baba ocağını terkederek yeni bir ev kurmaları olayını evlenme, evlenen karı-koca ve çocuklardan oluşan küçük topluluğu da aile olarak tanımlamak mümkündür. Bir topluluğun siyasi, sosyal, hukuki ve ahlaki yapısını anlayabilmek için, o toplumun küçük bir modeli olan aileye bakmak gerekir. Ailenin iyi tahlil edilmesiyle, o devlete ait birçok mesele rahatlıkla çözülmüş olacaktır. Ailede, çocuklar üzerinde babanın otoritesi ile, devlet yönetiminde, hükümdarın millet üzerindeki otoritesi birbirine benzerlik göstermektedir. Eski Türk anlayışına göre "Gök kubbesi devletin, çadır ise ailenin" birer örtüsü gibi kabul ediliyordu. Gök altında devlet, çadır kubbesi altında ise aile düzeni" yer alıyordu. Aile içinde "karı-koca" münasebeti ile devlette "kagan-hâtun" hukuku arasında pek fazla fark görülmüyordu. Bir ailenin fertleri arasında sosyal, siyasi, hukuki ve ahlaki denge varsa, o toplumlarda da sosyal, siyasi, hukuki ve ahlaki denge var demektir.

SÜMER-TÜRK DİLLERİNİN TARİHİ İLGİSİ VE TÜRK DİLİNİN YAŞI MESELESİ

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 1989, Cilt 37 · Sayfa: 257-293
1947-48 akademik yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümünde bir öğrenci iken, elime Sturtevant'ın A Hittite Glossary ve Supplement to A Hittite Glossary'sinin Münire B. Çelebi tarafından yapılan Türkçe tercümesi Eti Dili Sözlüğü (TDK Yayını) geçti. O sıralarda R. Rahmeti Arat'tan Eski Türkçe dersleri almakta idim.

Evliya Çelebi ve Seyahatnâmesi

Belleten · 1989, Cilt 53, Sayı 207-208 · Sayfa: 709-734
17. yüzyılın büyük gezgini ve nesir ustası Evliya Çelebi'nin ve 10 ciltlik Seyahatname'sinin adına ne yaşadığı çağda ne de daha sonra, Tanzimat'a kadar, Türk kaynaklarında rastlanmaz. Evliya'nın yaşam öyküsü ancak eserinin türlü yerlerindeki veriler birleştirilerek ortaya konmuştur. Sarayın kuyumcubaşısının oğlu olan Evliya 1640 ile 1675 yılları arasında İmparatorluğun her yanını ve komşu ülkeleri dolaşmış, gördüklerini ve işittiklerini çekici bir üslûpla anlatmıştır. XVII. yüzyılın çok değerli bir belgesi olan Seyahatname'yi tarihçi Joseph von Hammer geçen yüzyılın başında bilim dünyasına tanıtmış, ondan sonra Türk ve yabancı pek çok bilgin Evliya Çelebi araştırmalarına katkıda bulunmuşlardır. Son on yıl içinde bu araştırmalar büyük bir ilerleme kaydetmiştir. R.F. Kreutel ve Pierre A.MacKay Seyahatnâme yazmalarının en güvenilir nüshasını saptamışlardır. S simgesi ile gösterilen bu nüsha Topkapı Sarayı Kütüphanesi Bağdat Köşkü'ndedir. Kreutel'e göre S nüshası Evliya Çelebi'nin elyazısı ile yazılmış esas nüshadır. MacKay'a göre Evliya bu nüshayı kendi yazmamış, bir yazıcıya dikte ettirmiştir. Makalede bu iki bilginin fikirleri tartışılmış ve söz konusu S nüshasının Evliya'nın el yazısı olamayacağı gibi son kopya da olmadığı, belki Evliya'nın asıl nüshayı hazırlamak için yazdırdığı son müsvedde olduğu sonucuna varılmıştır.

XVI. Yüzyılda Sosyal, Ekonomik ve Demografik Bakımdan Balkanlarda Bazı Osmanlı Şehirleri

Belleten · 1989, Cilt 53, Sayı 207-208 · Sayfa: 637-678
Osmanlı Devleti Rumeli'de ilk fütuhata başladığı andan itibaren ele geçirdiği şehir ve köylerde sistemli bir iskan politikası takip etmiştir. Özellikle fütuhat esnasında köy ve kasabalarını terkederek başka bölgelere kaçanların yerine Anadolu'dan büyük ölçüde Türk unsur nakletmiş ve zamanla buralar han, hamam, köprü, medrese, zaviye, imaret, tekke, câmi gibi İslâm kültür varlıkları ile de süslenmiştir. Bu kolonilerin teşekkülünden sonra ise yeni nakiller yapılarak bölge bir Türk yurdu halini almıştır. Anadolu'dan Rumeli'ye geçen ilk Türk gurubunun ise Selçuklular zamanında Konya bölgesinden giden "Konyarlar" olduğu hakkında kayıtlar bulunmaktadır.

18 Mart Zaferi

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1988, Cilt IV, Sayı 11 · Sayfa: 437-448
Bugün, Türk ordusunun sayısız zaferlerinden birinin, 18 Mart Çanakkale Zaferi'nin 73 ncü yıldönümünü kutluyoruz. Birinci Dünya Harbi daha ilk yılını doldurmadan kazanılan bu zafer ve bu zaferi izleyen kara muharebelerinde Türk ordusunun sağladığı üstün başarı harbin akışını ve sonucunu etkilemiş, yerli, yabancı bütün askerî tarihçilerin hâlâ üzerinde önemle durdukları bir konu olmuştur. Bu mutlu yıldönümünde 73 yıl önce Çanakkale Boğazı'nda cereyan eden muharebeyi kısaca gözden geçirmek, sonuçlarını değerlendirmek ve o gün vatanları uğruna canlarını veren şehitlerimizle bugün ebediyete intikal etmiş olan gazilerimizi rahmetle, şükranla anmak için huzurunuza gelmiş bulunuyorum.

Atatürk ve Devletçilik*

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 204 · Sayfa: 833-848
Tam Metin
Devletçilik, Türkiye'nin toplumsal ihtiyaçlarına cevap veren, ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmasına ve gelişmesine olanak kazandıran bir politik uygulamadır. Devletçilik bir politik uygulama ve yöntem olarak Türk toplumunun gerçeği üzerine inşa edilmiştir. Bu binanın temelinde uzak görüşü, fikir ve ideali ile Atatürk vardır.

Atatürk Hakkında Şiirler (1915-1938) Bunların Tarih ve Edebiyat Bakımından Değerlendirilmesi

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 204 · Sayfa: 1169-1194
Türk edebiyatının yeni devirleri üzerinde çalışanlar için, henüz ciddi olarak işlenmemiş, ele alınması gerekli konulardan biri de Atatürk hakkında yazılmış olan eserlerdir. Hatıra, Roman, Hikâye ve başkaca nevi'lerdekilerden daha çok şiirlerde ondan bahsedildiği gibi, yine muhtelif nev'ilerde ona ayrılmış eserlerimiz de vardır. Elimizde, Atatürk hakkında yazılanları içine alan başlıca altı bibliyografya bulunmaktadır; 1941 - 74 yılları arasında yayımlanan bu eserlerden ba'zılarında yer-yer, ba'zılarında ayrı bir bölüm halinde onun için yazılmış şiirlerin künyeleri verilmiştir.

Selçuklu Hükümdarı Büyük Alâeddin Keykubad ve Anadolu Savunması

Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 205 · Sayfa: 1539-1546
Tam Metin
Tarih araştırmalarında bir konu türlü şekillerde ele alınabilir. Meselâ, genelden özele gidilebileceği gibi, özelden genele de gidilebilir. Türk tarihi genelden özele doğru ele almak istendiği zaman, onun; 1 - Dünya tarihi içindeki, 2 - Orta Doğu İslam Tarihi içindeki rolü tartışılabilir. Öte yandan, Selçuklu devri Türk tarihi de aynı şekilde, 1 - Dünya tarihi, 2 - İslam tarihi, 3 - Türk tarihi bakımlarından ele alınabilir. Bu yazımızda konuyu bütün bu bakımlardan ele almak imkânsızdır. Zâten, bu konular, yerli ve yabancı tarihçiler tarafından tartışılmış ve tartışılmaya devam edilmektedir. Biz bu yazımızda, özelden genele doğru bir değerlendirme denemesi yapacağız.