56 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Turkish
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Azerbaycan Türkçesindeki “Düşmək” Fiilinin Türkçeye Çevirisi

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2024, Sayı 58 · Sayfa: 65-80 · DOI: 10.24155/tdk.2024.239
Tam Metin
Dünya dillerinin birçoğunda fiiller, diğer sözcük türleriyle ilişkilendirilebilmektedir. Bunu, Azerbaycan Türkçesindeki “düşmək” fiili örneğinde de görmek mümkündür. Azerbaycan Türkçesinde “düşmək” fiili, çeşitli deyim birimler veya sözcük öbekleri oluşturmak için çok sayıda isimle birlikte kullanılır. Bu tür sözcük öbeklerinin diğer dillere çevirisinin kolay olmasına rağmen deyim birimlerin çevirisinde bazı zorluklar ortaya çıkmaktadır. Bunun temel nedeni, bu deyim birimlerin hedef dilde tam karşılığının bulunmamasıdır. Azerbaycan Türkçesinden Türkçeye çeviri sırasında da bu durum görülmektedir. “Düşmək/düşmek” fiilinin temel anlamları çoğunlukla Azerbaycan Türkçesinde ve Türkçede örtüşse de deyim birimlerin içinde onun ifade ettiği anlamlar bazen tamamen farklı olabilir. Bazı dil bilimciler, gelişim tarihi boyunca Türk lehçelerindeki deyim birimlerin bileşenlerinin değişime uğramasının, bu tür farklılıklara neden olduğunu belirtmektedir. Azerbaycan Türkçesinden Türkçeye çeviri sırasında anlam farklılıklarını ve uyumsuzlukları ortadan kaldırmak için hedef dilde eş değerlerin bulunması önem arz etmektedir. Bu eş değerler, deyim birimdeki bir kelimeyi değiştirerek, kısaltarak veya ekleyerek de düzeltilebilir. Eğer bu tür eş değerler mevcut değilse kaynak dilde deyim birimin ifade ettiği fikrin hedef dildeki benzeri kullanılabilir. Bu durumda kaynak dildeki deyim birimin içinde bulunan tüm kelimeler, hedef dilde değiştirilmiş olacaktır. Bu incelikler dikkate alınmadığında, yani Azerbaycan Türkçesinden Türkçeye sözcüksel çeviri yapıldığı takdirde, “düşmək” fiilini içeren deyim birimler hedef dilde anlaşılmaz kalır veya yanlış anlamlar kazanabilir. Makalede, Azerbaycan Türkçesinde “düşmək” fiilinin bulunduğu deyim birimleri incelemeye, onların anlamlarını tespit etmeye, bu deyim birimlerin Türkçeye aktarımı sırasında ortaya çıkan zorlukları analiz etmeye ve bu zorlukların çözüm yollarını bulmaya çalıştık.

Akçakoca Ağzındaki Bazı Kelimelerin Derlenmesi ve Semantik Olarak İncelenmesi

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2024, Sayı 58 · Sayfa: 115-134 · DOI: 10.24155/tdk.2024.241
Tam Metin
Bu makalede, Düzce’nin Akçakoca ilçesinde yaşayan yerli halkın kullandığı bazı kelimeler incelenmiştir. Bölge halkının büyük bir çoğunluğunun Doğu Karadenizli olması hasebiyle bu çalışmanın alanı, Akçakoca ve Doğu Karadeniz’i kapsamaktadır. 93 Harbi olarak da bilinen savaşta, Osmanlı büyük bir mağlubiyet yaşamıştır. Ruslarla yapılan antlaşma sonrasında hükûmet, Doğu Karadeniz çevresindeki bazı yerlerin boşaltılmasını istemiştir. Halkın Rus eziyetlerinden kaçma isteği, yollarını Akçakoca’ya çıkartmıştır. Doğu Karadeniz bölgesinden Akçakoca’ya göç eden halk, tabii olarak ağız özelliklerini ve kendilerine has olan kelimeleri de beraberinde getirmiştir. Bölgede, göç hadisesine kadar Akçakoca’nın yerlisi denen halkın kullandığı Türk ağzı hâkimdir. Doğu Karadeniz’den göç hasıl olunca bölgede kullanılan yerli Türk ağzı, yerini Doğu Karadeniz ağzına bırakmıştır. Şu anki bölge halkının dil özelliklerinde Kuzey-Batı Türkçesi özellikleriyle birlikte Eski Türkçe unsurlar da görülmektedir. Akçakoca’daki halk, Kıpçak Türkçesi ve Eski Türkçedeki bazı kelimeleri hâlâ kullanmaktadır. Bu makalede, kaynak kişilerin kullandıkları ve şahsımın da Akçakocalı olması hasebiyle bildiğim ve kullandığım bazı kelimelerden 132’si derlenmiş, Dîvânu Lugâti’t-Türk ve Türkiye’de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü (DS) ile karşılaştırılmıştır. Derleme Sözlüğü’nde bulunmayan kelimeler bir grupta, DS’de bulunmakla birlikte Akçakoca ağzından derlenmeyen kelimeler bir grupta ve DS’de bulunmakla birlikte Akçakoca ağzında farklı anlamda kullanılan kelimeler bir grupta gösterilmiştir. Ayrıca 132 kelimenin içindeki eskicil unsurlar madde başı olarak gösterilip bunların anlamları ve etimolojileri verilmiş, sonra da DLT’deki kullanımları ile karşılaştırılarak kelimelerin art zamanlı ve eş zamanlı biçimleri verilmiştir. Derlenen kelimeler, esas itibarıyla isim ve fiil olarak ayrı ayrı ele alınıp semantik açıdan incelenirken bazı kelimeler de fonetik açıdan incelenmiştir.

Türk ve Rus Atasözleri Üzerinden Toplumlardaki Erkek Algısı

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2024, Sayı 57 · Sayfa: 55-86 · DOI: 10.24155/tdk.2024.232
Tam Metin
Toplumun gelişim aşamasının çeşitli dönemlerinde belirli dil yapılarında sabitlenerek ortaya çıkan kültürel değerler ve düşünceler, halkların kendilerini çevreleyen dünyaya, nesne, kişi ve olaylara yaklaşımını anlamamızda yardımcı olmaktadır. Bu sabit dil yapıları aracılığıyla dil çalışmaları çerçevesinde toplumların dilsel dünya görüşü incelenebilmektedir. Bir halkın dil dünya görüşünü en iyi yansıtabilecek arkaik yapılar arasında ise atasözleri yer almaktadır. İnsanlık tarihinin eskiye ait dünya görüşünün en belirgin bilgilerini içerisinde barındıran atasözleri, bizlere geçmişten günümüze insan kültürünün en zengin ve sağlam temelli kaynakları olarak yansımaktadır. Erkek egemenliğinin üstün olduğu çoğu toplumda, atasözleri üzerinden yapılan araştırmalar çoğunlukla toplumda kadın kavramı, kadının toplumdaki yeri, kadının nasıl olduğu veya olması gerektiğine yöneliktir. Toplumların erkeğe yönelik bakış açısını anlamak adına bu alanda tek başına yapılan çalışmaların sayısı daha az olmakla birlikte çoğunlukla “kadın ve erkek” incelemelerde bir bütün olarak ele alınmaktadır. Bu incelemede Türk ve Rus dillerinde bulunan atasözleri üzerinden her iki toplumun erkeğe olan yaklaşımı irdelenmiş, erkeğe yüklenen roller ve onlara yönelik olan bakış açıları tespit edilmeye çalışılmıştır. Böylece her iki toplumun erkeğe yönelik tutumlarının da sosyolojik bir değerlendirmesi ortaya çıkartılmaya çalışılmıştır. Veri toplama, analiz ve karşılaştırma yöntemleriyle her iki dildeki atasözleri, anlamsal özelliklerine göre sınıflandırılmıştır. Rusçadaki atasözlerinin, çoğu doğrudan çeviri yöntemiyle aktarılmış olup anlamın bulanıklaştığı yerlerde açıklayıcı çevirilere başvurulmuştur. Türkçede anlaşılması güç olan atasözlerinden bazıları da açıklamaları ile birlikte sunulmuştur. Yapılan incelemeler sonucunda, her iki toplumda erkek imajına yönelik benzerlikler ve farklılıklar ortaya konmaya çalışılmıştır.

ARAPÇA KARAGÖZ OYUNLARINDA TÜRKÇENİN İZİ

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2023, Sayı 75 · Sayfa: 83-100 · DOI: 10.32925/tday.2023.96
Yüzyıllara dayalı Türk-Arap kültürel etkileşiminin izleri çeşitli yazılı ve sözlü kültür unsurlarında gözlemlenebilir. Türk kukla tiyatrosunun bir türü olan ve UNESCO Somut Olmayan Kültürel Mirası listesine kayıtlı bulunan Karagöz, bu etkileşimin önemli örneklerindendir. Osmanlının hâkim olduğu Arap coğrafyasında Karagöz gösterileri, toplumun vazgeçilmez bir parçası olmuştur. On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren Avrupalı şarkiyatçıların dikkatini çekmesi ile beraber, geniş bir coğrafyada farklı dillerde icra edilen Karagöz oyunlarının ilk bilimsel derlemeleri yapılmaya başlanmıştır. Bu çalışmada on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından yirminci yüzyılın ilk yarısına kadar olan dönemde, Enno Littmann, Johann Gottfried Wetzstein, Wilhelm Hoenerbach ve Edmond Saussey gibi şarkiyatçılar tarafından derlenen Arapça Karagöz oyunları ele alınmıştır. Ağırlıklı olarak günlük konuşma diliyle icra edilen bu oyunlar, Arapça diyalektlerini yansıtan unsurlar açısından oldukça zengindirler. Buna ek olarak Arapça Karagöz oyunlarında kullanılan Türkçe kelime ve ifadeler de araştırmacıların dikkatini çekmiştir. Arapça Karagöz oyun metinlerini derleyen şarkiyatçılara göre oyunlarındaki Türkçenin varlığının farklı nedenleri vardır. Karagöz’ün bir seyirlik sanat türü olarak Osmanlı İmparatorluğunun Arapça konuşulan bölgelerine ilk defa Türkler tarafından götürülmesi, bazı bölgelerde oyunların sadece Türkçe oynanmasına izin verilmesi, oyunlardaki bazı tiplerin Türkleri ve/veya Osmanlı yönetimini temsil etmesi bu nedenlerin başında gelir. Bu çalışmanın amacı doğrultusunda toplamda on sekiz Arapça Karagöz oyun metni incelenmiş, metinlerde Türkçe ve Türkçe yoluyla Arapçaya giren sözcükler tespit edilmiştir. Söz konusu sözcüklerin geçtiği örneklerin Arapçası orijinal hâliyle verilmiş ve transkripsiyonu yapılmıştır. Daha sonra bütün örnekler Türkçeye tercüme edilmiştir.

İslâm Öncesi Dönemden İslâm Sanatına Terazi Motifi ve Anlamları

Erdem · 2022, Sayı 83 · Sayfa: 31-72 · DOI: 10.32704/erdem.2022.83.032
İslâm sanatları motif ve figür kullanımı bakımından hayli geniş bir bezeme repertuvarına sahiptir. Eserlerde kullanılan süsleme unsurları, İslâm sanatının karakterini oluşturan tamamen özgün tasarımlardan meydana geldiği gibi Müslümanların yayıldıkları coğrafyalarda yaşamış olan İslâm öncesi medeniyetlerin izlerini de taşıyabilmektedir. Bu noktada terazi, İslâm öncesi dönemden itibaren varlık gösteren ve İslâm sanatında kullanılagelen motifler arasında yer almaktadır. Öte yandan motife gerek İslâm öncesi dönemde, gerekse İslâm sanatlarında birden fazla mânâ yüklenmiştir. Bu makalede motifin sanat eserlerinde karşımıza çıkan biçimleri ve temsil ettiği anlamlar, tarihî süreç içerisinde erişebildiğimiz en erken örneklerinden İslâm sanatındaki son dönem örneklerine değin verilmiştir. Böylece İslâm öncesi medeniyetler ile İslâm sanatında motife yüklenen ortak anlamlar tespit edilmeye çalışılmıştır. Sanat eserlerine yansıyan terazi motifinin anlam bakımından temsil ettiği hususlar; gündelik yaşam, ticaret, dünyevî adalet, ilahî adalet, Zodyak haritasının yedinci burcu şeklinde sınıflandırılabilir. Belirtilen anlamları temsil eden tasvirler, Antik Mısır, Yunan, Roma, Mezopotamya uygarlıkları başta olmak üzere birçok medeniyetin günümüze ulaşan eserlerinde görülmektedir. Bunun yanında motif, semavî dinlerden Yahudilik ve Hıristiyanlık’a ait mimarî yapılarda gerek ahiret inancı ve buna bağlı olarak kıyamet gününde gerçekleşecek olan ilâhî yargılamayı, gerekse Terazi Burcu’nu sembolize eden bir süsleme unsuru olarak yer almaktadır. İslâm mimarîsinde motifin tespit edebildiğimiz en erken tarihli örneği, burç tasviri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bununla birlikte motifin, mimarîde geç dönemlerde daha ziyade ahireti sembolize eden bir nesne olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Zira 18.-19. yüzyıllara tarihlenen camilerin kalem işi bezemeleri, terazinin de içinde yer aldığı cennet, cehennem, mizan, sırat gibi ahirete mahsus konuları bir bütün olarak ihtiva eden kompozisyonlara sahiptir. Tarih boyunca yaşamın bütün yönlerinin genel itibariyle inançlar tarafından biçimlendirildiği yadsınamaz bir gerçektir. Bugün Antik Yunan’da yahut Mısır’da sanat dediğimiz şey, aslında o dönemin dinî inancının somutlaşmış halidir. Aynı durum İslâm sanatı için de geçerlidir. Bu düşünceden hareketle makalede terazi motifinin İslâm sanatlarında kullanımı, dinî ve tasavvufî kaynaklar aracılığıyla okunmaya çalışılmıştır. İki aşamalı gerçekleşen bu okumada, ahiret tasvirine ve dünya/devlet nizamına tekabül eden motifin Kur’an-ı Kerîm, hadis ve tasavvuf metinlerindeki kökeni araştırılmış ve aralarındaki anlam bağı ortaya konulmaya çalışılmıştır. Ayrıca çalışmamızın özgün yaklaşımı olan, dinî metinlerde istifade edilen metaforlar/mecazlar ile sanattaki motifler/figürler arasında teşekkül eden bağa dikkat çekilmiştir. Literatürde İslâm sanatında terazi motifine dair spesifik bir çalışmanın bulunmaması sebebiyle makalenin bu alandaki eksikliği gidermesi hedeflenmektedir.

Bosna Hersek Tarihinde Türkçenin Etkisi

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2021, Sayı 52 · Sayfa: 291-310 · DOI: 10.24155/tdk.2021.185
Bosna Hersek tarih boyunca Roma İmparatorluğu, Bizanslılar, Hun Türkleri, Osmanlı İmparatorluğu gibi pek çok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Osmanlı Devleti'nin 1463 yılında bu coğrafyaya gelmesiyle halk İslamiyet ile Türkçeyi ve Türk kültürünü benimsemiştir. Osmanlı hâkimiyetinden 1878 yılına kadar olan dönemde, birçok okulda Türkçe dersleri yer almıştır. Bu dönemde Türkçeye duyulan ilginin bir sonucu olarak sözlük çalışmaları da yapılmıştır. Zamanla Türkçe gazeteler çıkarılmış, Bosna edebiyatında Türkçeye yer verilmiş ve okullarda Türkçe okutulmaya başlanmıştır. Bosna Hersek'in Osmanlı idaresinden çıktığı süreçte de Türkçe kullanılmaya devam etmiştir. Yugoslavya döneminde Türkçenin hâkimiyeti devam etmiş, Türkçe eserler yazılmıştır. 116 Bosna Hersekli şair şiirlerini Türkçe yazmıştır, Bosna divan edebiyatı ortaya çıkmıştır. Sevdalinkalar, destanlar, fıkralar ve Karagöz-Hacivat gibi Bosna edebiyatı ürünlerinde de Türk Dili ve kültürünün etkisi görülmektedir. 1992-1995 yılları arasında gerçekleşen savaştan sonraki dönem Türkçe için yeni bir devrin başlangıcı olmuştur. Pek çok üniversitede Türk Dili ve Edebiyatı bölümleri açılmıştır. Türkçe, Bosna Hersek'te zorunlu / seçmeli ders olarak okutulmaya başlanmıştır. Türkçe kursları açılmış, aynı zamanda Türkçe yayın yapan basın-yayın organları da Bosna Hersek'te yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Bosna Hersek'te lisansüstü Türkçe öğretimi faaliyetleri Saraybosna, Zenica, Tuzla, Mostar Džemal Bijedić ve Uluslararası Saraybosna üniversitelerinin Türkoloji bölümlerinde yapılmaktadır. Türkiye'den her yıl bu kurumlara Millî Eğitim Bakanlığı tarafından okutman ve Maarif Vakfı okuluna öğretmen görevlendirilmesi yapılmaktadır. Bu çalışmada Bosna Hersek'te geçmişten günümüze Türk Dili ve Edebiyatı öğretimi ile bunun Bosna Hersek dil ve edebiyatına etkisi değerlendirilecektir.

Şor Türkleri Atasözlerinde Hayvan Kültü

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2020, Sayı 50 · Sayfa: 319-346 · DOI: 10.24155/tdk.2020.151
Atasözleri toplumu doğrudan etkileyen sözlü kültürün bir türü olup, ait olduğu halkın, asırlara dayanan yaşanmış olaylar sonucunda kazanmış olduğu doğru hüküm cümleleridir. Hayatın her alanına ışık tutan atasözleri halkın kültürü, iktisadi yapısı, dünya görüşü, toplumun sosyal ilişkileri ve daha birçok alana dair önemli bilgiler taşırlar. Atasözleriyle kuşaktan kuşağa aktarılan kültür kodları halk kültürünün yaşamasını temin etmektedir. Yetişkinler genç kuşakları hayata hazırlarken, onlara eğitim verirlerken atasözlerinden maksimum seviyede faydalanırlar. Bu çalışmada Şor Türklerinin yaşantısında büyük öneme sahip ve kült hâline gelmiş hayvanların varlığı incelenmiştir. Rusya Federasyonu sınırları içinde Kemerovo Bölgesinde yaşayan Şor Türkleri resmiyette Hıristiyan Ortodoks olmalarına rağmen özünde Şamanizme bağlı bir Türk boyudur. Şamanizm inancına ait birçok unsur, özellikle avcılıkta yansımasını bulmuştur. Tarih boyunca yaşamlarını avcılık, balıkçılık, bitki toplayıcılığı, tarım ve cüzi oranda madencilik-demircilikle sürdürmüş oldukları tarihi kaynaklarda yer almaktadır. Avcılık dinî bakış açısından çok önemlidir, hatta Şor Türkleri için "Avcılık din, din de avcılıktır" denilmektedir. Bunun için de avcılar av öncesinde ve av sonrasında birtakım dini ritüeller icra etmişlerdir. Şor Türkleri sürekli olarak yakın şekilde ilişki içinde oldukları at, köpek, koyun, keçi gibi evcil, geyik, ayı, kurt, tilki vb. gibi yabani hayvanlar ve kuşlardan azami düzeyde istifade etmişlerdir. Bahse konu hayvanların olumlu ve olumsuz özelliklerinden faydalanmışlardır. Tayga - bozkır kültüründe iktisadi ve dinî bakımdan kült olmuş bazı hayvanların o halk için her bakımdan ne kadar önemli olduğu Şor Türklerinin atasözlerinde açık şekilde görülmektedir. Özellikle at, kurt, kuş ve geyik Türk mitolojisi ve sosyo-kültürel hayatının merkezinde bulunmaktadır. Hayvan kültü Şor Türklerinin sözlü kültürünü, özellikle de atasözlerini çok zenginleştirmektedir. Şor Türklerinin atasözlerinin incelenmesi neticesinde birçok atasözünün hiç değişmeden Anadolu'da Türk kültüründe de var olduğu görülmektedir.

TÜRKÇEDE KONUŞMA ANINDA KENDİNİ DÜZELTME

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2019, Sayı 68 · Sayfa: 227-253 · DOI: 10.32925/tday.2019.36
Dil üretiminde insanlar, oluşturulan metinlerde zaman zaman çeşitli nedenlerle düzeltmeler yapma ihtiyacı duyarlar. Bu düzeltmeler bir başkasının ürettiği metinlerde olabileceği gibi dil üreticisinin kendi oluşturduğu metinlerde de olabilir. Yapılan düzeltmelere, yazılı veya sözlü metinlerde karşılaşılabilir. Sözlü metinlerde doğal olarak bu yöndeki düzeltmelere daha sık rastlanır ve konuşurların da sıklıkla kendi konuşmalarında düzeltmeler yaptıkları görülür. Batı alan yazınında konuşma hataları (speech errors), konuşmada kendini onarma (self-repair in speech) vb. adlarla yapılan çeşitli araştırmalar bulunsa da Türkçe için bu konuda bir eksiklik göze çarpmaktadır. Konunun, dilin bütün yönleriyle tasvir edilmesi amacıyla, edim bilimi ve psiko-dil bilimi bulguları çerçevesinde ele alınması Türkçe açısından önem arz etmektedir. Konuşma anında da konuşur, konuşmasında hata yaptığını düşünme, dil sürçmesi, kekeleme, hatırlamaya çalışma, hatırlayamama, yanlış hatırlama, söylediğinden emin olamama, söylediğini bir benzeri ile karıştırma, kullandığı ağız özelliğini ölçünlü dildeki şekil ile değiştirme ihtiyacı duyma vb. nedenlerle düzeltmeler yapar. Bu düzeltmeler hatanın tespiti (konuşmanın kesilmesi), duraksama veya düzeltme sözü kullanımı ve düzeltme aşamalarından geçerek gerçekleşir. Bu çalışmada sözlü dil verisi barındıran ve daha önceden yazıya geçirilmiş olan Eskişehir ili ağızlarından hareketle konuşma anında kendini düzeltme örnekleri; düzeltmenin nedenleri, hatanın tespiti, kullanılan düzeltme sözleri ve gerçekleşen düzeltmeler göz önünde bulundurularak ele alınacaktır.

Selahattin Eyyubî'nin Nesebi

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 297 · Sayfa: 469-484 · DOI: 10.37879/belleten.2019.469
Tam Metin
Tarihe mal olmuş ünlü bir kahraman olarak Haçlılara kan kusturan ve onları Kudüs'ten söküp çıkaran ve Eyyubî Devleti'nin ünlü sultanı Selahattin Eyyubî'nin nesebi çoktandır tartışma konusu olmuş bir konudur. Bu tartışmaya kurduğu devletin bir Türk devleti olup olmadığı da ekleniyor. Bazı rivayetler onun baba tarafını Kürt olarak gösterirken, bazı kaynaklar da Arap olduğunu söyleyerek ona şecere isnat etmektedir. Bununla beraber birçok kaynak da onun Türk kökenli olduğunu söylemektedir. Onun kimliğini ve nesebini tayin etmede kaynaklar ne derece güvenli, dönemindeki tarihi ve kültürel veriler ne derece incelendi? Selahattin kendini ne olarak hissediyor? Bunların belgeleri var mıdır? İşte cevabını aramamız gereken sorular bu ve bu nevi sorulardır. Bir kişinin yaptıkları ve hizmetleri elbette nesebinden ve ait olduğu etnisiteden daha önemlidir. Ancak, kaynaklar farklı yorumlanıyor ve çarpıtmalar yapılıyorsa işte o zaman bilim adamlarının kaynakları masaya yatırarak iddiaları yeniden değerlendirmesi gerekiyor.

Erzincan’da Osmanlı Dönemi Hamamları

Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 297 · Sayfa: 585-604 · DOI: 10.37879/belleten.2019.585
Tam Metin
Türk kültüründe önemli bir yere sahip olan hamamlar, mimarisi ve işlevleri bakımından sanat tarihi ve mimarlık çalışmalarında önemli bir yer teşkil eder. Erzincan'da günümüze kadar gelen dört hamam yapısı Osmanlı dönemi 16. - 19. yy. eserleridir. Arşiv kaynaklarına göre günümüze gelemeyen iki hamam yapısı daha mevcuttur. Klasik Türk hamam mimarisinin özeliklerini yansıtan hamamlar soğukluk, ılıklık, sıcaklık, su deposu ve külhan bölümlerinden oluşmaktadır. Hamamlardan üçü tek, biri çifte hamam olarak düzenlenmiştir. Soğukluk bölümü, İzzet Paşa, Nafız Paşa ve Taşçı hamamlarında ahşap kirişlemeli tavan, Çadırcı hamamında kubbe ile örtülü, ılıklık bölümü Çadırcı'da kubbe ve tonoz, İzzet Paşa ve Taşçı hamamlarında kubbe,Nafız Paşa'da tonoz, sıcaklık bölümü ise hepsinde dört eyvan ve dört halvet hücreli plan tipinde olup kubbe ile örtülüdür. Moloz taş ile inşa edilen hamamlarının üst örtülerinde tuğla malzeme kullanılmıştır.