6 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • YAZI DİLİ
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

ÖZBEK TÜRKÇESİNDE EKSİLTMELİ KULLANIM BİÇİMLERİ

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2022, Sayı 53 · Sayfa: 48-77
Eksiltme, konuşma ya da yazı dilinde bir sesten bir cümle düzeyine kadar gidebilir. Konuşma veya yazı dilinde eksiltme; en az çaba yasasının, bir başka deyişle enerjide tasarrufun bir sonucudur. Dünyada "Zipf yasası" olarak da bilinen en az çaba yasası; tekrara düşmeden, sözü fazla uzatmadan, ekonomik ama karşıdaki kişinin anlayabileceği en etkili şekilde dili kullanmaktır. Bu nedenle konuşur ya da yazar, kullandığı dilin kuralları çerçevesinde çeşitli eksiltmeler yapabilmektedir. Konuşma dilinde sıklıkla karşılaşılan eksiltme örneklerinin, bazı durumlarda yazı dilinde de kullanıldığı görülmektedir. Konuşma dilinde eksiltmenin belirli bir kuralı ya da düzeni olmadığı için yapılan incelemelerde konuşma dilinin temel alınması doğru sonuçlar vermeyebilir. Bu nedenle eksiltmeyle ilgili çalışmalarda daha çok yazılı metinler kaynak olarak seçilmektedir. Bu çalışmada da konu, Özbek Türkçesi eserlerinden seçilmiş bazı metinler çerçevesinde ele alınmıştır. Çalışmada, eksiltme yapılarının Özbek Türkçesindeki kullanım biçimleri üzerinde durulmuştur. Bundaki amaç, genel olarak eksiltmenin Özbek Türkçesindeki oluşum biçimlerini göstermektir. Bu sebeple öncelikle eksiltme terimi konusunda Türkiye ve Özbekistan dil bilimindeki görüşler verilmiş, bu konuda dile getirilen diğer terimler gösterilmiş, eksiltme konusuyla doğrudan ilişkili olan ve eksiltmenin oluşum sebebi kabul edilen en az çaba yasası üzerinde durulmuştur. Daha sonra Özbek Türkçesinde eksiltme konusu; edebȋ eserlerden seçilen metinlerden hareketle ek, kelime, kelime grubu ve cümle düzeyinde incelenmiştir. Böylelikle konu, bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmiştir.

ANADOLU’DA OĞUZ TÜRKÇESİ TEMELİNDE İLK YAZI DİLİNİN KURULUŞU

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2009, Cilt 57, Sayı 2 · Sayfa: 61-69
Eldeki makalede, Anadolu Türk yazı dilinin oluşmasını hazırlayan etkenler ve Oğuzcanın Eski Anadolu Türkçesi ile nasıl bağımsız bir yazı dili durumuna geldiği konusu ele alınmıştır. Ayrıca bu dönem yazı dilinin daha sonraki gelişmelere temel oluşturan etkileri üzerinde de durulmuştur

Türkiye Türkçesi ve Saka (Yakut) Dili Arasındaki Fonetik Paralellikler

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 1996, Cilt 44 · Sayfa: 341-351
Bu makalede Türkiye Türkçesi ile Saka dili arasındaki fonetik paralellikler konusu üzerinde durulmuş ve her iki yazı dili arasındaki farklılıklar incelenmiştir.

ESKİ TÜRK YAZI DİLİNDEN YENİ YAZI DİLLERİNE GEÇİŞ DEVRİ VE ÖZELLİKLERİ

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 1991, Cilt 39 · Sayfa: 55-64
Türk dilinin, VI.-XI. Yüzyılları arasındaki devresi, çeşitli etkenlere bağlı bazı ses ve şekil bilgisi özellikleri ve kelime kadrosundaki ayrılıklara rağmen, dil yapısı ve tarihi gelişme şartları bakımından genel olarak birbirinin devamından ibaret tek bir kol halinde yol aldığı devredir.

LENGÜİSTİK VERİLERE GÖRE TÜRK YAZI DİLİNİN YAŞI KONUSUNDA DEĞERLENDİRMELER

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 1989, Cilt 37 · Sayfa: 323-329
Bilindiği gibi genel olarak Türkçenin, üzerinde en az durulan, en az incelenen yönlerinden biri, anlam yönüdür. Gerek tek tek sözcükleri, gerekse çeşitli anlatım biçimleri anlam açısından ele alınacak, cümle semantiği yeterince incelenecek olursa bugüne kadar aydınlanmamış birçok gerçeğin gün ışığına çıktığı görülecek, dilin gücünün ne denli yüksek olduğu bir kez daha ortaya çıkacaktır.

Mevlânanın Yazı Dili Niçin Farsça'dır

Belleten · 1983, Cilt 47, Sayı 185 · Sayfa: 37-46 · DOI: 10.37879/belleten.1983.37
Tam Metin
Mevlânâ Celaleddin Rûmi özbeöz Türk olduğu halde, yurdumuzda ve yabancılar arasında onun, Mesnevi'deki ve Divan-ı Kebir'deki şiirlerini, mecalis-i seb'a, fih-i mâfih ve mektubattaki nesir yazılarını niçin Türkçe yazmadığı konusu tartışılıp durmuştur. Mevlânâ'nın Konya'da medresede verdiği dersler de Farsça idi. O bu dersleri, sokaktan gelen kişilere değil, Farsça bilen, felsefede, tasavvufta ve İslami bilimlerde yetenekleri olan elit bir topluluğa veriyordu. Zaten bir kişi Farsça bilse de, o bilimlerde behresi yoksa o dersleri anlıyamazdı. Onları anlıyabilmek için temel gerekti. Bu derslerin Farsça verildiğini, bunlardan bir kısmını oluşturan Farsça "fıh-i mafih" adlı eserinden de anlıyoruz. Celaleddin Rûmi, şiir halindeki ve nesir halindeki bütün eserlerinde bir hayli Türkçe sözcük kullanmış ve bir miktar da Türkçe şiir yazmıştır ama on onbeş beyti geçmeyen bu Türkçe şiirler, mesnevinin yirmi yedi bin beşyüz beytine ve divanın otuz beş bini aşkın beytine kıyasla hiç denecek kadar azdır.