64 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • kazı
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Harput Darplı Osmanlı Sikkeleri ve Belirlenen İki Yeni Tip

Höyük · 2022, Sayı 9 · Sayfa: 179-198 · DOI: 10.37879/hoyuk.2022.179
Tam Metin
Harput İç Kale’deki yerleşimin bugüne kadar MÖ 8. yüzyılda Urartular zamanında başladığı tahmin edilmekteydi; ancak 2021 yılı arkeolojik kazı sezonu buluntuları, kaledeki yaşantıyı M.Ö. 3. bin yıla kadar götürmüştür. Bu tarihten, Erken Cumhuriyet Dönemi’ne kadar da (1930’lu yıllar) kale içinde kesintisiz yerleşim görülmektedir. Ortaçağ’dan itibaren de burada bir darphanenin varlığı bilinmektedir. Bu nitel araştırmada, Harput’un Osmanlılarca fetih tarihi sorununa da değinilmiştir. Harput İç Kale kazılarında bulunan Harput darplı Osmanlı sikkeleri, makalenin ana konusunu oluşturmaktadır. 9 adet sikkenin 1’i (Kat. No: 1) Yavuz Sultan Selim Dönemi’ne, 7’si de (Kat. No: 2-8) Kanûnî Sultan Süleyman Dönemi’ne tarihlendirilmiştir. 1 adet sikkenin de (Kat. No: 9) hangi hükümdar döneminde darp edildiği tespit edilememiştir. Katalogda yer alan 2 ve 9 numaralı mangırların, Harput darplı Osmanlı sikkelerinin yeni tipleri olduğu tahmin edilmektedir. Yanı sıra; Harput darphanesiyle ilgili ilk kez ayrıntılı bilgi verilmiş, burada hangi devletlerin sikke kestirdiği gibi sorularla ilgili dağınık, eksik bilgilerin nümismatik veriler ölçeğinde derlemesi ve yorumlaması yapılarak darphanenin iç kalede nerede olabileceğine dair görüş sunulmuştur. Sonuç olarak, Harput araştırmacılarının ve Osmanlı yazarlarının verdikleri bilgilerden hareketle, 921/1515 kışında başlayan fethin, 922/1516 baharında tamamlandığı anlaşılmıştır. İlhak tarihi belli olmasına rağmen çeşitli kataloglarda yer alan Harput darphanesine ait 920/1514 tarihli sikkenin de üzerine durulmuş ve bunun hatalı okunduğu, gerçekte de 925/1519 yılına ait olması gerektiği kanaatine varılmıştır. Böylece net bir fetih tarihi (1516) ortaya çıkmıştır.

Bitlis Kalesi’nde Bulunan Sinan Bey (Kale) Hamamı Ve Rölöve Çalışmaları Üzerine Bir Değerlendirme

Erdem · 2021, Sayı 80 · Sayfa: 161-196 · DOI: 10.32704/erdem.948934
2004-2005 yılı arkeolojik kazıları sonucunda gün yüzüne çıkarılan Sinan Bey (Kale) Hamamı, Bitlis Kalesi’nde merkeze yakın bir konumda yer almaktadır. Ortaya çıkarıldığı günden bu yana hamama koruma amaçlı bazı basit müdahaleler yapılmış, ancak tam anlamıyla tahribatın önüne geçilememiştir. Özellikle örtü öğeleri ile su depolarının duvarlarındaki çökme tehlikesi her geçen gün artmaktadır. Bu nedenle 2019 yılı kazı çalışmaları kapsamında restitüsyon ve restorasyon öncesi rölöve çizimlerinin yapılmasına karar verilmiştir. Bunun için yapı ilk olarak yerinde incelenmiştir. Devamında Cors ve Total Station aletleri ile referans noktalar alınarak yapının harita üzerindeki konumu işaretlenmiştir. Mekânların zemin seviyeleri farklı olduğundan çizgi lazer aleti yardımıyla 0.00 kot seviyesi belirlenmiş olup plan ölçümleri aynı kot üzerinden alınmıştır. Krokiler üzerinde gerekli ölçüler alındıktan sonra bilgisayar ortamına aktarılmıştır. Total Station ile plan, kesit, görünüş için bütün noktaların ölçümü yapılmıştır. Yapı bütünüyle fotoğraflanmış, kesit ve cephelerdeki malzeme ve hasar detaylarının ayrıntıları için Agisoft Photoscane, Adobe Photoshop ve Autocad gibi programlardan faydalanılmıştır. Elde edilen ölçü ve verilerle bu programlar kullanılarak, rölöve projesinin çizimleri hazırlanmıştır. Hazırlanan rölöve çalışması daha sonra ilgili kurul tarafından onaylanmıştır. Soyunmalık, ılıklık, sıcaklık ve külhan bölümlerinden oluşan hamam arşiv belgelerine göre 1534 ile 1540 yılları arasında Bitlis Sancak Beyi Sinan Bey tarafından yaptırılmış bir vakıf eseridir. Osmanlı arşivinde ulaşılan yeni belgelerde, 1540 yılına ait Tapu Tahrir Defteri ve diğer arşiv kayıtlarında, hamamın kale içerisindeki Sinan Bey tarafından inşa edilen mescide gelir getirmek üzere inşa edilmiştir. Sinan Bey Mescidi’nin yıllık geliri 4900 akçe olarak kayıtlara geçmiştir. Bu 4900 akçenin de 3600 akçesi kalede bulunan hamamdan, 580 akçesi ise hamam ile mektebin yakınında bulunan iki göz mahzenden elde edildiği yazılıdır. Hamam, sıcaklık mekânına göre iki köşe halvet hücreli olup Klasik Türk Hamam mimarisinin özelliklerini yansıtmaktadır. Duvarlarda taş, kubbe ve kubbeye geçişlerde tuğla malzeme kullanılan yapıda süsleme öğelerine rastlanmaz. Sıcaklık, hela ve halvet hücreleri kubbe ile diğer kısımlar ise tonoz örtülüdür. Soyunmalık kısmında sadece beden duvarları ve kapı açıklığı günümüze ulaşırken, asıl hamam kısmının örtü öğeleri olan kubbe ve tonoz yüzlerine açılan fil gözleri ile iç mekân aydınlatılmaktadır. Bu çalışmada, yeni belgeler ışığında, hamamın banisi ve yapım yılının ortaya çıkarılmasının yanında yapılan rölöve çalışmaları hakkında bilgi verilmesi amaçlanmaktadır.

Ani’de 2002 Yılında Ortaya Çıkarılan Yapı ve İçinde Bulunan Define

Erdem · 2009, Sayı 55 · Sayfa: 93-116
Tam Metin
Bu makale bugüne kadar araştırılmamış olan Orta Çağ pazar yerlerindeki gümrük yapılarının plan ve işlevleri hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlamaktadır. Diğer taraftan Ani'deki bu yapıda ele geçen işlemeli altın parçalar farklı kültürlerin altın işçiliğini ve üslubunu tanıtmakta, Çin'den Anadolu'ya ve Bizansa kadar olan geniş bir alanda kuyumculuk sanatı hakkında fikir vermektedir. Makale farklı dönemlere ait parçalardan oluşan bu definenin nasıl bir araya geldiğini ve bu yapıda bulunuş sebeplerini incelerken Moğol idaresi altındaki Ani'nin sosyo-ekonomik durumunu, Moğolların para ve vergi politikasını, devletin idarî sistemini de ortaya çıkarmakta, tarihî kaynaklardan da edinilen bilgilere dayanarak, bu definedeki parçaların halife veya sultanın idareciye gönderdiği hediyeler olduklarını ve hükümranlık sembolü olarak yollandıklarını ileri sürmektedir. Kars'ın 42 km doğusunda, surun yaklaşık 250 m batısında pandantifler üzerine oturan çift kubbeli bir yapı kalıntısı bulunmaktadır. 2002 yılında kazısı yapılan bu yapıdan 1.75 m aşağı inildiğinde 291 x 272 cm ölçülerinde bir oda; bu odanın içinde ise dairesel planlı bir kalıntı ortaya çıkmıştır. Bu kısmın taban ve duvar taşları yanmış olup, bir fırın veya ocak olduğu anlaşılmaktadır. Üste doğru kubbeleşen bu ocağın taban taşlarından birinin altından çıkan küçük, ağzı kırık bir testi içinde ise hepsi altından yapılmış olmak üzere iki bilezik, iki kemer tokası ve bir tüm kemerin saklandığı görülmüştür. Yapının tarihi ya da işlevine ait bir bilgi mevcut olmamakla birlikte, Ani'de tarihsiz eserleri tarihlendirmek zor değildir. Bu tip yapılar tarihi belli olanlara dayanılarak inşa tarzı, taşlarının ölçüleri, malzemenin cinsi gibi belli kriterlerle tarihlendirilebilmektedir. Bu yapının kazısı tamamlandığı zaman yanyana dört oda ve bunları bağlayan 1.5 m genişliğinde bir avlu ortaya çıkmıştır. Pazar yerlerinin hemen surun dışından başladığı göz önünde tutulursa, bu yapının satılacak eserleri damgalama işlemini yapan muhtesiplerin kullandığı resmi bir daire olduğu akla gelmektedir. Gerek bilezikler, gerekse kemer ve kemer tokalarının her çifti birbirinden çok farklı işçilik ve bezeme anlayışlarını yansıtmakta olup, bunların bir arada bulunmasının izahı, bulundukları yapıyla ilgisi ve tarihlendirilmeleri oldukça güç bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Gerek definenin parçaları, gerekse yapı, çeşitli üslup verileri ve benzer örnekler göz ününe alınarak tarihlendirilmeye çalışılmıştır.

Bozkurt Kurgan Mezarlığı Kazıları

Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 268 · Sayfa: 635-644 · DOI: 10.37879/belleten.2009.635
Tam Metin
Bozkurt kurgan mezarlığı Ağrı ili, Doğubeyazıt ilçesinin 16 km. kuzeyinde ve Ağrı Dağı'nın batı eteğindedir. 2007 yılında bu mezarlıkta ilk kazılara başlanmıştır. Doğu Anadolu Bölgesi'nin özellikle kuzeydoğu kesiminde kurgan türü yığma taş tepeli mezar anıtlarının varlığı uzun yıllardan beri bilinir. Ancak Rus bilim adamları E. Ressler'in Kars yakınlarındaki Küçük Çatma kurganlarında 1900 yılında(1) , P. K. Kuchin'in ise 1916'da Erzurum yakınındaki Köprüköy'de(2) yaptığı kazılardan günümüze kadar geçen yüzyılda Türkiye'de başka hiçbir kurgan arkeolojik olarak kazılıp incelenebilmiş değildir. Buna karşılık sınır komşularımız Gürcistan, Ermenistan, Nahçıvan ve İran Azerbaycan'ında pek çok kurgan mezar uzun yıllardan beri kazılarak incelenmiştir.

Amasya-Oluz Höyük Kazısı 2007 Dönemi Çalışmaları: İlk Sonuçlar

Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 267 · Sayfa: 395-422 · DOI: 10.37879/belleten.2009.395
Tam Metin
Amasya, bugüne değin arkeolojik yönden en fazla ihmal edilmiş illerin başında gelmektedir. Her ne kadar "Kral Mezarları" olarak bilinen ünlü Helenistik Çağ kaya mezarları (Res.1) nedeniyle 19. yüzyılın ortalarından beri sıklıkla ziyaret edilip, yayınlara geçtiyse de, yerleşmeler açısından Amasya'daki ilk önemli arkeolojik çalışma, H.H. von der Osten'in Alişar Höyük kazısına başlamadan önce Kızılırmak'ın batısı ile kavsi içinde gerçekleştirdiği yüzey araştırması çerçevesinde yaptığı incelemedir(1). Bu araştırmadan sonra, yörenin yerleşmelerinden gelen buluntular araştırmacıların dikkatini çekmeye başlamıştır.

Harput İç Kale Mahalle Kazısı: Osmanlı’ya Arkeolojik Bir Yaklaşım (İlk Sonuçlar)

Belleten · 2008, Cilt 72, Sayı 264 · Sayfa: 629-642 · DOI: 10.37879/belleten.2008.629
Tam Metin
Uzun Osmanlı tarihi ve onun yarattığı çok renkli kültürü daha sağlıklı ve iyi tanımanın yollarından biri arkeoloji disiplinini sonuna dek kullanmaktan geçer. Üç kıtaya yayılmış altı yüz yıllık bir geçmişin ayrıntılarını yalnızca resmî vesikaya dayanıp güvenerek anlamak ve açıklamak pek mümkün görünmüyor. Arşivlerdeki "tekemmül etmiş" evrağa ne derecede güvenilebilir? Tahrir defterleri, şer'iyye sicilleri, mühime defterleri, salnameler, vaka-i nüvist kayıtları vb. notlar tek başlarına geçmişi tüm ayrıntılarıyla yansıtabilirler mi? Tartışmaya sonuna dek açık konular. Günümüzde zaten sık sık tartışılıyorlar da… Oysa maddesel kültür kalıntıları, eski kent ve köy yıkıntıları, tarihin yazılı belgelere hiç yansımamış birçok giz perdesini aralayabilecek, karanlık noktalara ışık saçabilecek kanıtlar barındırıyor derinlerinde. Katmanlar arasına sıkışıp kalmış bu kanıtlarla tarih daha somut verilerle ortaya konabilir ve geçmiş objektif olarak yansıtılabilir, hamasetten, kin ve nefretten uzak, doyurucu alabildiğine…

Bademağacı Kazıları 2004, 2005 ve 2006 Yılları Çalışma Raporu

Belleten · 2008, Cilt 72, Sayı 263 · Sayfa: 193-250
Bademağacı Höyüğü'nde 1993'de başlayan kazıların son üç yıldaki çalışmaları, sırası ile 5 Ağustos - 16 Eylül 2004, 30 Temmuz - 14 Eylül 2005 ve 28 Temmuz - 14 Eylül 2006 tarihleri arasında sürdürüldü(1). Bu raporumuzda, çalışmaların sonuçları bir arada sunulmaktadır(2).

Çeşme - Germiyan Köyü Hellenistik Erythrai Bronz Sikke Definesi

Belleten · 2006, Cilt 70, Sayı 257 · Sayfa: 27-46
Tam Metin
Söz konusu bu define, İzmir İli, Çeşme İlçesi, Germiyan Köyünde, 2002 yılı Mayıs ayında bulunmuş ve Çeşme Müze Müdürlüğü'nce satın alınmıştır. Define, köy içerisinde bir ev inşaatı temeli kazılırken, tesadüfen ortaya çıkmıştır. İnşaat sahibi birkaç para bulmuş ve bunu Köy Muhtarına söylemiş(1), Muhtar da bu durumu Çeşme Müze Müdürlüğü'ne iletmiştir. Çeşme Müze Müdürlüğü sikkeleri gördüğünde bunun bir define buluntusu olduğuna karar vermiş ve derhal burada bir araştırma başlatmıştır. Sikkelerin çıktığı alan iyice araştırıldıktan sonra, bu alandan çıkan toprakların da bir elek marifetiyle elenmesi sağlanmıştır. Bu işlemler sonucunda ve definenin ilk ortaya çıktığında köy halkınca paylaşılmış olanlar da jandarma marifetiyle toplanınca sikke sayısı 228 adet olmuştur (Resim 1, tüm definenin genel görünüşü).

Salat Tepe 2000-2002 Kazıları Stratigrafik Sonuçları

Belleten · 2005, Cilt 69, Sayı 256 · Sayfa: 781-800 · DOI: 10.37879/belleten.2005.781
Tam Metin
STRATİGRAFİ Salat Tepe'de üst yerleşim katmanlarının açığa çıkartılması için tepe üzerindeki düzlükte çalışılmış, vadiye bakan güney yamacında, aşınma ve toprak kaymaları meydana gelen kesimdeki yapı katları 2.5 m. eninde bir yamaç açmasında araştırılmıştır. Tepe Üzeri Açmaları Üst kesimdeki yapılaşmanın açığa çıkartılması amacıyla tepe düzlüğünün güney ve batı kenarları ile merkezinde açılan K 12-13, L 12-14 ve M 13 açmaları kazılmıştır. K 13, L 12-13 ve M 13 açmalarında kazılan ondört basit toprak mezarlara ölüler doğu-batı doğrultusunda dorsal yatırılmıştır. K 13 açmasındaki bir erişkin mezarının bir Ortaçağ duvarı altında kalması, bazı mezarların Ortaçağın başlarına ait olabileceğini, bebek ve çocukların basit ziynet eşyaları ile gömülmesi de Erken İslami Dönem ve öncesine tarihlenen Girnavaz mezarları ile çağdaş olabileceğini düşündürmektedir.

Bademağacı Kazıları 2002 ve 2003 Yılları Çalışma Raporu

Belleten · 2004, Cilt 68, Sayı 252 · Sayfa: 519-560
Tam Metin
Bademağacı Höyüğü kazılarının 10. dönem çalışmaları 30 Temmuz / 20 Eylül 2002, 11. dönem çalışmaları da 1 Ağustos / 8 Eylül 2003 tarihleri arasında sürdürüldü. Her iki kazı döneminde, höyüğün kuzey yarısındaki 'A Açması'nın kuzey ve güneydoğu kesimlerinde çalışılarak, Erken Neolitik Çağ (ENÇ) ve İlk Tunç Çağı (İTÇ) yerleşmeleri üzerindeki araştırmalar geliştirildi. Bu çalışmaların yanı sıra, höyüğün ortalarındaki en yüksek kesimde bulunan 'Kilise' ile A Açması birleştirilmiş, ayrıca kuzeybatıda oldukça geniş bir alanın karışık üst birikimi de kaldırılarak, ENÇ yerleşmelerinin düzlemine inilmiştir.