1401 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Son 10 yıl
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Islâhat Çağında Osmanlı Halkının Dinî Hayatını “Islâh”a Yönelik Saçaklızâde’nin İlginç Bir Önerisi: “ ʻİlim ve ʻAmele Da’vet ve İcbâr”

Belleten · 2018, Cilt 82, Sayı 293 · Sayfa: 211-240 · DOI: 10.37879/belleten.2018.211
Tam Metin
Bu çalışmada 17. ve 18. yüzyıllarda yaşamış bir Osmanlı taşra âlimi olan Saçaklızâde Muhammed el-Mar'aşî (ö.1732)'nin Mektûb ilâ ulemâi'l-bilâd ve Nasîhatü'l-ulemâ başlıklı iki risâlesindeki fi kirleri incelenmektedir. Saçaklızâde bu risâlelerinde yaşadığı dönemde Osmanlı toplumunda dinin geri plana itildiği, ulemâ ve ümerânın halkı din işlerine "da'vet" ve "icbâr" etme konusunda yeterince gayret göstermedikleri gibi dikkat çekici iddialar dile getirmektedir. Ayrıca o, bu risâlelerinde daha dikkat çekici bir husus olarak o dönemde ulemânın şeri'atı canlandırma (ihyâ), dini yenileme (tecdîd) ve müslüman halkın din işlerini düzeltme (ıslâh) lüzumunun doğduğunu öne sürmektedir. Şüphesiz ki bu fi kirler gerek bir âlim olarak onun ilmî zihniyeti, gerekse Osmanlı dinî-sosyal tarihi bağlamında çok önemli veri niteliğinde olup tahlil edilmeyi fazlasıyla hak etmektedir.

Çin ve Tibet Kaynaklarına Göre Göktürk Mitleri

Belleten · 2018, Cilt 82, Sayı 293 · Sayfa: 51-82 · DOI: 10.37879/belleten.2018.51
Tam Metin
Göktürklerin mitolojisi daha önce bazı araştırmalarda incelenmiş ve bu mitolojiye ait anlatıların yer aldığı Çince metinlerin çevirilerinin çoğu yayımlanmıştır. Ancak bazı metinlerin Türkçeye yalnızca özetlenerek çevrildiği görülmüştür. Tibetçe bir belgede yer alan Göktürk mitleri ise bu bağlamda pek fazla incelenmemiştir. Bu çalışmada Göktürklere ait Çin ve Tibet kaynaklarında aktarılmış olan mitler incelenmiş, metinler arasında karşılaştırmalar yapılmış ve Türkçeye tam çevirisi yapılmamış bazı metinler üzerinde ayrıntılı bir şekilde çalışılmıştır. Göktürk mitlerini aktaran Çince ve Tibetçe metinler, çalışmanın sonunda ek olarak okuyuculara sunulmuştur.

Alman Misyonerliğinin Yakın Doğu’daki En Büyük Müessesesi: Suriye Yetimhanesi (1860-1917)

Belleten · 2018, Cilt 82, Sayı 293 · Sayfa: 325-356 · DOI: 10.37879/belleten.2018.325
Tam Metin
19. Yüzyılın ikinci yarısı ile 20. yüzyılın ilk çeyreği, Osmanlı Devleti'nde Batılı misyonerlerin en faal olduğu zaman dilimini ifade etmektedir. Osmanlı sınırları içerisinde misyonerlerin en fazla önem verdiği bölgelerden birisi de, üç semavî din 368 TÜRKÇE ÖZETLER mensuplarınca kutsal kabul edilen Kudüs ve çevresidir. Alman misyoneri Johann Ludwig Schneller tarafından Kudüs'te kurulan Suriye Yetimhanesi, bölgede yürüttüğü misyon çalışmaları, bakımı üstlenilen çocuklara verilen eğitim ve kurumun bünyesinde oluşturulan akademik birimler, atölyeler ve tarımsal işletmeleri ile bölgenin en büyük misyon kuruluşu olmuştur. Yetimhane kurulduğunda sadece erkek çocukların bakımı sağlanırken kısa bir süre sonra yetimhaneye kızlar ile gözleri görmeyen çocuklar da alınmaya başlanmış ve bu çocukların temel eğitimden mesleki eğitimlerine kadar bütün ihtiyaçları burada karşılanmıştır. Yetimhaneye her din ve milletten çocuk alınmış, ancak Kudüs'te bir "Protestan Arap orta sınıfı" oluşturmayı hedefl eyen Schneller ailesi, yetimhanede kalan çocukların büyük bir kısmını Protestan yapmışlardı. Üstelik yetimhaneye ait atölye ve tarımsal birimler zamanla öylesine büyümüştü ki, bir hayır kurumu olarak tesis edilen Suriye Yetimhanesi, 20. yüzyılın başlarında pek çok alanda üretim yapan bir ticarî işletme haline dönüşmüş ve bölgede Alman nüfuzunun yer edinmesinde önemli bir rol oynamıştı.

20. Yüzyılın Başında Biga’da Yangın Afeti ve Sosyal Yardımlaşma

Belleten · 2018, Cilt 82, Sayı 293 · Sayfa: 295-324 · DOI: 10.37879/belleten.2018.295
Tam Metin
Tarihte insanların karşı karşıya kaldıkları pek çok afet bulunmaktadır. Bunlardan birisi de yıldırım düşmesi gibi doğal nedenler veya dikkatsizlik ya da sabotaj gibi insan eliyle meydana gelen yangınlardır. Çalışmada yirminci yüzyılın hemen başında Biga kasabasında kısa aralıklarla çıkan iki yangın konu edilmektedir. Her iki yangının çıkış nedenleri ve meydana getirdikleri zararlar belgeler ışığında ortaya çıkarılmaya çalışılacaktır. Gerek yerel yöneticilerin gerekse merkezi hükümetin bu yangınlar karşısında ortaya koydukları tavır ve yapılması gerekenler noktasındaki fi kirleri de çalışmada incelenen konular arasındadır. Yine Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılardan dolayı her iki yangının da yaralarının sarılmasında gereken paranın büyük çoğunluğunun yardım toplama kampanyalarıyla halk tarafından karşılanması da incelenen noktalardan birisidir. Çalışmada Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nin çeşitli tasniflerindeki belgelerden, dönemin gazetelerinden ve araştırma eserlerinden faydalanılmıştır.

Zonguldak ve Karabük Kentlerindeki Anıt Heykellerde İşçi Temsili

Erdem · 2017, Sayı 73 · Sayfa: 111-148 · DOI: 10.32704/erdem.471016
Tam Metin

Heykel, sanatçının elindeki malzemeleri belirli bir anlam ifade edebilecek, bir ağırlığa ve kapsama sahip olabilecek üç boyutlu anlatımlar haline dönüştürmesi olarak tarif edilebilir. Heykelin bir olay, olayın geçtiği yer, kişi/kişiler veya yaşadıkları yere atfen yapılan türüne anıt heykel denir. Bu anıtlar genellikle toplumun sahip olduğu kültür/sanat düzeyi ile paralel olarak kimi zaman hem tarihe hem de topluma mal olup varlığını koruyabilmiş, kimi zaman da çeşitli nedenlere bağlı olarak yok olmuşlardır. Her ne kadar bu tür yapıtlar temsiliyette güçlü anlamlar taşıyor olsalar da yok olmalarına neden olan önemli bir etken de içerdikleri anlamın toplum tarafından yeterince kavranamaması veya zamanla zayıflaması suretiyle azalmasıdır. Medeniyetler, tarih boyunca çeşitli amaçlar için anıt heykel yaptırmışlardır. Türk Heykel Sanatı'nda da dönemin ruhuna uygun olarak anıt türünde heykeller ortaya çıktığı görülmektedir. Bunlara Atatürk ve Kurtuluş Savaşı'nı konu alan anıt heykeller, Mimar Sinan ve Nasrettin Hoca vb. şahsiyetlerin heykelleri örnektir. Batı Karadeniz Bölgesi Zonguldak ve Karabük illeri Sanayi Devrimi sonucu ortaya çıkan işçi kentleridir. Bu kentlerden Zonguldak kömür madeni işçisi, Karabük ise sanayi işçisi kenti olarak tanınır. Bu makalede Zonguldak ilindeki İşçi Anıtı, Madenci Heykeli, Maden Şehitleri Anıtı, Uzun Mehmet Anıtı, Kozlu Madenci Heykeli incelenmiş, Karabük ilinde ise İşçi Anıt Heykeli ve Atatürk Anıtı incelenerek; kentlerin ekonomik ve nüfus yapısının bel kemiğini oluşturan işçilerin kentteki anıt heykel yapıtlarındaki temsiliyetleri sanat, sanatçı, yönetici sınıf ve toplum arasındaki süregelen ilişkilerin anıt heykellerdeki yansımalarına yönelik değerlendirmeler sanatsal üslup ve yorumlarla irdelenmiştir. İşçinin temsil edildiği bu anıtlarda en yaygın uygulanmış sanat yaklaşımı klasizimdir. Anıtların çoğunluğunda, işlenen konular idealist yaklaşımlar içerisinde realisttir. Ayrıca geç empresyonist etkide kübist ve soyut anlatımlara sahip anıtlar da görmek mümkündür.

Osmanlı Döneminde Latin Harfleriyle Türkçe Yazılan Eserler ve Yazarları

Erdem · 2017, Sayı 73 · Sayfa: 5-42 · DOI: 10.32704/erdem.471084
Tam Metin

Erken modern dönemde (1450-1750) Osmanlı Devleti ile ekonomik, siyasi ve askerî ilişkileri olan Avrupa toplumlarında Osmanlılara yönelik bir korkunun varlığı bilinmektedir. Türklerle askerî alanda baş edememekten kaynaklanan bu korku, XVI. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı merakına dönüşmüştür. Bu da giyimde, müzikte ve sanatta Osmanlıyı taklit şeklinde tezahür etmiştir. Türkçe öğrenme arzusu da bunun doğal yansımalarından birisidir. Türkçenin bu dönemde bir lingua franca, yani ortak dil olarak benimsenmesi dikkat çekicidir. Bu makalede, Osmanlı asırlarında Batılılar tarafından Latin harfleriyle Türkçe yazılan metinler üzerinde durulacak, ancak metinlerin dil araştırmalarında nasıl kullanılabileceği konusuna girişilmeyecektir. Türk korkusunun ve bunun doğurduğu Turquerie akımının Avrupa'da Türkçe öğrenme merakına etkileri ve bunun sonuçları tartışılacaktır. Türkçe öğrenmeyi ve yazmayı belirleyen dinamikler, Türkçe metinler ve ilgili eserler esas alınarak ortaya konulacaktır. Değerlendirmede metin yazarlarının milliyeti, Türkçe öğrenme nedenleri, eserlerin yazılış tarihleri de göz önünde bulundurulmuştur. Ayrıca matbaanın Latince dışındaki dillerin -bu arada Türkçenin öğrenilmesindeki etkisine de değinilmiştir. Çalışmanın erken modern dönemdeki Türkçe algısını temel sebepleriyle ortaya koyması beklenmektedir.

Yeni Medyanın Kültürel Miras Konulu Uygulamaları

Erdem · 2017, Sayı 73 · Sayfa: 89-110 · DOI: 10.32704/erdem.471009
Tam Metin

Yeni medya, kültürel miras alanında kısmen yeni bir ortamdır. Yeni medya genellikle dijital ve teknolojik tabanlı bir alternatif olarak kabul edilir. Yeni medya kavramının kültürel miras alanında daha iyi anlaşılması kültürel miras unsurlarının korunması, canlandırılması ve yönetimi açısından yeni ve dinamik olanaklar yaratır. Kültürel miras unsurları yeni medyanın öznesi olduğunda, yeni medya uygulamalarının geliştirilmesinde her iki alanda da uzmanların ortak çalışması gereklidir. Yeni medya uygulamaları arkeoloji bilimi ile koruma ve onarım ilkelerine göre yapılandırılmazsa, kültür mirasına konu olan eserler kolaylıkla manipüle edilebilir ve kullanıcılar yanlış yönlendirilebilir. Çalışmada, kültürel miras alanında uygun ve etkin yeni medya uygulamalarının geliştirilebilmesine yönelik önerilerin sunulması amacıyla yeni medya kavramı ile arkeolojik sit alanlarında ve yapılarda son dönemin popüler uygulamaları incelenmiştir. Yeni medya uygulamalarının amacı, öznesi olan kültürel miras ve kullanıcı üzerindeki etkisi olarak üç bileşen belirlenmiş ve bu bileşenler bazında yeni medyanın kültürel miras alanındaki uygun kullanımı değerlendirilmiştir. Bunun yanı sıra, bugün bazı tanımlara göre eski medya ortamları olarak kabul edebileceğimiz analog medyalarının dijital değerlere dönüştürülerek melez metotlarla, kültürel miras alanında uygulanabileceği olasılığı da belirtilmiştir.

Alanya Rüşdiye Mektebi (1861-1913)

Erdem · 2017, Sayı 73 · Sayfa: 65-88 · DOI: 10.32704/erdem.471005
Tam Metin

Osmanlı Devleti'nin yenileşme döneminde kurulan eğitim kurumlarından birisi rüşdiyelerdir. Bu mekteplere sıbyân mekteplerinden mezun
olan talebeler kabul edilmektedir. Rüşdiye mekteplerinin erkek, kız ve askeri rüşdiyeler gibi çeşitleri bulunmaktadır. Alanya'da da medrese
ve sıbyân mektebi gibi geleneksel eğitim kurumlarının yanında, Tanzimat Döneminden itibaren modern eğitim kurumları da açılmaya başlamıştır. Bunların başında da 1861'de Alanya'da hayırsever insanlar tarafından inşa edilen ve hizmete giren rüşdiye mektebi gelmektedir. Rüşdiye Mektebi açıldıktan sonra, devlet tarafından buraya muallim ataması yapılmıştır. Bu mektepte eğitim gören talebelerin ders kitapları, Maarif Nezareti tarafından gönderilmiş ve bedeli karşılığında talebelere verilmiştir. Alanya Rüşdiye Mektebi'nde görev yapan muallimler maaş ve harcırah almışlar, yeterli hizmet süresini tamamlayan muallimler de emekliye ayrılmışlardır. Alanya maarif teşkilatı, idari ve mali yönden teftiş edilmiştir. Ayrıca Alanya Rüşdiye Mektebi'nde görev yapan muallimler, haklarında bir şikâyet meydana geldiği zaman soruşturma geçirmişlerdir. 6 Ekim 1913 tarihli Tedrisat-ı İbtidaiye Kanun-u Muvakkati'nin yürürlüğe girmesi neticesinde, ülkede bulunan diğer rüşdiye mektepleri gibi, Alanya Rüşdiye Mektebi de
kapanmıştır.

16. Yüzyıl Şairlerinden Karamanlı Sabûhî ve Bazı Gazelleri

Erdem · 2017, Sayı 73 · Sayfa: 149-174 · DOI: 10.32704/erdem.471021
Tam Metin

Sabûhî, 16. yy.'da yaşayan divan şairlerindendir. Kanunî Sultan Süleyman devrinde yaşamıştır. Tezkirecilerin verdiği bilgiye göre Karamanlıdır ve asıl adı Abdullah'tır. Şairin doğum ve ölüm tarihleri hakkında kaynaklarda bilgi bulunmamaktadır. Hasan Çelebi şairin kendisine Abdî-i Zarîf dendiğini söylüyor. Beyânî de şairin "kadimî zurefâ"dan olduğunu ifade ediyor. Sabûhî iyi bir eğitim almış ve çeşitli yerlerde müderrisliklerde bulunmuştur. Kendisi Kânûnî Sultan Süleyman'ın hocalarından Hayrüddin Hâce'den mülâzım olmuş ve Anadolu'nun çeşitli yerlerinde bulunan medreselerde görev yapmıştır. Bu yerler arasında Amasya ve Kütahya da vardır. Sabûhî'nin çevresinde bazı tanınmış ilim erbâbı ve şairlerin olduğunu, kendisinin de bu tür şâirlerin, ilim adamlarının ve bazı devlet adamlarının meclisine katıldığını kaynaklardan öğrenmekteyiz. Âşık Çelebi ve Seydî Ali Reis bahsedilen isimler arasındadır. Şairin kaynaklarda bir divanının olduğu belirtilmektedir. Bu makalede 16. yüzyıl şairlerinden Karamanlı Sabûhî'nin hayatı ve henüz üzerinde herhangi bir çalışma yapılmamış gazelleri üzerinde durulacaktır.

Bayburt’ta Modern Bir Eğitim Kurumu Bayburd Rüşdiyesi

Erdem · 2017, Sayı 73 · Sayfa: 43-64 · DOI: 10.32704/erdem.471000
Tam Metin

Osmanlı Devleti'nde askerî alanda başlayan yenileşme hareketleri daha sonra eğitim alanında devam etmiştir. Eğitim alanındaki yenileşme
hareketleri de ilk olarak askerî alanda meydana gelmiştir. Sivil eğitim konusunda ilk adım II. Mahmud'un rüşdiye mekteplerini açma kararı ile atılmış olup ilk rüşdiye mektepleri, 1847 yılından itibaren açılmaya başlamıştır. Tanzimat Dönemiyle birlikte ülkenin her köşesine yayılmaya başlayan rüşdiyeler, özellikle II. Abdülhamid döneminde ülkenin en yaygın öğretim kurumları haline gelmiştir. Bu çalışmanın konusu olan Bayburt Rüşdiyesi kuruluşundan itibaren Cumhuriyet yıllarına kadar şehrin en önemli eğitim kurumlarından biri olmuştur. Çalışmamızda Bayburt Rüşdiye mektebinde okutulan dersler, mektebin öğretim kadrosu, öğrenci sayıları ile Osmanlı taşrasındaki bir rüşdiye mektebinin nitelikleri belirlenmiş, açılışından kapanışına kadar geçen süreçte, değişimi ve dönüşüm evreleri ortaya konmaya çalışılmıştır.