166 sonuç bulundu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- Ottoman Empire 9
- Osmanlı 7
- Osmanlı Devleti 6
- Ottoman 6
- Türkiye 5
- Archives 3
- edebiyat 3
- Eski Türkçe 3
- Italy 3
- İtalya 3
İbraim Paşi’nin “Şeytan Esirliğinde” Adlı Hikâyesi ve Sovyetler Birliği’nin Yeryüzünde Yarattığı Cehennem: Gulag Kampları
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2025, Sayı 59 · Sayfa: 53-82 · DOI: 10.24155/tdk.2025.247
Özet
Tam Metin
Almanya’daki Nazi hükûmetinin 1933’ten itibaren siyasi muhaliflerini hapsetmek için kullandığı toplama kampları, milyonlarca insanı sistematik olarak öldürmek için tasarlanan yerlerdir. Sovyetler Birliği’nde özellikle Stalin hükûmeti tarafından cezalandırılan kişilerin gönderilmesi için oluşturulan Gulag sistemi, Nazi Almanya’sının toplama kamplarıyla benzer özellikler gösterir. “Yeryüzündeki cehennem” olarak tabir edilen Gulag kampları; Sovyetler Birliği’nde savaş esirleri, siyasi ve sıradan suçluların sürgüne gönderilerek ölüme terkedildiği çalışma kamplarıdır. Yüzlerce Türk aydını, çoğu zaman gerekçe gösterilmeden bu ölüm kamplarına gönderilerek ağır şartlar altında çalışmak zorunda bırakılmış ve birçoğu kamptayken zorlu koşullara dayanamayarak hayatını kaybetmiştir. Kırım’da 1944 yılında gerçekleştirilen etnik temizlikle halk geçersiz sebeplerle sürgüne gönderilirken aydın şahsiyetler “işgalci Nazi askerleriyle iş birliği yapma” gibi suçlamalarla “halk düşmanı” ilan edilerek Gulag çalışma ve esir kamplarına sürgün edilmiştir. Kırım Tatarı yazar İbraim Paşi’nin 1998 yılında yayımlanan Canlı Nişan romanının sonunda yer verdiği “Şeytan Esirliğinde” adlı hikâyesinde bu toplama kampları ele alınarak dönemin karanlık panoraması çizilmektedir. Hikâyede, Sovyet rejiminin insanların hayatında açmış olduğu ve doldurulması imkânsız boşluklara, suçsuz olmasına rağmen rejim tarafından katledilen aydınların mücadelelerine değinilmiştir. Anlatıdaki önemli olgulardan birisi de yazarın hayatındaki belirli dönem ve olayların esere yansıtılmasıdır. Bu çalışmada İbraim Paşi’nin “Şeytan Esirliğinde” adlı hikâyesi yazar-eser ilişkisi açısından ele alınarak incelenmiş, eser içerisinde tarihe kaynaklık eden ve bahsedilen dönemleri aydınlatan önemli olgular çözümlenmiştir.
Folklorik Tarih ve Edebiyat İlişkisi Bağlamında Cıbaş Kainçin’in “Baaludañ Baalu” (En Değerli) Hikâyesi
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2025, Sayı 59 · Sayfa: 1-32 · DOI: 10.24155/tdk.2025.245
Özet
Tam Metin
Modern Altay edebiyatının beslendiği en önemli kaynaklardan biri Altay folklorudur. Bu edebiyatın teşekkül ve gelişme dönemlerinde şair ve yazarlar, folklorun hemen her türünden sıklıkla faydalanmışlardır. Halk edebiyatı metinlerinin modern edebiyata uyarlanması konusunda en başarılı örneklerden biri, Cıbaş Kainçin’in “Baaludañ Baalu” (En Değerli) adlı hikâyesidir. Kainçin, bu eserinde birkaç varyantı bulunan bir efsaneyi çağdaş bir tarzda ele alıp modern edebiyata taşımıştır. Kainçin’in hikâyesine kaynaklık eden efsanelerin ana motifi olan kesik baş motifi, bu efsanelerin ortak Türk folkloruyla bağının kurulmasına yardımcı olacaktır. Dolayısıyla bu makalede bir yandan folklorun ve folklorik tarihin modern Altay edebiyatına etkileri Kainçin’in “Baaludañ Baalu” hikâyesi bağlamında ele alınıp incelenirken diğer yandan bu hikâyeye kaynaklık eden efsaneleri genel Türk folkloru içinde değerlendirme yoluna gidilmiştir. Araştırmacılar, Anadolu ve Balkanlarda teşekkül etmiş kesik başla ilgili efsanelerle genellikle 11. yüzyılda karşılaşıldığı ve bu efsanelerin 14. yüzyılda yazıya geçirildiği konusunda hemfikirlerdir. Makale içinde kesik başla ilgili metinleri verilen Altay efsanelerinin teşekkül tarihi ise 18. yüzyılın ikinci yarısıdır. Adı geçen yüzyılda Cungarya’nın dağılmasıyla birlikte üç egemen güç (Rus, Moğol ve Çin), bölgeye hâkim olma mücadelesi içine girmiştir. Ortaya çıkan savaşlar ve karışıklık durumu 1756’da Altay bölgesinin Ruslara bağlanmasıyla tamamlanmış olsa da yaşananlar, dönemle ilgili efsane metinlerinin ve folklorik tarihin oluşmasını sağlamıştır. Makalenin özünü de bu efsaneler ve folklorik tarih ile birlikte onların kaynak olarak kullanıldığı Kainçin’in “Baaludañ Baalu” hikâyesi oluşturmaktadır.
Ortaokul Türkçe Ders Kitaplarının Türk Dünyası ile İlgili İçeriklere Yer Verme Durumunun İncelenmesi
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2025, Sayı 59 · Sayfa: 123-152 · DOI: 10.24155/tdk.2025.250
Özet
Tam Metin
Türkçe ders kitapları, ana dili eğitiminde kullanılan temel kaynaklardır. Beceri temelli olarak hazırlanan Türkçe ders kitapları, aynı zamanda dil zevki, okuma alışkanlığı ve estetik zevk kazandırmayı amaçlar. Belirtilen bu amaçların yanı sıra Türkçe ders kitaplarında yer verilen metinler, metinlerde işlenen konular, etkinlikler, resimler, tema sonu değerlendirme soruları aracılığıyla tarihî birikim ve kültür aktarımı da sağlanır. Bu çalışmanın amacı, ana dili eğitiminde kullanılan Türkçe ders kitaplarının Türk dünyası ile ilgili içeriklere yer verme durumunun incelenmesidir. Dolayısıyla Türkçe ders kitaplarının incelenmesi ile mevcut durumun ortaya konması ve eksikliklerin tespit edilmesi amaçlanmıştır. Böylece ulaşılan sonuçlardan hareketle yeni hazırlanacak olan ders kitapları için öneriler sunmak da alt amaç olarak belirlenmiştir. Nitel araştırma yöntemi kullanılarak hazırlanan çalışmada veriler, doküman incelemesi yoluyla toplanmıştır. Bu doğrultuda resmî ve özel ortaokullarda ders kitabı olarak okutulan 11 farklı Türkçe ders kitabı incelenmiştir. Ana dili eğitiminde kullanılan Türkçe ders kitaplarında Türk dünyası ile ilgili içeriklerin belirlenmesinde ve bu içeriklerin tablolara aktarılmasında betimsel analizden, söz konusu içeriklerin Türk dünyası ile ilişkisini ortaya koymak için içerik analizinden faydalanılmıştır. Geçerlilik ve güvenirliği sağlamak için aynı zamanda betimlemenin doğruluğu, veriler arasındaki ilişkiler, verilerin yorumlanması ve analizin düzenlenmesi konusunda üç alan uzmanından destek alınmıştır. Ders kitaplarının her öğrenciye ücretsiz olarak verilmesi, temel ders kaynağı olarak kullanılması ve bütün öğrencilerin aynı içeriklerle karşılaşması eğitimde fırsat eşitliğini sağladığı gibi aktarılacak içeriğin de daha özenle hazırlanması gibi önemli bir hususu beraberinde getirmektedir. Öğrencilerin Türk dünyası ile ilgili algılarının ve bilgilerinin yetersiz olduğunu ortaya koyan çalışmalardan hareketle Türkçe ders kitaplarının Türk dünyası ile ilgili içeriklere ne düzeyde yer verdiğinin ortaya konması önemli görülmektedir. Aynı şekilde çalışma sonucunda da Türkçe ders kitaplarının Türk dünyası ile ilgili içeriklere yeterli düzeyde yer vermediği ve bulunan içeriklerin de kısmen yüzeysel olarak verildiği tespit edilmiştir. Ulaşılan bu sonucun yeni hazırlanacak Türkçe ders kitapları için önemli bir veri sunduğu, böylece mevcut durum hakkındaki sonuçlardan hareketle yeni kitapların daha özenle hazırlanacağına katkı sunacağı düşünülmektedir.
Kazan’da Çıkarılan Süreli Yayınlardan Şark Kızı (1918)
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2025, Sayı 59 · Sayfa: 83-108 · DOI: 10.24155/tdk.2025.248
Özet
Tam Metin
İdil-Ural bölgesinde aydınların kendi ana dillerinde süreli yayın çıkarma düşünce ve talepleri 1905 yılında gerçekleşebilmiş ve bu tarihten sonra özellikle 1905-1917 yılları arasında çeşitli yönelimlere sahip onlarca dergi ve gazete çıkarılmıştır. Hızlı bir şekilde Türk dünyasında modernleşme hareketlerinin önemli bir parçası hâline gelen bu yayınlarda Türk halklarının istiklal ve istikbali meselesi başta olmak üzere toplumsal haklar, eğitim, din ve edebiyat üzerine pek çok yazı kaleme alınmıştır. Çalışmamızda ele alacağımız Şark Kızı adlı dergi, 1917 sonrasında kadınlara yönelik çıkarılmış dergiler arasındadır. 24-27 Nisan 1917 tarihinde düzenlenen Rusya Müslüman Kadınları Kongresi’nin ardından Rusya Müslüman Kadınları Merkez Bürosu tarafından Kazan’da Arap harfli olarak Tatar Türkçesinde çıkarılmıştır. Toplamda altı sayı çıkarılan bu dergide Rus ve Batı edebiyatından çeviriler, şiir ve hikâye türünde eserler, bilimsel ve siyasi makaleler, sağlık ve beslenme hakkında yazılar yer almıştır. Derginin amacı, kadınların yüzyıllardır göz ardı edilen toplumsal hak ve hukuklarını, eğitim ve bilim ışığında kadınlara yeniden kazandırmak olmuştur. 1918 yılı gibi önemli bir siyasi dönemde, Şark Kızı dergisi yalnızca siyasi bir platform olarak değil aynı zamanda eğitim ve bilim alanında da önemli bir rol üstlenerek bu alanlarda bir köprü görevi görmüştür. Yazar kadrosunda Aziz Ubeydullin, Ali Rahim ve Fatih Emirhan gibi dönemin önde gelen Tatar aydınlarının yer aldığı bu derginin içerik ve genel söyleminin incelenmesi ve böylelikle ilk kez bu çalışmada ele alınacak Şark Kızı adlı derginin Türk matbuat çalışmalarına kazandırılması hedeflenmektedir.
Topkapı Sarayı Oğuznamesi’ndeki Ürülmiş Han Kimdir?
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2025, Sayı 59 · Sayfa: 109-122 · DOI: 10.24155/tdk.2025.249
Özet
Tam Metin
Dede Korkut metinlerinin farklı hacimlerde olması, bunların sözlü gelenekte farklı şekillerde icra edilmiş ve değişmiş olduğunu gösteren önemli bir ipucudur. Özellikle çok küçük metinler hâlinde olan Oğuznameler, konunun en çarpıcı örnekleridir. Bu metinlerin farklı yazmalarda farklı hacim, içerik ve formatta yer alması, sözlü gelenekte yaygın şekilde benimsenmiş ve yaygınlaşmış olduğunu da göstermektedir. Dede Korkut metinlerinde genel anlamda boy şeklinde adlandırılan destanlaşmış hikâyeler ile soy diye adlandırılan şiirsel övgü metinleri yer alır. Ayrıca bu metinlerde bazen boyların da şiirsel özellik taşıyan soy şeklinde düzenlenmiş örneklerinin geçtiğine tanık oluruz. Sözünü ettiğimiz konuya örnek olarak Dresden, Günbed ve Topkapı Sarayı Oğuznamesi yazmalarında geçen Aras ile Kars Kalesi’nin fethinin anlatıldığı bölüm verilebilir. Söz konusu metin, üç yazma eserde de farklı şekillerde işlenmiştir. Sözlü geleneğe dayanan yazma eserlerde aynı anlatının farklı şekillerde işlenmiş olması, her zaman mümkün olan, hatta kaçınılmaz olan bir durumdur. Bu durumun, anlatıcı ozanların yüzyıllar ötesinden sürüp gelen Dede Korkut metinlerini yeniden oluşturma ve yapılandırma isteği ile yakından ilgili olduğu söylenebilir. Çünkü ozanlar, hep kendi söz ustalıklarını ve yeteneklerini kanıtlama yolunu seçer. Bu seçimin veya tercihin bir sonucu olarak da icra ettikleri sözlü metinleri aktarmanın ötesinde metinleri kendi üslupları ile farklı şekillerde işleyip farklı kalıplara döker ve sunarlar. Ancak ne yazık ki bunların eldeki yazılı metinlerinde çoğu zaman eksiklikler, fazlalıklar, takdim tehir yanlışları vb. durumlardan kaynaklanan karışıklıklar söz konusu olabilmektedir. İşte bu makalede Topkapı Sarayı Oğuznamesi’ndeki bazı takdim tehir yanlışları üzerinde durularak bir düzeltme teklifi sunulmaktadır.
Rusya Müslümanları Üzerine Bir Amerikan Araştırması
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2025, Sayı 59 · Sayfa: 153-172 · DOI: 10.24155/tdk.2025.251
Özet
Tam Metin
Rusya Müslümanlarının çağdaş tarihleri, yerlisi bulundukları bölgelerde yönetimlerin uyguladığı politikalara karşı edindikleri tutumlar, Komünizme yaklaşımları gibi konular Rus Devrimi’nin ardından Amerikan araştırmacılarının daha fazla ilgisini çekmeye başlamış ve 1950’lerin ardından bu alanda yapılan Amerikan çalışmaları farklı bir merhaleye girmiştir. Bu makalede Serge. A. Zenkovsky; Eugene Schuyler’in Orta Asya topraklarındaki gözlemlerinden hareketle Rusya’nın Müslüman bölgesi hakkında oluşturduğu raporu Turkistan’dan başlayarak sırasıyla Richard Pipes’ın Sovyetler Birliği’ndeki Türk halklarının rejimle arasındaki ilişkiyi irdelediği Formation of the Soviet Union, Firuz Kâzımzâde’nin Kafkasya halkının ülkülerinden ve özerk bir devlet kurma arzusundan bahsettiği The Struggle for Transcaucasia, Richard Frye’ın erken dönem Orta Asya tarihini ele aldığı History of Bukhara, Edward Sokol’a ait 1916’da Orta Asya’da meydana gelen olaylara ve yerlilerle yönetim arasındaki anlaşmazlığa görece objektif ve tam bir açıklama getirmesi sebebiyle bir ilk olma özelliği taşıyan The Revolt of 1916 in Russian Central Asia, Charles W. Hostler’ın Türk hükümdarları üzerinden Türk milliyetçiliğinin kökenini yorumladığı ve Türk halkları hakkında istatistiksel verilere yer verdiği Turkism and the Soviets, Alexander G. Park’ın Türkistan’ın Sovyetleştirilmesi hakkında rejimin günlük işleyişine değinerek rejim destekçilerini kategorize ettiği ve kamu kadrolarına tayin edilerek yükselen Müslümanlara değinmesi açısından da önem arz eden Bolshevism in Turkestan, Thomas G. Winner’ın Kazak entelektüellerinden örnekler vererek Kazakların İslâm’a yaklaşımından söz eden The Oral Art and Literature of the Kazakhs of Russian Central Asia ve Ivar Spector’un Sovyetler ile Orta Doğu halklarının diplomatik ilişkileriyle alakalı bulgulara yer verdiği The Soviet Union and Muslim World eserlerine değinerek onları hem benzerlerinden üstün hem de yetersiz ve hatalı kısımlarıyla beraber incelemiştir.
Türkmen Halk Edebiyatı Türü “Läle” ile Türk Halk Edebiyatı Türü “Mâni” Üzerine Karşılaştırmalı Bir İnceleme
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2025, Sayı 59 · Sayfa: 33-52 · DOI: 10.24155/tdk.2025.246
Özet
Türklerin farklı tarihî süreçlerden geçerek başka coğrafyalara dağılmalarıyla boylar arasında kültürel olarak benzerlikler ve farklılıklar ortaya çıkmıştır. Farklılıkların tam olarak ne zaman ortaya çıktığını söylemek zordur. Bu benzerlik ve farklılıklar, her alanda görülebildiği gibi edebiyatta da görülmektedir. Edebiyatın bir kolu olan sözlü edebiyat ürünlerinde her ne kadar şekil yönünden pek farklılaşma olmasa da muhteva yönünden bazı farklılıklar vardır. Bu bağlamda Türk topluluklarının geneline bakıldığında anonim halk edebiyatı türlerinden biri olan mâni türünün farklı isimlerde ve değişik şekillerde hemen hemen hepsinde var olduğu görülmektedir. Türkmenlerin sözlü kültürüne bakıldığında da zengin ve bir o kadar da köklü bir geçmişe sahip oldukları görülür. Türk edebiyatının en eski türlerinden olan ve hâlâ günümüzde gelişimini devam ettiren mâni türünün Türkmen halk edebiyatındaki karşılığı ise “läle”dir. Çalışmada mâni ile läle türü arasındaki benzerlik ve farklılıklar değerlendirilecektir. Nitekim mâni türü geçmişten günümüze varlığını devam ettiren ve sözlü kültürün yapı taşlarından olan bir türdür. Läleyi mâniden ayıran en önemli özellik, genç kızlar tarafından icra edilmesi ve söylenme şeklidir. Bununla birlikte işlenilen konular ve şekil yönünden birbirlerine oldukça benzemektedirler. Çalışmanın amacı, Türkmen halk edebiyatı türlerinden läle ile Türk halk edebiyatı türü mâni arasında benzer ve farklı yönleri tespit ederek bütüncül manada Türk edebiyatının zenginliğini ortaya koymaktır.
Labrys and Ears on the Orthostat Block in the Southern Cella Wall of Zeus Lepsynos Temple at Euromos: An Iconographic Approach
Belleten · 2025, Cilt 89, Sayı 314 · Sayfa: 1-25 · DOI: 10.37879/belleten.2025.001
Özet
Tam Metin
A depiction of a labrys is flanked with an ear motif on either side within tabula ansata on an external orthostat block on the southern cella wall of the Zeus Lepsynos Temple at Euromos in Caria. Although labrys, i.e., double-axe motif is encountered across a vast geography in Antiquity, it is known that this sacred symbol was identified with Zeus especially in Caria. Nevertheless, Zeus of Euromos holds a labrys in one hand and a scepter in the other. This article aims to attain a plausible conclusion through comparison with similar examples and iconographic interpretation of labrys symbol executed together with ear motifs. While attempting such a study, the difference in organs executed for health from the cultic organs, such as the eye or ear of the deity, is also addressed.
Influence and Traces of Buddhism on Traditional Beliefs of the Kyrgyz People
Belleten · 2025, Cilt 89, Sayı 314 · Sayfa: 79-99 · DOI: 10.37879/belleten.2025.079
Özet
Tam Metin
While Shamanism predominantly shaped the spiritual life of the Ancient Türks, Buddhism, as the first religion to spread among them, also exerted a significant influence in later periods. Although Buddhism waned among the ancient Türks and the Kyrgyz, it left traces within the boundaries of Turkestan, eventually fading among the contemporary Kyrgyz. The Buddhist inscriptions discovered in the Tian-Shan region and the beliefs associated with Buddhism in Kyrgyz history have been relatively understudied until recently. The introduction provides a brief history of Buddhism’s expansion into Central Asia. Based on the first-hand sources, its dissemination among the Türk and Uyghur States and the information about the influence of this religion on other communities and the Kyrgyz were examined through comparative research. The first section explores Buddhism’s decline following Islam’s spread in Turkestan, as documented in Dīwān Lughāt al-Turk by Mahmud Kashgari. The second section examines the development of Buddhism in Central Asia and the Junghars’ (Qalmuq) aspirations to conquer Turkestan. In conclusion, this article offers a comparative analysis of written sources concerning Kyrgyz history, tracing the key phases of Buddhism’s influence on Kyrgyz people and Kyrgyzstan. Lastly, the study delves into the etymological origins of terms like “Manas”, “qut”, “chatyr”, “cherik” and “eshtek” suggesting their Sanskrit roots through Buddhism in the culture and spiritual beliefs of Kyrgyz, shedding light on the preservation of ancient beliefs of the Kyrgyz’s.
Concerning the Transept Basilicas on the Southern Coast of Anatolia in Late Antiquity
Belleten · 2025, Cilt 89, Sayı 314 · Sayfa: 27-77 · DOI: 10.37879/belleten.2025.027
Özet
Tam Metin
The transept, in the most general sense, is the transverse unit of a basilical church located between the nave and the apse. Since it did not originate from Roman architecture and was rarely included in church planning, several scholars have attempted to understand whether the transept functioned differently from ordinary basilicas since the beginning of the 20th century. Transept basilicas spread over a wide geographical area during Late Antiquity, between the 4th and the 6th centuries, and ceased to be employed after the 6th century in the eastern part of the empire, while they continued to be a substantial unit of churches from the Carolingian through the Romanesque and Gothic periods in the West. Although most transept basilicas seem to occur in Anatolia, no extensive study has been published to date concerning this church type. From this point of view, this study deals with the typology and possible functions of transept basilicas in Anatolia, with special reference to the southern part where the vast majority of the examples were found. Within the scope of this work, including my personal observations on many sites, we can conclude that the transept churches in Anatolia occur in urban environments rather than the countryside and may have functioned mainly as ordinary parish churches, as well as, albeit apparently less often, as episcopal, memorial and funerary.