1401 sonuç bulundu
Dergiler
- Belleten 381
- Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi 316
- Erdem 190
- Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten 181
- Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi 160
- Arış 98
- Höyük 62
- Belgeler 13
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
- Nail Tan 22
- Mehmet Ölmez 12
- Sadettin Özçelik 10
- Hasan Ali ÇETİN 9
- Ahmet Karaman 6
Anahtar Kelimeler
- Osmanlı Devleti 55
- Ottoman Empire 52
- Osmanlı 48
- Ottoman 39
- Türkiye 31
- Dokuma 27
- Weaving 23
- İstanbul 21
- Osmanlı İmparatorluğu 21
- Turkey 21
Edebiyat Tarihi Yazımında Bir Kaynak Olarak Takrizler ve Sıra Dışı İki Örnek
Erdem · 2017, Sayı 71-72 · Sayfa: 91-116 · DOI: 10.32704/erdem.536835
Özet
Tam Metin
Osmanlı edebiyatında önemli bir yere sahip olan takrizler, kendine has bir gelenek meydana getirmiştir. Bir eseri veya yazarı övmek için kaleme alınan bu metinler, genellikle eserlerin giriş kısımlarında yer alır. Bu gelenek, aynı zamanda, Osmanlı edebiyatı araştırmaları için birincil kaynak olma özelliği taşır. Öyle ki bazı takriz örnekleri, yazar ve esere dair içerdikleri bilgilerle biyografi ve monografilerin yazımına kaynaklık edecek niteliktedir. Bu çalışmada, edebiyat tarihi yazımında birincil kaynak olarak değerlendirilebilecek takrizlerin ne gibi işlevler taşıdıkları sorgulanacaktır. Keçecizâde İzzet Molla'nın Mihnet-keşân'ına ve Mahmûd Celâleddin Paşa (Âsaf ) Divanı'na yazılan takriz örneklerinin inceleneceği bu çalışmada, edebiyat tarihini yeniden yazmak adına takrizlerin nasıl işlevler üstlendiği ve biyografi yazınının satır aralarını doldurmada bu metinlerin nasıl bir öneme sahip oldukları ortaya konulmaya çalışılacaktır.
Teleütlerin Tasavvuruna Göre Ruh ve Özellikleri
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 44 · Sayfa: 19-34
Özet
Teleütlerin çoğunluğu Kamlık (Şamanizm) inancına mensuptur ve inanışlarına göre insan ruhu yedi özelliğe sahiptir: Kut, yula, tın, üzüt, süne, sür ve yel-salkın. "Kut", iki şekilde anlaşılır: İnsanın varlığının başladığı döllenmiş yumurta (embriyo) ve insanın var oluşunu destekleyen güçtür. Teleütlerde çocuğun doğumunu 'kut'un gelişi, çocuk olmamasını da 'kut'un olmaması şeklinde açıklanmaktadır. "Tın", insan, sığır, yabani hayvan, kuşlar, sürüngenler, ot ve ormana has olan ruhsal bir varlıktır. İnsanla ilgili "tın" farklı şekillerde anlaşılır. Ölüm sırasında "tın" insandan çıkmaktadır. İnsan öldükten sonra insanın kötü işleri için "tın" ıstıraba dönüşür. "Sür", bir nesnenin suretidir. Şaman tefi üzerindeki resim, portre ve fotoğrafı Teleütler "sür" diye adlandırırlar. İnsanın ve sığırın böyle sureti vardır. Sığırın 'sür'ü ölüm esnasında ayrılır ve ahirete yerleşir. "Üzüt", sadece bir kişiye özgü olan ölüm sonrası var oluştur. Kişinin ölümünden sonra ölenin 'üzüt'ü mezarlıkta kırk güne kadar yaşar. Bazen eve gelir ve varlığını evdekilere hissettirir. "Süne", insanın ruhudur ve ölüm esnasında bedenden ayrılır, gömülene kadar ölen kişinin evinde kalır. 'Süne'nin varlığı sayesinde ceset, kendi etrafında olup bitenleri duymaya ve anlamaya devam eder. Bunun temelinde akrabalarının üzüntüleri ve ölen kişi için söyleyecekleri iyi şeyleri öğrenmek vardır. İyi insan, hava gibi varlık olan 'yel-salkın'a dönüşür ve ahiretteki Kündüs-Kan'ın dünyasında yaşar. İyi insanların ahiretteki yaşamları bu dünyada yaşayan insanların yaşamına benzemektedir. Bu onların cennetidir. Teleütlerin dinî şuurları ölmüş kan bağı akrabalarının şamanlar ve kadın şamanların adlarıyla yakından ilişkili içinde olup her boy kendi kan bağı atalarını sayar
Nâbî’nin “Hayriyye”sinde Aile
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 44 · Sayfa: 57-82
Özet
Urfalı Yûsuf Nâbî, hikemî tarzın öncüsü olan 17. yüzyıl Osmanlı sahası divan şairidir. Nâbî, hamisi Mustafa Paşa'nın ölümünden sonra henüz bilinmeyen sebeplerle İstanbul'dan uzaklaşıp Halep'e yerleşmiş, burada yaşadığı dönemlerde sekiz yaşındaki oğlu Ebu'l-Hayr için divan edebiyatının önde gelen pend-name örneklerinden biri olan "Hayri-name" -ya da halk arasında bilinen ismiyle "Hayriye"- adlı eserini kaleme almıştır. Söz konusu eser, sekiz yaşındaki bir çocuğun anlayabileceği üsluptan ve içerikten oldukça uzak, sosyal ve siyasal eleştiriler barındıran bir kitaptır. Mesnevide oğluna, hayatta karşılaşacağı hemen her konuda öğütler veren Nâbî, aile konusunda da tavsiyelerde bulunmuş; evlilik, eş seçimi, aile hayatı, cariye ve çocuk sahibi olmak gibi meselelere oldukça geniş bir yer ayırmıştır. Makalemizde Nâbî'nin aile ile ilgili fikirlerini tespit ve tahlil etmeyi amaçladık. Ulaşacağımız sonuçların 17. Yüzyıl Osmanlısında Müslüman aile yapısını tespit etmede küçük de olsa bir katkı sağlayacağı kanaatindeyiz. Makale boyunca "Hayriye" adlı mesnevinin fikir yönünü inceleyip estetik boyutlarına değinmekten olabildiğince kaçınacağız. Nâbî'nin aile konusunda ne düşündüğünü tespit etmek için metinden ilgili beyitleri fişleyip gruplandıracak, her gruptaki beyti tek tek inceleyip genel bir sonuca ulaşmaya çalışacağız. Çalışmamız boyunca daima iki soruyu göz önünde bulunduracağız: Nâbî bu konuda "ne" düşünüyor? Nâbî bu konuda "neden" böyle düşünüyor? Makalemizde Nâbî'nin fikirleri temel olarak üç başlık altında incelenecektir: 1) Evlilik, 2) Neslin Devamı, 3) Aile Fertleri.
Bahtiyar Vahabzade’nin 1980’li Yıllarda Yazdığı Edebî Tenkitler
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 44 · Sayfa: 95-106
Özet
Bahtiyar Vahabzade Azerbaycan'da millî uyanışın ve bağımsızlık fikrinin güçlenmeye başladığı 1980'li yıllarda çeşitli gazete ve dergilerde edebî tenkitlerde bulunmuştur. Kaleme aldığı bu yazılarla Azerbaycan edebiyatında millî uyanışa rehberlik etmiştir. Vahabzade, edebiyatçının mutlaka sosyal sorumluluk sahibi olması gerektiğini belirtmiş, yazdıklarıyla toplumun sorunlarına ayna tutarak bunların çözümüne katkıda bulunması gerektiğini ifade etmiştir. Vahabzade gelenek ve yenilik konusuna da temas etmiş, gelenekten faydalanmanın yanında yeniliğin önemine de değinmiştir. Ona göre bir edebiyatçının kendini tekrardan kurtarması ve günümüz okuyucusu ile buluşabilmesi yenilik arayışları ile mümkündür. Vahabzade, fikir ve ideoloji için şekilden feragatte bulunmaya karşıdır. Bununla birlikte edebiyatın sadece şekil ve estetik üzerine kurulmasını, fikrin önemsenmemesini de tenkit etmiştir. Vahabzade bütün yazı hayatı boyunca üzerinde hassaslıkla durduğu ana dil konusuna bu dönemde de değinmiş, Azerbaycan Türkçesinin doğru ve etkili kullanılması gerektiğini ifade etmiştir. Vahabzade edebî eserlerde, matbuatta, radyo ve televizyon yayınlarında doğal dilden uzak, yapmacık bir dilin kullanılmasına karşıdır. Ona göre edebî dil halkın konuştuğu Azerbaycan Türkçesi olmalıdır.
“Azer” Poeması ve “Azer”in Perspektifinden Hüseyin Cavid
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 44 · Sayfa: 95-106
Özet
Azerbaycan edebiyatında "millî-ictimaî" devir olarak adlandırılan XX. yüzyılın ilk çeyreğinde, gerek ferdî, gerek sosyal, gerekse siyasi ve tarihî çalışmaları ile romantik söylemin en yetkin örneklerini vermiş isimlerden birisi de Hüseyin Cavid'dir. Hüseyin Cavid'in, Sovyet yıllarında uzun süreli bir çalışmanın ürünü olarak kaleme aldığı "Azer" poeması, hem şekil, hem de muhteva açılarından, diğer çalışmalarından farklılık arz eder. Cavid'in 1920'lerde başlayarak, 1937'ye kadar, uzun bir süre üzerinde çalıştığı eser, Azerbaycan edebiyatında modern-manzum bir destan örneği olarak kabul edilmektedir. Eserde şekil açısından dikkatleri çeken ilk husus, poemanın, çoğu müstakil bölümler halinde düşünülmüş olmakla birlikte, bir bütünün parçaları olarak sıralanmış küçük hikâyelerden teşekkül ettirilmiş olmasıdır. Şair böylelikle aruz ve hece vezinlerini, bunların farklı kalıplarını karışık olarak kullanabilme imkânı bulmuştur. Bu yöntem diğer taraftan şaire vurguyu alt başlıklar hâlinde öne çıkarma ve hayata dair farklı konulardaki görüşlerini dile getirebilme imkânı tanımıştır. "Garba Seyahat", "Yurdsuz Çocuklar", "Mescidde", "Yaşamak ve Yaşatmak" gibi ara başlık ve bölümler halinde pek çok konunun güncellendiği eserde, hemen bütün boyutları ile Cavid'in hayat felsefesini bulmak mümkündür.
Bir Halk Bilimci Olarak Zeki Velidi Togan
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 44 · Sayfa: 35-55
Özet
Zeki Velidi Togan, Türkoloji'nin özellikle Türk tarihi ve Türk sanat tarihi şubelerinde birçok araştırmaya imza atmış, çok yönlü bir araştırmacı olarak bilinmektedir. Bununla birlikte Türk halk bilimine ilişkin araştırmaları da onun Türkolojiye sağladığı önemli katkılardandır. Geleneksel Türk halk mimarisi, giyim, halk hekimliği, halk ekonomisi, geleneksel inanç ve kutlamalar ve halk edebiyatı örnekleri, bunların arasında yer alır. Yaşadığı zamanın çevresel, sosyal ve siyasî koşullarında Türk kültür mirasının araştırılması, tespiti, derlenmesi ve yazılması Zeki Velidi Togan için kolay olmamıştır. Onun halk bilimine sağladığı katkılardan bugün bile istifade edilmesi, çalışmalarındaki bilimsel titizliğin de ayrı bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Bu çalışmada Zeki Velidi Togan'ın yaptığı araştırmalardan ve yazdığı eserlerinden yola çıkılarak Türk halk bilimine sağladığı katkılar sistemli bir şekilde ortaya konulmaya çalışılmıştır. Togan, zamanın yer adlarını orijinalleriyle birlikte kullanmış, eski Türklerdeki şamanların uyguladığı sağıltım seanslarına bizzat katılmış, geleneksel geçim kaynakları, halk kültürü ve edebiyatına ilişkin gözlemler yapmış ve bu faaliyetleri de millî bir vazife olarak görmüştür. Sonuçta Zeki Velidi Togan'ın yaptığı çalışmalarla aynı zamanda bir Türk halk bilimcisi olduğu dikkat çekmektedir
Sarı Uygurcadaki Ses Değişmeleri Üzerine
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 44 · Sayfa: 121-158
Özet
Sarı Uygurlar Çin Halk Cumhuriyeti'nde yaşayan 55 azınlığın içindeki 9 Türk halkından biridir. Bu dokuz Türk halkı Çin'in dört ayrı eyaletine dağılmış olup konuştukları Türk dilleri şunlardır: Uygurca, Kazakça, Kırgızca, Salırca, Tatarca, Tuvaca, Sarı Uygurca, Özbekçe ve Fuyü Kırgızcası. Bu dillerden bazıları hem Çin'de hem yurt dışında konuşulurken (Uygurca, Kazakça, Tatarca, Tuvaca vb.); bazıları sadece Çin'de konuşulur (Salırca, Sarı Uygurca ve Fuyü Kırgızcası vb.); yine bazıları ise yurt dışında daha çok konuşulur (Özbekçe). Eski Uygurların torunlarından biri sayılan Sarı Uygurlar'ın büyük çoğunluğu Çin'in Gansu eyaletinde yaşamlarını sürdürmektedir. 2010 yılındaki nüfus sayımına göre toplam Sarı Uygur nüfusu 14.378 kişidir. Sarı Uygurlar üç çeşit dil konuşurlar, bunlar Doğu Sarı Uygurca (Moğolca), Batı Sarı Uygurca ve Çincedir. Sarı Uygurca yazı dili olmadığı için yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır; ayrıca resmî dil olarak Çinceyi kullandıklarından dolayı Sarı Uygurcayı konuşanların sayısı gitgide azalmaktadır. Bu yazıda önce Sarı Uygurlar ve Sarı Uygurca hakkında kısa bilgi verilip söz varlığı üzerinde durulduktan sonra ünlü ve ünsüz değişmeleri örnekleriyle birlikte sunulup ardından kısa metin örnekleri verilecektir.
Kırgız Atasözlerinde Yönelim Metaforu Kullanımı
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 44 · Sayfa: 9-17
Özet
Kavramlar yoluyla, bir şeyi başka bir şeyle düşünme şekli olan metafor, gündelik konuşmalardan felsefî metinlere varana kadar geniş bir alanı, daha doğrusu, söyleyene bağlı bir yapı olarak düşünüldüğünde, dile ait her ifadeyi, metaforik bir anlamla, bize aktaran yapıdır. Ontolojik metafor, yönelim metaforu, konvansiyonel metafor, poetik metafor, kavram metaforu, kompleks metafor/karma metafor ve iç içe girmiş metafor gibi türleri olan metaforlar, atasözlerinde de karşımıza çıkar. Az sözle çok şey söyleyen ve metaforik bir anlatımla bize farklı bir düşünüş alanı oluşturan atasözleri, her millette olduğu gibi, bizde de geleneği, kültürü ve mantaliteyi taşıyan özlü ifadeler olmuştur. Kırgız atalar sözü, çalışmada yönelim metaforları bakımından incelenecektir. Bugüne kadar az sayıda Türkçe çalışmaya konu olan yönelim metaforları, Kırgız Türklerinin yönlere ait kelimelere yüklediği metaforik anlamlar bağlamında, aşağı-yukarı, uzak-yakın, ön-arka, ileri-geri, geniş-dar, öte-beri ve iç-dış yönelimli metaforlar alt başlıkları altında ele alınacaktır. Çalışmada Kırgız atasözlerinin seçilmesi, Türk lehçelerinden bir örneklem oluşturması maksadını taşımaktadır. Türk lehçelerinde kullanılan atasözlerinin metaforik yapılarının bugüne kadar yeterince incelenmeyişi, çalışmayı özgün kılan nitelikler arasındadır. Söz konusu örneklemle birlikte, diğer Türk lehçelerindeki atasözlerinde kullanılan metafor yapılarının araştırılması için bir başlangıç oluşturmuş olacaktır.
Tarihî Konulu Kırgız Romanlarında Şecere Unsuru ve Çeşitli Motiflerin Tespiti Üzerine
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 44 · Sayfa: 83-93
Özet
Şecere, bir milletin geçmişi hakkında önemli bilgiler barındırır. Türk soylu halkların tamamında olduğu gibi Kırgız kültüründe de şecere önemli bir role sahiptir. Şecere için Kırgız Türkçesinde sancıra kelimesi kullanılır. Şecere, millî şuuru idrak etmede bir başvuru kaynağı olarak vazife görür. Kırgız tarihî romanlarında şecere, Kırgızların insana verdiği değerin bir ölçütü olarak da kullanılır. Kırgız tarihî romanlarında şecere önemli bir işlevi yerine getirirken yazarların şecere ile birlikte çeşitli folklorik motifleri kullandıkları da görülür. Bu motiflerin içinde düş görme motifi tarihî romanlarda dikkat çekecek derecede yer almaktadır. Özellikle tarihî-biyografik romanlarda dikkat çeken motif han ilan etme motifidir. Vasiyet, tarihî romanlarda geçmiş olayların meydana getirdiği tecrübe temelinde etik değerleri gelecek nesillere aktarmanın bir yoludur. Aş verme sıkça karşımıza çıkan bir motiftir ve Kırgız halk yaşantısıyla ilgili birçok ayrıntıyı bünyesinde barındırır.
Abdullah Zühdî ve “Rehgüzâr-ı Matbuatta” Adlı Eseri
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 44 · Sayfa: 159-172
Özet
Abdullah Zühdî 1869-1925 yılları arasında yaşamış edebiyatçı bir gazetecidir. Roman, hikâye, popüler tarih, sohbet-hatırat gibi türlerde eserler vermiştir. Saadet gazetesinde gazetecilik hayatına başlamış, daha sonra Sabah, Tercüman-ı Hakikat, İkdam gazetelerinde çalışmıştır. Fakat adı daha çok Yeni Gazete ile anılmaktadır. Yazarın Rehgüzâr-ı Matbuatta (1314/1898) adlı eseri,hatırat-sohbet türüne dâhil edilebilirse de yer yer hikâye özelliği de göstermektedir. Bu hâliyle birkaç edebî türü bünyesinde barındırdığı söylenebilir. Eser, 1884 ile 1898 tarihleri arasında yazılmış yirmi beş parçadan oluşmaktadır. Her parçanın sonunda, yazılış tarihi belirtilmiştir. Parçalar, daha çok, tahkiye yeteneğini konuşturan bir gazetecinin, gündelik hayattan devşirdiği gözlemlerinin kâğıt üzerine aktarılmış hâli gibidir.