1401 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Son 10 yıl
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Dilsel Veriler Işığında Bismil Türkmen Topluluğu ve Ağzını Oluşturan Tarihsel Katmanlar

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 44 · Sayfa: 215-235
Türklüğün en önemli unsurlarından olan Türk dilinin Anadolu'nun doğusunda Meyyafârikîn (Silvan), Hısn-Keyfa (Hasankeyf) ve Âmid (Diyarbakır) yörelerinde yerleşme süreci İnaloğulları, Nisanoğulları ve Artuklu ailesinin çabalarıyla başarıya ulaşmış, Akkoyunlu ve Safevî hanedanları eliyle de Oğuz Türkçesi burada kök salmıştır. Fakat Osmanlı-Safevî çekişmesi neticesinde Anadolu'nun doğusundan İran'a doğru gerçekleşen göçler, en büyük zararı, 16. yüzyıl itibarıyla sahanın en itibarlı ve en yaygın dili olan Oğuz Türkçesine vermiştir. Bu çalışmada; taşıdığı Moğolca, Arapça, Doğu Türkçesi ve Oğuzca unsurların ışığında tarihsel arka planına değineceğimiz Bismil Türkmen ağzının konuşurları, işte Oğuz Türkçesinin sahadaki bu gerileyişi karşısında dillerini beş asır boyunca büyük bir titizlik ve mücadele ile korumuş ve günümüzde yalnız Oğuz Türkçesinin değil Türkçenin daha eski tarihî devirlerinin de izlerini taşıyan dilsel ögeleri ile birlikte Anadolu'nun doğusunda Türk dilinin en kıymetli numunelerinden birini meydana getirmiştir. Dillerini koruma hususunda bu denli başarı gösteren bu Oğuz-Türkmen topluluğunun tarihi de müstakil bir çalışma ile ayrıntılı olarak işlenmeye değerdir. Bu çalışmada, Döger Boyu mensuplarının temellerini attığı ve Bayındır Boyu'na mensup Bekteş Obası merkezli Musullu Oymağı'nın şekillendirdiği anlaşılan Bismil Türkmen topluluğu ve ağzının bu tarihsel katmanlarına değinilmiş, ayrıca bu topluluk ve ağzın oluşum ve irtibatlarına daha derinlemesine bir tarihsel perspektiften bakabilmek için de Azerbaycan sahasına müracaat edilmiştir.

Eski Türk Yazıtının Fenomenolojik Yapısı Hakkında

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 44 · Sayfa: 237-249
Neden Eski Türkçe yazısı günümüzde kullanılmıyor? Bunun nedenini fenomenolojide aramak mümkündür. Fenomenoloji, kavram ile hadisenin anlamsal yapısı ve psikolojik görev sayesinde gerçekleşir. Fenomenoloji Eski Türk yazıtlarını öğrenimde metot görevini üstelenebilir. Dil ve yazı da fenomonolojik hadiselerdendir. Fenomenoloji şahıs ile halkın dille olan ilişkisini incelemektedir. Yani, Eski Türk yazıtlarını inceleyebilmek için millî şuurun derinliklerini incelemek gerekir ki, ancak o zaman fenomenolojik anlamı açıklık kazanır. Dilin fenomenolojik özelliğini algılayan şuur onun ekolojik korumaya ihtiyaç duyduğunu anlar. Dil ve yazısının simgesel özelliklerinin varlığı aşikârdır. Bu da semosferlerden biridir. Semosfer ise, gezegenlik düşünce, noosferin değişmez bir parçası, sabit bir bölüğüdür. Ne yazık ki bunun dağılmasını siyaset veya dilsel sınırlar engelleyemez. Herhangi bir ülkedeki kelimelerin bozulması biyolojik dünyayı bozar. Doğanın bozulması da kelimelerin bozulmasıyla ilgilidir. Bozulan doğa kelimelerden öcünü onları silerek alır. Kelime hazinesi olmayan dünya boştur. Eski Türk yazıları kendi genom özelliklerini kaybetmiştir. Semosfere Eski Türk yazıtı hareketli şekilde eklenmelidir. Onun için Eski Türk yazısını birleştirerek günümüz yazı sistemine eklemeliyiz. Eski Türkçedeki sözcükler belli bir uyum içerisindedir. Eğer Eski Türk yazısını tekrar canlandırdığımız takdirde, manevi uyum geri dönecektir kanısındayız.

Kumanova’daki Müslüman Mezarlığı ve Roman Mezarları

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 44 · Sayfa: 281-295
Adını daha önce bölgeye yerleşen Kuman Türklerinden alan Kumanova, I. Murat Dönemi'nde 1371 yılında Osmanlı topraklarına katılmıştır. Balkan Savaşlarına kadar yaklaşık 570 yıl Osmanlı sınırları içinde yer alan Kumanova'da bu süre zarfında Türkler, Müslüman Arnavutlar, Makedonlar, Romanlar, Sırplar… yaşamışlardır. Türklerin ve Romanların önemli bir kısmı özellikle 17. yüzyılın sonunda bölgedeki Hristiyan ahalinin çıkardığı isyanlar, XIX. yüzyılın başındaki Sırp İsyanı, Balkan Savaşları ve I.-II. Dünya Savaşları nedeniyle Kumanova'dan Anadolu'ya göç etmek zorunda kalmışlardır. Osmanlı Dönemi'nde genellikle %45-60 oranında Müslüman'ın yaşadığı Kumanova'da günümüzde Müslümanların oranı %22,4'e düşmüştür. Bu oranın da çoğunluğunu Arnavutlar oluşturmakta; ikinci sırada Romanlar, üçüncü sırada da Türkler yer almaktadır. Türk mezar geleneğini büyük oranda koruyan Kumanova Müslümanlarının Osmanlı Dönemi'ndeki mezar taşları Anadolu'daki çağdaşları ile aynıyken, daha sonra bölgedeki siyasi gelişmelere paralel olarak mezar taşlarının Kiril ve Latin alfabeleriyle yazıldığı; teknolojik gelişmelere bağlı olarak da son zamanlarda özellikle Romanlara ait mezar taşlarına ölen kişilerin fotoğrafıyla birlikte ay-yıldızın da işlendiği görülmektedir. "Kumanova'daki Müslüman Mezarlığı ve Roman Mezarları" başlıklı bu çalışmada Kumanova'nın tarihi, Kumanova Romanları ve Kumanova'nın geçirdiği siyasi değişimlerin mezar taşlarına yansımaları görüntülerle de desteklenerek ilgililerin dikkatlerine sunulmuştur

Batı Kaynaklı Alıntılara Başkurt ve Tatar Lehçelerinden Öneriler

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 44 · Sayfa: 207-213
Cumhuriyet dönemi içerisinde dil bahsinde önemli adımlar atılmıştır. Devlet eli ile sadeleşmenin başladığı bu dönemde dildeki Arapça ve Farsça alıntı unsurlara karşı Türkçe kaynaklı karşılıklar belirlenmiştir. Karşılıkların tespitinde çeşitli yollara başvurulmuştur. Bu yollardan biri de lehçelerin söz varlıklarından yararlanmak olmuştur. 20. yüzyılın başlarından itibaren yeni Türk devletinin şekillenmesinde büyük katkı sağlayan Y. Akçura, S. Maksudi, H. Zübeyir, R. Rahmeti gibi isimlerdir. Bu isimlerin ortak yönü ise, İdil-Ural bölgesinden olmalarıdır. Bu nedenle İdil-Ural bölgesi Türk lehçeleri, Arapça ve Farsça alıntılara karşılık belirlemede başvurulan ilk kaynak olmuştur. Günümüzde İdil-Ural Türk lehçeleri ile birlikte diğer lehçelerin de söz varlığından yararlanma imkânı bulunmaktadır. Bu çalışmada kaynak olarak yine İdil-Ural Türk lehçelerinden karşılıklar teklif edilmiştir. Ancak bu karşılıklar Batı kaynaklı alıntılara yöneliktir.

Karaman Mader-i Mevlana (Aktekke) Camisi Haziresinde Bulunan Mezar Taşları

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 44 · Sayfa: 297-343
İçinde, Hz. Mevlana'nın annesi Mümine Hatun'un, kardeşi Alaeddin Bey'in ve bir kısım çelebinin mezarları bulunan Karaman Aktekke Camisi'nin haziresinde 34 tanesi kitabeli olmak üzere, toplam 82 mezar taşı bulunmaktadır. Bu makalenin amacı bu kültür mirasının okunup değerlendirilmesidir. Bazıları kırık veya yıpranmış durumda olan 82 mezar taşı yerinde görülmüş, okunmuş ve fotoğrafları çekilmiştir. Mader-i Mevlana (Aktekke) Camisi haziresinde bulunan en eski tarihli mezar taşı, hicri 775 (m. 1374.) yılana aittir. Mezar taşlarından 5 tanesi, tam tarihlidir. 6 adet mezar taşında her hangi bir tarih kaydı yoktur. 25 mezar taşının kitabesi sülüs, 8 mezar taşının kitabesi talik ve bir mezar taşının kitabesi rik'a ve Latin alfabesi ile yazılmıştır. Haziredeki mezar taşlarının 5 tanesinde dil Arapça, 29 tanesinde Türkçedir.

Yeni Uygur Türkçesindeki +lAr Ekine Bir Bakış

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 44 · Sayfa: 173-186
Türk dilinde çokluk kategorisi sözcükler, ekler ya da sözcük grupları ile sağlanmaktadır. +lAr eki, Yeni Uygur Türkçesinde çokluk anlamını karşılamak için kullanılan tek biçim birimi değildir, işteşlik eki de çokluk işlevi ile kullanılabilir. +lAr eki, sadece çokluk anlamını değil topluluk, grup, mensubiyet, saygı, kuvvetlendirme, o ve onun yanındakiler ya da onun ile bağı olan kişiler gibi pek çok anlamı da karşılamaktadır. Ekin sıralamadaki yeri, ifade ettiği anlama göre değişebilir. Ek çoğu zaman isim ile iyelik eki arasında, daha seyrek olarak iyelik ekinden sonra kullanılır. Yeni Uygur Türkçesinde bu ek +lar, +ler görünümündedir ancak bu ekten sonra başka bir ek gelip +lar/+ler eki açık orta hece konumuna geçerse +lir şekline dönüşür. +lAr eki kimi durumlarda büyük ünlü uyumu dışında kalmaktadır.

Kaşgar Gecesi Destanı

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 44 · Sayfa: 187-206
Kaşgar Gecesi, Abduréhim Ötkür tarafından 1948-1949 yıllarında yazılmış ve 1979 yılında yayımlanmıştır. Kaşgar Gecesi, Leyla ve Kerim'in aşkını dile getiren bir destandır. Ötkür, Kerim ve Leyla (Leyligül)'nın gördüğü zulmü, feodal güçlerin zalim yöneticilerle birlikte halka uyguladıkları baskıları ve adaletsizlikleri trajik biçimde anlatarak destana sosyal boyut kazandırmıştır. Destanda zalimler hicvedilirken zulme boyun eğmeyen kişiler kahraman olarak alkışlanır. Destanda lirik ve epik özellikler iyi harmanlanmıştır. Destan yazıldığı dönemin sosyal hayatını, Uygurların örf ve âdetlerini yansıtmaktadır. Destan kahramanlarından Kerim, kahramanlığının yanında bilgece ve zekice davranışlarıyla da dikkat çekmektedir. Kerim, destanda ümit ve metanetin sembolüdür. Leyla ise vefalı, vicdanlı ve zeki bir kızdır. Ötkür, Leyla'nın hayâ, fazilet ve cesaretine sık sık vurgu yapmaktadır.

Balkan Göçmenlerinin Bursa’daki Mezar Taşları

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 44 · Sayfa: 345-354
Türkiye'nin dördüncü büyük şehri olan Bursa, doğal güzelliği ve tarihsel zenginliği ile Marmara Bölgesi'nin önemli bir kentidir. 1783 yılından başlayarak Cumhuriyet'in ilanıyla birlikte yoğun dış göçe maruz kalan Bursa özellikle Balkanlar'dan göç almıştır. Göçmen şehri olarak adlandırılan Bursa'da mezar taşları ait olduğu toplumun kültürünü gösterir. Mezar taşı üzerine yazılan yazılar üzüntüyü ifade etmekle birlikte o şehrin tarihi, dili, edebiyatı ve sanatı hakkında bilgi verir. Bu çalışmada, göçmenlerin yoğun olarak yaşadığı Mudanya ilçesi, Hürriyet ve Görükle mezarlıkları başta olmak üzere Ahmet Paşa, Hamitler, Pınarbaşı, Fethiye ve Çekirge mezarlıklarında Balkan göçmenlerinin mezar taşlarında yazan sözlerle yer alan motiflerin bugünkü durumu incelenmeye çalışılacaktır.

Mısır’daki Arap Harfli Kitabeler Üzerine Bir Değerlendirme

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 44 · Sayfa: 251-279
Tolunoğulları, Eyyubiler ve Memlukler'den günümüze ulaşan belli başlı kitabeler yanı sıra Osmanlı Devleti'nin hâkimiyeti süresince Mısır'daki Arap harfli kitabelerin gelişimi üzerinde bir değerlendirme yapılmıştır.

Erzurum İli Vakfiyeleri̇nde Taş Özetler

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 44 · Sayfa: 355-379
Doğu Anadolu Bölgesi'nde tarihî geçmişiyle önemli bir yere sahip olan Erzurum, içerisinde barındırdığı kültürel varlıkları ile de geleceğini belirlemiştir. Erzurum'da inşa edilen eserleri üç ana grupta değerlendirmekteyiz. İlk grubu Saltuklu dönemi eserleri oluşturmaktadır. İkinci grubu İlhanlı dönemi yapıtları meydana getirir. Üçüncü grubu ise Osmanlı dönemi kültür varlıkları oluşturur. Taşa ve mermere işlenen vakfiyeleri ile Erzurum ayrı bir yere sahiptir. Bu vakfiyelerden ilki 1310 miladi tarihli Yakutiye Medresesi'dir. Yapının güney eyvanına yerleştirilen ve doğu, batı duvarlarındaki ikişer satırlık yazıt, Hoca Yakut'un Medresesi için düzenlettiği vakfının özetidir. Elbette sayfalar dolusu vakfiyelerinin tümünün taşa yazılması mümkün değildir. Vakfiyelerdeki en önemli olumsuzluk, vakfiyenin kaybolmasıdır. Bu durumdan çekinmiş olmalılar ki özetlerinin taşa veya mermere yazdırılması, vakfiyenin âdeta ölümsüzleştirilmesidir. İkinci örneğimiz Osmanlı dönemine ait XVII. yüzyıl eseri olan Caferiye Camii'nin mahfilinde, kuzey duvara yerleştirilen mermer üzerine yazılmış vakfiye özetidir. Günümüze sadece camii ve çeşmesi ile gelebilen külliyenin diğer yapılarının ve vakfedilen vakıf mallarının neler olduklarını belirleme imkânı sağlanabilmektedir. Üçüncü örneğimiz dünyada bir başka örneğini görmediğimiz bir çeşme üzerinde yer alan vakfiye özetidir. XVIII. yüzyıl eseri olan Hacı Mehmed Ağa Çeşmesi üzerinde yine mermere yazılmış on satırlık vakfiye özeti ile Hacı Mehmed Ağanın yaptırdıkları ve bağışladıkları malların özetidir. Taş vakfiye özetleri, yazı tarzları yani hattatları ve taş yontucuları yani hakkâkları açısından da oldukça dikkat çekicidir. Bu üç örnek makalemizde ayrıntılı bir şekilde değerlendirilip irdelenecektir.