1401 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Son 10 yıl
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Yemen İle İlişkiler (1911-1938)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2017, Cilt XXXIII, Sayı 96 · Sayfa: 113-154
Tam Metin
I.Dünya Savaşı arifesinde adı sık sık cereyan eden isyanlarla anılan Yemen, devletin merkezine olan uzaklığı, mezhepsel farklılıkların körüklediği itaatsizlikler, bölgeye nüfuz etmeye çalışan emperyalist devletlerin baskısı gibi nedenlerle Osmanlı Devleti yönetimi açısından pek çok zorluğu ifade ediyordu. Yemen'de Osmanlı hâkimiyeti zaman zaman değişikliğe uğrayan çeşitli yöntemlerle sürdürüldü. Özellikle merkezi otoriteye sık sık isyan eden İmam Yahya ile 1911'de imzalanan Dean Antlaşması önemli bir ittifakın başlangıcına işaret etti. I. Dünya Savaşı neticesinde Osmanlı hâkimiyetinin fiilen sona erdiği Yemen'de hukuki süreç Lozan Barış Antlaşması ile sonuçlandı. Kurulan Türkiye Cumhuriyeti ile Yemen Krallığı arasında ilişkiler dostane bir çerçevede ilerledi. Yemen'de Türk diplomatik temsilciliğinin resmi olarak tesisinden evvel buradaki gelişmeler Suudi devleti nezdinde bulunan Türk elçiliği vasıtasıyla Ankara'ya bildirildi. Yemen ordusunun modernizasyonunda burada bulunan eski Osmanlı subaylarının önemli etkisi oldu. Özellikle Mahmud Nedim Bey'in burada bulunduğu sürede çok defa kişisel inisiyatifiyle giriştiği faaliyetler resmi ilişkilerin bir parçasıymış gibi algılandı ve bu algı bölgede etkin olmak isteyen devletlerin istihbarat kayıtlarına yansıdı. Ancak bugün araştırmaya açık resmi belge ve telif eserlerin tetkikiyle anlaşılmaktadır ki Lozan Antlaşması'nın ardından Türkiye Cumhuriyeti'nin Yemen'de fiili varlığı bölgede etkili olmak isteyen büyük güçleri tedirgin edecek bir mahiyet taşımamıştır. Yine de 1911'de imzalanan Dean Antlaşması ardından I. Dünya Savaşı yılları ve Osmanlı İmparatorluğu'nun hâkimiyetinin sona ermesi ve devlet sınırlarının oluşması süreçleriyle devam eden 27 yıllık zaman dilimi Türk-Yemen ilişkileri açısından pek çok değişim ve kırılma noktasını ifade etmekte ve pek çok detayı barındırmaktadır. Bu ana çerçevede sözü edilen detayları ön plana çıkarmayı hedefleyen bu çalışmanın ana kaynaklarını arşiv belgeleri, hatıratlar, süreli yayınlar ve tetkik eserler oluşturacaktır.

Dersaadet Tramvay Amelesi Grevi (26 Ocak-7 Şubat 1922)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2017, Cilt XXXIII, Sayı 96 · Sayfa: 69-112
Tam Metin
Dersaadet Tramvay Şirketi'ne bağlı amele tarafından 26 Ocak-7 Şubat 1922 tarihleri arasında gerçekleştirilen grev, 1920 yılından itibaren gündeme getirilen çalışma hayatına yönelik taleplerin Şirket tarafından kabul edilmemesi üzerine başlamıştır. Türkiye Sosyalist Fırkası'nın da etkin bir rol oynadığı bu grev, belirli bir süre ulaşımın aksaması ve Tramvay Şirketi'nin maddi kaybı gibi etkilere yol açmıştır. Bu süreçte, İtilaf Devletleri ile hükûmet tarafından uzlaşma sağlanmasına yönelik çeşitli girişimler olmuştur. Ancak Tramvay Şirketi'nin, amelenin hiçbir şarta bağlı olmadan işe başlaması görüşünde ısrar etmesi bu girişimleri sonuçsuz bırakmıştır. Şirket, zaman içerisinde özellikle dışarıdan sağladığı personelle ulaşım sorununu çözmeye başlarken, amelenin grevi yaygınlaştırma yönündeki çabaları da başarısız olacaktır. Tüm bu gelişmeler, grevci amelenin kendi arasında bir anlaşmazlığa düşerek temsilcilerini ihanetle suçlamasına yol açacaktır. Grev, yeni amele temsilcilerinin yaptığı uzlaşma girişiminin de sonuçsuz kalması ve grevcilerin tüm taleplerinden vazgeçerek işe başlamasıyla sona erecektir. Bu çalışmada, dönemin önemli grev hareketlerinden biri olan Dersaadet Tramvay Amelesi grevi nedenleri, gelişimi ve sonuçları bağlamında incelenmektedir.

Cumhuriyet Döneminin En Önemli Ağır Sanayi Hamlesi: Karabük Demir Ve Çelik Fabrikası (1939-1960)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2017, Cilt XXXIII, Sayı 96 · Sayfa: 155-204
Tam Metin
Bu çalışmada Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren Karabük Demir ve Çelik Fabrikası'nın (KDÇF) tesisi yolunda Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile Demokrat Parti (DP) Hükümetleri tarafından yapılan girişimler ve üretimin artırılmasına yönelik 1960 yılına kadar gerçekleştirilen icraatlar ve bu icraatların ekonomiye olan katkıları incelenmiştir. Konu, KDÇF'nin kuruluş çalışmaları (1925-1939); CHP döneminde KDÇF'nin üretim faaliyetleri (1939-1950); DP döneminde KDÇF'nin üretim çalışmaları (1950-1960) adlı başlıkları altında üç bölümde ele alınmıştır. Karabük Demir ve Çelik Fabrikası'nın kuruluşu, üretim faaliyetleri ve bu faaliyetlerin ekonomiye olan katkıları incelenirken sayısal veriler üzerinde değerlendirmeler yapılmıştır. Araştırmanın konusu hakkında literatürde yer alan boşluklar birinci elden kaynakların kullanılması yoluyla doldurulmuştur. Konu incelenirken dönemin Türkiye'si ile Dünyanın demir çelik alanında yaşanan gelişmeleri göz önüne alınarak bu gelişme ışığında verilerin karşılaştırmalı olarak değerlendirilmesi yapılmıştır. Çalışmada elde edilen sonuç şudur: CHP Hükümetleri'nin gayretleriyle Türkiye'de ağır sanayi hamlesi yönünde yapılan girişimler semeresini vermiş ve 9 Eylül 1939 tarihinde ilk fırının ateşlenmesiyle KDÇF tesis edilmiştir. İleriki dönemlerde, fabrikanın entegre halinde üretim üniteleri tamamlanmış, DP döneminde ise ilaveler yapılmıştır. Bütün ünitelerin hizmete girmesi, Türkiye'de demir ve çelik üretiminin artmasına yol açtığı gibi, diğer sektörlerin gelişmesini de destekleyerek millî ekonomiye katkı sağlamıştır.

Identification of Medical Plants in Hititte Cuneiform Scripts

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 291 · Sayfa: 305-328 · DOI: 10.37879/belleten.2017.305
This study was made on the plants used for medical purposes in Hititte cuneiform scripts. There are very few medical texts among Hititte cuneiform scripts. In these texts, it is seen that some plants are used in the treatment of diseases together with various religious rituals. These texts, which have the quality of prescription to some extent, indicate the existence of a traditional medicine in the Hititte era. The mentioned plants' uses in treatment are considered and the connection of these plants to the Anatolian folk medicine today was emphasized. Traditional treatment methods formed as a result of a cultural accumulation. It is possible to see some signs from Anatolia in the 2nd millenium B.C. about the past of the traditional herbal treatment methods which is known to have a long history in Anatolia.

I-IV, [The History of Turkish Literature I-IV] ed. Abdullah Uçman et al., Turkish Historical Society Publications

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 291 · Sayfa: 643-644 · DOI: 10.37879/belleten.2017.643
Türk Edebiyatı Tarihi [The History of Turkish Literature], the work that existed in name only for long times, of İsmail Hakkı Ertaylan took its place among the publications of Turkish Historical Society. The book had been written in Arabic alphabet and published as four separate volumes in Baku in 1925-26; yet, all of them were published in one great volume by Turkish Historical Society. Transliteration and editing of the book were carried out by a committee under the leadership of Abdullah Uçman. The committee consists of Mehmet Çelenk, Seda Işık, İpek Şahbenderoğlu, Özge Şahin, Bengü Vahapoğlu, Sibel Işık and Seval Şahin. İsmail Hikmet Ertaylan is always mentioned as a significant writer of Turkish Literature historiography in higher schools in Turkey, however most of the readers could not get through to his work as it was written in old alphabet. Moreover, copies of the book were not available in Turkish libraries as it was published in Baku.

Klasik Dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nda Karayolu Ulaşımını ve Nakliyatı Etkileyen Faktörler (1500-1800)

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 291 · Sayfa: 387-418 · DOI: 10.37879/belleten.2017.387
Tam Metin
Osmanlı İmparatorluğu'ndaki karayolu ulaşımı ve taşımacılık işlemlerinin hangi koşullar altında gerçekleştiğini ortaya koymayı hedefleyen bu makalede özellikle dört noktanın önemli olduğu vurgulanmıştır. İlk olarak yolların durumu ele alınmıştır. İmparatorlukta yol yapımı ve onarımı ile doğrudan doğruya ilgilenen kurumlar bulunmadığı için bu işler vakıflar, derbentçiler, kaldırımcılar ve köprücüler gibi örgütler aracılığıyla yürütülmekteydi. Yine de yolların bakımı ve zor iklim koşullarında açık tutulması özellikle savaş zamanlarında zahire ve asker nakliyatının aksamadan yürütülmesi devletçe önemsenen bir husustu. Bu amaçla menzillerin bakım ve onarımı ihmal edilmemeye çalışılmış, yolların güvenliğini sağlamak için kale örgütünden yararlanılmıştır. Üzerinde durulan ikinci nokta güvenliktir. Ulaşım ve ticareti engelleyen unsurların başında yol güvenliğinin ortadan kalkması gelmektedir. Bu durumun farkında olan Osmanlı Devleti, haberleşme ve ticaretin aksamadan sürdürülmesi amacıyla bazı tedbirler almış, kervansaray, derbent, kale gibi birimler inşa ettirmiştir. Günde ancak 30- 40 kilometrelik bir mesafenin kat edilmesine olanak veren Osmanlı ulaşım teknolojisi ile bu kuruluşların bulundukları uzaklıklar arasında bir uyum bulunmaktadır. Söz konusu hız ve zaman ölçüsüne göre ana güzergâhlarda oluşturulan kervansaray, derbent ve menziller aracılığıyla devlet otoritesi ve güvenlik sağlanmaya çalışılmıştır. Yetersiz ulaşım araçları ile dar yollarda yapılan taşımacılık, özellikle kış mevsiminde iklim koşullarından olumsuz yönde etkileniyordu. Böyle zamanlarda ulaşım ve nakliyat durma noktasına geliyor ya da taşıma fiyatlarının yükselmesine neden oluyordu. Kar ve yağmurun çamur deryasına çevirdiği yollara saplanıp kalan hayvanlar ve arabaların taşıdığı malların zamanında ve istenilen yere ulaştırılamaması birçok kötü sonucun doğmasına neden olabiliyordu. Özellikle savaş dönemlerinde ordunun lojistik ihtiyaçlarının karşılanmasında hayati öneme sahip olan hayvanların ilerleyememesi, hatta zaman zaman telef olmaları ordunun yürüyüşünün yavaşlamasına, daha da kötüsü seferlerin ertelenmesine bile yol açabiliyordu. Ulaşım hizmetlerinde kullanılan at, deve, katır gibi hayvanlar ile araba benzeri araçların ihtiyaç duyulan miktarda sağlanamaması, bu araştırmada ele alınan ulaşım ve nakliyatı etkileyen olumsuz faktörlerin sonuncusudur. Bu durumun çeşitli nedenleri bulunmaktadır. Hayvanlar arasında baş gösteren salgın hastalıklar, devletin aşırı talepleri ya da düşük fiyat teklifi, savaşlar, bahsedilen nedenlerden bazılarıdır. Osmanlı yönetimi, sahip olduğu teknolojik imkânlarla yukarıda bahsedilen sorunlara çözüm üretmeye çalışmışsa da yeterince başarılı olamamış, özellikle 18. yüzyıldan sonra bu konuda Avrupa ülkelerinin gerisinde kalmıştır.

Osmanlı Devleti’nde Difteri Hastalığı ve Koruyucu Sağlık Hizmetlerine Dair Bulgular (19. Yüzyıl Sonları ve 20. Yüzyıl Başlarında)

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 291 · Sayfa: 419-480 · DOI: 10.37879/belleten.2017.419
Tam Metin
Difteri hastalığı tarihte karabakma, kızılağrı, kuşboğan, kuşkuyruğu, Bretonneau hastalığı, Süryani ülseri, kuşpalazı gibi adlarla isimlendirilmiştir. Hastalıkla mücadelede kullanılan difteri serumu bilim dünyasına tanıtıldıktan birkaç gün sonra Sultan II. Abdülhamit'e de sunulmuştur. II. Abdülhamit serumun İstanbul'da da üretilmesi için çalışma başlatmıştır. Bu çerçevede difteri hastalığı ile mücadele için Dr. Nicole ve Dr. Nizameddin Bey başta olmak üzere muhtelif araştırmacılar Paris'e gönderilmiştir. Paris'te bulunan Pasteur Ameliyathanesi örnek alınarak İstanbul'da "Difteri Ameliyathanesi" adı verilen difteri hastalığı ile mücadele merkezi kurulmuştur. Ayrıca II. Abdülhamit, 1898'de, küçük yaşta difteri hastalığından kaybettiği kızı Hatice Sultan anısına Hamidiye Etfal Hastanesi'ni yaptırmıştır. Bu hastanenin içerisinde de difteri ile mücadele merkezi kurulmuştur. Osmanlı Devleti hastalık alanlarını dezenfekte etmek için pülverizatör, tebhir makinesi ve otoklâv makinelerini, hastaları tedavi için ise difteri serumunu kullanmıştır. Ancak vilayetlerin bütçelerinin yetersizliği bazı kazalarda belediye tabibi bulunmamasına, bazı kazalarda ise mücadelenin belediye tabiplerine vekâlet eden yetersiz kişiler tarafından yapılmasına neden olmuştur.

Al-Makrīzī’s Khitat and the Markets in Cairo during the Mamlūks Era

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 291 · Sayfa: 329-372 · DOI: 10.37879/belleten.2017.329
Tam Metin
This study examines the markets in Cairo during the reign of the Mamlūks in the light of al-Makrīzī's Chronicle al-Khitat. Besides those which were built during the Mamlūks era the commercial life were ongoing at the markets dating back to the Fatimids and the Ayyubids periods. The marketplaces generally occupied in al-Qasaba which was between Bāb al-Futūh in the north and Bāb al-Zuwayla in the south was the trading center of the city. Al-Qasaba is al-Mu'izz Street today which takes its name from the Fatimid Caliph al-Mu'izz li-Dinillah (341-364/953-975). The economic and social decline especially seen during the second half of the Mamlūks in the 15th century affected also the domestic markets stability and most of the sûqs disappeared depending on these conditions.

Buqa Chīngsāng: Protagonist of Qubilai Khan’s Unsuccessful Coup Attempt against the Hülegüid Dynasty

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 291 · Sayfa: 373-386 · DOI: 10.37879/belleten.2017.373
Tam Metin
The study examines the coup attempt orchestrated by Qubilai Khan (1260-94), who desired to re-establish the 'Yeke Mongol Ulus' and to unify the separated Mongol khanates under the authority of the Yuan Empire. The coup was mounted against the Ilkhan Arghun (1284-91), who was the ruler of the Mongols in Iran, who had been showing signs of separation from the central administration since the time of Aḥmad Tegüder (1282-84). The protagonist of the unsuccessful coup was Amīr Buqa, a loyal commander of the Great Khanate. The article investigates the process, historical background and the results of the attempt in the light of the contemporary sources and the modern studies.

XIX. Yüzyılın İlk Yarısında İstanbul’da Kamu Düzenini Bozan Gruplara Karşı Yürütülen Mücadele

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 291 · Sayfa: 481-524 · DOI: 10.37879/belleten.2017.481
Tam Metin
Başkent İstanbul yüzyıllar boyunca insanların ilgi odağı olmuş bir şehirdi. Şehrin nüfusu fetihten itibaren sürekli artmıştır. Osmanlı ülkesinin her tarafından, hatta ülke dışından çeşitli sebeplerle İstanbul'a insanlar gelmiştir. Gelenlerin bir kısmı kalıcı surette yerleşmek istemişken, bazıları işlerini halletmek için gelmek zorunda kalmış, sonra geri dönmüştür. İstanbul'a gelenlerin bir bölümü ise geçimini temin etmek üzere, gerektiğinde geçici surette barınmayı düşünmüştür. Ancak bu insanlar, şehirde nüfus artışına sebep oldukları gibi bir kısmı iş bulamadığı için geçim derdine düşmüş ve zamanla serseri bir hayat yaşayarak halkı rahatsız etmeye başlamıştır. Devlet, nüfus artışı ve bundan kaynaklanan sıkıntıların önüne geçmek için çeşitli tedbirler almış ve uygulamıştır. Özellikle başıboş gezen, işsiz, kanunsuz yollara başvurarak geçinmeye çalışan ve halkı rahatsız eden gruplar sürekli denetim altında tutulmaya, kontrol edilmeye ve şehirden uzaklaştırılmaya çalışılmıştır. Hırsızlık, yankesicilik, soygun, gasp, cinayet gibi olaylara karışan grupları bu çerçevede ele almak mümkündür. Bunun yanı sıra tezkeresi olmadığı halde dilencilik yaparak, başkasının sırtından geçinmeyi alışkanlık haline getiren dilenciler de bu gruplardandı. Bunlara, sayıları çok az olmakla birlikte gayri ahlakî yollara tevessül eden insanları da ilave etmek mümkündür. Arşiv kayıtlarında genellikle serseri taifesi olarak geçen bu kanun dışı gruplar, XIX. yüzyılın ilk yarısında İstanbul'da toplum hayatını tehdit eden unsurlar olarak dikkati çekmektedirler. Bu makalede, XIX. yüzyılın ilk yarısında İstanbul'da, kanun dışı grupların toplumun hayatını olumsuz yönde etkileyen faaliyetleri, devletin bunlara karşı verdiği mücadele ve aldığı tedbirler ele alınmaya çalışılacaktır.