1447 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Son 10 yıl
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

ТҮРКІ МИФОЛОГИЯСЫ: ТИПОЛОГИЯЛЫҚ СИПАТЫ, ОРТАҚ МОТИВТЕР ЖӘНЕ КЕЙІПКЕРЛЕР

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 43 · Sayfa: 25-43
Bu makalede Türk mitolojisinin özelliklerinden ve doğasından söz edilecek, Türk dünya anlayışının ana kaynağı olan mitlerin dünya halklarının efsaneleriyle benzerliği ve bilgi açısından farklılıkları karşılaştırılacaktır. Türk mitolojisindeki doğa ve insanın, gökyüzü ile ilişkisi hakkında eski kavramlar sistemi makalede ele alınmıştır. Ayrıca, ölü ruhların göçebe halkların manevi dünyasındaki önemi ünlü bilim adamlarının görüşlerine dayanarak anlatılmıştır. Eski Türk mitolojisinin kültürel tanımdaki rolü de makalede ele alınmıştır. Bununla birlikte, insanların dünya algısı bakımından Türk ve Kelt mitolojisindeki benzerlikler incelenecektir. Giperboreilikler olarak tanınan söz konusu halkların "varvarlar" olarak tarihte yer alıp bütün kıtadaki kültürün yaratıcıları oldukları aşikârdır. Birçok Avrupa halkının kültürel tarihinde yeri olan Keltler ile Türklük maneviyatının arasındaki ilişkinin tarihin çok derinliklerinden başladığı bellidir. Türk mitolojisinin dünya mitolojisiyle olan benzerliği, yakınlığı, özellikle Kelt mitleriyle benzerliği, söz konusu halkların kültürel olarak yakınlığını bildirmektedir. Karşılaştırmalı metod sayesinde incelemeler yapılmış ve sonuçları verilmiştir.

TÜRK KÜLTÜRÜNDE “SELAMLAŞMA” VE “VEDALAŞMA” HAKKINDA GENEL BİR DEĞERLENDİRME

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 43 · Sayfa: 125-146
"Selamlaşma" ve "vedalaşma" eylemlerinin, Türk kültürünün eski çağlarından günümüze kadar nasıl gerçekleştirilmiş olduğu konusu ele alınmıştır. Bu kapsamda öncelikle, günümüzde selamlaşma ve vedalaşma amacıyla yaygın olarak kullanılan söz ve davranış kalıpları üzerinde durulmuştur. Ardından, Türk dili ve kültürü tarihi üzerinde çalışan araştırmacıların konuyla ilgili ortaya koyduğu bilgiler aktarılmış ve bunların değerlendirmesi yapılmıştır. Çalışmanın devamında, günümüzde Türk dünyasının farklı coğrafi bölgelerinde yaşayan Türk boyları arasında tarihî süreçte selamlaşma ve vedalaşma süreçlerinde kullanılan sözcük ve ifadeler, köken özellikleri dikkate alınarak belirli gruplara ayrılmış ve bu gruplar altında incelenmiştir. Ortaya konulan tüm bu verilerden hareketle, Türk kültüründe selamlaşma ve vedalaşma eylemlerinin hangi sözcük, ifade ve davranış kalıplarıyla gerçekleştirildiği konusunda ulaşılan sonuçlar paylaşılmıştır. Çalışmanın sonuna, Türk boyları arasında selamlaşma ve vedalaşma işlevinde kullanılan ifadelerin karşılaştırmalı olarak izlenebilmesi için, selamlaşma ve vedalaşma ile ilgili sözcük ve ifadeleri gösteren bir tablo eklenmiştir.

СЕМАНТИЧЕСКИЙ АНАЛИЗ АПЕЛЛЯТИВНОЙ ЛЕКСИ- КИ ТОПОНИМОВ В ОРХОНО-ЕНИСЕЙСКИХ ПИСЬМЕН- НЫХ ПАМЯТНИКАХ

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 43 · Sayfa: 147-169
Bu makalede Eski Türk dönemindeki coğrafi mekânların adlandırılmasının temel prensipleri tartışılmaktadır. Orhun Yenisey Yazıtları'ndaki yer adlarının oluşmasında aplyatifler önemli bir rol oynamaktadır. Eski Türk yazıtlarındaki apelyatiflerin zengin söz varlığına sahip olması sebebiyle geniş bir alanı tanımlayabilmiştir. Bu söz zenginliği Eski Türk döneminde doğa ve insan tarafından oluşturulmuş coğrafi objeleri sınıflandırmamıza imkân vermektedir. Semantik içeriğe göre Eski Türk yer, su adlarının apelyatiflerini şöyle sınıflandırabiliriz: a) hidronim apelyatifleri, b) oronim apelyatifleri, c) dromonim apelyatifleri, d) horonim apelyatifleri e) oykonim apelyatifleri f) doğal oluşumların apelyatifleri. Eski Türk dönemindeki apelyatiflerin sınıflandırılması ve semantik analizi, kelimelerin semantik ve etimolojik açıdan incelenmesini sağlamıştır.

BORÇALI EDEBÎ MUHİTİ ÜZERİNE

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 43 · Sayfa: 45-54
Gürcistan'ın Borçalı Bölgesi, tarihte Türklerin (Bun Türklerinin, Hunların, Bulgarların, Hazarların, Peçeneklerin, Kıpçakların, Karapapakların/Terekemelerin) bir biri ardınca kesintisiz olarak yaşadıkları yerleşim yerlerinin başında gelmektedir. Karapapaklar/Terekemeler, genelde Borçalı olarak adlandırılan bölgede (Borçalı'da Karayazı'da, Başgeçit'te, Karaçöp'te…) pek çok sanat ve mimarlık eseriyle birlikte kendi yaşayış ve inanışlarını yansıtan sözlü ve yazılı edebî eserler de vücuda getirmişlerdir. Gürcistan'daki Türklere/Borçalı Karapapaklarına ait zengin folklor ve edebiyat ürünleri Sovyetler Birliği zamanında gerekli ilgiyi görmemiş; çoğunlukla (oldukça da yetersiz bir şekilde) Azerbaycan ve Gürcistan edebî faaliyetleri içinde değerlendirilmiştir. Bu makalede Karapapak Türklerinin (Borçalı) edebî muhiti hakkında ana çizgilerle bilgi verilmekte ve bu vesileyle Gürcistan'da yaşayan Türklerin varlığına ve edebî faaliyetlerine dikkat çekilmek istenmektedir

TURKISH FOLK POETRY AND FOLK MUSIC IN MECMUÂ-İ SÂZ U SÖZ BY ALİ UFKÎ BEY (ALBERT BOBOWSKI)

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 43 · Sayfa: 259-282
Soylu bir Polonya ailesinde 1610 yılında, bugün Ukrayna'da bulunan, Lvov şehrinde doğan Albert Bobovius'un adı Wojciech'tir. Wojciech delikanlılık döneminde çok iyi bir eğitim görmüştür. Latince ve Yunanca'nın yanı sıra musiki eğitimi de almıştır. 18 yaşında Kırım Tatarları tarafından esir alınarak hayatının ikinci döneminin başladığı İstanbul'a getirilmiştir. Böylece genç Wojciech'in. Çeşitli kaynaklarda ismi Albert Bobowski, Albert Bobovio, Albertus Bobovius gibiLehçe isimlerinin yanı sıra Müslüman olduktan sonra Ali Bey, Hali Bey, Alli, Hulis Bey isimlerinin de kullanıldı- ğı görülür. Sonunda Ufki mahlasını alır ve "Santurî Ali Bey" olarak şöhret kazanır. Tahminlere göre 19 yılını geçirdiği Topkapı sarayına geldiğinde yaşı 22 ile 29 arasında olmalıdır. Enderun'da eğitimini tamamlar. Burada mükemmel Türkçe öğrenir, Türk musikisi ve şarkılarıyla ilgilenir. Nota yazmayı bilmesi ve sesinin güzelliğiyle kısa sürede takdir kazanarak hanendeliğe yükselir ve musiki hocası olur. Avrupa nota sistemiyle Türk klasik musiki eserlerinin yanında halk ezgilerini notaya alarak "Mecmuâ-i Sâz u Söz" (Ali Ufkî Edvârı) adıyla bir eser hazırlar. Bugün bu eser Londra'da British Library'de saklanmaktadır. Bu eserin müsveddesi niteliğindeki "Şiir ve Şarkı Mecmuası" isimli diğer bir yazma da Paris'te Biblioteque National'de Türkçe Yazmalar arasında bulunmaktadır. 1657 yılında da bir Paşa'nın yanında Mısır'a gitmiştir. Paşa'nın lütfuyla burada azat edilmiş ve İstanbul'a dönmüştür. Ömrünün sonuna kadar pek çok eser yazmıştır. Bu çalışmada kaynak olarak Londra'daki nüsha üzerinde yazılmış 1976'da Şükrü Elçin tarafından "Ali Ufkî Mecmuâ-i Sâz u Söz" adıyla yayımlanan kitap ile öğrencim Hakan Cevher'in doktora tezi olarak 2003'te hazırladığı "Hâzâ Mecmuâ-i Sâz u Söz (Çeviri-Yayım-İnceleme)" adlı eserleri kullanılmıştır

VİLUYSK YAKUTLARINDA ŞAMANLIK BAĞIŞININ ALINMASI

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 43 · Sayfa: 235-250
Şamanlık, ruhlar tarafından şaman adayı olarak seçilen kişiye verilen bir bağış- tır. Şamanlık bağışının alınması ritüeli Şamanizm inancının ortaya çıkış sebeplerinin aydınlatılmasında önemli rol oynamaktadır. Yakutlarda oyun (şaman), insanlarla tanrılar ve ruhlar arasında aracıdır. Şamanlar aracılık vazifesi için ruhlar tarafından seçilirler. Yakutlara göre şamanlar, insanları ruhların bazı zararlarından korur; iyi tanrılardan ise saadet ve zenginlikler alırlar. Şaman olması için seçilen bebeğin doğumu sırasında tinsel ruhlar, onun ruhunu çalar ve şaman olması için bir dizi eğitimden geçirirler. Büyük şaman olacak bebeğin ruhu (salgın kut), tanrıça-şaman Ārı Darhan'ın kızları tarafından kaçırılır. Bazılarının ruhları ise yer altı dünyasının ruhları tarafından kaçırılır ve bir eğitime tabi tutulurlar. Şamanlık eğitimi süreci oldukça zorlu bir süreçtir. Bu eğitim Şamanlık ağacının budaklarında gerçekleştirilir. Bu eğitim sürecinde aday çeşitli ıstırap ve sıkıntılara maruz kalır; bu süreçte şaman adayının bedeni ruhlar tarafından parçalanır, kontrol edilir ve tekrar birleştirilir. Vücudun parçalanmasından sonra ruhlar adayın ruhunu yer altı şamanı Arsan Duolay'a götürürler. Eğitim süreci tamamlandıktan sonra kaçırılmış ruhu, şaman adayına geri döner. Şamanlar ayin yapmadıkları vakit psikolojik ve fizyolojik rahatsızlık hissederler, ayin yapınca bu rahatsızlıkları son bulur. Şamanlar birbirleri ile hasımlık ederler, ruhları vasıtasıyla dövüşürler. Kadın şamanların erkek şamanlardan daha güçlü olduklarına inanılır. Ünlü şamanlar cinsiyete bağlı olmazlar, otuzuncu yılında gebe kalırlar ve ıstıraplı şekilde üç defa doğum yaparlar. Viluysk Yakutlarında "Şamanlık bağışının alınması" pasif bir eylemdir. Aileler çocuklarını Şamanlık davetinden korumaya çalışır, kimi aileler de o bağışı almak için birtakım eylemler yaparlar. Burada işlenen konu sadece etnografların değil, psikiyatr hekimlerin de ilgi alanına girmektedir.

ARAP HARFLİ YAZITLARIN BELGELENMESİNDE KARŞILAŞILAN GÜÇLÜKLER (KOSOVA VE MAKEDONYA ÖZELİNDE)

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 43 · Sayfa: 385-405
Günümüzde Türk kültür coğrafyasındaki ortak kültürel kodlardan biri de Arap harfli yazıtlardır. İslamiyet'in kabul edilmesinden sonra Arap alfabesi Türklerin hâkim olduğu coğrafyalarda başta mezar taşları olmak üzere dinî ve sosyal hayatın her alanında kullanılmaya başlanmıştır. Karahanlı Dönemi'ne kadar (Kök)türk, Uygur, Soğd, Sanskrit vd. alfabelerle eşsiz eserler vücuda getiren Türkler, İslamiyet'i kabul ettikten sonra da İslami inanç sistemiyle ilgili ayetleri, hadisleri, sözleri ve adları camilere, mescitlere, evlerin giriş kapılarına, süs ve kullanım eşyalarına… işlemişlerdir. Türk kültür tarihi açısından son derece önemli olan bu yazıtların bir kısmı bugün Osmanlı İmparatorluğu'nun asırlarca hâkim olduğu Kosova ve Makedonya sınırları içinde yer almaktadır. Tarihî süreçte bölgede yaşanan savaşlardan, kültürel çatış- malardan ve olumsuz hava şartlarından ciddi düzeyde etkilenen bu eserlerin önemli bir kısmı günümüzde açık alanlarda korumasız bir şekilde varlığını sürdürmektedir. Üzerlerinde taşıdıkları motiflerle, damgalarla ve yazılı bilgilerle geçmişi günümüze, Türk kültür coğrafyalarını birbirine bağlayan bu eserlerin tespiti ve belgelenmeleriyle ilgili bulundukları mekâna, yıpranma nedenlerine ve düzeylerine… göre birtakım güçlükler bulunmaktadır. Bu çalışmada Kosova ve Makedonya sınırları içinde yer alan ve farklı nesneler üzerinde bulunan Arap harfli yazıtların belgelenmesiyle ilgili karşılaşılan güçlükler, görüntülerden hareketle ilgililerin dikkatlerine sunulmuş ve konuyla ilgili birtakım önerilerde bulunulmuştur

IĞDIR VE ÇEVRESİNDEKİ KOÇ HEYKELLİ MEZAR TAŞLARININ ÜZERLERİNDEKİ ARAP HARFLİ YAZITLAR

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 43 · Sayfa: 305-345
Farklı dönemlerde kayaların, bengü taşların, süs ve kullanım eşyalarının üzerlerine işlenen hayvan tasvirleri ve sembolleri ile daha ziyade anıt mezar komplekslerinde karşılaşılan hayvan heykelleri insanoğlunun doğayla ve hayvanlarla ilişkisini yansıtmasının yanında gerçekte kendi yaşayışının ve inanışının (gündelik hayata ve geleceğe dair duygu ve düşüncelerinin, isteklerinin, beklentilerinin, amaçlarının, kaygılarının, korkularının…) birer göstergesidir. Yani insanoğlu hayvan tasvirlerini, damgalarını, sembollerini kullanarak hem hayvanlarla hem kendi türüyle hem de Tanrı'yla olan ilişkisini, duygu ve düşüncelerini ifade etmek istemiştir. Koçlar da Türk boy ve toplulukları arasında geçmişten günümüze kadar erkekliğin, üretkenliğin, bolluğun, bereketin; gücün, yiğitliğin, koçaklığın, savaşçılığın; vefanın ve fedakârlığın sembolü olarak kabul edilmiş; koçlara epigrafi, dil, edebiyat, kültür ve sanat alanlarında vücuda getirilen eserlerde de yer verilmiştir. Türk dünyasının farklı bölgelerinde geçmişte olduğu gibi günümüzde de yapılan koç heykelleri Türk boy ve topluluklarının "koç"a verdikleri önemi ve değeri açıkça ortaya koymaktadır. Makalede önce koç heykelli mezar taşlarının Türk kültür tarihi içindeki yeri hakkında bilgi verilmekte; sonra da Iğdır ve çevresindeki koç heykelli mezar taşlarının üzerlerindeki Arap harfli yazıtlarla ilgili bilgiler; söz konusu yazıtlarla ilgili sorunlar ve çözüm önerileri dikkatlere sunulmaktadır.

GÜN OLUR ASRA BEDEL’DE ÖZNE VE İKTİDAR

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 43 · Sayfa: 283-303
'Gün Olur Asra Bedel' adlı anlatı, bireyin 'özne' olmaktan çıkarılarak 'nesne'leş- tirilmesini üzerine kurulur. Aytmatov, anlatıda, insanın trajik yazgısının ana kalkışını 'ev'den toplu rehabilitasyon merkezleri olan Sovyet yatılı okullarına geçiş ile başlatır. Buradan yetişen insanların Sovyetler Birliği'nin yaşaması için ideolojik ve dinsel anlamda koşullanmış ve sloganik söylemlere tutunmuş birer nesne olduklarının altını çizer. Sistemin yaşaması ve gelişmesi için birer 'yakıt insan' olarak görülen bu 'nesne'ler, insanlığın/dünyanın karşısındaki en önemli tehditlerin başında gelmektedirler. Fransız düşünür Michel Foucault, tarihsel anlamda insanın özneleştirme ilişkilerini özne ve iktidar bağlamında değerlendirerek, insanların özneye dönüştürülme kiplerinin tarihini oluşturur. Bu değerlendirmelerini psikoloji, felsefe, epistemoloji, sosyoloji ve tarih gibi çeşitli disiplinlerden yararlanarak oluşturur. Ona göre bireyin özneleştirilmesi trajiği insanın öteki olması önündeki en önemli sosyolojik çözümlemelerden birisidir. Çalışmada Cengiz Aytmatov'un 'Gün Olur Asra Bedel' adlı eserini Michel Foucault'nun özne ve iktidar ilişkileri etrafında çözümlemeye çalışılmıştır.

SALTUKLU DÖNEMİ ERZURUM KİTABELERİ

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 43 · Sayfa: 359-384
Saltuklu Beyliği'nin önde gelen şehirlerinden biri olmasına rağmen, bugün Erzurum'da, Saltukoğulları'ndan kalan tarihî yapılar sınırlı sayıdadır: Bunlardan Üç Kümbetler, Sultan Melik Mescidi, Erzurum Kale Mescidi, Emir Şeyh ve Mehdi Abbas Türbeleri'nin kitabeleri şimdiye kadar maalesef bulunamamıştır. Micingirt Kalesi kitabesi, Tepsi Minare (Saat Kulesi) üzerinde noktasız kufi hatla yazılan kitabe ve Ulu Cami (Atabey Camisi) kitabesi ise araştırmacılar tarafından kayıt altına alınmıştır. Söz konusu kitabeler, bu bildiri aracılığıyla gözden geçirilmiş, yapılan çalışmalar karşılaştırılmış ve metinler; bağlama, dil ve üslup özelliklerine göre yeniden düzenlenmiştir. Ayrıca, Ulu Cami'deki tamir kitabelerinden birinde bulunan ve daha önce ilgililerce anlaşılamayan bir ifade, nispeten okunarak dikkatlere sunulmuştur.