1429 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Son 10 yıl
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

KIRGIZ DESTANLARI XIV: COODARBEŞİM DESTANI ÖZBEK DESTANLARI VI: DALLİ

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 43 · Sayfa: 437-439
Coodarbeşim Destanı, Er Töştük Destanı'nın devamıdır. Destanda, Coodarbeşim'in babasının yapamadığı işleri bitirmek üzere giriştiği maceralar anlatılır.Bir kahramanlık destanı olan Dalli, Köroğlu'nun Özbek kolları arasında yer alır

TÜRK DÜNYASINDAN HABERLER

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 43 · Sayfa: 467-477
Türk coğrafyasında yapılan faaliyetlerin bir bölümüne dair haberleri içerir.

Ekrem Kalan, Ulus Cuçi (Zolotaya Orda) i Stranı Vostoka: Torgovo-Ekonomiçeskie Vzaimootnoşeniya vo Vtoroy Polovine XIII-XIV vv., İnstitut İstorii im. Ş. Marcani AN RT, Kazan 2012. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 290 · Sayfa: 281-283 · DOI: 10.37879/belleten.2017.281
Cengiz Han'ın torunu Batu Han komutasında 1236'da girişilen ve 1242'de sonlandırılan Batı seferinden hemen sonra 1243'te İdil boylarında kurulan Altın Orda Hanlığı'nın tarihi, gerek Türk ve Moğol tarihi gerekse Doğu Avrupa ve Dünya tarihi açısından önemli bir devredir. Doğuda ve batıda İli ve Tuna ırmakları, Kuzeyde ve Güneyde Pskov ve Derbend hudutlarıyla çevrili olan bu Hanlığın jeopolitik durumu, onu zamanın siyasi tarihinin ağırlık merkezine yerleştirmektedir. Nitekim Altın Orda Hanlığı'nın klasik dönemini çalışan araştırmacı bir anda kendisini İlhanlılar, Çağatay ve Ögedey Ulusları, Moğolların Büyük Hanlığı, Memlûk ve Anadolu Selçuklu Sultanlıkları, Gürcü Krallığı, Ermeni Prenslikleri, Rus Knezlikleri, Macaristan, Lehistan ve Litvanya Krallıkları ile Papalık tarihinin içerisinde bulur. Zamanın siyasî tarihinin merkezinde bulunması yanında Altın Orda Hanlığı, dönemin iktisadî bir kutbu olarak da kendisine bir yer edinmiştir. Bununla birlikte bu husus, siyasî tarih derecesinde aydınlatılabilmiş bir konu olamamıştır. Ancak bugün elimizde Altın Orda Hanlığı'nın Doğu ülkeleriyle ticaretine ilişkin oldukça önemli bir inceleme bulunmaktadır. Ekrem Kalan tarafından doktora tezi olarak sunulan ve 2012'de Kazan'da Şehabeddin Mercani Tarih Enstitüsü tarafından neşredilen Ulus Cuçi i Stranı Vostoka: Torgovo Ekonomiçeskie Vzaimootnoşeniya vo Vtoroy Polovine XIII-XIV vv. (Cuçi Ulusu ve Doğu Ülkeleri: XIII. Yüzyılın İkinci yarısı ve XIV. Yüzyılda Ticarî-Ekonomik İlişkiler) başlıklı bu eser, alanında büyük boşluğu dolduran bir tetkiktir.

Nâdiye YÂSÎN ABED, el-İttihâdiyyûn: Dirâse Te’rîhiyye fî Cuzûrihimi’l- İctimâ‘iyye ve Turûhâtihimi’l-Fikriyye (Evâhiru’l-Karni’t-Tâsi‘a Aşar – 1908) =[̱̱ الاتحاديون: دراسة ت أريخية في جذورهم الاجتماعية وطروحاتهم الفكرية (أواخر القرن التاسع عشر - ١٩٠٨], Dâru Mektebeti Adnân &, Dâru Safahât, Bağdat & Şam 2014. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 290 · Sayfa: 277-280 · DOI: 10.37879/belleten.2017.277
Adını, "İttihatçılar: Toplumsal Kökleri ve Düşüncelerine Dair Kronolojik Bir Araştırma (On Dokuzuncu Yüzyıl Sonları - 1908)" şeklinde tercüme edebileceğimiz kitap, asıl itibariyle 2006 yılında Prof. Dr. Kemal Mazhar Ahmed danışmanlığında Bağdat Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde Doktora tezi olarak hazırlanmıştır. Beş bölümden oluşan eser, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin tarih sahnesinde yer aldığı dönem boyunca olup bitenlerin Arap dünyasına akademik bir soğukkanlılıkla tanıtılmasını amaçlamaktadır.

Türkiye Selçuklu Devleti’ne Tâbi‘ Devletler ve Tâbiiyet Hukuku Üzerine Bir Değerlendirme

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 290 · Sayfa: 43-66 · DOI: 10.37879/belleten.2017.43
Tam Metin
Ortaçağ devletler hukukuna göre savaş veya sulh yoluyla bir devletin hâkimiyetini kabul eden hükümdar veya emîrler, klasik tâbiiyet (vasallık) şartlarını ve bu şartlardan doğan mükellefiyetleri yerine getirirlerdi. Avrupa, Uzak Doğu ve sair bölgelerde kurulmuş muhtelif devletlerde de mevcut olduğu görülen tâbiiyet hukukunun, Ortaçağ İslâm devletlerinde tezahür eden en önemli şart ve mükellefiyetleri, yıllık haraç vermek, metbû' hükümdar adına hutbe okutmak ve metbû' hükümdar asına sikke darp ettirmekti. Bunların dışında, metbû' hükümdar "sultan" unvanını taşırken, tâbi hükümdarın "melik" unvanını kullanması, metbû' hükümdarın sarayının kapısında günde beş nevbet çalınırken, tâbi hükümdarın üç nevbetle yetinmesi, metbû' hükümdar nezdinde hükümdar soyundan ve ekseriya tâbi hükümdarın oğullarından rehineler bulundurulması ve tâbi hükümdarın, her lüzum gösterdiği anda yardımcı kuvvetlerin başında metbû' hükümdarın hizmetine koşması gibi hususlar da klasik tabiiyet alâmetlerinden kabul edilmişti. Buna mukabil her tâbi hükümdar, metbû' hükümdarın menfaatlerini haleldar etmemek kayıt ve şartıyla iç ve dış işlerinde tamamıyla müstakil olup, üçüncü bir devletle harp veya sulh yapmakta, elçiler gönderip kabul etmekte serbest idi. Tâbiiyet hukukunun genel çerçevesi bu şekilde olmakla birlikte zaman zaman farklı uygulamalara da tesadüf edilmektedir. Bunun yanı sıra oldukça basit görünen metbû-tâbi ilişkileri, bazen oldukça karmaşık bir hale gelebilmiştir. Bu durumun yaşandığı devletlerden biri de Türkiye Selçuklu Devleti'dir. Bu dönemde çoğu zaman klasik tâbiiyet hukukunun cari olduğu görülse de gerek şekil gerekse mahiyet itibarıyla farklı uygulamalara da rastlanmaktadır.

Osmanlı Ailesinin Savaşlarda Şehit Olan Üyeleri

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 290 · Sayfa: 67-88 · DOI: 10.37879/belleten.2017.67
Tam Metin
Klasik dönem Osmanlı imparatorluğunun üzerinde yorum yapılan temel konularından biri de Osman'ın ailesine mensup erkek üyelerin taht kavgalarına karışmaları ve ülkenin içine düştüğü kaotik durumdur. Özellikle taht kavgalarının sonucunda ortaya çıkan kardeş katli meselesi ilgi çekici bulunmuş ve bu çerçevede konu daha çok öne çıkarılmıştır. Ancak Osmanlı ailesinin üyeleri, yetişmiş profesyonel yöneticilerin olmamasına da bağlı olarak, üstlendikleri askeri ve idari görevlerle imparatorluğun kuruluşunda önemli katkılar yapmışlardır. Gerek ordu komutanı olarak gerek ele geçirilen yerlerin yönetiminde sağladıkları bu katkılar kaynaklara ayrıntılı biçimde yansımıştır. Elinizdeki bu çalışmada da Osmanlı fetihlerine katkıda bulunmak üzere yapılan savaşlara katılarak önemli yararlılıklar gösteren ve savaş meydanlarında şehit olan aile üyeleri ele alınmıştır. Kaynakların derinlemesine incelenmesinden anlaşıldığına göre imparatorluğun özelikle ilk yüz yılında aileye mensup üyeler ordu komutanı olarak savaşlara katılmışlar ve bunlardan yedi tanesi savaş meydanında şehit olmuştur. Savaşırken hayatını kaybeden aile üyelerinin şehit olmalarına bağlı olarak kutsiyet atfedilerek mezarlarının türbe haline gelmesi ise hayli dikkat çekicidir.

İlk Tunç Çağı’nda Batı Anadolu’da Üç Ayaklı Mutfak Kabının Yayılımı ve Gelişimi

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 290 · Sayfa: 1-22 · DOI: 10.37879/belleten.2017.1
Tam Metin
Batı Anadolu'da İlk Tunç Çağı'nın önemli kap biçimlerinden bir tanesi olan üç ayaklı mutfak kapları pişirme geleneği ile ilgi önemli bilgiler vermesinin yanı sıra bölgede yer alan İlk Tunç Çağı yerleşimlerinin stratigrafilerinin çakıştırılmasında anahtar kap biçimleri arasında yer alır. Üç ayaklı mutfak kapları İlk Tunç Çağı'nın başından itibaren Batı Anadolu'nun sahil kesiminde yaygınken İç Kuzeybatı Anadolu'da ilk kez İlk Tunç Çağı II'nin son evresinde ortaya çıkar ve Erken İlk Tunç Çağı III'de tüm Batı Anadolu'da yaygın bir şekilde devam eder. Ocak kullanımına bağlı olarak Batı Anadolu'nun sahil kesiminde Geç İlk Tunç Çağı III ile birlikte, pişirme kabı olarak kullanımı neredeyse ortadan kalkan bu kap biçimi, yerini düz dipli küresel gövdeli çömleklere bırakmıştır. Ancak pişirmede farklı biçimlerde üç ayakların kullanımı devam etmiştir ve günümüzde bile örnekleri söz konusudur.

Urartu Krallığı’nda Din Görevlileri

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 290 · Sayfa: 23-42 · DOI: 10.37879/belleten.2017.23
Tam Metin
Urartu Devleti M.Ö. I. binde Önasya'da güçlü bir devlet olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim Urartuların egemen olduğu coğrafyada siyasi ve askeri üstünlüğünün yanı sıra dinsel alanda da önemli gelişmeler ortaya koydukları bilinmektedir. Arkeolojik verilerden Urartu dininde Meher Kapı kaya nişi, tapınaklar ve açık hava kutsal alanlar ile bu alanlarda gerçekleştirilen dini ayinlerin olduğu anlaşılmaktadır. Bu yönüyle söz konusu ayinlerde din görevlilerinin de önemli bir yeri olduğu kanaatindeyiz. Dini ritüellerde önemli bir yeri olan din görevlilerinin bir kısmının adına Urartu yazılı kaynaklarında rastlamaktayız. Yazılı kaynakların yanı sıra dönemin tasvirli eserleri de din görevlileri hakkında bize önemli veriler sunmaktadır. Bu çalışmamızda Urartulularda din görevlileri ile ilgili cinsiyet ve statü farklılığı gibi bazı sorulara açıklık getirilmiştir. Ayrıca din görevlilerin ritüeller esnasında yaptıkları işler, kendi aralarındaki iş bölümü de incelenmiştir. Böylelikle Urartu dini yaşamında önemli bir yeri olan din görevlilerinin dünyası aralanmaya çalışılmıştır.

19. Yüzyıl Osmanlı Toplumunda Tarikatların Devlet Otoritesi Karşısındaki Tutumları

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 290 · Sayfa: 191-226 · DOI: 10.37879/belleten.2017.191
Tam Metin
Tarih boyunca devletin mutlak otoritesi, idari ve hukuki yaptırımları karşısında toplum içerisinde yer alan fert ve gruplar bir takım yollar ihdas etmek suretiyle kaçış yolları aramışlardır. Şeyh merkezli teşkilatlı yapılar olan tarikatların, şeyh ve dervişlerin de mutlak iktidar karşısında tabi/mâdun kesimlerden birisi olarak oldukça çeşitli metis yol ve yöntemleri geliştirdikleri görülmektedir. Meşâyihin bazen rasyonel, pratik ve pragmatik yani zahiri kanalları bazen de kendine has dinî, mistik yani bâtıni yolları kullanarak -dönemsel farklılıkları yadsımamak kaydıyla- otoritenin kurallarından, kurumlarından ve uygulayıcılarından kaçtıkları anlaşılmaktadır. Osmanlı arşiv vesikalarından yola çıkıldığında tarikat çevrelerinde gizlenme, kılık değiştirme, kaçma, savuşturma, devlet kurumlarına ve bürokrasi kanallarına nüfuz etmek suretiyle fayda sağlama, gerçek dışı beyanda bulunma, uzlaşma, çatışma, kanun boşluklarından faydalanma, simülasyon, taktik geliştirme, kurnazlık, hile vb. olmak üzere çok çeşitli metis yöntemlerinin kullanıldığı görülmüştür. Devlet-tarikat, toplum-tarikat ilişkilerindeki çok yönlülüğe işaret eden bu olaylar aynı zamanda söz konusu kesimlerin bir birlerine karşı geliştirdikleri davranış ve tutumların analitik bir yöntemle daha sağlıklı değerlendirilebilmesi için de ayrıca bir önem arz etmektedir. Osmanlı modernleşmesinin geleneksel kurum ve kuralların tasfiyesini dayattığı, merkezileşmenin hemen her alanda devlet güç ve otoritesini -modern anlamda- yeniden inşa ettiği bir dönemde meşâyihin kendisine çıkış yolu olarak gördüğü kaçış yolları kendi ikballleri kadar devlet ve toplumla olan ilişkilerinde de belirleyici olmuştur.

Para Vakıfları Kapsamında Sosyo-Ekonomik Bir Analiz: Davudpaşa Mahkemesi Kayıtları (1634-1911)

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 290 · Sayfa: 159-190 · DOI: 10.37879/belleten.2017.159
Tam Metin
Çalışmada para vakıflarının ekonomik işleyişi ve sosyal hayata katkıları incelenmiş, uygulama alanı olarak İstanbul Davudpaşa Mahkemesi sicil kayıtları seçilmiştir. Konunun Davudpaşa Mahkemesi kayıtlarıyla sınırlandırılması kendi içinde bir bütün oluşturabilme isteğidir. Bu kapsamda mahkeme tarafından 1634-1911 yılları arasında onaylanan para vakıfları ilk kaynağından incelenmiştir. Öncelikle siciller arasında bulunan 261 vakfiye değerlendirilmiş, konuya uygun olan 203 tanesi seçilmiştir. Seçilen vakfiyelerde vâkıflarca yerine getirilmesi istenilen şartlar, mümkün olduğunca sayısal verilere çevrilmiştir. Sonrasında, bu bilgiler tarih dönemlerine ayrılarak değerlendirilmiş ve günün sosyo-ekonomik koşulları ile karşılaştırılmıştır. Para vakıflarıyla ilgili yapılan çalışmalarda her ne kadar vakfiyeler kullanılmış olsa da konu, ağırlıklı olarak vakıf muhasebe kayıtları ve hüccetlerden hareketle ele alınmıştır. Bu çalışmada direkt vakfiyelerin kullanılması para vakıflarının kurulma amaçlarının anlaşılmasına yardımcı olurken diğer taraftan yapılmış olan hayır işlerinin kapsamını görmeye olanak sağlamıştır. Ayrıca araştırma başlıklarında, kadınların kurdukları vakıflar ve yardımlaşma sandıkları hakkında bilgiler de bulunmaktadır. Sonuç olarak çalışma, Davudpaşa Mahkemesi Sicilleri özelinde 277 yıl boyunca para vakıflarının işleyişini, değişim ve dönüşüm aşamalarını anlama gayretinden ibarettir.