1401 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Son 10 yıl
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

1916 ile 1919 Yılları Arasında Krakov Müstahkem Mevkii Hastanelerinde Osmanlı Askerleri (Polonya Kaynakları Işığında)

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 287 · Sayfa: 261-278 · DOI: 10.37879/belleten.2016.261
Tam Metin
1916 ile 1919 yılları arasında, o zamanki Krakov Müstahkem Mevkii hastanelerinde en az 50 Osmanlı askeri bulunmuştu. Bu askerlerin 47'si, 15. Kolordu subay, astsubay ve erlerinden oluşmaktaydı. İşbu birlik, 1916 ile 1917 tarihleri arasında Alman Güney Ordusu bünyesinde Doğu Galiçya Cephesinde savaşmıştı. Kalan üç asker ise, 1914 ile 1918 tarihleri arasında Kafkas Cephesinde savaşan birliklerde görev yapmış ve muhtemelen Rus esaretinden vatanlarına Polonya üzerinden dönerken 1919 yılında Krakov'a gelmişlerdi. Söz konusu askerlere ait ayrıntılı kimlik ve adres bilgileri, birbirinden bağımsız olarak oluşturulmuş iki arşiv kaynağında bulunmaktadır: Bunların birincisi, Krakov Türkolojisinin kurucusu Prof. Tadeusz Kowalski'nin Ekim 1917'de yazdığı not defteridir. "Materiały dialektologiczne tureckie, przewa˙znie niewydane" [Çoğunluğu Yayımlanmamış Türk Diyalektoloji Materyali] başlıklı bu defter, Krakov'daki Polonya Bilim Akademisi ve Polonya Yetenek Akademisi Bilim Arşivi'nde bulunmaktadır. İkincisi ise, Krakov Belediyesi Mezarlıkları Müdürlüğü Arşivi'nde muhafaza edilen "postmortem inceleme sertifikaları"dır. Bu iki kaynak üzerinde yapılan arşiv araştırması neticesinde, işbu makalede yer alan iki asker listesi oluşturuldu. Ayrıca, makalede askerlerin kimlik ve adres bilgilerinin yanısıra Galiçya Cephesiyle ilgili ve daha önce hiç yayımlanmamış şarkılar ile Krakov'da medfun Osmanlı şehitlerinin mezarlarıyla ilgili bilgiler sunulmaktadır.

I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nde Tifüs (Lekeli Humma) Salgını

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 287 · Sayfa: 219-260 · DOI: 10.37879/belleten.2016.219
Tam Metin
Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı'nda sadece İtilaf Devletleri'ne karşı değil aynı zamanda salgın hastalıklara karşı da mücadele etmek durumunda kalmıştır. Bu hastalıklar içerisinde yer alan, insandan insana bitler aracılığıyla bulaşarak salgın haline gelen tifüs, binlerce insanının hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Özellikle Kafkas Cephesi'nde büyük tahribat yaptığı anlaşılan tifüsün kısa zamanda halkın içerisine sirayet ederek toplu olarak bulunulan mektep, hapishane gibi yerleri tehdit etmesi sonucu tehlikenin büyüklüğünün farkına varılmıştır. O günkü koşullar altında sefaletin etkisiyle hızla yayılan bu hastalığa karşı, devlet vakit kaybetmeksizin önlem almaya çalışmıştır. Temizliğin, salgının durdurulmasındaki işlevi göz önünde bulundurularak, temizleme evleri, hamamlar açılmış, halkın bilgilendirilmesine gayret edilmiştir. Ancak alınan tedbirlere rağmen su sıkıntısının ve sabun kıtlığının olduğu bir dönemde mücadelenin istenilen şekilde yürütülemediği aşikârdır. Hastalığın ciddiyeti nedeniyle bütün mülki amirlerin teyakkuza geçirildiği bu yıllarda, bitlerin imhası için imkânlar dâhilinde fırınlardan, tandırlardan, buğu sandıklarından, kükürt odalarından yararlanılma yoluna gidilmiştir. Hatta çoğunluğu sağlık görevlisi olmak üzere birçok kişiye, tifüse karşı kısıtlı şartlar altında hazırlanan aşılardan uygulanmıştır. Savaşın sonuna gelindiğinde tifüs mücadelesinde önemli bir mesafe kaydedilmiş olmakla birlikte bu durum o yıllarda yaşanan felaketin acılarını küllendirmeye yetmemiştir.

Yabancı Okullar ve Kültürel Milliyetçilik: Bursa Amerikan Kız Koleji Tanassur Hadisesi (1928)

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 287 · Sayfa: 307-328 · DOI: 10.37879/belleten.2016.307
Tam Metin
Bu çalışma, Amerikalı misyonerlerin döneme ait yazışma ve raporları temelinde, tanassur hadisesini ve okulun kapatılış sürecini yeniden değerlendirmeyi hedeflemektedir. Bu değerlendirmenin ilk hedefi Amerikalı misyonerlerin, Protestanlık propagandası yoluyla tanassur hadisesine yol açıp açmadıklarını açıklığa kavuşturmaktır. Ayrıca bu çalışmada, tanassur hadisesi kapsamında Cumhuriyet önderlerinin yabancı okulları algılayış biçimlerine dair yerli basın ve bahsi geçen misyoner raporları üzerinden ipuçları aranmaktadır. Misyoner okulları konusu 19. yüzyılın ilk yarısından itibaren yalnızca Osmanlı devlet ricalini ciddi manada meşgul etmekle kalmamış Cumhuriyetin erken dönemlerinde de güncelliğini korumuştu. Bursa Amerikan Kız Koleji'ndeki bazı Müslüman öğrencilerin din değiştirmesine binaen okulun 1928 yılında kapatılması, erken Cumhuriyet yıllarındaki yabancı okulların yeniden tanımlanması hususunda önemli bir kilometre taşı oldu. Birçok akademik araştırmaya konu olan Bursa Amerikan Kız Koleji'ndeki tanassur hadisesine dair yargılama süreci, çoğunlukla yerli kaynaklar ve hatıratlar ışığında aydınlatılmaya çalışılmıştır. Okulun kapatılması sıklıkla Cumhuriyet'in Tevhid-i Tedrisat temelindeki laik eğitim prensipleriyle bağdaştırılmıştır. Ancak yeni Türkiye'nin ulus inşa sürecinde harici dinamiklerin saf dışı bırakılması yönündeki adımlar, kültürel milliyetçiliğin önemli bir boyutu olarak algılanmalıdır.

Berlin Antlaşmasından Sonra Müslümanların Karadağ’da Kalan Arazileri Meselesi

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 287 · Sayfa: 177-200 · DOI: 10.37879/belleten.2016.177
Tam Metin
Balkanlar XIX. yüzyılın getirdiği yeni fikirler ve siyasi akımların sonucunda Osmanlı hâkimiyetindeki milletler bağımsızlık için faaliyete başlamışlardır. Başta Rusya olmak üzere Osmanlı Devleti'ni paylaşmak isteyen Avrupalı devletler bu arzu ve istekleri desteklemişlerdir. Bu destek ve faaliyetler önce Yunanlıların Osmanlı Devleti'nden kopmuştur. Yunanlıları Bulgarlar, Sırplar ve nihayet Karadağlılar izlemiştir. Ancak bu faaliyetlerin getirdiği en önemli sorun bu bölgelerde yaşayan Müslüman nüfustu. Hıristiyan devletlerin ilk önceliği bölgelerindeki Müslüman nüfusu azaltmak olacaktır. Bu da büyük bir Müslüman nüfusun göç ettirilmesine sebep olmuştur. Fakat uygulanan bu politika göçmenler için sadece göç ettikleri bölgelerde verdikleri yaşam mücadelesi değil aynı zamanda geride bıraktıkları malları sorununu ortaya çıkarmıştır. Berlin Antlaşması bu anlamda büyük bir değişimi ortaya koymuş, göçmenlerin geride bıraktıkları malları garanti altına almıştır. Buradan hareketle makalede amacım Karadağ'ın Berlin Antlaşması ile bağımsız bir devlet olarak ilan edilmesinden sonra Karadağ topraklarında kalan bölgelerde yaşayan Müslümanların malları meselesini ele almak olacaktır. Karadağ Devleti'nin hâkimiyetinde yaşamak istemeyen ve çeşitli sebeplerle göç etmek zorunda bırakılan Müslümanlar Berlin Antlaşması gereği malları üzerindeki haklarını en azından gelirlerinde yararlanmak üzere devam ettirmeye çalışmaları ve yaşanan sorunlar makalenin temelini oluşturmaktadır.

Milli Mücadele Dönemi’nde Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti Tarafından Uygulanan Sosyal Politikalar

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 287 · Sayfa: 279-306 · DOI: 10.37879/belleten.2016.279
Tam Metin
Uzun yıllar süren savaşlar sonrasında başlayan ve üç yılı aşkın bir süre devam eden Türk Kurtuluş Savaşı, bilindiği üzere, çok zor maddi şartlar altında yaşam mücadelesi veren Anadolu'dan yürütülmüştür. Bu araştırmanın temel amacı, milli mücadelenin devam ettiği yıllarda TBMM Hükümeti tarafından, öncelikle savaş mağdurlarına olmak üzere, uygulanan sosyal politikaları tespit etmektir. Maddi anlamda büyük yoklukların yaşandığı ve neredeyse bütün kaynakların askeri harcamalara ayrıldığı bu dönemde, halk için yapılanlar diğer bütün dönemlere göre daha önemli ve anlamlıdır. Çalışmada TBMM Hükümeti'nin, resmi olarak devlet olmasının öncesinde, milli mücadele döneminin kendine has sorunları karşısında uyguladığı sosyal politikaları incelenmiştir. Öncelikli meselenin savaşın kazanılıp, bağımsızlığı elde etmenin olduğu bu dönemde, askeri harcamalardan sonra kalan her kuruşun halka hizmet için harcanması, takdire şayan bir olaydır.

An Example of Efforts to Increase Agricultural Output in the Ottoman Middle-East: the Irrigation Project of the Jaffa Valley

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 287 · Sayfa: 201-218 · DOI: 10.37879/belleten.2016.201
Tam Metin
In the 19th century, in regions that lay outside the agriculture lands along the shores of rivers in the Middle East, dry agriculture that was affiliated with seasonal precipitation was practiced. This situation meant that many productive lands were not farmed. The spread of agriculture production without being dependent on precipitation and an increase in production was only possible with a wide-ranging irrigation project. This paper takes as its basis the Middle East, which was limited in water resources and examines the irrigation projects that were developed for irrigated agriculture and gardening in Jaffa, a seaside Palestinian city; in addition, the concessions that were granted in this context will be examined. If we take into account that the conflicts affiliated with water sources in this region still continue today, the development of an irrigation project in a city like Jaffa, both from the aspect of the direction of state agricultural policies and for evaluating the settlement policies of the Jewish colonies, is extremely important.

Türkiye Türkçesi ve Kazak Türkçesi Örnekleriyle Orhun Yazıtları’nın Çağdaş Türk Lehçelerine Aktarma Farklılıkları (The Translation Differences to Modern Turkic Languages of Orkhun Inscriptions with Sample of Turkish and Kazakh)

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2015, Sayı 40 · Sayfa: 7-20
Bugünkü Moğolistan'ın sınırları içinde bulunan Orhun Yazıtları, Türk dilininbilinen ilk yazılı metinleridir. Bu nedenle bu metinler çağdaş Türk yazı dillerindede ilk metin olarak ele alınmaktadır. Bu çalışmada Orhun Yazıtları'nın çağdaş Türkyazı dillerinden Türkiye Türkçesine ve Kazak Türkçesine aktarımı üzerinde durulmuştur.Yazıtlardan cümleler ve kelimeler alınmış ve bu cümleler ve kelimelerin TürkiyeTürkçesi ve Kazak Türkçesinde karşılıkları tablo hâlinde verilmiştir. Bu incelemelerinsonunda Orhun Yazıtları'nın Türk lehçelerine aktarımında farklılıklar olduğutespit edilmiştir. Bu farklılıkların üç temel nedeni olduğu görülmüştür. Bunlar; anlamlandırmafarklılıkları, farklı okuma kaynaklı aktarma farklılıkları, gramer kaynaklıaktarma farklılıklarıdır. Bu sebeplerden dolayı farklı aktarılan cümleler tablolardateker teker gösterilmiştir.The Orkhon Inscriptions which located within the boundaries of Mongolia arethe first written texts of Turkic. Therefore these texts are considered as the first textsin the modern Turkic languages, too. In this work it was studied that the translation ofOrkhun Inscriptions to modern Turkish and Kazakh. Additionally some sentences andwords were taken from the inscription and listed on the table with their counterparts of Turkish and Kazakh. At the end of these investigations it was determined that thereare differences in the translation of Orkhon Inscriptions to modern Turkic languages.Briefly, there are three main reasons of these differences. These are difference of meaning,translation differences due to different readings and translation differences dueto grammar. Because of these reasons of translation differences, the sentences whichtranslated differently are shown one by one in tables.

Enantiosemic Features of the Words in the Uzbek Language (Özbekçe Kelimelerin Enantiyosemik Özellikleri)

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2015, Sayı 40 · Sayfa: 173-181
In this article the occurrence of the phenomenon of enantiosemy and its nominativeand subjective evaluative aspects are focused on. The distinguished aspects ofnominative and subjective evaluative enantiosemy have been described. It is knownthat the semantic structure of the word consists of the lexical and connotative meaningof the word. In linguistics, particularly, in the researches and literatures on enantiosemythe phenomena of enantiosemy are distinguished according to occurrenceon the base of which meanings of the semantic structure of the word. Compare: Тўйтарқади, қизни никоҳ қилди. Авазхон йигитлари билан тўйчилар ҳам қайтди(The wedding broke up, the girl was betrothed. Avazxon's fellows and the guests of thewedding returned) ("Бўтакўз"); Агар ҳозирлик кўрмай шаҳарни кутсак, шаҳар-дан ёрдам чиқа бермаса, худди тўёнага ишониб, қўй олмаган тўйчи каби тўйқозонини тўнкаришга мажбур бўламиз (If we rely on the help from the city, we willhave to cancel the wedding) (А.Қодирий, "Обид кетмон"). These opposite meaningsshow that they appeared on the basis of the lexical meaning of the word and don'thave the speaker's modal attitude, and also this opposition in the meaning show that itis combined under one theme group based on the close relations of people. So, we canconsider the word тўйчи to be a nominative enantiosemy because this word means"a guest and a host". These two meanings have a strong base being in the same style.These both meanings of the word are usual, the word combination is enough for thelistener to understand, because, these meanings exist in the semantic structure of theword up to the speech.The article examines the essence of enantiosemy through ironical and sarcasticuse of evaluative words. The ways of the evaluative word change towards pejoration and melioration are outlined. The cases of hypocoristic use of swear words are reviewed.In illustrating the aspect of enantiosemy occurring in the result of subjectiveevaluation of the speaker we preferred to call it subjective evaluative enantiosemy.This aspect is seen in the following example by the words to become upset, poor thing,to punish: Оқ подшо шу қадар хафа бўлибдиларки, Черняевни капитанлик ун-вонидан маҳрум қилиб... генерал унвонини берибдилар. Банди бриллиант биланжилоланган олтин қилич ҳадя қилибдилар... Бир "бечора"ни "жазолаш" бўлса,шунчалик бўлади-да!! (The Tsar became so upset, that he deprived Chernayev of histitle of Captain….and gave him a title of General. He presented him a gold swordwith a hilt furbished with brilliant..."Punishing" a "poor thing" can be so much as itis) (Ў. Ҳошимов, Дафтар ҳошиясидаги битиклар). Using a word with an oppositemeaning is clarified by how well the author masters the language, his skills of usinglinguistic devices.The author's article is dedicated to study the phenomenon of enаntiosemy whichis a specific unit of lexicology. The author studies enantiosemy, which can be inferredfrom the nature of opposition in meaning, dividing them into nominative and subjective-evaluative enantiosemy. He states that denotative meanings of a word, shouldbe understood as the term of nominative enantiosemy while oppositive meanings ofa word, showing the speech's this or that subjective attitude and meanings of word,perty to a certain on text should be taken under the terms of subjective-evaluativeenantiosemy this two types of enantiosemy which can be distinguished with help ofabove - mentioned features are revealed on the basis of the materials from the Uzbeklanguage. The author holds a specific position in approaching this phenomenonas type of polysemy, apart from other researchers-dedicated on enantiosemy. Thisapproach can serve as a basis for conclusion on existence of both integral and differentialchemas among the oppositive meanings of words. as well, this article alsotouches upon conditions of revealed subjective-evaluative and the problems on aspectof antiphrasis giving distinctive theoretical conclusions.Makale, dil bilimine ait enantiyosemi hadisesi ve onun nominatif, öznel-değerlendiricigibi türlerini incelemeyi amaç edinmiştir. Makalede nominatif ve öznel-değerlendiricienantiyoseminin farklı özelliklerine değinilmiş, söz konusu özelliklerin leksikve konotatif anlamlar temelinde meydana geldiğine dikkat edilmiştir. Dil biliminde,özellikle de enantiyosemi hadisesinin ele alındığı çalışmalarda bu olayın yukarıdaandığımız çeşitleri kelimenin hangi anlamları temelinde ortaya çıktığı değerlendirilmiştir.Bunlar, zıt anlamlı kelimenin saf leksik anlamlarıdır ve içlerinde konuşanın yaklaşımınıbulundurmazlar. Buna göre toyçi (düğüncü) kelimesinin "misafir" ve "sakin"anlamları arasındaki zıtlık bir enantiyosemi örneğidir. Bu anlamlar kelimenin bilinenanlamlarıdır ve diğer kullanımlarda da aynı zıtlığı korur.Makalede kelimenin dolaylı anlamda kullanılmasıyla da enantiyoseminin ortayaçıktığına, yani olumlu anlama sahip bir kelimenin olumsuz, olumsuz anlama sahip kelimenin de olumlu anlam taşıdığına dikkat çekilmiştir. Bu tür enantiyosemi daha çokkonuşmacının öznel yaklaşımı sonucu ortaya çıkar. Bir kelime metin içinde konuşanıniletişimsel-durumsal amacı ve öznel yaklaşımına göre ters anlamda kullanılabilir.Makalede, enantiyosemi kelime bilimine ait özel bir hadise olarak ele alınmıştır.Müellif, anlam karşıtlığının doğal yapısına dayanarak enantiyosemiyi nominatif veöznel-değerlendirici şekilde iki türe ayırmıştır. Nominatif enantiyosemi olarak kelimeninnominatif anlamları arasındaki zıtlık, öznel-değerlendirici enantiyosemi olarakda öznel (olumlu-olumsuz) anlamlar arasındaki zıtlık kabul edilmiştir ve Özbek diliörneğinde bunu kanıtlamıştır. Diğer dil bilimcilerden farklı olarak enantiyosemiyeçok anlamlılığın özel türü olarak bakmıştır. Bu yaklaşım, integral anlamlar arasındakiyakınlığı ve diferansiyel anlamlar arasındaki karşıtlığı daha açık ortaya koymayayaramıştır. Ayrıca makalede öznel-değerlendirici enantiyosemi ve antifrazis hadiseleriarasındaki farklar hakkında da önemli teorik özetlemeler ve genellemeler yapılmıştır.

Gyula Mészáros’un 1908 Yılı Raporuna Göre Çuvaşlar Üzerine Tespitler (Findings on Chuvashes with Regards to the Year 1908 Report of Gyula Mészáros)

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2015, Sayı 40 · Sayfa: 21-35
İdil-Ural bölgesinin batısında yaşayan Çuvaşlar özellikle dilleri ve dinleri ilebilim adamlarının ilgisini en fazla çeken Türk boylarındandır. Batı'da özellikle deMacar Türkolojisinde Çuvaşlara yönelik çalışmaların yoğunluğu dikkat çekmektedir.Bunun bir neticesi olarak dil, edebiyat, folklor, tarih, müzik gibi sosyal bilimlerinfarklı alanlarında çalışan Macar bilim adamları Çuvaşlarla ilgili çok sayıda yayınyapmışlardır. Bu bilim adamları arasında yer alan Gyula Mészáros'un Çuvaşlarlailgili yaptığı derlemeler dikkat çekmektedir. Günümüze kadar yapılan birçok çalışmanınana kaynakları arasında onun yaptığı çalışmalar özel bir yer tutar. Çuvaş folklorununher alanına ait çok sayıda malzeme, araştırmacı tarafından yayımlanmıştır.Yirminci yüzyılın başında İdil-Ural bölgesinde Tatarlardan ve özellikle Çuvaşlardanönemli malzemeler derleyen bu bilim adamının eserleri halk bilimi, dil, dinler tarihi,halk edebiyatı alanlarında temel malzemeleri teşkil etmektedir. Döneminin alan araştırmasımetotlarını mükemmel bir şekilde kullanarak çok sayıda metni derleyen vebunları iki cilt hâlinde yayımlayan Mészáros, derlemelerini yayımlamadan önce alanaraştırması tecrübesini aktardığı raporunu Macar Bilimler Akademisinde okumuş vebu raporu yayımlamıştır. Daha sonra Rusya'da da yayımlanacak olan rapor en azderlediği metinler kadar önemli başka bilgileri içermektedir. Onun derlediği metinlerinve günümüze kadar başka bilim adamlarının derleyip yayımladığı metinlerindeğerlendirilmesinde kullanılabilecek önemli açıklamalar bu raporda yer bulmuştur.Bu makalede adı geçen rapor dönemin bazı kaynaklarına da atıfta bulunularak değerlendirilmiştir.Chuvashes living in the west of Idil-Ural Region are Turkic ethnic groups whoattract attention of researchers by particularly their language and religion. The intensityof studies on Chuvashes in the west and especially in Hungarian Turcology isstriking. As a result of this, Hungarian researchers working on different branches ofsocial sciences such as language, literature, folklore, history and music, have a greatdeal of publications on Chuvashes. At this point, Gyula Mészáros, who is one of thoseresearchers and his collections on Chuvashes are remarkable. His studies have a specialplace as main references in studies carried out up to the present. Many materialsbelonging to all parts of Chuvash folklore have been published by the researcher. Theworks of that researcher, who compiled many important materials belonging to Tatarsliving in Idil-Ural Region and especially to Chuvashes, at the beginning of the twentiethcentury, constitute the main materials in folklore, language, history of religionsand folk literature. Mészáros, who compiled many texts of the period by using the fieldstudy techniques of the period perfectly and published them in the form of two volumes,had announced his report in which he reflected his field study experience to theHungarian Academy of Sciences and had published that report before he publishedhis collections. The report to be published in Russia later, includes other informationat least as important as the texts he compiled. The report in question has crucialexplanations that could be used in analyzing the texts he compiled and in the textscompiled and published by other researchers up to the present. The report mentionedin this study has been analyzed also by referring to some of the resources of the period.

Dede Korkut Kitabı’nın Dresden ve Vatikan Nüshalarının Müstensihlerinin Karşılaştırılması (Comparison of the Scribes of the Book of Dede Korkut’s Dresden and Vatican Copies)

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2015, Sayı 40 · Sayfa: 147-171
Dede Korkut Kitabı'nın bilinen iki nüshası vardır. Bulundukları yerlere göre isimlendirilmişbu nüshalardan Dresden nüshasında on iki, Vatikan nüshasında ise altıdestan bulunmaktadır. Her iki nüshasının ortak bir dip nüshaya dayandığı yaygınolarak kabul edilmiştir. Bu ön kabule bağlı olarak, iki nüshada kolayca fark edilenfarklılıkların kaynağı nüshaları kopyalayan müstensihlerdir. Müstensihler, yaygın kanaatinaksine, metinler üzerinde düzenlemelerde bulunabilen kişilerdir. Nitekim DedeKorkut Kitabı'nın var olan iki nüshası bunun en çarpıcı örneğidir. Bu nüshalardakifarklılıklar kelime/ek tercihlerinden kurgulamaya ulaşabilen derecededir. Bu durum,Dede Korkut destanları üzerinde yapılan içerik ve kurguyla ilgili çalışmalarda dikkatealınmayan bir husustur. Bu makalede iki nüshanın müstensihleri "aile sevgisi","sözlü kalıpları kullanma", "kurgu dikkati", "kurgu eksiğini tamamlama", "ayrıntıcıtavır", "ek kelimelerle anlamı açma", "İslami terim kullanımı" ve "Kazan taraftarlığı"bakımından karşılaştırılacaktır. Böylece müstensihlerin de kendilerine ait dünyalarınınolduğu, onları basit bir kopyacı olarak görmenin, en azından her zamanmümkün olmadığı ortaya konacaktır.The Book of Dede Korkut has got two known copies as Dresden copy and Vaticancopy, which were named after the places in which they were found. The former one includes twelve epics while the latter has got six. It is broadly presumed that both copiesare based on one common copy. With regard to this presumption, it is said that thereason for the easily recognised differences is the scribes that copied them. Scribes,contrary to the common belief, are such people who can make some arrangements inthe text. Thusly, the two existent copies of The Book of Dede Korkut stand as moststriking examples of this. The differences in the copies can be seen in a range fromchoices of words or affixes to fictionalising. This matter is not usually taken into considerationin the content-related or fictional studies on The Book of Dede Korkut. Inthis essay, the scribes of the two aforementioned copies will be comparatively analysedin terms of "family love", "use of figures of speech", "consideration of fiction","complementaion of deficiencies in fiction", "elaborative manner", "elaborating onmeaning with additional words", "the use of Islamic terms", and "the advocay of Kazan."Hence, it will be suggested that scribes, too, have their own worlds, and seeingthem as mere copiers is not, at least, always possible.