1401 sonuç bulundu
Dergiler
- Belleten 381
- Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi 316
- Erdem 190
- Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten 181
- Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi 160
- Arış 98
- Höyük 62
- Belgeler 13
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
- Nail Tan 22
- Mehmet Ölmez 12
- Sadettin Özçelik 10
- Hasan Ali ÇETİN 9
- Ahmet Karaman 6
Anahtar Kelimeler
- Osmanlı Devleti 55
- Ottoman Empire 52
- Osmanlı 48
- Ottoman 39
- Türkiye 31
- Dokuma 27
- Weaving 23
- İstanbul 21
- Osmanlı İmparatorluğu 21
- Turkey 21
Uygurca Ahşap Basmalardaki Jātaka Resimleri
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2015, Cilt 63, Sayı 1 · Sayfa: 7-22Tulufan faxian huihuwen fojiao xin wenxian yanjiu
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2015, Cilt 63, Sayı 1 · Sayfa: 115-120
Özet
Tanıtmakta olduğum çalışma Dilara İsrapil'in Çin Merkezi Milliyetler Üniversitesinde doktora tezi olarak hazırlamış olduğu çalışmasının kitaba dö- nüştürülmüş şeklidir. Eser adını Türkçeye "Turfan'da Bulunan Eski Uygurca Budist Metinler Üzerine Araştırmalar" şeklinde çevirebiliriz. Kitap Pekin Milliyetler Yayın Evi tarafından 2014 yılında neşredilmiştir.
Quelques Remarques a Propos Des Princes Gouverneurs en Poste a Manisa
Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 284 · Sayfa: 105-124 · DOI: 10.37879/belleten.2015.105
Özet
La presence dans les archives du Monastere de Saint-Jean â Patmos de huit firmans de princes ottomans portant leur tuğra, dont six emis par un şehzade en poste â Manisa, fournit l'occasion de revenir sur la question de leur statut. Ainsi que l'a souligne Feridun Emecen, leur pouvoir etait contr6le de pres par le sultan regnant et particulierement limiti quand ils etaient mineurs. Peut-on pourtant voir en eux des sancakbori comme les autres ? On rappellera d'abord que leur qualite de sultan potentiel - marquee par la cour qui les entouraient dans un ceremonial reproduisant celui de la capitale, mais aussi par le fait qu'ils emettaient de veritables firmans portant leur tuğra - leur donnait une aura particuliere. On peut considerer qu'ils n'en tiraient qu'un pouvoir symbolique. Mais il ne faut pas sous-estimer le poids des symboles. L'etude des actes emis par les princes montre que leur influence debordait largement les limites de leurs sancak. Du reste on constate que les sujets ottomans se toumaient â l'occasion vers eux de preference, considerant â l'evidence qu'un firman de prince, s'il n'avait assurement pas la valeur d'un ordre portant la tuğra du sultan lui-meme, aurait un poids, une influence sans commune mesure avec un acte emis par un autre gouvemeur de province. On a donne en annexe la publication de deux firmans inedits emis par le futur Murad III alors qu'il etait en poste â Manisa en août 1566 et juillet 1567.
Osmanlı Çarşılarına Bir Örnek: Burdur Ulu Cami ve Çevresi (Yukarı Pazar)
Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 284 · Sayfa: 15-48 · DOI: 10.37879/belleten.2015.15
Özet
Dünyada farklı zamanlarda yaşanan, sanayileşme, şehirleşme ve modernleşme süreçleri, fiziksel çevre ve çevre değerlerini belirli ölçülerde değişikliğe uğratmıştır. Özellikle, 1950 yılından sonraki süreçte uygulanan kentleşme politikaları sonucunda, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan kültürel mirasın korunması için, özel bölgeler, korunması öncelikli alanlar ve yapılar tespit edilmiştir. Burdur Kentinde inşa edildiği dönem ve konum itibariyle, günümüz yerleşim alanının başlangıç noktası olarak kabul edilebilecek "Tarihi Ticari Merkez" bu alanlardan bir tanesidir. Çalışmada, Osmanlı kent kültüründeki çarşı mekansal özelliklerini taşıyan, alanın gelecek nesillere aktarılmasının ön koşulu olan korumanın en iyi şekliyle gerçekleştirilebilmesi için, yapıların özgün durumlarına dair bilgilerin aktarılması hedeflenmektedir. Koruma ve onarım sürecinde doğru müdahalelerin gerçekleştirilebilmesini sağlayacak bu bilgiler içerisinde, çarşının süreç içerisindeki gelişimi, konumu, dükkânların yerleşimi, plan tipleri, cephe elemanları ve bezeme unsurları yer almaktadır. Çalışmada yöntem olarak, arşive dayalı araştırma, yerinde gözlem ve uygulamaya yönelik alan çalışması kullanılmıştır. Arşiv çalışmasında, alanın tarihsel sürecine ilişkin bilgiler elde edilmiş, fiziksel ve sosyo-kültürel dönüşümleri belirlenmiştir. Alan çalışmasında, her yapı için yapı bilgi fişleri hazırlanmış, rölöve tekniği ile yapıların plan krokileri çıkarılmış, yapılar fotoğraflama yöntemi ile belgelenmiş, gerçekleştirilen birtakım onarım çalışmaları yerinde gözlemlenerek takip edilmiş ve ulaşılabilen en eski tarihli yapıların kullanıcıları ile kişisel görüşmeler gerçekleştirilmiştir.
18. Yüzyılda Osmanlı İdaresinde Kıbrıs'ta Meydana Gelen Boşanma Olayları
Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 284 · Sayfa: 125-162 · DOI: 10.37879/belleten.2015.125
Özet
Osmanlı Devleti idaresinde Kıbrıs adasında aile hayatı ile ilgili kaynaklarda birçok bilgi bulunmaktadır. Kıbrıs gibi iki toplumlu (Müslüman-gayrimüslim) bölgelerde aile hayatı çeşitlilik göstermektedir. Kıbrıs'ta İslam hukukunun izin verdiği şekliyle, iki toplumlu evlilikler az da olsa bulunmaktadır. Osmanlı döneminde Kıbrıs adasında evlenme kayıtları sicillerde pek fazla olmamasına karşın boşanma ile ilgili hükümler sicillerde yer almaktadır. 18. yüzyılda adada 3 şekil boşanma (talak, muhâla'a ve tefrik) görülmesine karşın bunlar arasında muhâla'a (anlaşmalı boşanma) şeklindeki boşanma türü söz konusu yüzyılın ilk yarısında diğer boşanma çeşitlerine göre çok daha fazla tercih edilmektedir. Bazı muhâla'a türü boşanmalarda kadınların erkekleri boşanmaya razı edebilmek için onlara bedel-i hul' adı altında çeşitli bedeller verdikleri belgelerden öğrenilmektedir. Şer'i Mahkeme'ye yansıyan boşanma davalarında boşanma için gösterilen sebep genellikle şiddetli geçimsizliktir. Boşanma davalarının bir kısmının mahkemeye yansımasının nedeni olarak da çiftler arasındaki mehr-i müeccel anlaşmazlığı olduğu görülmektedir. Boşanmalardan sonra çocukların genellikle anneye bırakıldığı ve babanın çocuklarına miktarı mahkeme tarafından belirlenen nafaka ve kisve baha verdiği hükümlerden anlaşılmaktadır. Sonuç olarak Lefkoşa sicillerinden anlaşıldığı üzere Kıbrıs adasında 18. yüzyılda görülen boşanma ile ilgili bilgiler diğer dönemlere nazaran oldukça fazladır. Bu belgelerin bir kısmının da adalı gayrimüslim çiftlere ait olduğu görülmektedir. Söz konusu döneme ait kayıtlar Kıbrıs aile hayatı ile ilgili çok önemli bilgiler vermektedirler.
Specific Character of Localization and Construction of Hill Forts in Mountainous Areas: A Study of Sites of the First Half of the 1st Millennium AD in the Russian Altai
Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 284 · Sayfa: 1-14 · DOI: 10.37879/belleten.2015.1
Özet
This paper presents the results of a study of fortified settlements of the first half of the 1st millennium AD in Altai. It established that all the settlements of this period are located in the northern part of the region. In total there are seven fortified settlements. The article describes their topographical location and aspects of their location. At two of the sites limited excavations were made of part of the fortifications. At both of these the work established the existence of two rows of ramparts and ditches associated with deeper shafts constructed using clay, earth and wood, and a clay matrix. The fortifications share characteristics indicating that local building traditions were followed in their construction. At one site the excavation of a shaft revealed the ritual burial of a sheep. The other settlements were examined by means of test pits. Sherds of pottery were found at all the settlements, along with fragments of animal bones and bone artifacts. The cumulative evidence suggests that most if not all of these fortifications were built in a short period of time in a tense military and political situation.
Ortaçağ İslâm Kaynaklarında Tuna Bulgarları İçin Kullanılmış Olan Etnonimler (Kronolojik Bir Değerlendirme)
Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 284 · Sayfa: 49-72 · DOI: 10.37879/belleten.2015.49
Özet
Ortaçağ İslâm kaynaklarında Tuna Bulgar Hanlığı'na dair etraflıca denilebilecek malumat bulunmaktadır. Bununla birlikte bir taraftan kronolojik belirsizlikler diğer taraftan da Müslüman müelliflerin onlar için kullanmış olduğu etnonimlerin çokluğu modern araştırmacıların bu malumattan istifade etmelerine engel teşkil etmiştir. Tüm etnonimler Tuna Bulgar Hanlığı'nın belirli dönemlerine dair haberlerde kullanılmışlardır. Bu etnonimleri kronolojik bir tasnifle vermek gerekirse, ilk etnonim (Burcân,VIII. yüzyıl başlarından IX. yüzyıl ortalarına kadar)'dır. İkinci etnonim (Burgar, IX. yüzyılın ikinci çeyreğinden X. yüzyıl başlarına kadar)'dır. Üçüncü etnonim ve varyantı (Bulgar ve Bulgarî, X. yüzyıl başları ile üçüncü çeyreğinin sonları)'dır. Dördüncü etnonim ve varyantı (Bulgaru'd-dâhil ve Bulgar-ı Enderûnî, X. yüzyılın ikinci ve üçüncü çeyrekleri)'dır. Son etnonim ise (Bulkar, X. yüzyılın başlarından son çeyreğine kadar)'dır.
Karaman Sürgünleri (1467-1474)
Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 284 · Sayfa: 73-104 · DOI: 10.37879/belleten.2015.73
Özet
Osmanlılar ile Karamanlılar arasında Selçuklulardan boşalan Anadolu tahtı için XIV. asrın ortasından XV. yüzyılın sonlarına kadar kesintisiz devam eden çetin bir mücadele gerçekleşti. Doğuda büyük hedefleri olan Osmanlılar 1467'de bu beyliği ilhak sürecinde büyük bir direnişle karşılaşınca, gerektiğinde siyasi, stratejik, asayiş ve iskân amaçlı olarak kullandığı sürgün yöntemini bu yörede de uyguladı. 1467- 1474 yılları arasında dört farklı tarihte, Konya, Lârende, Ereğli ve Aksaray'dan içlerinde Hıristiyan Karamanlılar ve Ermeniler de olmak üzere binlerce ailenin önemli bir kısmı yeniden imar ve iskân edilen İstanbul'a gönderildi. Geri kalan sürgünler ise Trakya'da Havsa ve Edirne, Yunanistan'da Selanik ve Tesalya yöresi, Arnavutluk, Sırbistan ve Bosna'da iskân edildi. Osmanlılar sürgünleri yaparken bölgeyi tahrip etti. Fakat Cem Sultan Karaman valiliği esnasında özellikle Lârende'yi yeniden imar etti ve bölge halkının sevgisini kazandı.
Dârülmuallimin-i Âliyede Fenn-i Terbiye Dersi ve Bir Öğrenci İsyanı
Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 284 · Sayfa: 319-334 · DOI: 10.37879/belleten.2015.319
Özet
II. Meşrutiyet Dönemi, sosyal, ekonomik, siyasi, askeri vb. açılardan oldukça farklı ve hareketli bir dönemdir. Dönemde, diğer pek çok alanda olduğu gibi eğitim alanında da reform girişimlerinde bulunulmuştur. Sultan II. Mahmud tarafından kurulan ilk sivil modern eğitim kurumlarının akabinde, o okullara öğretmen yetiştirmek için dârülmualliminler açılmıştır. 1848 yılında ilk dârülmuallimin örneğinin açılmasıyla birlikte pedagoji alanındaki tecrübe de gelişmeye başlamıştır. 1900'lü yılların başları, öğretmen yetiştirme ve pedagoji alanında önemli gelişmelere sahne olmuştur. II. Meşrutiyet Dönemi'nde bu alandaki çalışmalar dikkate değer bir ilerleme kaydetmiştir. Dönemde, dârülmualliminlerdeki yapısal reformlarla birlikte müfredat yönünden de önemli değişiklikler ve gelişmeler gerçekleştirilmiştir. Dârülmuallimin müfredatında Usul-i Tedris (Öğretim Yöntemleri) olarak yer alan ders II. Meşrutiyet'ten sonra Fenn-i Terbiye (Eğitim Bilimleri) olarak müfredattaki yerini almıştır. Dârülmuallimin müfredatındaki bu değişim çeşitli problemleri de beraberinde getirmiştir. Diğer taraftan II. Meşrutiyet Dönemi'nde, eğitim kurumlarındaki disiplin vakaları, önceki dönemlerden farklı özelliklere sahiptir. Bu çalışmada dârülmuallimin müfredatlarında Usûl-i Tedris ve Fenn-i Terbiye derslerinin yeri, II. Meşrutiyet Dönemi'nde Fenn-i Terbiye dersinin uygulanışı, öğretmen adaylarının, meslek ve eğitim bilimleri algısı, idare, öğretmen, öğrenci ilişkileri, idarenin disiplin vakalarındaki tutumu, disiplin vakalarındaki değişim ele alınmıştır. Dârülmuallimin öğretmen ve öğrencilerinin, öğrenme ve öğretme sanatının önemini anlamış olmaları, öğrencilerin usul-i tedris konusundaki eksiklikleri, idarenin, bir disiplin vakasında öğretmen yanlısı tutumu, öğrencilerin top yekûn ders protestosu, cüretkârlıkları, okuldan atılmaları ve sonrasında affedilerek okula yeniden kabulleri oldukça dikkat çekicidir.
1921 Londra Konferansı'nda Türk Diplomasi: Sadrazam A. Tevfik Paşa'nın Sözü Türkiye Büyük Millet Meclisi Temsilcilerine Bırakması Meselesi
Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 284 · Sayfa: 351-382 · DOI: 10.37879/belleten.2015.351
Özet
1921 tarihli Londra Konferansı Sevr Antlaşması'nda yapılacak bazı kısmi değişiklikleri görüşmek ve Antlaşmayı taraflara kabul ettirip uygulatmak amacıyla toplanmaktaydı. Türkiye Konferansa Ankara hükümeti İstanbul heyetine dâhil olduğu tek bir heyet olarak davet edilmekteydi. Ancak Ankara hükümeti uyguladığı diplomatik girişimlerin neticesinde müstakil bir heyet olarak Konferansa katılmayı başardı. Konferans görüşmelerinde Sadrazam A. Tevfik Paşa'nın sözü Ankara heyetine bırakması hususu çeşitli kaynaklarda oldukça farklı şekillerde zikredilmekte ve gerçeğinden oldukça farklı bir şekilde algılanmaktadır. Bu husus ilgili literatür ve çeşitli arşiv belgeleri kapsamında incelendiğinde A. Tevfik Paşa'nın ve Osmanlı heyetinin diğer üyelerinin Konferans müzakerelerinde "sözün tamamen Ankara Hükümetine bırakılması" olarak algılanan tavrının ancak kendilerini ifade ettikten sonra "sözün Ankara hükümetinin delegelerine devredilmesi" şeklinde Türk tarafının ortaya koyduğu ortak bir diplomatik tavır olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim konferans boyunca Türk tarafından katılan her iki heyet temsilcileri de söz almışlardır. Oturumlarda birbiri ardınca söz almışlar ve söylemleri birbirlerini tamamlar nitelikte olmuştur. Konferansta bu şekildeki ortak bir tutum ise İtilaf Devletleri arasındaki ihtilafları arttırarak, Milli Mücadele lehinde önemli gelişmelerin ortaya çıkmasını sağlayacaktır.