1429 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Son 10 yıl
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Londra Yahudiler Cemiyeti İstanbul Misyonu ve Hasköy İngiliz Okulu

Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 285 · Sayfa: 627-658 · DOI: 10.37879/belleten.2015.627
Tam Metin
Londra Yahudiler Cemiyeti (London Jews Society ya da diğer adıyla London Society for Promoting Christianity amongst the Jews) Yahudileri Hıristiyanlığa döndürmek amacıyla kurulmuş İngiltere merkezli bir cemiyettir. Cemiyet, 19. yüzyılda Osmanlı Devleti ve özellikle başkent İstanbul'da da faaliyet göstermiş, kentin birçok yerinde amaçlarına yönelik hizmet veren okul, şapel, enstitü, tıp merkezi ve depolar kurmuştur. İstanbul'da açmış olduğu okullar arasında en uzun süre hizmet vereni, cemiyetin 19. yüzyıl sonunda İstanbul'daki merkezi haline gelen Hasköy'deki İngiliz okuludur. Bugün ayakta olmayan bu okulun bulunduğu arazide Hasköy İlköğretim Okulu yükselmektedir. Ele alınan çalışmada, öncelikle İngiltere'de Yahudilere yönelik Hıristiyanlığa döndürme faaliyetleri incelenmekte ve Londra Yahudiler Cemiyeti'nin genel tarihi üzerinde durulmaktadır. Cemiyetin İstanbul'daki faaliyetlerine odaklanılmakta ve Başbakanlık Osmanlı Arşivi belgeleri ışığında Hasköy İngiliz Okulu mimari açıdan analiz edilmektedir.

XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Resmo (Girit) Manastır Vakıfları

Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 285 · Sayfa: 559-588 · DOI: 10.37879/belleten.2015.559
Tam Metin
Modern dönem öncesinde Osmanlı İmparatorluğu, İslamın yanı sıra Ortodoks Hıristiyanlığı ve Yahudiliği de korunup kollanması gereken resmi dinler olarak kabul etmiştir. Bu çerçevede de bu dinlerin ibadethanelerinin yaşamlarını devam ettirebilmeleri için gerekli düzenlemeleri yapmıştır. Bu düzenlemelerin birisi de vakıflardır. Ne var ki Müslüman vakıflarındaki her türlü detayın kurgulandığı şekillenmeye karşın Ortodoks vakıfları böylesine detaylı örgülerle hayat bulmamıştır. Manastır emlakının hukuksal temelleri oldukça karışıktır. Manastırlara ait mülkiyetin kabul edilir pratik bir gerçek olmasına karşın vakıflarının mevcudiyeti ve yönetim şeması net olmayan bir yapıdadır. Balkanlarda olduğu gibi, Resmo'da da manastır vakıflarını kuruluş olarak ikiye ayırmak mümkündür. Birincisi; Venedik döneminde de manastırlara hapsedilmiş mülklerden oluşan, haleften intikal eden eski vakıflardır. İkincisi; Ortodoks reayanın, mallarını manastırlara vakfedip bu işlemi kadı mahkemesince onaylattıkları, İslam hukukuna göre kurulan yeni vakıflardı. Manastır vakıf topraklarının bir kısmı rahipler tarafından işletilmekte, bir kısmı başka kişi ortaklığı şeklinde işletilmekte bir kısmı ise özgür köylüye kiraya verilerek işletilmekte idi.

Bilimsel ve Teknolojik Açıdan Osmanlı İmparatorluğu’nda XVIII. Yüzyıldan XIX. Yüzyıla Çiçek Aşısı ve Kuduz Aşısı

Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 285 · Sayfa: 611-626 · DOI: 10.37879/belleten.2015.611
Tam Metin
Türkiye'deki aşı araştırmaları ve üretimi bilim ve teknoloji bağlamında arzu edilir seviyelerde değildir. Buna karşın, Osmanlı İmparatorluğu son dönemindeki aşı araştırmaları ve üretimindeki gelişmeler dikkate alındığında bugün Türkiye'nin bu alanda yetişmiş insan gücü ile Dünya'da daha iyi bir mertebede olması beklenirdi. Bu beklentiden hareketle, ülkedeki XVIII. ve XIX. yüzyıl merkezli aşı faaliyetlerinin ortaya konulması ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Bu amaca yönelik olarak hazırlanan bu makalede; Osmanlı İmparatorluğu'nda XVIII. ve XIX. yüzyıllardaki çiçek aşısı ve kuduz aşısı hususlarındaki çabalar ve sonuçları Batı'daki bilimsel gelişmelerle karşılaştırılmalı olarak bilim ve teknoloji ekseninde örneklemelerle kısaca açıklanmıştır. Konu, alanında öne çıkan Türk bilim insanları vasıtasıyla zenginleştirilmeye çalışılmıştır.

Transfer of German Military Know-How and Technology to the Ottoman Military Factories at the beginning of the First World War

Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 285 · Sayfa: 739-760 · DOI: 10.37879/belleten.2015.739
Tam Metin
Supply of military weapons, equipment, spare parts and ammunition had always been of a crucial importance for the Ottoman Empire. This issue came to be a part of an international diplomacy from 19th century onwards when the Ottoman governments were forced into a position to choose allies from European Powers who were in rivalry in providing military materials. Many companies from France, England and Germany competed with each other in order to have the greatest share from the military supplies market in the Ottoman Empire. Such German companies as Krupp, and Rheinische Metallwaren und Maschinefabrik in Düsseldorf; French company Sxneider/Le Creusot; and British Armstrong/Vickers Company were among them. However, German weapon companies stood out in meeting the needs of the Ottoman military. In the reign of Abdulhamid II, the German company of Krupp came forward in selling artillery weapons in particular after the 1880's, and turned out to be the dominant power in the end of the century, while the other German companies dealt in the various other military materials such as rifles, ammunitions, spare parts, wagons, factory workbenches. Levazımat-ı Umumiye Dairesi (General Supplies Department) which functioned as attached to the Harbiye Nezareti (Ministry of War) during the early years of the 20th century was in charge of the supply and distribution of primary materials which were necessary for the provisioning of the army. This department was not only involved in the provisioning and equipment of the army during the WWI, but played an important role in procuring the technical equipment for the setting up and development of military factories as well as establishing connections and cooperation with Germany to this end, through its branches. It is possible to reach many correspondences about these cases in ATESE Archives which is attached to the General Staff. This study aims to provide some examples concerning the activities of the above-mentioned department and military factories and procuring the wartime equipment in particular, based on the primary sources.

Yaş Hiveliler Hareketi ve Hive Hanlığı’ndaki Siyasi Gelişmeler

Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 285 · Sayfa: 713-738 · DOI: 10.37879/belleten.2015.713
Tam Metin
Hive Hanlığı, Timur sonrası Türkistan'da oluşan parçalanmış siyasi yapının önemli aktörlerinden biri olmuştur. Rusya'nın işgal ettiği batı Türkistan topraklarında bulunan Hive Hanlığı 1873 yılında Çarlık Rusyası'nın mandası haline gelmiştir. Türkistan'da eğitim ve kültür alanında başlayıp teknik, sosyal ve siyasi alanlarda da reform yapma hareketine evirilen Ceditçilik hareketi doğal olarak Hive Hanlığını da etkilemiştir. İslam coğrafyasında meydana gelen demokratikleşme hareketlerinden de etkilenen Hive'deki Ceditçilik hareketi, Rusya'da meydana gelen 1905 ve 1917 ihtilalları ile önemli kırılmalar yaşamıştır. Osmanlıdaki Jöntürkler (Genç Osmanlılar) hareketinden etkilenerek Yaş Hiveliler adını alan hareket, Bolşevik ihtilalının etkisiyle hanlık idaresini hedef alan siyasi nitelikli devrimci bir harekete dönüşmüştür. Amaçları ülkelerini hanlık idaresi ve Çarlık Rusya'nın baskısından kurtararak çağın gereği demokratik bir devlet kurmak olan Yaş Hivelilerin, bu amaçlarını gerçekleştirmek için Bolşeviklerden yardım istemeleri, Yaş Hiveliler hareketinin kaderini tayin etmiştir. Sözde, halk devrimini gerçekleştirmek isteyenlere yardım etmek için Hive'yi işgal eden kızıl ordu, 1920 yılında hanlık rejimini yıkarak Yaş Hiveliler İhtilal Komitesi kontrolünde Harezm Şuralar Cumhuriyetini kurmuştur. Fakat Sovyetler bu cumhuriyeti daha fazla yaşamasına müsaade etmeyerek 1924 yılında lağvedince Yaş Hiveliler hareketi nihai hedefine ulaşamamıştır.

Kudüs Rum Patrikhanesi

Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 285 · Sayfa: 675-712 · DOI: 10.37879/belleten.2015.675
Tam Metin
Osmanlı Devleti'nde en eski ve bağımsız Rum patrikhaneleri olarak İstanbul, İskenderiye, Antakya ve Kudüs Patrikhaneleri bulunmaktadır. Bu dört patrikhane içinde Kudüs Rum Patrikhanesi, Filistin'in en eski ve en büyük kilisesi olarak Kudüs patrikleri arasında en yüksek statüye sahiptir. Havarilerin günlüklerinde, patrikhanenin geçmişi Hz. İsa'ya kadar geri gitmektedir. Doğu Roma, 451 yılındaki Kadıköy Konsili'nde, Doğu Kiliseleri'nin yerel hiyerarşisinde Kudüs Piskoposluğu'nu müstakil bir patriklik statüsüne getirdi. Böylece Kudüs Rum Patrikhanesi kurulmuş oldu. Kudüs Rum Patrikhanesi, Hz. İsa'nın öğrenildiği, onun acı çektiği ve göğe yükseldiği kutsal yer üzerinde kurulduğu kabul edildiğinden dolayı her zaman evrensel Hristiyan imajında farklı bir sembolik etkiye ve öneme sahip olmuştur. Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı hâkimiyetine giren patrikhaneye, birçok imtiyaz ve muafiyetler tanınmıştır. Bu muafiyet ve imtiyazlar devletin yıkılışına kadar devam etmiştir. 1856 Islahat Fermanı'nın getirdiği yeniliklerden patrikhane de nasibini almış ve 1875 yılında Kudüs Rum Patrikhanesi Nizamnamesi hazırlanmıştır. Bu çalışmada, Kudüs Rum Patrikhanesi'nin kuruluşu, genel yapısı ve 1875 yılındaki nizamnamesi ele alınacaktır.

Cumhuriyet Döneminde Türkiye ile Almanya Arasındaki Silah Ticareti 1923-1945

Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 285 · Sayfa: 761-782 · DOI: 10.37879/belleten.2015.761
Tam Metin
Türkiye ve Almanya arasında silah ve mühimmat ticareti alanında Osmanlı döneminde kurulan ilişkiler 1923'ten sonra da devam etmiştir. Türkiye, bu kez daha önce olduğu gibi silahları doğrudan Almanya'dan ithal etmek yerine bu silahları kendi ülkesinde üretebilmek için Alman yardımlarıyla fabrika yapımına yönelmiştir. Diğer yandan Alman silah üreticileri, Versay Anlaşması hükümleri gereğince kendi ülkelerinde yapamadıkları silah üretimini Almanya dışında yaparak kâr elde etmek istediklerinden Türkiye'yi doğal bir ortak olarak görmüşlerdir. Türkiye ve Almanya arasındaki silah ticaretinin (1923-1945) ele alındığı bu çalışma ağırlıklı olarak "Almanya Dışişleri Bakanlığı Politik Arşivinden" elde edilen bilgilere dayanmaktadır.

Bir Doğu Bilimcinin Gözüyle İstanbul Kütüphaneleri

Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 285 · Sayfa: 659-674 · DOI: 10.37879/belleten.2015.659
Tam Metin
Bu çalışma Temmuz-Eylül 1875 arası İstanbul'a gelerek İbn Yaiş'in Şerh-i Mufassal-ı Zemahşeri adlı eseri ile ilgili bazı vakıf kütüphanelerinde çalışmalar yapan Gustav Jahn'ın kendisine burs veren kuruluş olan Sosyal-Eğitim ve Sağlık İşleri Bakanlığına (Minister der Geistlichen, Unterrichts und Medizinalangelegenheiten) gönderdiği raporun çevirisi yer almaktadır. Bir doğu bilimci olan Gustav Jahn raporunda araştırma yaptığı İstanbul Kütüphaneleri ile ilgili dikkat çekici bilgiler verirken çalışma ve kütüphanelere giriş izni alma sürecini anlatmaktadır. Rapor, XIX. yüzyılda İstanbul kütüphanelerinin hizmetleri ve genel durumları ile ilgili önemli bilgiler vermektedir.

Kalkınmanın Önemli Bir Unsuru, Kuruluşundan 50. Yılına Türkiye’de Çimento Sanayi (1910-1960)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2015, Cilt XXXI, Sayı 92 · Sayfa: 113-164
Tam Metin
Bu araştırma 1910 yılında Darıca'da Arslan Çimento Fabrikasının kurulmasıyla ilk adımı atılan çimento sanayinin 1960 yılına kadar olan 50 yıllık sürede tesis edilen fabrikalarının üretim faaliyetleriyle ekonomiye sağladığı katkıların incelenmesi üzerinedir. Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinden başlayarak Demokrat Parti iktidarının sona erdiği 1960 yılına kadar olan çimento sanayi alanında yaşanan gelişmelerin sırayla 1910-1929 yılları arasında özel sermaye tarafından kurulan çimento fabrikaları ve bunların üretim faaliyetleriyle 1929 Dünya Ekonomik Krizi ve II. Dünya Savaşının (1939-1945) çimento sanayinin gelişimine yansımalarının incelenmesi hedeflenmiştir. DP'nin kurulması ve 1950 yılında iktidara gelmesiyle çimento sanayiinde yaşanan gelişmelerin Türkiye'de kalkınmaya olan etkisinin daha önceki dönemlerle karşılaştırmalı olarak incelenmesi de ortaya konmuştur. Çalışmanın konusu hakkında özellikle 1950-1960 dönemi için var olan literatür boşluğu birincil kaynakların kullanılması vasıtasıyla doldurulmuştur. Konu incelenirken dönemin Türkiye'si ve dünyanın içinde bulunduğu ekonomik şartlar göz önüne alınmış bu şartlara paralel olarak gerekli değerlendirmeler yapılmıştır. 1910-1950 yılları arası yaşanan Birinci Dünya Savaşı, 1929 Dünya Ekonomik Krizi ve II. Dünya Savaşı koşullarının ülkeyi ekonomik sıkıntıya sokması çimento sanayinin sermaye birikimine ve gelişimine engel olmuş fabrika sayıları ve üretim miktarları mahdut kalmıştır.1950-1960 yıllarında DP'nin iktidara gelmesiyle çimento sanayiinde altın yılların başladığı müşahede edilmektedir. Ülkede girişilen yoğun bayındırlık hareketlerinin çimento talebini artırmasıyla hız kazanan bu sürece DP döneminde, devlet sermayesiyle yedi ve özel sermaye ile kurulan üç çimento fabrikasına daha önceden işletmeye açılmış bir devlet ve üç özel sermaye yatırımı çimento fabrikalarının iştirakiyle fabrika sayısı 14'e ulaşmıştır. Böylece 1910-1950 yıllarına kıyasla DP'nin 1950-1960 yılları arasındaki on yıllık iktidarı döneminde çimento sanayiinde daha iyi bir gelişme süreci yaşanmıştır.

Makbule Atadan’ın Mustafa Kemal Atatürk’ün Mirasına Yaklaşımı

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2015, Cilt XXXI, Sayı 92 · Sayfa: 77-112
Tam Metin

Atatürk 11 Haziran 1937'de çiftliklerini Hazineye, 5 Eylül 1938 tarihli vasiyetiyle para, hisse senetleri, Çankaya'daki menkul ve gayrimenkullerini belli şartlar altında Cumhuriyet Halk Partisine bağışladı.

Atatürk, kendisine hediye edilen evlerden Bursa'daki köşkünü Şubat 1938'de Bursa Belediyesine bağışladığını açıklamıştı. Hastalığı sırasında İstanbul'da vasiyetini yazarken, diğer evlerini de Ankara'ya döndüğünde bağışlamaya karar vermişti. Ancak Ankara'ya dönemedi.

Atatürk'ün vefatı sonrasında Bursa'daki de dâhil olmak üzere bütün evleri Makbule (Boysan) Atadan'a kaldı. Oysa Atatürk mal varlığını Makbule Hanım'a bırakmadan bağışlamayı istemiş, bu amaçla 1933'te özel bir kanun hazırlanmıştı.

Makbule Atadan Atatürk'ün bilinen vasiyetinin gerçek olmadığını, bu vasiyete inanmadığını açıklamıştır. Vasiyete inanmama nedeni, kendisine daha fazla şeyin bırakılacağı yönündeki beklentisiydi. Bununla birlikte, Atatürk'ün çiftliklerini Hazineye bağışlamasını kendisi de istemiştir.

Makbule Atadan, Atatürk'ten kendisine kalanlarla ve vasiyetle bağlanan aylık 1.000 lira ile geçinemedi. Sağlığının da bozulması sonrasında, kendisinin talebi üzerine, Atatürk'ün vatana yaptığı hizmetlerden dolayı 1948 yılında Makbule Atadan'a devlet tarafından 1.000 lira maaş bağlandı.

18 Ocak 1956'da vefat ettiğinde, bütün devlet erkânının katılımıyla Atatürk'ün kız kardeşine resmi bir cenaze töreni düzenlendi. Makbule Atadan vefat ettiğinde geride değerli bir miras bırakmamıştı.