328 sonuç bulundu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- Ottoman Empire 14
- Osmanlı 13
- Ottoman 12
- Osmanlı Devleti 11
- Türkiye 7
- İstanbul 6
- Millî Mücadele 5
- Anadolu 4
- Anatolia 4
- Architecture 4
Daily Life Encounters between the Byzantines and the Ottomans
Belleten · 2024, Cilt 88, Sayı 312 · Sayfa: 407-433 · DOI: 10.37879/belleten.2024.407
Özet
Tam Metin
The Byzantines and the Ottomans were both rivals and neighbours. They were also in close cultural contact: they observed each other’s customs, clothing and food. Byzantine literary texts from this period, such as histories and dialogues on Christianity and Islam, are invaluable sources in this sphere, offering insight not only into these respective religions but also providing many instances of cultural encounters. This paper presents some vignettes of daily life encounters between the Byzantines and the Ottomans, especially exploring the Byzantines’ perception of the Ottomans’ customs and food. We will analyse selected passages from the history of John VI Kantakouzenos and the dialogues of Gregory Palamas and Manuel II Palaiologos from this perspective. We will discuss the authors’ perception and representation of the Ottomans as the “other” through depictions of food, customs and daily life routines. Furthermore, these accounts will be supplemented with some key travellers’ accounts, such as those of Ruy Gonzalez de Clavjio and Bertrandon de la Broqiuère. The representations of the Ottomans in these travellers’ accounts will be compared with those of the Byzantine authors. At the same time, the insights they offer into the lives of the Byzantines and the Ottomans will also be investigated.
Russian-Turkmen Struggle Over Ashuradeh Island in the Caspian Sea in 19th Century
Belleten · 2024, Cilt 88, Sayı 312 · Sayfa: 449-475 · DOI: 10.37879/belleten.2024.449
Özet
Tam Metin
From the 19th century onwards, Tsarist Russia began to dominate a wide area in Turkestan through economic and military incursions. While it carried out commercial activities in the coastal cities and peninsulas in the west and east of the Caspian Sea, it also went on to capture these regions, building military bases at strategic points. One place that the Russians considered of vital importance to capture was Ashuradeh Island. Located in the south of the Caspian Sea, this island, which facilitated access to Iran and Turkestan, was close to many trading ports, as well as being of crucial importance militarily. While the Russians were initially engaged in commercial activities there, they soon seized this region and turned it into a base. From 1838 onwards two distinct developments compounded Russian objectives in the area: on the one hand, conflicts between the Russian naval forces and the Yamut Turkmens, the indigenous people of the island; on the other, a diplomatic crisis between the Russian and Iranian governments. This study analyses the process of the occupation of Ashuradeh Island by Tsarist Russia, the conflicts between the Yamut Turkmens and Tsarist Russia from 1836 to 1873, the development of Russian influence on the island vis-à-vis Iran, and the general situation of the Turkmens during this period. Using British archival materials, personal notes of Russian soldiers and ambassadorial reports, this study evaluates the effects of the occupation of Ashuradeh Island, which served as an important base for Tsarist Russia’s military activities in Turkestan, on Russia, Iran, Britain and the Turkmens in the region.
Salonica Fire of 1890 and its Impacts on the Transformation of the City
Belleten · 2024, Cilt 88, Sayı 312 · Sayfa: 513-540 · DOI: 10.37879/belleten.2024.513
Özet
Tam Metin
This study aims to evaluate the 1890 Salonica fire and its effects on the development of the city. Fires caused by natural causes or human error were part of everyday life in Salonica. Small fires were common for everyday life. But when fires grew, the consequences became devastating. The narrow and dead-end streets most affected by the fires were the Jewish quarters in the city center, where wooden houses were located. The existing wooden building stock of these neighbourhoods was the most important cause of the fires. These neighborhoods, with their old and wooden buildings, did not match the new modern face of the city. These neighborhoods had to be transformed according to the new urbanism and the zoning law of 1882. However, due to the current property situation of the region and the high cost of expropriation, the Municipality of Salonica could not enter these areas. At this point, the fire of 1890 was a turning point for the city. The fire caused a major humanitarian disaster, leaving thousands of people homeless. But the fire was an opportunity for the transformation of Salonica. The fire destroyed some of the Jewish neighborhoods with wooden buildings in the city center. The Municipality of Salonica, using the authority given by the zoning law of 1882, prohibited reconstruction in the area and prepared maps of the area. The burned areas were rebuilt according to the understanding of modern urbanism. This transformation marked the final phase of Salonica’s modernization.
I. Erzurum Antlaşmasının (1823) Meclis-i Mükâleme Mazbatası
Belgeler · 2024, Cilt XXXIX, Sayı 43 · Sayfa: 1-14 · DOI: 10.37879/belgeler.2024.1
Özet
Tam Metin
XIX. yüzyılın başından itibaren sınır, ticaret ve aşiretler gibi meseleler dolayısıyla anlaşmazlıklar yaşayan Osmanlı ve İran devletleri, 1820 yılının sonundan itibaren bu anlaşmazlıkları silahlı mücadeleyle çözme yoluna gitti. İran Devleti’nin Veliaht Şehzadesi Abbas Mirza’nın Kars ve Bayezid sınırından Osmanlı topraklarına gerçekleştirdiği saldırılar, iki ülkeyi kaçınılmaz bir savaşa itti. Yaklaşık üç yıl devam eden savaş, Şark ve Bağdat cephelerinde cereyan etti. Büyük oranda Osmanlı ve İran devletlerinin sınır hattında konargöçer olarak yaşayan Kürt aşiretlerinin kimin tebaası olduğu noktasında uzlaşamayan iki devleti tam barışa sevk eden gelişmeler ise, 1823 yılından itibaren başladı. İran’dan gelen elçiler, Osmanlı Devleti’ni, yapılacak barış antlaşmasıyla sorunların çözümüne ikna etmek ve savaş hâline son vermek için çabaladılar. Elçilerin masaya çekmeyi başardığı Osmanlı Devleti’nde antlaşma müzakerelerini yürütmek için Erzurum Valisi Rauf Paşa görevlendirildi. İran ise müzakereler için Muhammed Ali Aştiyani’yi tayin etti. İki devlet arasındaki savaşı bitiren ve barışı tesis eden 1823 I. Erzurum Antlaşması’nın maddelerini oluşturacak metnin müzakereleri, Erzurum’daki valilik sarayında 22 Temmuz 1823 tarihinde gerçekleşti ve görüşmeler neticesinde anlaşmaya varılan hususların maddeler hâline getirilmesine karar verildi. Bu çalışmada, Osmanlı ve İran devletlerini savaşa götüren süreç; savaş, iki ülke arasında barış için başlayan diplomatik çabalar ve müzakereler esnasında yaşanan tartışmalara yer veren bilgiler sunulduktan sonra, mükâleme mazbatasının transkripsiyonuna yer verilecektir.
III. Mustafa’nın Bostancılar Ocağı Kütüphanesi ve Vakfettiği Kitaplar
Belgeler · 2024, Cilt XXXIX, Sayı 43 · Sayfa: 15-77 · DOI: 10.37879/belgeler.2024.15
Özet
Tam Metin
III. Mustafa tarafından kurulan Bostancılar Ocağı Kütüphanesi hakkında bazı bilgiler bulunuyorsa da söz konusu kütüphane ile ilgili şimdiye dek müstakil ve kapsamlı bir inceleme yapılmamıştır. Osmanlı kütüphaneciliğinin zirveye çıktığı XVIII. yüzyılda tesis edilmiş olan bu kütüphane hakkındaki bilgilerin sınırlı oluşu ve kitaplarının kataloğunun yayınlanmamış olması da adı geçen kütüphanenin kültürel değerinin anlaşılmasını güçleştirmiştir.
Osmanlı kütüphaneciliğine katkıda bulunmak amacıyla vakfiye ve arşiv kaynakları temel alınarak kaleme alınan bu makale; giriş, iki ana bölüm ve eklerden oluşmaktadır. Giriş kısmında kısaca III. Mustafa’nın hayatından bahsederek onun kitaplara duyduğu ilgiyi açıklayacak ve XVIII. yüzyılın ilk yarısında padişahlar tarafından kurulan kütüphanelere ait örnekleri sunacağız. Birinci bölümde Bostancılar Ocağı Kütüphanesi’nin kuruluşu, işleyişi, personelleri, personel ücretleri, fizikî yapısı ve kütüphanedeki kitapların Lâleli Kütüphanesi’ne aktarılma sürecini değerlendireceğiz. İkinci bölümde ise kütüphanenin kataloğunu tanıttıktan sonra kitaplarla ilgili istatistiksel bilgiler verecek, vakfedilen kitapların hangi konulara ait olduğunu belirtecek ve ana hatlarıyla kitapların özelliklerine değineceğiz. Ekler bölümünde de kütüphanede bulunan kitapların tam listesini, kütüphaneye ait muhasebe kayıtları ile kütüphane kitaplarının Lâleli Kütüphanesi’ne taşınması sürecine dair belgeleri neşredeceğiz.
Kozmopolit Bir Osmanlı’nın Napoléon Harpleri Sırasında Dış Politikaya Dair Gözlemleri
Belgeler · 2024, Cilt XXXIX, Sayı 43 · Sayfa: 79-230 · DOI: 10.37879/belgeler.2024.79
Özet
Tam Metin
Bu çalışma Safiyesultanzâde İshâk Bey tarafından Sadrazam Yusuf Ziya Paşa’nın ikinci sadaretinin başlarında (1809) kaleme alınmış olan bir risâleyi konu almaktadır. Saray hizmetlilerinden olan İshâk Bey, Cezayirli Gazi Hasan Paşa ile yaşadığı çatışmanın ardından zorunlu Avrupa seyahatlerine başlamıştır. Şehzâde (III.) Selim ile XVI. Louis arasındaki mektuplaşmada rol alan önemli karakterlerden birisi olan İshâk Bey, III. Selim’in tahta çıkışının ardından yeniden İstanbul’a döner. Ancak 1790 senesinde bir kez daha sürgüne gönderilen İshâk Bey, 1793’de affedilir ve İstanbul’a geri dönmesine izin verilir. Kaptan-ı Derya Küçük Hüseyin Paşa’nın hanesine katılan İshâk Bey, Napoléon’un Mısır işgali sırasında gerçekleşen diplomatik müzakerelerde aktif bir rol üstlenir. Küçük Hüseyin Paşa’nın ölümünün ardından bir kez daha hâmisiz kalan İshâk Bey, İngiltere Donanması’nın 1807’de İstanbul’a gerçekleştirdiği saldırı esnasında yürütülen müzakerelere katılır. Bu çalışma çerçevesinde neşredilen risâle, Yusuf Ziya Paşa’nın, İshâk Bey’den devletler arası ilişkilerde yaşanan gelişmelere dair bilgi istemesi üzerine yazılmıştır. Ağırlıklı olarak üçüncü ve dördüncü koalisyon harpleri esnasındaki diplomatik gelişmeleri ele alan risâle, Yusuf Ziya Paşa’ya İstanbul’dan uzak kaldığı dönemdeki uluslararası durumu tasvir etmeyi amaçlamaktadır. Çalışmanın ilk bölümünde risâlenin bulunduğu mecmua konusunda bilgi verildikten sonra metnin içeriği tartışılmaktadır. Avrupa tarihi ve devletler arası ilişkiler hususunda önemli bilgiler veren müellifin tespiti ve sahip olduğu donanımın tartışılmasının ardından, yazar ve muhatabı arasındaki ilişki ele alınmaktadır. Makalenin ikinci bölümünde metnin transkripsiyonuna ve tıpkı baskısına yer verilmektedir.
FOTOĞRAFLARIN TANIKLIĞI: BİRECİK ULU CAMİİ ÜZERİNE BAZI DÜŞÜNCELER
Arış · 2024, Sayı 24 · Sayfa: 38-65 · DOI: 10.32704/akmbaris.2024.191
Özet
Tam Metin
Fırat nehrine hâkim kalesi ve vaktiyle kenti çevrelediği anlaşılmakla birlikte zamanla büyük ölçüde ortadan kalkmış dış surları ile olduğu kadar günümüze ancak ikisi ulaşabilmiş ve mahallinde “Urfa Kapısı” (Bâb-ı Ruha) ve “Meçan Kapısı” (Vâdi-i Ceng) diye de bilinen ve kitâbelerinden Memlûk Sultanı Kayıtbay tarafından 15.yüzyılın sonlarında inşa ettirildiği anlaşılan kent kapılarıyla dikkati çeken kent, Osmanlı çağında ve 16.yüzyılda Halep ve Bağdat’ın iskelesi olarak gemi kerestesi, silâh, cephâne, barut ve ticâri emtianın depolandığı bir yerleşme olduğu gibi, başta Hindistan’dan gelen baharat ve ipek olmak üzere Uzakdoğu mallarının kervanlarla taşınarak Haleb ve Şam yoluyla Trablus, İskenderun ve Payas gibi Akdeniz limanlarına nakledildiği İpek yolu üzerindeki önemli bir kavşak noktası olma özelliğini de yüzyıllar boyunca korumuştur.
Yerleşmenin kuzey-batı yönünde yükselerek Ortaçağ kentini taçlandıran tarihî kalenin güney eteklerinde ve vaktiyle Fırat nehri kıyısında yer aldığı anlaşılan Ulu Cami, kuzey-güney önünde uzanan dikdörtgen planlı bir oturum alanına yayılan ve farklı tarihlerde gerçekleştirilen tâmir, tâdil ve tevsii işlemleriyle günümüze ulaşan çeşitli yapılar topluluğunun oluşturduğu bir manzumedir. Hâlihazırda sıkışık ve düzensiz bir kentsel alanda ve etrafı üç yönden konutlarla çevrili durumdaki yapının, geçmişte Fırat nehri kenarında yer alan batı cephesinin tamamı, kenti batı sahili boyunca kateden geniş bir cadde oluşturulmak amacıyla 1970’li yılların başında doldurulmuş; bu fizikî değişiklik sırasında, anılan cephenin aslî unsurları da caddenin dolgu toprak kotunun altında bırakılmıştır.
“Birecik Ulu Camii” olarak yayınlara geçen, buna karşılık Max von Oppenheim tarafından 1909 yılında yayımlanan “Inschriften aus Syrien, Mesopotamien und Kleinasien” adlı kitap için 1899 yılında çekilmiş ve “Moschee ed Tekkije el Bahrije” (Bahriye Tekkesi Camii) ibâresiyle kaydedilmiş olan yapı, farklı tarihlerde gerçekleştirildiği anlaşılan fizikî müdâhaleler dolayısıyla aslî plan ve strüktürel özelliklerini zamanla kaybetmiş; kezâ, fotoğraflarla belgelendiği 19.yüzyılın sonlarındaki görünümü de, içinde yer aldığı tarihî kentsel mekânla birlikte zaman içerisinde büyük değişikliklere uğramıştır. Buna karşılık, manzumeyi oluşturan yapılar topluluğunun hâlihazır plan ögeleri ve kimi mekânsal düzenlemeler ile 19.yüzyılın sonlarından itibaren çekilmiş fotoğraflarına bakılarak restitütif bir değerlendirme yapılabilmesi imkânı yine de bulunabilir. Strüktürel özellikleri kadar, sözkonusu fotoğraflar da, Birecik Ulu Camii’nin, bir bütün olarak, geç Osmanlı çağında gerçekleştirilen inşa faaliyetlerinin bir ürünü olduğuna tanıklık etmektedir.
KARKAMIŞ TREN İSTASYONU’NUN KORUMA DURUMU’NA YÖNELİK BİR ANALİZ
Arış · 2024, Sayı 24 · Sayfa: 4-17 · DOI: 10.32704/akmbaris.2024.189
Özet
Tam Metin
İstanbul - Bağdat - Hicaz demiryolu ağının kesişiminde yer alan Karkamış Tren İstasyonu, tarihî olarak birçok önemli olaya tanıklık etmiştir. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Türk Kurtuluş Savaşı yıllarında imzalanan Ankara Anlaşması ile Suriye – Türkiye sınır hattını belirleyen Çobanbey - Nusaybin demiryolu hattının bir istasyonu olarak devlet sınırını tanımlamıştır. İlerleyen dönemde, 1980’li yıllardan itibaren Orta Doğu’nun istikrarsız durumundan olumsuz etkilenmiş, yurt dışı yönlü seferlerde sürekli olarak aksaklıklar yaşanmıştır. Suriye Arap Cumhuriyeti’nde 2011 yılında çıkan iç savaş, istasyonun yer aldığı demiryolu hattının yapısı gereği Irak Cumhuriyeti yönlü seferlerin de durmasına yol açmış ve Karkamış Tren İstasyonu’nun yalnızca yurt içi seferlerde kullanılmasına sebep olmuştur. Kullanımı önemli ölçüde azalan istasyonda koruma durumu sorunları ortaya çıkmıştır. Çalışmada, Karkamış Tren İstasyonu’nun koruma durumuna yönelik SWOT Analizi’ne dayalı bir araştırma yürütülmüş ve değerlendirmelerde bulunulmuştur. İstasyonun koruma durumunu olumsuz yönde etkileyen faktörlerin, Orta Doğu’nun içinde bulunduğu istikrarsız durumdan kaynaklandığı tespit edilmiştir. İstasyonun Karkamış Antik Kenti ve Karkamış Sınır Kapısı gibi iki önemli çekim noktasına komşu olmasının ve istasyonun yer aldığı demiryolu hattı üzerinde son yıllarda gerçekleştirilen bakım, onarım ve yenileme çalışmalarının istasyon için önemli fırsatlar olduğu görülmüştür. Devam eden Suriye İç Savaşı’nın sonlanması halinde istasyonun jeopolitik önemini yansıtabileceği ve uluslararası kültürel ziyaretçiler için cazip bir durak ve önemli bir destinasyon olabileceği sonucuna varılmıştır.
19. YÜZYILDAN KALMA KRİSTAL BİR CAM TABAK
Arış · 2024, Sayı 24 · Sayfa: 18-37 · DOI: 10.32704/akmbaris.2024.190
Özet
Tam Metin
Çalışmaya konu olan kristal cam tabak 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli depremlerde yıkılan Kahramanmaraş Ulu Cami minaresinden elde edilmiştir.6 Şubat 2023’teGüneydoğu Anadolu bölgesindeki on ili (Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman, Şanlıurfa, Gaziantep, Adana, Osmaniye, Kilis, Diyarbakır, Malatya) kapsayan geniş bir alanda art arda gerçekleşen ve büyük yıkımlara neden olan iki büyük deprem yaşanmıştır. Kahramanmaraş merkezli bu depremlerde Kahramanmaraş Ulu Cami ağır hasar almış ve minaresi yıkılmıştır. Caminin minaresinde bacini olarak kullanılmış kristal bir cam tabak ve beraberindeki Willow Pattern seramik tabaklar, depremden sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından başlatılan “Deprem Enkaz Kazı Çalışmaları” sırasında bağlı bulundukları kesme taşlarla birlikte yıkılan molozlar arasında tespit edilmiştir. Bu tabaklar araştırmacıların genelde üzerinde durmadığı ancak oldukça önemli eserlerdir. Anadolu’da bacini süslemeli eserler arasında ilk defa cam tabak kullanımına rastladığımız söz konusu eser, günümüze kadar hiç dikkate alınmamış ve araştırılmamıştır. Çalışmanın amacı 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli depremlerde yıkılan minareden koparak düşen ve incelenebilir duruma gelen bu tabağı bilimsel bir şekilde ele almak, belgelemek, tarihlendirmek ve ayrıntılı olarak açıklamaktır. Kristal cam tabak üzerinden cam endüstrisinde gerçekleşen gelişmelerin ortaya konulması ve toplumsal beğenilerin irdelenerek çeşitli alanlarda fikir edinilmesini sağlamaktır. Ayrıca bu tabağın menşeini, üretim yeri ve uygulama teknikleriyle Osmanlı Devleti ve Avrupalı Devletler arasındaki ticari faaliyetleri aydınlatmaktır.
FOLKLORİK SERAMİK BİBLOLAR
Arış · 2024, Sayı 24 · Sayfa: 106-127 · DOI: 10.32704/akmbaris.2024.194
Özet
Tam Metin
Anadolu kültürünün en köklü unsurlarından birisi olan giyim kuşam kültürü büyük zenginliğe sahiptir. Bu zenginlik yedi coğrafi bölgenin yanı sıra illerde, bağlı bulunduğu ilçelerde ve hatta köylerde bile benzer ve farklı yönleriyle göze çarpmaktadır. Söz konusu zenginlik bağlı bulunduğu yerin yaşamı, inançları ve gelenekleriyle şekillenmektedir. Ancak içinde bulunduğumuz çağın etkileriyle geleneklerin değişmesi, buna bağlı olarak modanın da evrimleşmesiyle giyim kuşam kültürü zamanla değişmektedir. Çoğu giyim geleneği yok olmuş veya yok olmaya yüz tutmuştur. Tamamen yok olan giyim kültürüne ait bilgilere kayıtlar üzerinden ulaşılmaktadır. Bu makalede kaybolmaya yüz tutmuş olan Anadolu folklorik giyim kuşam kültürünün seramik biblolar üzerinden izi sürülmektedir.
Anadolu’da seramik sanatının tarihi incelendiğinde figürlü objeler olarak ilk örneklerin Ana Tanrıça heykelcikleri ile başladığı görülmektedir. Sonraki dönemlerde mezar hediyesi, oyuncak ve biblo gibi figürlerle devam etmiştir. Bu çalışmada tarihsel süreçte üretilen figürlü objeler ele alınarak 12. yüzyıldan itibaren üretilen seramik biblolar Anadolu folklorik giysileri açısından incelenmiştir. Çalışma kapsamında özellikle kadın folklorik giysilerinin ele alındığı Türkiye’deki dört coğrafi bölgeden Ankara, Ardahan, Bursa, Çanakkale, Tokat ve Yozgat illerine ait folklorik giysili biblolar seçilmiştir. Çalışmanın amacı ve buna bağlı önemi, kaybolmaya yüz tutmuş geleneksel kültüre dikkat çekmek, gelecek nesillere farklı sanat disiplini aracılığı ile ilgili kültürün tanıtımını sağlamak ve Türkiye’de üretilen biblo geleneğinin mevcut durumunu ortaya koymaktır.
Sonuç olarak Avrupa’da çeşitli fabrikaların üretimi olan Anadolu’ya özgü ilk bibloların, kaliteli ve ince işçilikleriyle porselenden yapıldıkları görülmüştür. Biblolarda Osmanlı Dönemi’nin giyim kuşam kültürü ile saray halkının betimlendiği anlaşılmıştır. 12. yüzyıldan başlamak üzere Anadolu’da üretilen örneklerin çoğunlukla çini ve seramik olarak düşük dereceli bünyeler olduğu, yine o dönemin geleneksel unsurlarının biblolar üzerinde sergilendiği bilgisine ulaşılmıştır. Günümüz örnekleri arasından seçilen altı farklı ilin folklorik biblo figürlerinde; her bir figürün üzerinde ayırt edici giysi özelliklerinin betimlenmiş olduğu gerek kumaşlardaki ayrıntıdan gerekse aksesuarlar açısından ince işçilik örneklerinin dikkat çektiği görülmüştür.