90 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- Osmanlı 5
- Osmanlı Devleti 5
- Ottoman Empire 5
- Ottoman 4
- Architecture 3
- Lycia 3
- Lykia 3
- Millî Mücadele 3
- Mimari 3
- Abbas Hilmi Pasha. 2
Britanya Mandası Altında Kudüs’te Kamusallık: Mir’âtu’ş-şark Gazetesi Örneği (1919-1925)
Belleten · 2025, Cilt 89, Sayı 315 · Sayfa: 767-818 · DOI: 10.37879/belleten.2025.767
Özet
Tam Metin
Mandater Filistin Dönemi (1919-1948), hem toplumsal hem de siyasal açıdan dönüşüm süreçlerinin yoğun yaşandığı bir tarihsel kesiti temsil eder. Bu çalışma, yazılı basının bu dönüşümlerdeki kritik rolünü, Mir’âtü’ş-Şark gazetesi özelinde incelemektedir. Habermas’ın “edebî kamusal alan” kavramını teorik bir temel olarak alan araştırma, 1919-1925 yılları arasında Filistin toplumunda yazınsal kamusallığın nasıl şekillendiğini, siyasal bilincin inşası ve mekânsal aidiyetlerin oluşumu açısından ele almaktadır. Makale, yazılı basının Mandater Filistin’de kamusal alanın şekillenmesindeki özgül etkisini analiz etmeyi amaçlamaktadır. Özellikle Mir’âtü’ş-Şark gazetesinin siyasal, toplumsal ve kültürel tartışmalara nasıl aracılık ettiğini, farklı toplumsal gruplar arasında bir diyalog zemini oluşturma kapasitesini ve modern Filistin kimliğinin inşasındaki yerini ortaya koymayı hedeflemektedir. Araştırma, gazete arşivlerine dayalı bir içerik analizi yöntemiyle gerçekleştirilmiştir. Ayrıca dönemin siyasal ve toplumsal bağlamını derinlemesine anlamak için Mandater Filistin tarihi üzerine yapılmış akademik çalışmalar ve ikincil kaynaklardan destek alınmıştır.
Çalışma, Mir’âtü’ş-Şark gazetesinin yalnızca bir haber kaynağı değil, aynı zamanda Mandater Filistin’de kamusal tartışmaların şekillendiği önemli bir yazınsal alan olduğunu göstermektedir. Gazete, toplumu yerel ve küresel olaylara ilişkin bilgilendirmenin ötesine geçerek, siyasal farkındalığı artıran, toplumsal dayanışmayı güçlendiren ve mekânsal aidiyet duygusunu pekiştiren bir platform hâline gelmiştir. Bu bağlamda Mir’âtü’ş-Şark gazetesi, modern Filistin’in siyasal ve kültürel kimliğinin inşasında hayati bir rol oynamıştır.
Bu bağlamda gelecekte yapılacak araştırmalarda, Mir’âtü’ş-Şark gibi yayınlarla birlikte dönemin diğer basın organlarının da incelenmesi, yazınsal kamusallığın farklı dinamiklerini daha geniş bir perspektifle ele alma imkânı sunabilir. Ayrıca, Mandater Filistin basınının toplumsal ve siyasal hadiseler çerçevesindeki dönüşümlerinin karşılaştırmalı bir analizi, mekânsal ve yazınsal kamusallık arasındaki süreklilikleri ve kopuşları anlamaya yönelik yeni yollar açabilir.
İngiliz Genelkurmayının Rapor ve Analizlerine Göre Türk Kurtuluş Savaşı
Belleten · 2025, Cilt 89, Sayı 315 · Sayfa: 719-765 · DOI: 10.37879/belleten.2025.719
Özet
Tam Metin
Türk Ordusu ile Yunan Ordusu arasında Ocak 1921’de I. İnönü Muharebesi ile başlayan sıcak muharebe dönemi, 1922 Ağustos ayında başlayan Büyük Taarruz ile son bulmuştur. 1921-1922 yılları arasındaki Türk ve Yunan orduları arasındaki savaşı yakından takip eden İngiltere Genelkurmay Başkanlığı, bir dizi rapor ve değerlendirme yazısı hazırlayarak bunları belli aralıklarla Savaş Bakanlığı aracılığıyla kabineye sunmuştur. Raporların içeriği incelendiğinde, yapılan değerlendirmelerin genel olarak gerçekçi analizler ve önemli uyarılar içerdiği, askerî bakış açısından derinlemesine değerlendirmeler sunduğu görülmektedir. Türkiye’ye uygulanan sert işgal politikalarını doğru bulmayan Genelkurmay Başkanlığı, Yunan ordusunun Anadolu’yu işgal etmesine ise kesin olarak karşı çıkmıştır. Hazırlanan raporlarda genel olarak Yunan ordusuna güvenilmemesi gerektiği ve Türk ordusu karşısında galip gelemeyecekleri üzerinde durulurken, İngiltere’nin çıkarları gereği Yunanlılar yerine Türklerle dost olunması gerektiği savunulmuştur. Ancak Genelkurmay Başkanlığının yaptığı doğru analizler ve uyarılar, Başbakan Lloyd George tarafından dikkate alınmamış ve Yunanlıların Anadolu’daki işgal alanını genişletmesine destek verilmiştir. Lloyd George’un bu tavrı, İngiltere’nin uzun vadeli stratejik çıkarlarına zarar vermiş ve bölgedeki dengeleri olumsuz etkilemiştir. Tarihsel değeri yüksek olan bu raporlar, İngiltere’nin Türkiye politikasındaki stratejik hatalarını ve bunun sonuçlarını anlamak açısından önemlidir. Kurtuluş Savaşı’nın seyrini anlamak ve İngiliz politikacılar ile askerler arasındaki görüş ayrılıklarını ortaya koyarak, olayları farklı bir perspektiften değerlendirmek adına önemli bir kaynak teşkil etmektedir. Bu bağlamda, İngiliz Genelkurmayının analizleri, yalnızca dönemin askerî stratejilerini değil, aynı zamanda politik kararların sahadaki yansımalarını da gözler önüne sermektedir.
VI. Leo’nun Taktika İsimli Eserindeki Deniz Harbine Dair Bölümünün Tercümesi, Notlandırılması ve Değerlendirilmesi
Belgeler · 2025, Cilt XLI, Sayı 45 · Sayfa: 1-64 · DOI: 10.37879/belgeler.2025.1
Özet
Tam Metin
Büyük olasılıkla muharebe meydanına hiç ayak basmamış olsa da Bizans İmparatoru VI. Leo (Bilge, ὁ Σοφός) (886-912) antik çağdan kalan ve savaşa dair pek çok teknik bilgi içeren ciltlerce ilmî eseri inceleyip hülâsa ederek subaylarına askerleri savaşa ne şekilde hazırlayacaklarını ve onları seferlerde ve harp meydanında nasıl konuşlandıracaklarını anlatan bir çalışma hazırlamıştı. Ortaya çıkan bu yapıt yaygın bilinen adıyla Taktika (τακτικά) idi. Bir mukaddimeyle başlayan ve hâtimeyle sonlanan 20 nizamnameden (bölümden) meydana gelen eser, Sarazenlere/Sarasinlere (Σαρακηνοί) ve deniz savaşına ayrılan bölüm haricinde daha önceki devirlerin ehemmiyet arz eden yazarlarına ait çalışmaların uyarlamaları ile farklı sözcükler kullanılmak suretiyle yapılan tefsirlerinden müteşekkildir. Bilge olarak da isimlendirilen mezkûr imparatorun hüküm sürdüğü yıllar Sarazenlerle yapılan mücadeleler bağlamında su coğrafyasında birçok hareketliliğin yaşandığı bir devir olmuştur. Taktika isimli eserin Deniz Savaşlarına Dair (περὶ ναυμαχίας) [Nizamname XIX] bölümü her ne kadar savaş taktiği üzerine yazılmışsa dahi basit bir şekilde, olması veyahut olmaması gerekenleri belirtmek yerine bir şey yapılırsa ya da yapılmazsa nasıl sonuçlanabileceğine değindiğinden hem bir rehber hem de bir siyasetname/nasihatname özelliği taşımaktadır. Bu çalışmada Taktika isimli eserin Deniz Savaşlarına Dair bölümünün Türkçeye tercümesi yapılarak ilgili kısmın izaha muhtaç hususları notlarla açıklanmış ve VI. Leo’nun sunduğu malumat Ortaçağ’daki diğer kaynak eserlerin sunduğu bilgilerle mukayese edilip modern dokümanlardan da istifade edilerek denizcilik tarihine ilgi duyanlar için değerlendirilmiştir.
Son Mısır Hidivi II. Abbas Hilmi Paşa’nın (1874-1944), Evelyn Cromer’ın İddiaları ve İngiltere’nin Mısır Politikaları Karşısında Yazdığı Eseri Üzerine Bir İnceleme
Belgeler · 2025, Cilt XLI, Sayı 45 · Sayfa: 93-185 · DOI: 10.37879/belgeler.2025.93
Özet
Tam Metin
Bu çalışma, Mısır’da Britanya başkonsolosu olarak 1883’te Londra Hükûmeti tarafından görevlendirilen ve bu pozisyonunu 1907 yılına kadar kesintisiz sürdüren Evelyn Baring Cromer tarafından 1908’de yayınlanan “Modern Egypt” adlı eserden sonra Mısır’ın Hıdivi II. Abbas hakkında yazılan ve 1915’te basılan “Abbas II” adlı kitaptaki iddialara karşı II. Abbas Hilmi Paşa’nın 1929 yılında yayınladığı “A few words on the Anglo-Egyptian Settlement” başlıklı kitabın tercümesi ve değerlendirmesi ile ilgilidir.
Lord Cromer’ın yazdığı kitaplarla politikaları ve icraatlarını öne çıkaran tutumu yanında Hidivlik makamını, Mısırlı bürokratları ve Mısır halkını yer yer kritik eden ve İngilizler dışında Mısır Hükûmeti’nde çalışanları ölçüsüz bir şekilde yeren yaklaşımı karşısında II. Abbas Hilmi Paşa da kendi zaviyesinden bir eser yazarak adeta savunmasını yapmıştır. Aynı zamanda II. Abbas Hilmi Paşa, Londra’nın Mısır’da yeni bir politika uygulayacağına dair uluslararası alanda yeni sinyaller verdiği bir sırada kaleme aldığı bu eseriyle dikkatleri üzerine çekmek istemiştir. Yazar bu şekildeki girişimiyle bir yandan kendi devrinin bir savunmasını yaparken bir yandan da Mısır’ın yeni sürecinde rol alma umutlarını ortaya koymuş oldu.
Abbas Hilmi Paşa’nın söz konusu eseri kaleme almasının temel amaçlarından birisi de Mısır’ın yönetiminde hak sahibi olduğunu ifade etmeye çalışmasıdır. Mısır’ın kaderini tayin etme anlaşmaları gündemde iken yazdığı “A few words on the Anglo-Egyptian Settlement” eseri tarafımızdan “İngiliz-Mısır Antlaşması Üzerine Birkaç Söz” başlığı ile tercüme edilmiştir. Abbas Hilmi bu eseriyle hem Londra’ya hem de Kahire’ye dolaylı mesajlar vermeye çalışmıştır. Bu anlayışla, Osmanlı devri unvanı olan Paşa sıfatını kullanmadan yazan müellif eserdeki unvanını “Mısır’ın 23 Yıllık Hidivi Abbas Hilmi II” olarak kaydetmiştir.
Râmi Mehmed Paşa Tarafından Acem Şahına Gönderilen Mektup
Belgeler · 2025, Cilt XLI, Sayı 45 · Sayfa: 65-92 · DOI: 10.37879/belgeler.2025.65
Özet
Tam Metin
Osmanlı dönemi edebiyatında sanatlı düz yazı tarzında kaleme alınan ve bir kitap içerisinde toplanan münşeat mecmuaları edebî bakımdan ehemmiyet arz ettiği gibi tarihi kaynak değeri de taşımaktadır. Nitekim tarih incelemeleri açısından önemli kaynak malzemesi ihtiva eden bu eserler Osmanlı tarih ve diplomasisinde siyasî ve idarî mahiyetteki muhtelif resmî yazıyı içermesi bakımından da mühimdir. Muhteva ve tertip tarzı açısından belirli bir döneme işaret eden diplomatik bir evrak olarak kabul edeceğimiz bir vesika da kalemiyyeden yetişmiş gayet zeki ve kurnaz bir bürokrat olan Râmi Mehmed Paşa tarafından Acem Şahı Hüseyin’e gönderilmiştir. Oldukça ağdalı bir dil kullanılarak kaleme alınan bu mektup genel olarak merkezden uzak bölgelerde bilhassa Basra dolaylarında isyan ederek uzun süre kargaşa ortamına zemin hazırlayan bazı aşiretlerin durumu ve işgal altındaki yerlerin tekrar geri alınarak bölgede güvenliğin yeniden tesis edilmesini ihtiva etmektedir. Söz konusu üzerinde çalıştığımız mektubun sureti Süleymaniye Kütüphanesi Esad Efendi Koleksiyonu nr. 3375’te “Muʿâhedât ve Münşeât ve Mukarrerât” ismiyle kayıtlı yazmanın 99b-102b varakları arasında yer almaktadır.
Bu çalışmada, öncelikle Osmanlı-İran ilişkileri açısından önemli olan ve tarihî kaynak değeri taşıyan Râmi Mehmed Efendi’nin mektubunun daha iyi anlaşılması için XVIII. yüzyıl başlarında İran ile münasebet ve Basra çevresindeki duruma kısaca temas edildikten sonra zikredilen nâme değerlendirilecek ve daha sonra transkripsiyonu verilecektir.
Origins of the Ottoman Maritime Police (1883-1908)
Belleten · 2025, Cilt 89, Sayı 315 · Sayfa: 603-639 · DOI: 10.37879/belleten.2025.603
Özet
Tam Metin
This study examines the evolution of the Ottoman Maritime Police from the mid-XIXth century, when it was founded, to the early years of the Second Constitutional Era, highlighting the development of coastal security responsibilities within the Ottoman police structure. Initially managed by Ottoman military officers in the classical period, coastal security shifted to civilian roles such as safety boatmen and porters, especially after the abolition of the Janissary Corps. Legal reforms in the Union and Progress Era marked a significant restructuring aimed at addressing smuggling, etc., establishing the Maritime Central Office under the supervision of the Istanbul Police.
The primary responsibilities of the Ottoman Maritime Police included ensuring coastal security, preventing smuggling, and administering entry permits for travelers. With the inclusion of motorized vessels in their inventory, they have become an integral part of maritime security. This research emphasizes the role of the Ottoman Maritime Police in adapting to the security needs that have emerged within the framework of Turkey’s modern law enforcement forces and their legacy. Using the Presidency of the State Archives, the Ottoman Archives, the General Directorate of Security Archives, and various periodicals, this article traces the development of the Ottoman Maritime Police, focusing on its duties, operational challenges, and organizational changes.
Hamzatepe Kazılarından Ele Geçen Ünik Bir Silindir Mühür
Höyük · 2025, Sayı 15 · Sayfa: 15-28 · DOI: 10.37879/hoyuk.2025.1.015
Özet
Tam Metin
Kahramanmaraş ili, Elbistan ilçesinin 10 km kuzeybatısında yer alan Hamzatepe, Karahüyük Mahallesi’nin hemen batısında, modern evlere bitişik bir konumdadır. Bazı kesimleri kayalıklarla kaplı doğal bir tepe olan bu merkez, 380x380 m boyutlarında ve 48 m yüksekliğindedir. Hamzatepe’nin doğu kenarında Hurman suyu akmakta, bunun diğer yakasında ise Elbistan Karahöyük yer almaktadır. Elbistan Ovası’nın güneybatı kesiminde ve Şar Dağı’nın kuzeyinde bulunan bu iki merkez, Ceyhan Nehri’ne akan Hurman suyunun iki yakasında karşı karşıya konumlanmıştır. Elbistan Karahöyük kazılarının 2015 yılında yeniden başlamasından sonra Hamzatepe’de yapılan yüzey araştırmaları, tepenin kuzeydoğu kesiminde bir mezarlık alanının bulunduğunu ortaya koymuştur. 2017 yılından itibaren kazılmaya başlanan bu alan, genel olarak Orta Demir Çağı’na tarihlendirilen ve çoğunlukla kremasyon türü gömülerin yapıldığı urne mezarlardan oluşmaktadır. Hamzatepe 2018 yılı kazılarında ele geçen bir silindir mühür, üzerinde yer alan figürlerin özgün bir kompozisyon sergilemesi bakımından önem taşımaktadır. Söz konusu figürler birbiriyle ilişkisi olmayan üç grup altında toplanmaktadır. Birinci grup, mührün ortasında karşılıklı duran bir çift erkek ve dişi sfenks ile bunların ayakları altında yatan ölü bir erkek geyikten oluşmaktadır. İkinci grup, sfenkslerin yanında, stilize bir ağacın iki yanında karşılıklı duran bir çift grifondan meydana gelmektedir. Üçüncü grup ise sfenkslerin altında, sağa ve sola doğru yürüyen bir çift erkek aslan betimlemesidir. Her ne kadar Orta Demir Çağı’na tarihlendirilen bir mezarlık alanında bulunmuş olsa da Hamzatepe mührü daha çok Orta Tunç Çağı’na ait özellikler ortaya koymaktadır. Tasvir edilen figürlerin yakın benzerlerinden hareketle, bu mühür, Assur Ticaret Kolonileri Çağı’nda, Eski Suriye stilinde üretilmiş olmalıdır.
Anadolu’nun Bilinen En Eski Taş Heykelcikleri: Kızılin Figürinleri
Höyük · 2025, Sayı 15 · Sayfa: 1-14 · DOI: 10.37879/hoyuk.2025.1.001
Özet
Tam Metin
Kızılin, Antalya ili Döşemealtı ilçesi Yağca Mahallesi’ne bağlı Çakmak mevkisinde yer alan bir Epi-paleolitik yerleşimidir. Deniz seviyesinden 407 metre, Kızılin Deresi’nden 35 metre ve hemen önündeki Tufa Ovası’ndan 107 metre yüksektedir. Yerleşim, Kızılin Deresi olarak anılan dar bir vadinin girişinde yer alır. Kızılin bu bölgedeki tek Epi-paleolitik yerleşim değildir. Bölgede Kızılin ile birlikte Öküzini, Karain-B ve Çarkini Epi-paleolitik yerleşimleri de bulunmaktadır. Sürtmetaş aletler, denizel yumuşakçalardan boncuklar ve kemik aletler önemli arkeolojik kalıntılar arasındadır. Bununla birlikte ele geçen arkeolojik materyallerin çoğunluğunu yontmataş buluntular oluşturmaktadır. Kızılin’in üst seviyeleri, geometrik mikrolitlerin daha sık görüldüğü bir buluntu topluluğu ile temsil edilir. Bu tabakalar Jeolojik Seviye IIa olarak isimlendirilmiştir ve açık kırmızı renktedir. Bu seviyelerin en önemli buluntuları arasında, kumtaşından yapılmış 2 adet insan figürini yer almaktadır. Bu figürinlerden biri gövdesi kırık ve noksan olan bir insan başıdır. Figürinin cinsiyeti belli olmamakla birlikte, bir kadın başını andırmaktadır. Diğer figürin tamdır ve yapışık ikizleri temsil eden bir insan figürini niteliğindedir. Kızılin’de daha alt seviyelere doğru inildiğinde, geometrik mikrolitlerin azaldığı ve hatta geometrik olmayan mikrolitlerin baskın olduğu bir yontmataş endüstri ile karşılaşılmaktadır. Bu tabakalar ise Jeolojik Seviye IIb olarak isimlendirilmiştir. Bu tabaka koyu kırmızı renktedir. Kızılin arkeolojik katlaşımı, karbon 14 (AMS) yöntemi ile MÖ (cal.) 19455 ile 13621 arasına tarihlendirilmiştir.
Aşağıseyit Höyük Geç Tunç Çağı Tabakalarında Bulunan Altın Boya Astarlı Seramikler
Höyük · 2025, Sayı 15 · Sayfa: 29-58 · DOI: 10.37879/hoyuk.2025.1.029
Özet
Tam Metin
Aşağıseyit Höyük, Denizli ili, Çal ilçesi sınırları içinde bulunan Aşağıseyit Mahallesi’nin yaklaşık 1,5 km güneydoğusunda yer almaktadır. Höyükte 2021 yılı itibarıyla başlanan kazı çalışmalarında, bugüne kadar Helenistik ve Roma tabakaları ile Geç Tunç Çağı’nın evrelerine ilişkin yapı katları gün yüzüne çıkarılmıştır. Bu makalenin konusunu oluşturan altın boya astarlı seramikler, İç Batı Anadolu’da MÖ 2. binyıl boyunca yaygın bir biçimde görülmektedir. Aşağıseyit Höyük’te Geç Tunç Çağı tabakalarında bulunan bu altın boya astarlı seramiklerin, tüm seramik repertuvarı içerisinde önemli bir mal grubu olduğu anlaşılmaktadır. Höyükte tespit edilen altın boya astar uygulaması, en yoğun çanaklar üzerinde görülmektedir. Höyük’te tespit edilen altın boya astarlı seramiklerde yapılan analizler, yüksek derecelerde pişirildikleri ve yerel üretim olabileceklerine dair veriler sunmaktadır. Pişirim sıcaklıkları yaklaşık 800-850℃ olarak tahmin edilmektedir. Arkeometrik analizler sonucunda elde edilen tüm bu veriler ve bu seramiklerin Orta Tunç Çağı örnekleri ile gösterdiği içerik benzerliği, söz konusu mal grubunun yerel üretim olduğu düşüncesini baskın kılmıştır. Aphrodisias, Beycesultan, Asopos Tepesi’nin yanı sıra Aşağıseyit Höyük’te de bu mal grubu yoğun bir oranda tespit edilmiştir. Asopos Tepesi’nde olduğu gibi Aşağıseyit Höyük’te de bu mal grubundaki seramiklerin yerel üretim olduğunun ortaya konulması, altın boya astar uygulanan seramiklerin Yukarı Menderes Havzası’nda gelişen yerel beğenilerin bir yansıması olarak yorumlanabileceğini ortaya koymaktadır.
Hadrianopolis Güney Nekropolü’nde Ele Geçen Sandalet (Caligae) Raptiyeleri
Höyük · 2025, Sayı 15 · Sayfa: 97-112 · DOI: 10.37879/hoyuk.2025.1.097
Özet
Tam Metin
Ayakkabı, insanlık tarihiyle birlikte doğa koşullarından korunma ve örtünme ihtiyacının bir sonucu olarak giyimin önemli bir parçası hâline gelmiştir. İnsanoğlu giyimi keşfettiği andan itibaren ayaklarını dış etkenlerden koruma gereksinimi duymuş ve bu gereksinim zamanla ayakkabının ortaya çıkmasına öncülük etmiştir. Ayakkabı, sadece ayakları korumakla kalmayıp, zaman içinde toplumsal statü, milliyet, meslek ve rütbe gibi pek çok farklı konumu da simgeleyen önemli bir göstergeye dönüşmüştür. Roma İmparatorluğu’nda da ayakkabılar, işlevsel kullanımlarının yanı sıra bireylerin sosyal statüsünü ve ekonomik gücünü yansıtan önemli kültürel göstergelerden biri olmuştur. Bu çalışmanın odak noktasını oluşturan sandal raptiyeleri, Karabük ili, Eskipazar ilçesi sınırları içerisinde yer alan Hadrianopolis Antik Kentinin Güney Nekropol alanında gerçekleştirilen arkeolojik kazılar sırasında tespit edilmiştir. Söz konusu nekropol, Dört Nehir Kilisesi’nin güneyinde, Balkayası olarak adlandırılan kayalık bir topografyada konumlanmaktadır. 2018 yılında başlatılan sistematik kazı çalışmaları, hâlen devam etmektedir. Kalkerli bir dokuya sahip olan kayalık alanda, çeşitli tiplerde mezarlar tespit edilmiştir. Nekropol alanının en önemli özelliklerinden biri, Roma ve Bizans Dönemleri boyunca kesintisiz bir kullanım sergilemesidir. Yürütülen sistematik kazı çalışmaları sonucunda günümüze kadar toplam 286 adet kaya mezarı belgelenmiştir. Özellikle 2020-2021 yılları arasında gerçekleştirilen kazı sezonlarında, M-46, M-63, M-84 ve M-116 olarak numaralandırılan mezarların içerisinde, 149 adet sandalet raptiyesi ele geçmiştir. Antik kent kazılarında sıklıkla karşılaşılan bu raptiyelerin, Roma askerî ayakkabısı olarak bilinen caligae ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. Raptiyeler, bulundukları mezarların arkeolojik konteksti ve stratigrafik verileri doğrultusunda tarihlendirilmiş; ayrıca Antik Dönem ölü gömme gelenekleri içerisindeki işlevsel ve sembolik rolleri bakımından değerlendirilmiştir.