1447 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Son 10 yıl
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Kutadgu Bilig ve İndeksi Üzerine Düzeltme Teklifleri

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2024, Sayı 57 · Sayfa: 139-162 · DOI: 10.24155/tdk.2024.235
Tam Metin
Kutadgu Bilig gibi tarihsel ve felsefi derinliği olan bir metni okumaya çalışmak, çok çetin bir iştir. En geniş tarihsel metinlerden olan bu eser, Türkçenin kelimelerine, deyimlerine ve söz kalıplarına tanıklık eder. Bu nedenle R. Rahmeti Arat’ın eser üzerindeki çalışması ve hazırlanmış olan indeks, değerlidir. Ancak böylesi tarihsel ve derinlikli bir eserin neresinde hangi kültürel öge veya değerle ilgili hangi söz varlığının karşınızda olduğunu her zaman teşhis etmek oldukça güçtür. Metindeki kelimelerin ve bağlamın izini sürerken karşınıza sorunlar yumağının tahmin edilemez derecede şaşırtıcı örnekleri çıkabilmektedir. Eserdeki okuma ve anlaşılma sorunlarının bazıları yazılışları aynı olan kelimelerin yanlış okunması, deyimlerin teşhis edilememiş olması, dil yapılarının fark edilmemiş olması nedeniyle ortaya çıkmış olabilir. Bir kısım sorunlar ise bağlam ve anlamın iyi izlenememiş olması veya eserin manzum oluşundan kaynaklanmış olabilir. Çünkü manzum eserlerde düz yazıdan farklı olarak ve çoğu zaman vezin gereği olarak yer değiştirmiş veya eksiltilmiş/kısaltılmış dil ögeleri söz konusu olabilmektedir. Ayrıca metinde karşılaşılan yapı, bazen başka bir metinde geçmemiş veya başka metinlerden farklı anlamda kullanılmış olabilir. Başka metinlerde geçmeyen bir dil yapısını doğru okuyup anlamak için eldeki en sağlam anahtar elbette bağlamdır. Türkçenin tarihsel metinleri, sayıca az ve oldukça sınırlı genişliktedir. Bir eserin yazıldığı dönemde kullanılan dilin bütün sözcüklerine, dil yapılarına ve bunların bütün anlamlarına tanıklık etmesi elbette beklenemez. Böylesi geniş ve tarihsel bir metinde farklı okuma sorunlarının bulunması ise mümkündür. İşte bu makalede Arat’ın hazırlamış olduğu Kutadgu Bilig metni ve fişleri ile dil içi aktarmasından hareketle hazırlanmış olan indeks üzerine düzeltme teklifleri yapılmaktadır.

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE GELENEKSEL KARADENİZ ÇÖMLEKÇİLİĞİNİN SON FIRINLARI

Arış · 2023, Sayı 23 · Sayfa: 1-20 · DOI: 10.32704/akmbaris.2023.183
Tam Metin
İnsanlık tarihinin başlarından itibaren günümüze kadar durmaksızın üretimi yapılan çömlek kap ve kacakların kullanıma hazır hale gelmesi için en önemli aşamalardan biri olan fırınlama, çömlekçiliğin ilk ortaya çıktığı zamanlardan bu yana sayısız gelişim göstermiştir. Açıkta pişirim yönteminden yerde pişirim yapılan fırınlara, ardından gelen gelişmiş çift katlı fırınlar ile dragon fırınlarına kadar farklı teknikler ile inşa edilip kullanılan bu pişirim düzeneklerinin örnekleri günümüze kadar gelebilmiştir. İncelemeye Doğu Karadeniz bölgesinin Artvin Borçka ilçesi, Gümüşhane Dölek Köyü ve Bayburt, Trabzon ilinde bulunan çömlek fırınları ile Orta Karadeniz’in Ordu Ünye ilçesi ve Tokat ilinde yer alan çömlek fırınları dahil olmak üzere toplamda altı fırın dahil edilmiştir. Karşılaştığımız çömlek fırınları arasında da yerde pişirim fırınları ve çift katlı çömlek fırınlarına yönelik çeşitli örneklere rastlanmıştır. İncelemesi yapılan kimi atıl olan kimi de halen aktif olarak kullanılan bu fırınların çalışma prensipleri, iç yapıları, genel yapı malzemeleri ve pişirim süreleri gibi bilgiler toparlanarak belgelenmiştir. Varlığı hakkında az bilgiye rastlanılan bu çömlek üretim merkezlerinde bulunan fırınlar bölgedeki çömlekçilik faaliyetleri hakkında da bilgi sağlamaktadır. İncelenen fırınların çalışma prensipleri benzer yapıdaki fırınlar ile karşılaştırılarak bölgeler arasındaki üretim benzerlikleri ve yine bölgedeki üretim alışkanlıkları konusundaki farklılıklar ele alınmıştır. Fırın çeşitlerine göre ve bölgedeki özel fırınlama tekniklerine bağlı olarak pişirim süresinin 2 saatten 48 saate kadar çıkabildiği soğuma süresinin 1 saatten 12 saate kadar değişiklik gösterebildiği sonucuna ulaşılırken fırınlarda kullanılan yakacakların da bölgeden bölgeye değişiklik gösterdiği, kimi bölgede çevre ormanlardan getirilen ağaçlar ile kimi bölgelerde ise eski ahşap eşyaların parçalanıp yakacak olarak kullanıldığı bilgisine ulaşılmıştır. Orta ve Doğu Karadeniz bölgesindeki bu çömlek üretim merkezlerinin günümüzde eskiye nazaran daha az üretim yaptıkları anlaşılsa da atıl fırınları da dahil ettiğimizde bu bölgede yüz yıl öncesine kadar yoğun çömlekçilik faaliyetlerinin sürdürüldüğünü söylemek doğru olacaktır. Bölgede çömlek üretimini destekler şekilde sık ormanlar bulunması atölyeler için kolay yakacak elde etme olanağı sağlarken, çömlek yapımına uygun toprak yataklarının yer alması da hammadde teminini kolaylaştırmıştır.

ANKARA ETNOĞRAFYA MÜZESİ KOLEKSİYONUNDAKİ KIRŞEHİR SECCADE HALILARI: MOTİF VE KOMPOZİSYON ÖZELLİKLERİ

Arış · 2023, Sayı 23 · Sayfa: 21-44 · DOI: 10.32704/akmbaris.2023.184
Tam Metin
Bu makalenin konusu, Ankara Etnoğrafya Müzesi Koleksiyonunda yer alan Kırşehir seccade halılarının motif ve kompozisyon özellikleri üzerinedir. Kırşehir 18. yüzyıldan itibaren Anadolu Türk halı sanatının zenginliğine katkı sağlayan önemli dokuma merkezlerindendir. Kırşehir’e ait çok sayıda halının günümüze ulaşması yörede dokumacılık faaliyetlerinin yoğun olduğunu göstermektedir. Bugün Türkiye’de hemen hemen her müzede Kırşehir halısına rastlamak mümkündür. Günümüze ulaşan Kırşehir halılarının sayıca fazla olması memnuniyet verici olmakla birlikte eserlerin Türkiye’de ve yurt dışında farklı müzelerde ve çeşitli koleksiyonlarda bulunması bu halıları topluca ele alarak değerlendirmeyi ve Kırşehir halıları ile ilgili kesin ifadeler kullanmayı zorlaştırmaktadır. Bu sebeple müzelerde ve özel koleksiyonlarda yer alan Kırşehir halılarını mümkün olduğunca gün ışığına çıkararak belgelemek, bu halıların üslup özelliklerini ortaya koymak hususunda önem arz etmektedir. Çalışma kapsamında Ankara Etnoğrafya Müzesinden gerekli izinlerin alınmasının ardından müze envanter defterleri dikkatle taranarak Kırşehir yöresine ait halılar tespit edilmiştir. Tespit edilen halıları yerinde incelemek sureti ile gözlem fişlerine özellikleri ile ilgili gerekli bilgiler aktarılmıştır. Halıları görsel açıdan belgelemek amacı ile fotoğrafları çekilmiştir. Katalog çalışması yapılmıştır. Buna göre Ankara Etnoğrafya Müzesi Koleksiyonunda yer alan Kırşehir halıları seccade türündedir ve ekseriyetle mihrap tasvirlidir. Mihrap nişinde en çok tasvir edilen motifler; stilize bitkisel motifler, manzara tasvirleri ve kandildir. Mihrap nişinin süslemesiz olduğu örnekler mevcuttur. Kırşehir seccade halılarında birer süsleme alanı olan mihrap köşeleri, mihrabın altında ve üstünde bulunan dikdörtgen çerçeveler ve bordürlerde bitkisel motiflerin hâkim olduğu görülmektedir. Ankara Etnoğrafya Müzesi dışındaki müze ve koleksiyonlarda motif ve kompozisyon özellikleri açısından Kırşehir seccade halılarının farklı örnekleri bulunmaktadır. Bu husus Kırşehir seccade halıları ile ilgili kesin ifadeler kullanma konusunda ihtiyatlı davranmayı gerektirmektedir. Bunun yanı sıra Kırşehir seccade halıları ile ilgili her çalışma daha fazla esere ulaşmayı mümkün kılarak, genel üslup özelliklerini ortaya koymak açısından önemlidir.

SEBEN ALACA DOKUMA KUMAŞ TASARIMINDA ÇİFT KATLI HORTUM DOKUMA TEKNİĞİYLE TASARIM GELİŞTİRMEK

Arış · 2023, Sayı 23 · Sayfa: 45-66 · DOI: 10.32704/akmbaris.2023.185
Tam Metin
Anadolu’da el sanatları içinde dokumacılık, yörenin özelliklerini yansıtması açısından önemli bir kültürel mirastır. Bolu ili Seben ilçesi alaca dokumaları ile ön plana çıkmaktadır. Seben’de üretilen alaca dokumaları kadınlar, günlük ihtiyaçları doğrultusunda kullanmaktadır. Ancak geleneksel olarak üretilen dokuma kumaşlarının makineleşmesiyle birlikte üretiminin ve dokuma ustalarının sayısının gün geçtikçe azalması gibi sorunlar ile karşılaşılmaktadır. Çalışmanın amacı, kaybolmakta olan alaca dokumalarına, günümüz koşullarında alternatif düşünme ve üretme biçimlerine odaklanarak, tasarım ve ürün geliştirme yoluyla üretici ve tasarımcıların yaratım süreçlerine yol gösterici olması ve geliştirmesidir. Çift katlı hortum dokuma tekniği ile yöresel seben alaca dokumalarına bir öneri olarak dikişsiz hortum dokular ile farklı bakış açısı sunulmaktadır. Ayrıca dokuma mirasının aktarımında önemli bir etken olan gelişen teknoloji, hız ve küreselleşen dünyada; yerel dokuma ürünlerinin yeniden kullanılabilirliğini arttırma, sürekliliğini sağlama, miras aktarımında farkındalık oluşturma ve alaca dokuma kumaş tasarımını geliştirmede önemli bir kaynak olacağı düşünülmektedir. Çalışmanın kavramsal çerçevesi dokuma teorisi ile deneysel tasarım kuramına dayanmaktadır. Bolu ili Seben ilçesi alaca dokuma örnekleri katılımcı ile karşılıklı konuşma, gözlem, kumaş örneklerinin analiz edilmesi, fotoğraflanması ile uygulamalar gerçekleştirilmiştir. Alaca dokuma örneklerinden yola çıkarak, iki kenar bağlantılı (hortum/ torba) dokuma tekniği ile hortum/torba dokuma kumaş tasarımlarından elde edilen örnekler uygulanmıştır. Böylece geleneksel alaca dokuma tasarımı kullanılarak dokuma tezgâhında dikişiz, örgünün bozulmadan devam ettiği bir kumaş ve üç boyutlu tasarımlar elde edilmiştir. Aynı zamanda geleneksel alaca dokuma özelliğini kaybetmeden korunarak yeni bir dokuma tekniği ile bir araya getirilmiştir. Bu sayede dokuma alanına yeni bir bakış açısı kazandırılmıştır.

GELENEKSEL TÜRK HALI VE KİLİMLERİNİN MÜZELERDE SERGİLENME YÖNTEMLERİ VE ELEMANLARI

Arış · 2023, Sayı 23 · Sayfa: 109-134 · DOI: 10.32704/akmbaris.2023.188
Tam Metin
Türk sanatında özgün kimliği ve yöreselliğiyle önemli bir konumda bulunan halı sanatı, neredeyse Türk müzelerinin tamamının koleksiyonunda yer almaktadır. 15. yüzyıldan itibaren Avrupa’nın da dikkatini çeken halı ve kilimler, özellikle 19. yüzyıl sonrasında Avrupa ve Amerika müzelerinde de yer almaya başlamıştır. Osmanlı döneminde önceliğin arkeolojik eserler olması nedeniyle ikinci planda kalan etnografik değeri olan Türk halı ve kilimleri 1908 Nizamnamesinde İslami eserlerin sanat eseri olarak kabul edilmesiyle birlikte koruma altına alınmaya başlamıştır. Bu süreçten sonra halılar, pek çok müzenin koleksiyonunda yer edinmiştir. Bu müze türlerinin başında ise etnografya ve vakıf müzeleri gelmektedir. Türkiye’de koleksiyonunda halı ve kilim bulunduran müzelerde eserler teşhir edilirken vitrin içi ve doğrudan zemin üzerinde olabileceği gibi askı sistemleri, açılabilir ve kaydırılabilir raylı panolar, çekmeceli raf sistemleri, duvarlar, sabit ya da hareket ettirilebilir panolar ve zeminden yükseltilmiş sergileme platformları da kullanılmaktadır. Bu sergileme elemanlarının çeşitliliğini belirleyen ise eserin fiziki durumu, ağırlığı, rengi, ölçüleri ya da tarihi önemi gibi kıstaslardır. Makalenin amacı halı ve kilimlerde kullanılan sergileme yöntemlerinin çeşitliliğini sunmak ve hangi yöntemin hangi esere uygun olup olmadığını örnekler üzerinden göstermektir. Bu konu hakkında daha önceden yapılan yayınlardan elde edilen bilgiler ve müzelerde yapılan gözlemler neticesiyle örnekler belirlenmiştir. Örnekler ağırlıklı olarak Türk müzelerinden seçilse de bazı eserler yurt dışındaki Türk halı ve kilimlerinden seçilerek mukayeseli olarak aktarılmıştır. Son olarak ise makalede, eserlerin sergileme yöntemlerinin karşılaştırmaları yapılmış ve günümüzde kullanılabilecek en doğru sistemlerin hangileri olabileceğine dair önerilerde bulunulmuştur.

MEVLÂNA DERGÂHI TASVİRLİ HALI

Arış · 2023, Sayı 23 · Sayfa: 67-84 · DOI: 10.32704/akmbaris.2023.186
Tam Metin
Konya ili; tarihi, kültürü, sosyal hayatı, ekonomisi ve coğrafyasıyla Anadolu kentleri arasında özel bir konuma sahip nadir şehirlerimizdendir. Konya’nın coğrafi özellikleri, tarihe dayanan kültür zenginlikleri, el dokumalarının uygulanmasına ve yaşatılmasına asırlardır imkân tanımıştır. Çatalhöyük’le başlayıp günümüze kadar uzanan ve tarihin her döneminden izler taşıyan Konya, bütün bu dönemlerde el dokumacılığının merkezi olma özelliğini korumuştur. Bu güzel şehrimiz topraklarında pek çok özel şahsiyeti misafir etmiş ev sahipliği yapmıştır. Hz. Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî bu önemli şahsiyetlerin başında gelir. Hz. Mevlâna’nın Konya şehri ve halkı üzerinde etkisi günümüze kadar gelmiştir. Konya’nın en önemli sembolüdür. Hz. Mevlâna bıraktığı eserlerle çağlar boyu yaşamıştır. İlmini yaydığı bu coğrafyada vefatından sonra bina edilen, günümüzde de Mevlâna Müzesi olarak korunan mekân Konya şehrinin en önemli silüeti durumundadır. Öyle ki bu mekân farklı sanat alanlarında pek çok esere konu olmuştur. Bu eserlerden birisi de halı sanatıdır. Batılılaşma Dönemi Anadolu tasvir sanatı içinde duvar resimleri dini ve sivil mimaride uygulanmıştır. Türk resim sanatı içinde duvar resimlerinde tabiattan görüntüler, şehirlerden detaylar ve mekânlar resmedilmiştir. Duvar resimlerinin etkilerini Türk halı sanatı içinde duvar halılarında görmekteyiz. Özellikle dini semboller halılarda sıklıkla kullanılmıştır. Bu örneklerden birisi de Mevlâna Dergâhının konu edindiği bir duvar halısıdır. Bu çalışmada, özel koleksiyonda korunan “Mevlâna Halısı” olarak adlandırılan halının; boyut, malzeme, teknik, renk, tür ve kompozisyon özellikleri genel olarak incelenerek, Türk Halı Sanatı Tarihi içindeki yeri değerlendirilmeye çalışılacaktır.

TOSYA’DA GELENEKSEL KESE VE KUŞAK DOKUMACILIĞI VE GÜNÜMÜZDEKİ DURUMU

Arış · 2023, Sayı 23 · Sayfa: 85-108 · DOI: 10.32704/akmbaris.2023.187
Tam Metin
Dokumacılık sanatı, çağlar boyunca süregelen ve geniş çaplı kültür-sanat zenginliğine sahip Anadolu’nun köklü uğraşılarındandır. Geleneksel kimliği, kullanılan teknik, yöreye ait motif ve kompozisyon özellikleri gibi unsurları ile kültürel mirasımıza ait başlıca ögelerdendir. Geleneksel dokuma sanatından günümüze ulaşan örnekler zengin çeşitliliğe sahip olsa da, günümüzün teknolojik koşulları ile birlikte geleneksel kimlikte bozulmalar yaşandığı ve üretimin azaldığı görülmektedir. Bu araştırmanın amacı tiftik iplik kullanılarak dokunan Tosya kese ve kuşaklarında kullanılan araç-gereçler ve üretim aşamalarının, teknik özelliklerin belirlenmesidir. Bu amaçlar doğrultusunda ilçede alan araştırması yapılmış ve etnografik araştırma metodu uygulanmıştır. Yörede dokumacılıkla uğraşan kişiler ve kurum yetkilileri ile görüşülmüş, ilçede ulaşılabilen kese örnekleri, iç ve dış kuşak örnekleri incelenmiştir. Araştırma kapsamında, Tosya’da kese ve kuşak dokumacılığında yapılan tüm hazırlık, dokuma ve bitim işlemleri belirlenmiştir. Kese ve kuşak dokumacılığında iki ya da dört çerçeveli yüksek tezgâhlar kullanılmaktadır. Araştırmaya konu olan keselik bezler bezayağı örgü tekniğinde dokunurken, iç kuşaklık bezler ise balıksırtı dimi örgü tekniğinde dokunmaktadır. Keselik bez dokumalara, uygulanan son işlemler ciltteki ölü deriyi kolay uzaklaştırmasını sağlamaktadır. Kese ve iç kuşaklarda tiftiğin kendi rengi kullanılmakta ve herhangi bir boyama işlemine tabi tutulmamaktadır. Yörede diğer adıyla “alaca kuşak” olarak da bilinen, dış kuşaklar artık yapılmamaktadır. İç kuşakların üretim ve kullanımına günümüzde de devam edilmektedir. Bu çalışma ile “Tosya Kese” ve “Tosya Kuşağı” yapımının kayıt altına alınıp korunarak, özelliğini bozmadan devam ettirilmesine yardımcı olmak hedeflenmiştir.

Çukurova Âyânları IV: Hasanpaşazâde Ahmet Bey II

Belgeler · 2023, Cilt XXXVIII, Sayı 42 · Sayfa: 31-227 · DOI: 10.37879/belgeler.2023.31
Tam Metin
18. Yüzyıl Çukurova’da âyânlığın en güçlü olduğu yıllardır. Adana valilerinin Rumeli’de bulunan kale ve şehirlerin korunması için görevlendirilmiş olması, şehirlerin mütesellimler eliyle yönetilmesi sonucunu doğurdu. İşte bölgenin güçlü âyân ailesi Karslızâdeler veya daha sonraki adıyla Hasanpaşazâdeler 1750 yılından sonra böyle bir tablo içerisinde ortaya çıkmış ve bölgenin yönetiminde etkili olmuştu. 1770 yılında Karslızâde Hasan Paşa’nın Üzeyir sancakbeyi olarak atanmasından sonra aile, Hasanpaşazâdeler olarak anılmaya başlamıştır. Hasanpaşazadeler, Adana Müftüsü İshak Efendi üzerinden Ramazanoğulları kimliği ile Cumhuriyete intikal etmiş köklü bir âyân ailesidir. Hasanpaşazâdeler âyân ailesi ve bu ailenin en güçlü ismi Ahmet Bey hakkında bugüne kadar bazı akademik yayınlar yapılmıştır. 1793-1811 yılları arasında birçok defa Adana mütesellimliği yapan Ahmet Bey hakkında, gerek Adana Şer’iye Sicillerinde ve gerekse diğer Osmanlı Arşiv kaynaklarında yüzlerce belge bulunmaktadır. 57 numaralı Adana Şer’iye Sicili neredeyse tamamen Ahmet Bey ile ilgilidir. Bu belgeler sadece Çukurova bölge tarihi ve âyânlık mücadeleleri ile ilgili olmayıp Nizâm-ı Cedîd uygulamaları ve mâlikâne-mukataa işletmelerinin nasıl yürütüldüğü konusunda da değerli bilgiler sunmaktadır. Bundan önceki makalemizde Ahmet Bey’in mütesellimliğe atanması konusunda gerekli bilgiler verilmiş olduğundan biz burada yayınlamış olduğumuz belgelerin değerlendirilmesine ağırlık vermek istiyoruz. Buraya aldığımız 71 belge Hasanpaşazâde Ahmet Bey’in 1798 yılından1802 yılına kadar olan mütesellimlik dönemlerine ilişkin belgelerdir. Bu dönem, Napolyon’un Mısır saldırısı yılları olduğundan yayınlanan belgeler bu savaşın arka planı konusunda çok kıymetli bilgiler sunmaktadır. Adana’da âyân ailelerinin mukataa ve malikâneleri nasıl ele geçirdiğini ve bu yolla bölgedeki hakimiyetlerini nasıl güçlendirdiklerini gösteren birçok belge araştırmacılara ulaştırılmış olmaktadır[1] .

Moralı Seyyid Ali Efendi’nin Fransa Sefareti ve Paris Risalesi

Belgeler · 2023, Cilt XXXVIII, Sayı 42 · Sayfa: 229-275 · DOI: 10.37879/belgeler.2023.229
Tam Metin
Osmanlı Devleti, III. Selim döneminde daimî elçilikler açmaya başlamıştır. Nizam-ı Cedid hareketleri kapsamında değerlendirilen bu süreçte Avrupa’da dört merkezde daimî büyükelçilik ihdas edilmiş ve Maliye Kaleminden yetişmiş olan Moralı Seyyid Ali Efendi Paris’e gönderilmiştir. Osmanlı Devleti’nden bir Büyükelçinin gönderilmesi İhtilal sonrası Fransa Cumhuriyeti tarafından büyük sevinçle karşılanmıştır. Zira elçilik ihdası yeni cumhuriyetin tanınmış olması anlamına da gelmekteydi. Elçinin varışından kısa bir süre sonra General Napoléon kontrolündeki Fransız birlikleri Mısır’a çıkartma yapmıştır. Savaşın patlak vermesi diplomatik ipleri koparmış ve Seyyid Ali Efendi “Sâbık Osmanlı Elçisi” olarak Fransa’da mecburî ikamete tâbi tutulmuştur. Ali Efendi 1797-1802 yıllarını kapsayan Paris ikametinin anılarını, gözlem ve tecrübelerini iki eserde toplamıştır. Birinci eseri farklı el yazmaları sayesinde daha iyi bilinen ve Osmanlı Devleti’nin son döneminde basılmış olan sefaretnamesidir. Bu sefaretname, 1797’de Elçinin İstanbul’dan denizyoluyla ayrılışından başlayıp, 1802 yılında İstanbul’a kara yoluyla dönüşe kadar yaşanan tüm olayları özetler mahiyettedir. Ali Efendi’nin bıraktığı diğer eser ise Fransa tarihçesini ihtiva eden Paris Risalesi’dir. Tek yazma nüshası tespit edilmiş bu eser muhtemelen bir Türk tarafından Fransız İhtilaline dair yazılmış ilk örnektir. Seyyid Ali Efendi’nin Paris Risalesi, hacmen sefaretnamenin dörtte biri kadardır ve on altı varaktan ibarettir. Bu makalede Seyyid Ali Efendi’nin eserlerinin muhtevaları kıyaslanmış, daha az bilinen Paris Risalesi latin harflerine aktarılmış ve notlandırılarak istifadeye sunulmuştur.