788 sonuç bulundu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- Osmanlı Devleti 27
- Ottoman Empire 26
- Osmanlı 24
- Dokuma 23
- Weaving 23
Mithradates-Roma Savaşları ve Kurul Kalesi’nden Roma Silahları
Höyük · 2023, Sayı 12 · Sayfa: 79-113 · DOI: 10.37879/hoyuk.2023.2.079
Özet
Tam Metin
Bu çalışmada Ordu-Kurul Kalesi’nde 2010-2021 yılları arasında yürütülen kazı çalışmalarında ele geçen Roma özellikli silahlar ele alınmıştır. Kurul Kalesi, Pontos Krallığı’nın en önemli kralı VI. Mithradates Eupator Dionysos (MÖ 120-63) tarafından Orta ve Doğu Karadeniz coğrafyalarında inşa ettirilmiş olan çok sayıdaki kaleden biridir. VI. Mithradates ve Roma arasında üç büyük savaş gerçekleşmiştir. Mithradates-Roma savaşları olarak bilinen bu savaşlardan sonuncusu (MÖ 74-63) büyük oranda Karadeniz coğrafyasında yaşanmıştır. Pontos coğrafyası bu son savaş sırasında önce Lucullus, sonrasında ise Pompeius’un komutasında gerçekleştirilen iki büyük Roma istilasına maruz kalmıştır. VI. Mithradates’in müstahkem kalelerine ilk darbe Lucullus’un seferi sırasında indirilmiş olsa bile asıl yıkım Pompeius’un seferi sonucunda oluşmuştur. Pompeius’un komuta ettiği Roma ordusu VI. Mithradates Eupotor Dionysos’un tüm kalelerini yıkarak onları kullanılamaz duruma getirmiştir. Kurul Kalesi bu yıkımın izlerini bünyesinde barındıran en önemli yerleşmelerden biridir. Son Roma istilasından sonra bir daha yerleşim görmeyen Kurul Kalesi’nde ele geçen çok sayıda silah ve mühimmat o dönemde yaşananlarla ilgili birer kanıt niteliğindedir. Kurul Kalesi kazılarında çeşitli sektörlerde ele geçen silah ve mühimmatların büyük bir kısmı Pompeius’un istilasına denk gelen son mimari evreyle ilişkilidir. Silahlar arasındaki pilum demirleri, cirit uçları ve mızrak-orak (falx muralis) gibi geleneksel Roma silahlarının varlığı ise Kurul Kalesi’ndeki yıkımın faillerine işaret eden en önemli askerî teknolojilerdir.
Yöntem ve Uygulamada Direkli ve Diğer Mağara Kazılarına Genel Bir Bakış
Höyük · 2023, Sayı 12 · Sayfa: 1-22 · DOI: 10.37879/hoyuk.2023.2.001
Özet
Tam Metin
Kazı alanları, arkeoloji biliminin laboratuvarları ve veri kaynaklarıdır. Her kazı alanının kendine özgü uygulamaları vardır. Bu uygulamalar göz önünde bulundurularak farklı kazı yöntemleri geliştirilmiş, ilerleyen teknolojik araç ve gereçler vasıtasıyla halen geliştirilmeye devam edilmektedir. Sit alanı dinamikleri, kazının nasıl yapılması gerektiğine karar vermede önemli rol oynar. “Yatay Plan Kazıları” ve “Dikey Plan Kazıları” olarak iki farklı sistematik içinde gerçekleştirilen kazılar sonucunda elde edilecek veriler ve veriye ulaşmadaki hız değişkenlik gösterir. “Yatay Plan Kazıları”nda hedef genellikle geniş plan karelerde yaşamın tüm unsurlarının bir arada, aynı düzlemde ortaya çıkarılmasına dayalı olduğu için stratigrafide oturma tabakalarının net bir şekilde görünür hale gelmesini; “Dikey Plan Kazıları”nda ise hedef birkaç birbirine bitiş plan karede yukarıdan aşağıya doğru kazı yaparak kültür tabakalarının hızlıca tespit edilmesini sağlar. “Step Trench” genellikle höyüklerde uygulanan “Dikey Plan Kazı” yöntemlerinden biridir, fakat mağara kazılarında da uygulanabilirdir. Anadolu arkeolojisinin zengin kaynakları arasında mağara, büyük ya da küçük ölçekli höyük ve büyük ölçekli kent kazıları olduğundan, yukarıda söz edilen farklı kazı yöntemleri uygulanabilmektedir. Bu kazı yöntemlerinin hangisinin yapılmasına karar vermede yerleşimin kültür dolgusunun yapısı da önemli bir belirleyicidir. Bu makalenin amacı az sayıdaki kazılarla sürdürülmeye çalışılan mağara arkeolojisinin yatay plan kazısıyla gerçekleştirildiğinde elde edilecek verilerin değerlendirmedeki avantajlarını Direkli Mağarası Kazıları özelinde ortaya koymaktır.
Güncel Veriler Işığında Tlos Antik Kenti Tiyatrosu ve Meclis Binası Yapı Kompleksi
Höyük · 2023, Sayı 12 · Sayfa: 115-133 · DOI: 10.37879/hoyuk.2023.2.115
Özet
Tam Metin
Lykia Bölgesi sınırları içerisinde yer alan Tlos Antik Kenti Akdağlar’ın batı yamacında, Eşen Vadisi’ne hâkim bir noktada konumlanmıştır. Kentin kuzeyinde Araxa, kuzeydoğusunda Oinoanda, güneyinde Xanthos, güneybatısında Pınara ve batısında Telmessos antik yerleşimleri bulunmaktadır. 19. yüzyıl seyyahları tarafından ilk kez keşfedilen kentte 20. yüzyıl sonlarında başlayan yüzey araştırmaları ve kazı çalışmaları, bölgenin yerleşim tarihçesinin Yunan mitolojisine dayandırılan kuruluş hikayesinden daha erkene uzandığını ortaya koymuştur. Kent merkezinde Neolitik Dönem’den Osmanlı Dönemi’ne kadar kesintisiz süren bir yerleşim kronolojisi izlenmektedir. Uzun soluklu yerleşim sürecinde engebeli topografyanın da etkisiyle devşirme malzeme kullanımı artmış ve girift bir mimari plan uygulanmıştır.
Bu çalışmada, kentin önemli kamu yapılarından biri olan tiyatroda gerçekleştirilen güncel araştırmalardan elde edilen sonuçlar yapının mimari evreleri ve kentin şehircilik anlayışı çerçevesinde yorumlanmıştır. Kuzey ve güney analemmadaki kazı çalışmaları sonrasında tiyatronun planı yenilenmiş ve Erken Roma İmparatorluk Dönemi kullanım evresine ait bir çeşme yapısı açığa çıkartılmıştır. Makale kapsamında değerlendirilen bir diğer yapı ise kentte şimdiye kadar lokasyonu yapılamayan bouleuterion ve prytaneion işlevli olarak kullanıldığı düşünülen mekânlardır. Akropolün doğu yamacında konumlanan yapı iki büyük mekândan oluşur ve Bizans Dönemi’nde sur duvarı içerisine entegre edilmiştir. Kazı çalışmaları sonrasında Helenistik Dönem’de inşa edilen ve MS 4. yüzyıla kadar kullanılan, nişli cephe düzenlemesiyle özgün mimari plana sahip görkemli bir yapı kompleksi açığa çıkartılmıştır.
İzmir-Yeşilova Höyüğü ve Geç Neolitik Dönem’de Kıyı Ege Mimarisi
Höyük · 2023, Sayı 12 · Sayfa: 23-38 · DOI: 10.37879/hoyuk.2023.2.023
Özet
Tam Metin
Bornova Ovası’nın ortasında, Yeşilova Höyüğü kazı çalışmalarıyla birlikte Yassıtepe Höyüğü ve İpeklikuyu Höyüğü’nü de kapsayan, yaklaşık 1200 metre çapındaki alanda ‘İzmir’in Prehistorik Yerleşim Alanı’ ortaya çıkartılmıştır. Yaklaşık 70 bin metrekareden fazla bir alana yayılan Yeşilova Höyüğü’nde ilk yerleşimin günümüzden en az 8500 yıl önce Neolitik Çağ’ın başında başlamış olduğu, Neolitik Dönem’den Roma Dönemi’ne kadar birçok kültürün yaşadığı kazı çalışmaları sonucu ortaya konulmaktadır. Höyükteki ilk yerleşime ait kalıntı ve buluntular, bugünkü ova seviyesinin yaklaşık 4-5 metre altında killi ana toprağın üzerinde yer almaktadır. Yerleşimin kültür dolgusu ise yaklaşık 3-3,5 metredir. Kültür dolgusu 4 kültür katından oluşmaktadır. Kültür katları, yüzeyden başlayarak; I. Kat Roma Dönemi, II. Kat Tunç Çağ, III. Kat Kalkolitik Çağ (1-2 Tabakaları) ve IV. Kat Neolitik Çağ (1a,b,c-8 Tabakaları) olarak saptanmıştır. Dört kültür katında gelişim gösteren höyük genellikle tahribatlardan sonra yeniden inşa edildikleri anlaşılan 15 mimari kata sahiptir.
Yeşilova Höyüğü’nde Neolitik Çağ’ın başında başlayan yerleşim, Neolitik Çağ’ın sonuna doğru en zengin dönemine ulaşmıştır. Neolitik yerleşimin MÖ 6000-5700 yılları arasındaki son dönemini temsil eden, kalıntılarıyla en çok verinin elde edildiği yerleşim katlarında, birbirlerinden ayrı inşa edilen mekânlarda genellikle gündelik yaşama ilişkin işlikler ortaya çıkartılmıştır. Yeşilova Höyüğü Geç Neolitik Dönem mimarisi Kıyı Ege kültürlerine özgü niteliklere sahiptir. Mimari özellikler ve plan bakımından İç Batı Anadolu’dan farklıdır.
İznik Çini Fırınları Kazısı’nda Bulunan Süzgeçli Testi Formları
Höyük · 2023, Sayı 12 · Sayfa: 185-200 · DOI: 10.37879/hoyuk.2023.2.185
Özet
Tam Metin
Bursa ili, İznik ilçe merkezinde 1981 yılında başlayan ve 1984 yılından itibaren BHD (Belediye Hamamı Doğusu) kodlu kazı alanında sürdürülmekte olan İznik Çini Fırınları Kazısı’nda 2014-2019 çalışma mevsimlerinde kazısı yapılan A-B-C /9-10-11 plan karelerinde bulunan kırmızı hamurlu kalıba baskı ve baskı dekorlu tabak, kâse, testi ve süzgeçli testi formlarında kaplara ait parçalar, çeşitli çalışmalarda form, teknik ve bezeme özelliklerine göre ele alınarak değerlendirilmiştir. Bu çalışmalar kapsamında, İznik’te üretilen süzgeçli testilerin teknik ve bezeme özellikleri üzerinde de durularak, bunların gövde formları ve bezemeleri kalıba baskı tekniğiyle meydana getirilen türü dışında dış yüzeylerine basit baskı yivlerin uygulandığı örneklerinin bulunduğundan da bahsedilmiştir. Kalıba baskı tekniğinde üretilmiş süzgeçli testilere ait gövde parçaları ve bunların yapımında kullanılan pişmiş toprak kalıpların seçili yedi örneğine uygulanan pXRF ölçümlerinde de en geç 15. yüzyılın sonlarına tarihlenebilecek kimyasal bileşenlere rastlanılmıştır.
Önceki tespitler ışığında bu makalede, kalıba baskı gövdeli süzgeçli testi parçaları ile tamamı çarkta çekilerek gövdeleri baskı yivlerle bezenen süzgeçli testi parçalarının form özelliklerinin daha kapsamlı tanıtılması amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda tüme yakın ya da formu açısından önemli bulunan altı kazı buluntusu seçilerek bunlar diğer kazı buluntularıyla birlikte değerlendirilmiştir. Sonuç olarak, İznik’te kırmızı hamur kullanılarak iki farklı yöntemle üretilmiş olan süzgeçli testilerin aynı dönemde Anadolu’da görülen seramik üretim gelenekleri ile ilişkili ancak özgün örnekler oldukları saptanmıştır.
Güllük Körfezi’nde Bir Liman
Höyük · 2023, Sayı 12 · Sayfa: 157-183 · DOI: 10.37879/hoyuk.2023.2.157
Özet
Tam Metin
Iasos Antik Kenti, Muğla ili, Milas ilçesi, Kıyıkışlacık Mahallesi sınırlarında, Milas ilçesinin yaklaşık 26 km batısında yer almaktadır. Antik kentin deniz yolu ile Argos’dan gelen kolonistler tarafından kurulduğuna inanılmaktadır. Antik yerleşim eskiden Iasos Körfezi (Sinus Iasicus) olarak adlandırılan derin ve uzun bir koy içindeki kayalık yarımada üzerinde kurulmuştur; burası şimdi Mandalya veya Güllük Körfezi olarak bilinir. Doğuda, küçük ve verimli bir ovanın ardında Grion Dağı (günümüzde Milas’a giden modern yolun aştığı Paşalı Dağı) yükselir. Antik çağda, Mylasa ve Didyma-Miletos arasında gelişmiş kara yolu güzergâhı yoktu. Bu nedenle Iasos’un diğer kentlerle ilişkisi ve ticari faaliyetleri doğal olarak, deniz yolu ile sağlanmakta idi.
Iasos, büyük olanı doğuda dağlık bir burunla çevrili, küçük olanı ise batı yönde olmak üzere iki limana sahip bir şehirdir. Günümüzde doğu liman yapılarına ait herhangi bir iz görülmemektedir, ancak batı limanda mendirek izleri saptanabilmektedir.
Batı limanda saptanan izler Agora ile aynı yapı katındadırlar ve bunlar Erken İmparatorluk Dönemi’ne tarihlenmektedirler. Olasılıkla, Orta Bizans Dönemi’nde batıdaki küçük limana bir kule eklenmiştir. Kulenin kuzey ve batısı sağlam destek duvarlarıyla güçlendirilmiştir. Bu kulenin yapım tarihi hâlâ tartışmalıdır. Kıbrıs’taki kalelerle yapılan karşılaştırmalar sonucunda, kulenin yapımının Bizans İmparatorluğu’nun sıkıntılı döneminde denizden gelebilecek tehlikelere karşı güçlendirildiği 12.-13. yüzyıllar olmalıdır. Günümüzde Doğu ve Batı Limanlarda suyun altında bazı taş blokları görmek mümkündür.
Rethinking the German Tokens Uncovered in Amasya, Harşena Fortress and Maidens’ Palace Excavations
Höyük · 2023, Sayı 12 · Sayfa: 201-217 · DOI: 10.37879/hoyuk.2023.2.201
Özet
Tam Metin
Amasya, Harşena Fortress which rises from the banks of Yeşilırmak is comprised of three parts. From top to bottom, Harşena Fortress which is also called the upper fortress, the area in front of the rock-cut King Tombs which was called the Maidens’ Palace at the middle and the area called the Lower Palace, today’s Hatuniye District, at the bottom. The 2009-2010 excavations were done in an area north of Harşena Fortress’ cannon tower; excavation seasons of 2011-2013 were done in the area, front of the Royal Tombs in Maidens’ Palace area; excavations of 2017-2019 in Harşena Fortress were done in the area named as the Mosque Area, located at the entrance of the castle, South of the Watchtower.
Coin-like tokens which were known from the ancient-time have been utilized for many different reasons. Coins are metallic money which were minted by the political authority, that were used in the trade and had economic value. When the Roman numerical system has been abandoned for the Arabic numerals the usage of tokens for calculation in Europe has also been abandoned. After 16th century tokens were utilized as some type of medal. City of Nuremberg in Germany had been the main producer of tokens. After 17th century tokens got smaller and turned into the game chips.
To this day 8 German tokens were uncovered in the excavations in Amasya, Harşena Fortress and Maidens’ Palace. Amasya had always been a trade hub in the Ottoman period. The silk produced in the city had also been a developing trade endeavor in XIX century Amasya. The Germans who settled in the Amasya in this period made contributions to the silk production in the city. Especially this trade with the Germans can explain the German tokens found in the Amasya Fortress.
CUMHURİYET TÜRKİYESİ ANAYASALARININ OSMANLI KÖKLERİ: FATİH’İN TEŞKÎLAT KANÛNNÂMESİ’NDEN (KANÛNNÂME-İ ÂL-İ OSMAN) GÜLHANE HATT-I HÜMÂYÛNU’NA ANAYASAL HAREKETLERE GENEL BİR BAKIŞ
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2023, Cilt XXXIX, Sayı 108 · Sayfa: 249-294 · DOI: 10.33419/aamd.1381039
Özet
Tam Metin
Osmanlı Devleti’nde Fatih’ten itibaren kamu hukukunda önemli düzenlemeler söz konusudur. Devletin sağlam temeller üzerine nasıl inşa edilebileceği sorunu bazı kanuni düzenlemelerin gerekliliğini ortaya koymuştur. Fatih’in Teşkîlat Kanûnnâmesi/Kanûnnâme-i Âl-i Osman bu çerçevedeki düzenlemeleri bir araya getiren ilk kodifikasyondur. Ancak bahsi geçen kanunun bir anayasa olup olmadığı noktasında tam bir uzlaşının bulunmadığı görülmektedir. Diğer taraftan Osmanlı Dönemi anayasal gelişmeleri ve anayasaları üzerine yapılan çalışmaların kısıtlı yönü bu meselede de kendini göstermektedir. Tarihsel süreçte anayasal gelişmelerde birer kilometre taşı olmuş adımların mukayeseli bir analize tabi tutulması ise daha da az rastlanan çalışma yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun en önemli sebeplerinden birinin bu tür çalışmaların disiplinler arası mahiyeti gereği taşıdığı zorluklar olduğu düşünülmektedir. Bu bağlamda Osmanlı Anayasa Tarihi çerçevesinde ele alınacak oldukça önemli gelişmeleri, öncelikle kendi içerisinde daha sonra da mukayese etmek suretiyle ele almanın alana özgün bir katkı sağlayacağına duyulan inanç bu çalışmanın hareket noktası olmuştur.
Fatih’in Teşkîlat Kanûnnâmesi’nin bir anayasa olduğuna ilişkin tespitler söz konusu olmakla birlikte ilk anayasayı 1876 Kanûn-ı Esâsî ile başlatmak daha yaygın ve isabetli bir yaklaşımdır. Ancak ilim dünyasında bu yaygın yaklaşımın sahipleri tarafından Fatih’in Teşkîlat Kanûnnâmesi’nin neden bir anayasa olarak değerlendirilemeyeceği hususunun pek tartışılmadığı görülmektedir. Fatih’in Teşkîlat Kanûnnâmesi şeklî ve maddî açıdan ele alındığında bir anayasa olarak nitelendirilemeyeceği sonucuna varılmıştır. Diğer taraftan Fatih’in Teşkîlat Kanûnnâmesi’ne nazaran çok daha fazla anayasal nitelik içeren Gülhane Hatt-ı Hümâyûnu’nun da anayasal bir gelişme olmakla birlikte bir anayasa olarak nitelendirilemeyeceği açıktır. Ancak Gülhane Hatt-ı Hümâyûnu, modern anayasaların yer verdiği pek çok temel hak ve hürriyete yer verdiği gibi bunları güvence altına alan mekanizmaları da kurmaya çalışmıştır. Çalışmada, tarihsel tekâmül sürecinde Cumhuriyet Türkiyesi’ne tevarüs eden ve günümüz anayasalarını da belli düzeyde etkileyen Osmanlı anayasal gelişme sürecinin önemli kilometre taşlarına birinci elden kaynaklar dikkate alınarak ışık tutulması hedeflenmiştir.
HİLAL-İ AHMER VİYANA MURAHHASLIĞI
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2023, Cilt XXXIX, Sayı 108 · Sayfa: 295-328 · DOI: 10.33419/aamd.1381141
Özet
Tam Metin
Birinci Dünya Savaşı’nın sıkıntılı yıllarında Osmanlı Devleti’nin ağır yükünü hafifletmeye çalışan kuruluşlardan biri de Hilal-i Ahmer (Kızılay) Cemiyetidir. Balkan Savaşları esnasında neredeyse bütün kaynaklarını tüketen Cemiyet, Osmanlı’nın savaşa dâhil olmasıyla birlikte ülkedeki mevcut olanakları seferber ettiği gibi ülke dışından gelebilecek desteği/yardımı da temin etmenin yollarını aramıştır. Bunun için Hilal-i Ahmer yönetimi, savaş şartları nedeniyle ülke dâhilinde bulmakta zorlandığı malzemeleri müttefik ülkelerde temsilcilik/murahhaslık açmak suretiyle tedarik etmeye çalışacaktır. Hilal-i Ahmer Cemiyeti Viyana Murahhaslığı, işte bu amaçlarla kurulmuş ve savaş boyunca Cemiyetin nakdi ve ayni ihtiyaçlarının bir kısmını Viyana Sefaretinin de desteğiyle karşılamıştır.
Bu çalışmanın amacı, Dr. Hikmet Bey’in Viyana’ya Hilal-i Ahmer temsilcisi olarak gönderilmesinden Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar yürütülecek faaliyetleri ortaya koymaktır. Cemiyetin Viyana’da bir şube teşkiliyle çalışmalara başlaması ve Avusturya kamuoyuna tanıtılması, Hilal-i Ahmer yararına yardım toplayacak komitelerin nasıl oluşturulduğu, komiteler tarafından yürütülen çalışmalar ve halkın bu seferberliğe dâhil edilmesi adına tertip edilen etkinlikler, Cemiyetin Viyana Murahhaslığından talep ettiği malzemelerin (sahra hastaneleri için çadırlar, gıda ürünleri, giyecek, hasta ve malzeme nakli için kullanılacak ulaşım araçları) tedarik (bağış veya satın alma yoluyla) süreci ve bunların İstanbul’a sevkine dair hususlar bu çalışmanın kapsamını oluşturmaktadır. Cemiyetin Viyana’daki faaliyetleri, arşiv belgeleri başta olmak üzere dönemin Türk ve Avusturya basınına yansıyan bilgiler ışığında nitel araştırma yöntemi kullanılarak burada detaylı bir şekilde değerlendirilecektir.
SAMSUN’DAN İZMİR’E MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN MİLLÎ MÜCADELE GÜNCESİ (1919-1922)
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2023, Cilt XXXIX, Sayı 108 · Sayfa: 329-362 · DOI: 10.33419/aamd.1381161
Özet
Tam Metin
Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak bastığı zaman Millî Mücadele’nin askerî ve siyasi safhasını da başlatmış oluyordu. Mustafa Kemal Paşa, Samsun’dan Ankara’ya kadar örgütlü bir direniş için mücadele etmiş ve toplamda 16 farklı merkeze uğramış veya bu merkezlerde kalmıştır. Merkezler dikkate alındığında bugünkü mesafe cetveline göre tespit edilebildiği kadarıyla Mustafa Kemal Paşa, yaklaşık 2.819 kilometre yol kat etmiştir. Mustafa Kemal Paşa’nın 27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelmesinden sonra ise istikameti artık Batı Cephesi’dir. 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasıyla Mustafa Kemal Paşa, Meclis adına Türk İstiklal Harbi’ni komuta etmeye başlamıştır. Özellikle Yunanlara karşı yapılan muharebeler sırasında ana istikameti Batı Cephesi karargâhının konuşlandığı merkezler olmuştur. Mustafa Kemal Paşa’nın 20 Haziran 1920’de Eskişehir’den 10 Eylül 1922’ye İzmir’e kadar Türk İstiklal Harbi’ndeki cephe yolcuğu, uğradığı merkezler dikkate alındığında kat ettiği kilometre 11.898’dir. Ve bu tarih aralığında tespit edilebildiği kadarıyla 53 farklı merkeze uğramıştır. Nitekim Mustafa Kemal Paşa, Millî Mücadele’de toplamda 14.717 km yol kat etmiş ve 69 farklı merkeze seyahat etmiştir. Bu kilometre, Türkiye’den çok uzakta bulunan Avusturalya kıtası ile Türkiye arasındaki kilometreden daha fazladır. Belli başlı merkezler üzerinden yapılan bu hesaplama esasen yaklaşık bir sayıyı vermektedir. Zira Mustafa Kemal Paşa, bu kilometrenin çok daha üstünde bir sayıyla Anadolu’daki yolculuğunu tamamlamıştır. Çalışmada Mustafa Kemal Paşa’nın 1919’da Samsun’dan 1922’de İzmir’e kadar Millî Mücadele’deki rotası, günümüz mesafe cetveli üzerinden hesaplanmaya çalışılmıştır. Bu minvalde Türk İstiklal Harbi çalışan araştırmacılara, çalışmanın faydalı olabileceği değerlendirilmektedir. Çalışmanın ana kaynaklarını askerî tarih çalışmaları ve literatüre ait diğer çalışmalar oluşturmaktadır. Söz konusu çalışmalar, nitel ve nicel yöntemle analiz edilmiş ve akademik çalışmamız hazırlanarak bilim dünyasının hizmetine sunulmuştur.