346 sonuç bulundu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- Osmanlı 14
- Ottoman Empire 14
- Ottoman 13
- Osmanlı Devleti 12
- Türkiye 7
- Dokuma 6
- İstanbul 6
- Millî Mücadele 5
- Weaving 5
- Anadolu 4
ESKİ BAŞKENT İSTANBUL’DA “İHTİLAL MANEVRASI”
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2023, Cilt XXXIX, Sayı 108 · Sayfa: 363-388 · DOI: 10.33419/aamd.1381177
Özet
Tam Metin
Bu çalışma, 5/6 Eylül 1924 tarihinde İstanbul’da gece yarısı yapılan bir manevrayı ele almaktadır. Çalışmanın giriş kısmında, manevranın yapıldığı tarihe dek, genel olarak ülkenin özel olarak İstanbul’un geçirdiği siyasî süreçle ilgili bilgi verildi. Bu yapılırken bu sürecin konumuzla ilgili olan kısımları öne çıkarıldı. Manevra hadisesinin meydana geldiği tarihten önce İstanbul valisi olan Ali Haydar Bey’in görevden alınması, İstanbul’un belediye işlerine çekidüzen vermek için yeni bir belediye başkanı tayin edilmesi dikkat çeken gelişmelerdir. Dâhiliye Vekili Recep Bey’in manevra öncesinde yaklaşık bir ay süreyle İstanbul’da kalmış olması ve bu süre zarfında Gazeteciler Cemiyetinde yaptığı konuşmanın yankıları konumuz açısından doğrudan ilgilidir.
Vali Raşit Bey’in idaresinde gerçekleştirilen ve şehirdeki asker, jandarma, polis ve itfaiye kuvvetlerinin katıldığı manevra sabah saatlerine kadar devam etmiştir. Vali Raşit Bey, bu manevranın muhtemel bir ihtilale karşı asayiş kuvvetlerini tecrübe etmek amacıyla yapıldığını beyan etmiştir. Yapılan ihtilal manevrasından sonra İstanbul basınında, bu manevrayı konu alan çok sayıda makale ve karikatür yayımlanmıştır. Basından gelen tepki ve talepler üzerine İsmet Paşa Hükûmeti, Raşit Bey’i görevden almıştır. Manevranın gerçekleştiği tarihten Vali Raşit Bey’in görevden alınacağı tarihe kadar geçen süreçte dönemin basın mensupları böyle bir manevraya niçin ihtiyaç duyulduğunu sorgulayan, bunun arkasında yatan sebepleri anlamaya dönük çok sayıda makale kaleme almıştır. Dönemin gazeteci ve yazarları, birlik halinde manevra hadisesine tepki göstermiştir.
Bu çalışmanın konusunu oluşturan manevrayla ilgili daha önce yapılmış bir çalışmayla karşılaşılmadı. Dönem üzerine yapılan ve incelenen tetkik eserlerde ise bu konuya yer verilmediği yapılan literatür taramasında tespit edildi. Temel kaynaklara dayalı olarak yapılan bu çalışma, 1924 yılı Eylül ayında İstanbul’da yapılan bir ihtilal manevrasını kapsamaktadır. Çalışma, bu konuyla ilgili literatürde var olan boşluğu doldurmayı amaçlamaktadır. Çalışmada, belge analizi yöntemi kullanılmıştır.
BULGARİSTAN TÜRKLERİNİN SEYHAN’A GÖÇÜ (1950-1951)
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2023, Cilt XXXIX, Sayı 108 · Sayfa: 439-480 · DOI: 10.33419/aamd.1381258
Özet
Tam Metin
Osmanlı Devleti’nin hâkimiyeti altında Türklerin yoğun olarak yaşadığı coğrafyadan birisi de Balkanlardır. Ancak Balkanların 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı hâkimiyetinden çıkmaya başlaması üzerine bölgede yaşayan Türkler Anadolu’ya göç etmeye başlamıştır. Uzun yıllar boyunca devam eden göçler sonucunda bölgedeki Türk varlığı hızla azalmıştır.
Balkanlardan Anadolu’ya göçün yoğun olarak gerçekleştiği ülkelerden birisi de Bulgaristan’dır. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ile başlayıp 1990’lı yıllara kadar devam eden göç sürecinde yüz binlerce Türk Anadolu’ya gelirken bir o kadarı da hayatını kaybetmiştir. Hatta bu göçler, iki ülke arasındaki ilişkiye bağlı olarak zaman zaman kitlesel bir hâl alarak insanlık dramı şeklinde cereyan etmiştir. Göçün kitlesel olarak yaşandığı dönemlerden birisi de İkinci Dünya Savaşı sonrasına tesadüf eden 1950-1951 yılları olmuştur. Bu göç, Bulgaristan’ın İkinci Dünya Savaşı sırasında maruz kaldığı Sovyet işgaliyle birlikte yaşanan iktidar ve rejim değişikliğinden kaynaklanmıştır. İşgalle birlikte kurulan komünist idarenin Bulgar Sosyalist Devleti ile bütünleşmiş tek bir ulus yaratma projesi bilhassa ülkedeki en büyük azınlık olan Türkleri etkilemiştir. Bunun üzerine Bulgaristan’da daha fazla yaşayamayacaklarına kanaat getiren Türkler Anadolu’ya göç etmiştir. Göçmenlerin yerleştirildiği vilayetlerden birisi de Seyhan’dır. Ancak bu iskân süreci detaylı bir şekilde çalışılmamıştır. Zira konuya dair yapılan tek çalışmanın da alan araştırması kısmının yetersiz olduğu görülmektedir. Bundan dolayı konuyu daha detaylı bir şekilde ele almak üzere bu çalışma gerçekleştirilmiştir. Bu bağlamda öncelikle vilayete dair iskân defterlerinden göçmenlerin yerleştirildiği yerler belirlenmiş, müteakiben de dönemin yerel basını taranarak alan araştırması gerçekleştirilmiştir. Yapılan bu çalışmalar neticesinde elde edilen bilgiler doğrultusunda Seyhan’a yerleştirilen Bulgaristan Türklerinin iskân süreçleri ortaya konulmaya çalışılmıştır.
BAŞBAKAN ADNAN MENDERES’İN ALMANYA FEDERAL CUMHURİYETİ’NDEKİ SİYASİ VE İKTİSADİ TEMASLARI (2-9 EKİM 1954)
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2023, Cilt XXXIX, Sayı 108 · Sayfa: 481-524 · DOI: 10.33419/aamd.1381266
Özet
Tam Metin
Köklü bir geçmişe sahip olan Türk-Alman ilişkileri İkinci Dünya Savaşı sonuna doğru kesintiye uğradı. Yalta Konferansı’nda (4-11 Şubat 1945) Almanya’ya savaş ilan eden ülkelerin Birleşmiş Milletler’in kuruluş toplantılarına kurucu üye olarak katılması kararlaştırıldığından Türkiye de, 23 Şubat 1945’te Almanya’ya –kâğıt üzerinde de olsa– savaş ilan etti. Böylelikle Türkiye ile Almanya’nın tüm diplomatik ve ticari ilişkilerinin kesilmesi resmiyet kazandı. İki ülke arasında kopan ilişkiler 1949 yılında Federal Almanya’nın kurulmasıyla hızlı bir şekilde yeniden tesis edilmeye başladı. Nitekim Türkiye 1950 yılında Federal Almanya’nın başkenti Bonn’da bir temsilcilik açtı ve bir yıl sonra da bu temsilciliği büyükelçiliğe dönüştürdü. Aynı yıl Türkiye’de Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle iki ülke arasında kurulan sınırlı diplomatik ve ticari temaslar ciddi bir gelişme göstermeye başladı. Özellikle de Federal Almanya’nın Kurucu Şansölyesi Konrad Adeanuer’un 1954 yılı başlarında Türkiye’yi ziyareti ile bu ilişkiler bir adım daha ileriye gitti. Bu ziyaretten yaklaşık yedi ay sonra Başbakan Adnan Menderes de yanında pek çok uzman, kurum müdürü ve gazetecinin bulunduğu kalabalık bir heyetle resmi davet aldığı Almanya’ya gitti. Diplomatik temasların yanı sıra özellikle ticari ilişkilerin daha da geliştirilmesi anlamında büyük bir beklenti ile Almanya’ya giden heyet, her yerde büyük sevgi gösterileri ve protokol ötesi bir ilgiyle karşılandı. İki ülke arasında yapılan görüşmeler neticesinde Almanya, Türkiye’nin kredi isteğine olumlu yanıt vermiş ve taraflar ticari ilişkilerin daha da geliştirilmesi için müzakerelerin sürdürülmesi kararı almışlardır. Nihayetinde Başbakan Menderes ve beraberindekiler Almanya’da yapılan görüşmelerden oldukça iyi sonuçlar elde ederek Türkiye’ye dönmüşlerdir.
İNÖNÜ DÖNEMİ’NDE TÜRKİYE MADENCİLİĞİ (1939-1950)
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2023, Cilt XXXIX, Sayı 108 · Sayfa: 389-438 · DOI: 10.33419/aamd.1381191
Özet
Tam Metin
Bu çalışmada İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı yıllarına tesadüf eden dönemde Türkiye’de madencilik alanında uygulanan politikaların ortaya konulması ve bu politikaların maden arama faaliyetleri, üretim, ihracat, istihdam ve millî gelire etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır. Bu doğrultuda nitel ve nicel veriler ışığında karma araştırma yöntemiyle hazırlanan ve İkinci Dünya Savaşı öncesi, sırası ve sonrasında olmak üzere üç ayrı tarih aralığını kapsayan çalışmanın ana kaynaklarını, Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanakları ile Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü Mecmuası makaleleri oluşturmaktadır.
Cumhuriyet’in ilk on beş yıllık döneminde Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde ülkeyi kuran kadrolar siyasi bağımsızlık kadar ekonomik bağımsızlığa da önem vermiş ve bu kapsamda ülkenin yeraltı zenginliklerinin ülke lehine kullanılması politikasını benimsemiştir. Bu doğrultuda madenciliği ilgilendiren birçok hukuki düzenlemelerin yapılmasının yanında bu alanda faaliyet gösterecek birçok kurum da tesis edilmiştir. Böylece madencilik sektöründe zorlu dönem şartlarına rağmen önemli atılımlar gerçekleştirilirken sonraki dönemler için de sağlam bir altyapı oluşturulmuştur. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatından sonraki Cumhurbaşkanı İsmet İnönü Dönemi’nde 9 farklı hükûmet görev yapmıştır. Bu dönemde görev yapan hükûmetlerin madencilik politikalarına bakışı iç ve dış koşullar doğrultusunda şekillenmiştir. Hükûmetler, ülkenin gelişimi için ihtiyaç duyulan ham madde ve yakıtın karşılanması, bütçe dengesinin sağlanması ve ülkeye döviz getirisi temin edilmesi açısından madenciliğe önem vermiştir. 1939-1945 arasında süre gelen İkinci Dünya Savaşı’nın getirdiği olumsuzluklara rağmen madencilik alanında büyük ölçüde önceki dönemlerde uygulanan devlet öncülüğündeki çalışmalara benzer bir yaklaşım sergilenmiştir. Savaşın sona ermesiyle ortaya çıkan siyasi konjonktür ve getirdiği yeni ekonomik düzen hükûmetlerin ekonomi ve dolayısıyla madencilik politikalarını da etkilemiş ve akabinde önemli değişimler yaşanmaya başlamıştır. Böylece savaş sonrasında hükûmetler, dış yardım, yerli ve yabancı özel girişimcilerin teşvik edilmesi ve desteklenmesi yoluyla madencilik faaliyetlerinin geliştirmeyi düşünmüşlerdir.
A Preliminary Study on Chapters Related to Human Anatomy in An Illustrated Persian Medical Book: Tānksūqnāme-i Īlkhān Der Funūn-i ʿUlūm-i Khaṭāʾī
Belleten · 2023, Cilt 87, Sayı 309 · Sayfa: 415-437 · DOI: 10.37879/belleten.2023.415
Özet
Tānksūqnāme-i Īlkhān Der Funūn-i ʿUlūm-i Khaṭāʾī is one of the rarest illustrated medical books in medieval Islamic geography. It is also one of the most uncommon books translated into Persian from Chinese belonging to Cathay medicine in the Islamic world during that era. The Tānksūqnāme was translated by order of Faḍl-Allah Rashīd al-Dīn Ibn ʿImād al-Dawla Abū al-Khayr (1247-1318), after Oljeitu Khodabandeh (r. 1304 – 1317) became the ruler in 1304. One of the rarest, probably the unique copy of the Tānksūqnāme-i Īlkhān is in Ayasofya collection, Nr. 3596 in İstanbul Süleymaniye Manuscript Library. Although the work consists of four volumes/books, we only have the first one. It was copied by a scribe, Muḥammad b. Aḥmad b. Maḥmūd Qiwām (Qawwām) al-Kirmānī, in Tabrīz on 20 Shaʿbān 713/10 December 1313 during the reign of Oljeitu Khodabandeh, the eighth ruler of Ilkhanid dynasty in Persia. The first volume of Tānksūqnāme-i Īlkhān Der Funūn-i ʿUlūm-i Khaṭāʾī has chapters and illustrations on human anatomy written and drawn following the Chinese originals. The aim of this study is to present the anatomical knowledge in this book and evaluate it by comparing the classical scientific anatomical knowledge of medieval Islamic medicine.
Byzantine Countryside with its Villagers and Dynatoi: the Example of the Soğanlı Valley, Cappadocia
Belleten · 2023, Cilt 87, Sayı 309 · Sayfa: 385-413 · DOI: 10.37879/belleten.2023.385
Özet
Tam Metin
The Soğanlı Valley is on the main route that connects Niğde and Kayseri. Its arable land, rock-cut dwellings that housed a large population and an openly parochial complex from the tenth century indicate that the settlement contained a Byzantine village. Its masonry church, a rare element from late antiquity, exemplifies the special status of the settlement in early Christianity and foreshadows its ongoing importance in the Middle Ages. The eleventh-century inscriptions are the indicators of the middle and high-ranking soldiers in the settlement. Apparently, Soğanlı was one of the settlements chosen for the military leaders of the century and became a piece of land held by them. The powerful (dynatoi) who settled near this crucial route must have been meant not only to control that route but also to maintain their economic welfare from the territory. Thus, Soğanlı had a twofold prominence as a Byzantine countryside: It was a part of the defence strategy the empire attempted to formulate in medieval Cappadocia; furthermore, it housed important archaeological, epigraphical and art historical data on the medieval period of the region with its monuments of various functions and inscriptions. Soğanlı and its ‘dynatoi’ endured within the new administrative system after Manzikert. The study aims to examine the ‘village’ identity of the settlement especially in the tenth century, and to analyse the activity and continuity of the powerful in Soğanlı and the empire. Within this aim, the study uses the military, historical, legislative texts of the period, and architectural and archaeological data from the valley.
A New Funerary Stele from Karkemish and New Values for Some Anatolian Hieroglyphic Signs
Belleten · 2023, Cilt 87, Sayı 309 · Sayfa: 357-383 · DOI: 10.37879/belleten.2023.357
Özet
Tam Metin
Karkemish is located on the West bank of Euphrates River, about 60 kilometres southeast of Gaziantep, Turkey, and 100 kilometres northeast of Aleppo, Syria. Ruins of the city, over 90 hectares, of which over 55 lie in Turkey and around 35 in Syria. Since 2011 Karkemish has been newly explored by a joint Turco-Italian Archaeological Expedition. During the 2016 excavation campaign by the Turco-Italian Archaeological Expedition at Karkemish, a fragment of a funerary stele bearing a Hieroglyphic Luwian text was unearthed in the Lower Palace area. The stele probably dates to the early eighth century BCE (reign of Yariri/Yarri) and belonged to the wife of a cultic official. In this article, after presenting an edition of the inscription in question, new values for the Anatolian hieroglyphic sign L375 (which is attested on the stele in the writing PURUS-L375-sá of the word *kummayalli(ya)s, “sacred priest”) and related signs such as L375, L144 (= *521), L74, L129, and L398 are suggested while reinterpreting several passages of hieroglyphic Luwian inscriptions from both the Empire and Late Hittite periods.
Karacahisar Kalesi’nde Bulunan Bir Sikkenin İzinde: Ramazan 790 Tarihli I. Murad Sikkeleri
Belleten · 2023, Cilt 87, Sayı 309 · Sayfa: 489-525 · DOI: 10.37879/belleten.2023.489
Özet
Tam Metin
Bu makalenin konusu Osmanlı sikkeleri içerisinde üzerinde ilk kez görülen ifadeler içeren I. Murad dönemine ait Ramazan 790 tarihli mangırlardır. Bu sikke tipi, üzerinde darbedildiği tarihi ay detayı (Ramazan) ile birlikte veren tek Osmanlı sikkesi olması bakımından önemlidir. Sikke ayrıca, Osmanlı dönemi mangırları içerisinde üzerinde sultanın babasının adının yazılmadığı tek örnektir. Sikkenin üzerinde yazan “azze nasruhu” ibaresinin Osmanlı mangırları içerisinde ilk defa bu tip üzerinde görülmesi de dikkate değer bir diğer özelliktir. Birçoğu müze ve özel koleksiyonlarda olmak üzere tespit edilmiş çok sayıda Ramazan 790 tarihli sikke olmasına karşın, bugüne kadar bahsi geçen sikke tipinin nümizmatik açısından detaylı incelemesi ve sikkelerdeki verilerin temsil ettiği tarihsel süreç ile ilişkisi sebep sonuç bağlamında ele alınarak değerlendirilmemiştir. 2001 yılından itibaren aralıklarla devam eden Karacahisar Kalesi kazılarının 2019-2022 yılları arasındaki sürecinde I. Murad dönemine ait 281 adet (7 akçe, 274 mangır) sikke bulunmuş olup bu sikkelerden 40’ı makalenin konusu olan Ramazan 790 tarihli mangırlardır. Bu sikke, üzerinde net tarih bildirildiği için ele geçtiği kontekstte karşılaşılan diğer arkeolojik verilerin tarihlenmesine önemli katkı sunmuş, aynı zamanda Karacahisar Kalesi’nin tarihsel süreci ile yazılı kaynakların çok az olduğu bir tarihsel aralığa dair önemli çıkarımlara kaynaklık etmiştir. Çalışmamızda Karacahisar Kalesi kazılarında bulunan örneklerin ışığında bahsi geçen sikke tipinin nümizmatik bilimi çerçevesinde analizi yapılarak değerlendirilmiş, bu sikke grubunda ilk kez karşılaşılan tercihlerin sebepleri üzerinde durulmuştur. Ayrıca bu makalede 1388 yılının 3 Eylül ile 2 Ekim aralığındaki bir tarihte basılan sikke ile yakın tarihlerde gerçekleşen tarihsel olayların bağlantısının olup olamayacağı sebep sonuç ilişkisi bağlamında tartışılmıştır.
Türk Diplomatik Belgeleri Işığında Japonya’nın Mançurya’yı İşgali ve Mançukuo Devleti’nin Kuruluşu (1931-1933)
Belleten · 2023, Cilt 87, Sayı 309 · Sayfa: 685-724 · DOI: 10.37879/belleten.2023.685
Özet
Tam Metin
Japonya, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ciddi bir modernleşme sürecine girmiştir. Hızlı bir değişim ve dönüşüm gösteren ülke, Batılı devletlerde başarılması yüzyıllar süren teknolojik, ekonomik, askerî ve sosyal gelişmeleri kısa bir sürede tamamlamıştır. Ancak Japonya gerçekleştirdiği hızlı gelişim sonucunda artık sınırlarına sığamaz hâle gelmiştir. Özellikle artan nüfusuna yeni yerleşim sahaları temin etmek, sanayileşen ve gelişen ekonomisi için hammadde ve pazar bulma çabası ülkeyi yayılmacı politikalara yöneltmiştir. Emperyalist bir yapıya bürünen bu yayılmacılık, Japonya’yı Çin ve bir başka yayılmacı kuvvet olan Rusya ile karşı karşıya getirmiştir. Her iki ülkeye karşı giriştiği savaşlardan zaferle ayrılan Japonya Asya’nın en büyük güçlerinden biri hâline gelmiştir. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ise konumunu daha da perçinleyerek dünya siyasetine yön veren büyük devletler arasına girmiştir. Mevcut durumunu güçlendirerek korumak isteyen Japonya genişlemeye devam ederek Mançurya’yı işgal etmiştir. Kendisine ait toprakların bir bahaneyle işgal edilmesine karşı çıkan Çin ise Milletler Cemiyetine başvurmuştur. Cemiyet bölgedeki olayların araştırılması için uluslararası bir komisyon görevlendirmiştir. Japonya ise işgaline farklı bir görünüm kazandırmak amacıyla Mançurya’da Mançukuo adında bir devlet kurdurmuştur. Milletler Cemiyeti işgalin sonlandırılması ve bölgenin eski statüsüne dönmesine yönelik kararlar alınca Japonya bu kararları tanımayarak Cemiyetten ayrıldığını ilan etmiştir. Türkiye ise yurt dışı temsilcilikleri aracılığıyla bir taraftan Uzak Doğu’daki gelişmeleri ve bu gelişmelerin dünya siyasetine yansımasını takip ederken diğer taraftan da barışın sağlanması için çaba göstermiştir. Ayrıca Japonya güdümündeki Mançukuo Devleti’nin tanıyıp tanımama konusunda da politika belirlemeye çalışan Türkiye, bu devletin kurduğu ilişkiler ve mevcut yapısı hakkında detaylı bilgiler toplamaya çalışmıştır.
Yunan İşgali Sonrasında Doğu Trakya’dan Bulgaristan’a İltica Hareketi
Belleten · 2023, Cilt 87, Sayı 309 · Sayfa: 635-684 · DOI: 10.37879/belleten.2023.635
Özet
Tam Metin
Yunan ordusunun Temmuz 1920’de Doğu Trakya’yı işgali üzerine 1. Kolordu birlikleri direniş gösteremeden mağlup olmuş ve tarafsız bir devlet olan Bulgaristan’a iltica etmiştir. Katliam endişesine kapılan sivil ahali de askerî birlikleri takip ederek Bulgaristan’a sığınmıştır. Bu çalışmada asker ve sivil mültecilerin Bulgaristan’a iltica ve memleketlerine iade sürecinde neler yaşandığı ve özellikle mültecilerin iade sürecinde Bulgar ve Osmanlı Hükûmetleri arasında yaşanan krizlerin nasıl çözüldüğü sorularına yanıt aranmıştır. ATASE Arşiv belgelerine dayandırılarak daha önce yapılmış bir çalışmadan farklı olarak, bu çalışmada Osmanlı Arşivi belgelerinden istifade edilmiştir. Böylece ulaşılan yeni belgeler ışığında, konu detaylandırılmış ve yukarıdaki sorulara yanıt verilmiştir. Buna göre Bulgar Hükûmeti asker ve sivil mültecileri Bulgaristan’ın çeşitli yerlerinde geçici olarak iskân etmiş ve iaşelerini sağlamıştır. Ancak ülkedeki siyasi ve iktisadi sorunlar nedeniyle mültecilere daha fazla yardım edemeyen Bulgar Hükûmeti, Osmanlı Hükûmetinden mültecilerin memleketlerine iadesi talebinde bulunmuştur. Savaştan çıkmış Osmanlı Hükûmeti de mali sıkıntıda olduğu için mültecilerin memleketlerine iadesi sürecini sağlıklı bir şekilde yürütememiştir. Bunun yanı sıra subayların Bulgar Hükûmeti tarafından el konulan şahsi hayvanları ile kolorduya ait resmî evrakların iadesi iki hükûmet arasında önemli bir sorun hâlini almıştır. Osmanlı Hükûmeti aynı zamanda İtilaf Devletlerinin müdahalesi ile Bulgar Hükûmetinin mültecilerin pasaportlarını vize etmemesi nedeniyle yaşanan krizi de çözmek için uğraşmıştır. Sürecin geneline bakıldığında sivil ve asker mültecilerin çok büyük bir kısmı kendi çabaları ile memleketlerine dönmek mecburiyetinde kalmıştır.